Haberler
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan teğmenler için talimat

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan teğmenler için talimat

Ankara'da FETÖ operasyonu! 7'si aktif görevde 35 Emniyet mensubu için gözaltı kararı

Ankara'da operasyon! Çok sayıda emniyet mensubu için gözaltı kararı

Bakan Güler: Zap'ta kilit kapatıldı, toplamda 2 bin 564 teröristin etkisiz hale getirildi

"Zap'ta kilit kapatıldı" diyen Güler ses getirecek rakamı ilk kez paylaştı

Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı

Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı

Sembollere Tepki Boşunaymış!

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Şanlıurfa'da Şehir ve Tarih Bilimcisi Prof. Dr. Abdullah Ekinci, bu işin uzmanı olarak Topçu Meydanındaki tartışmalara son noktayı koydu.

Ekinci, bu tartışmayı sürdürenlere, "Hayatımızdan üçgenleri, dörtgenleri, daireleri, yıldızları, güneşleri geçmişte farklı anlamlar yüklendiği için çıkarmak, ne kadar rasyoneldir?" sorusunu sordu.

Yahudiliği çağrıştırdığı düşünülen altı köşeli yıldızla karıştırılan meydandaki sekiz köşeli yıldıza değinen Ekinci, bu yıldızın "İslamiyet'in Sekiz İlkesi" bazen de "Cennettin Sekiz Adı"nı temsil amaçlı İslam medeniyetinde çok kullanıldığını hatta Urfa'daki evlerin yanı sıra AK Parti Genel Merkezi'nde de kullanıldığını belirtti.

Şanlıurfa'da, vilayet ve diğer kamu kurum binaları yıkıldıktan sonra yerine gerçekleştirilen Topçu Meydanı Projesi'ndeki "figürler" ve "semboller" kentte bazı rahatsızlıklara sebep olmuştu. Günlerdir süren bu tartışma üzerine Gazete İpekyol, konunun daha seviyeli tartışılması açısından, sadece Şanlıurfa'da değil; Doğu ve Güneydoğu'da konunun otoritesi olan Şehir ve Tarih Bilimcisi Prof. Dr. Abdullah Ekinci'ye sordu. Konu hakkında İslam medeniyetindeki örnekleri de anlatan Ekinci, konunun çok yanlış bir mecraya girdiğini, aslında en fazla tepki gösterilen yıldızın bile sekiz köşeli olduğunu ve İslamda cennetin adları ile İslamın ilkelerini temsil ettiğini ortaya çıkardı.
AK Parti Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkan Aday Adaylığı sürecinden sonra tekrar Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanlığı görevine dönen Prof. Dr. Abdullah Ekinci, Ortadoğu'da Fikir Hareketleri, Şehir Tarihi ve Kurumları, Ortadoğu ve Akdeniz havzasında oluşan siyasi, iktisadi ve sosyokültürel faaliyetler ile günümüz Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki tarihi kentler ve yerleşimler konusunda hemen hemen bölgedeki en donanımlı akademisyen. Böyle bir imkana rağmen hiç kimse işin uzmanına danışmadan bir tartışma sürdürdü. Birçok Sivil Toplum Kuruluşu (STK) Şanlıurfa STK'lar İnsani Yardım Platformu öncülüğünde Şanlıurfa Belediyesi'nin yaptığı meydandaki figürleri ve sembollere karşı çıktı. Gazete İpekyol da bu tepkileri en başından beri yayımlayarak dile getirdi.

EKİNCİ, MEYDANDA HARRAN KUBBELERİNE KARŞI
Prof. Dr. Abdullah Ekinci'nin ortaya attığı bilimsel gerçeklikler, konunun ne kadar asıl mecrasından uzaklaştığını adeta gözler önüne serdi. Gazete İpekyol'a konuşan Prof. Ekinci, "Şehirler ve şehir estetiği 'zaman-mekân ve insan' üçgeni dışında ele alındığında tatsız-tuzsuz tartışmalar sergilenir. Zaman-mekân ve insan şehirciliğin sacayağıdır. Şehir ile alakalı 'zaman-mekân' ilişkisi ile 'insan-mekân' ilişkisini görmeden şehir hakkında tartışma yapmak bedeviliktir. Hem yerel yönetimler hem de kent ile ilgili kaygıları olanların, şehrin ürettiklerine at gözlükleriyle bakma lüksü olamaz. Urfa'daki tartışmalar da biraz da, bu kâdim şehrin, bir imparatorluk olduğu, başkent olduğu, bilim ve irfan üreten bir şehir olduğu bilinmeden, üçüncü sınıf bir taşra şehri olduğu algısının bir sonucudur. Bu yüzden şehir meydanında, göçebe toplumların konutlarını görmek tercih edilmektedir." dedi. İşte Prof. Dr. Ekinci'nin meydandaki tartışmaları doğru zeminde tartışılmasını belki de sonlanmasını sağlayacak görüşleri…

'EN ÜRKÜTÜCÜ, SÖZDE MEMLKET SEVERLER'
Mimar Turgut Cansever İslam'da Şehir ve Mimari adlı kitabında, '…geçmişle bağı asla koparmamak ama geçmişi yok etmeyecek şekilde değişime göz kapamak gerekir…' der. Kültürel birikimimiz; Hayat b. Kays'tan, İbn Teymiyye'den, Abdurrahman Ruhavî'den, Nabi'den, Dede Osman-ı Avnî'den bağı kopartmıştır. Bu anlamda geçmiş uygarlıklarla bağlantımız, problemlidir. Geçmiş bir bütün olarak ele alınmadığı için psikolojik saplantılar söz konusudur. Bu yüzden şehir bir psikolojik travmayı yaşamaktadır. Şehir, hala Hz. İbrahim'in Nemrut'un putlarını kırdığı an ve anların psikolojisini yaşamaktadır. Kimileri için, Hz. İbrahim ile Nemrut mücadelesi hala canlılığını korumaktadır. Şehirde belki de en ürkütücü olan; Pagan tesirler, Eyyübi, Memlüklü, Osmanlı esintileri ile Cumhuriyet dönemi gelgitleri, şehirli-kırsal tartışmalar, şehir tartışmaları üzerinden statü savaşları arasına sıkışmış arabesk entelektüellerin, İslam medeniyetinden bihaber Müslümanların ve sözde memleket severlerin türemesidir.

'BİR OLAYA SAPLANANLAR MEDİNELER İNŞA EDEMEZ'
Rahmetli Turgut Cansever'in 'Kentin ve iskân ettiğimiz mekânın biçimi bizim kozmosla kurduğumuz ilişki belirler' der. En basit haliyle kim olduğumuz, ürettiklerimiz, yön verdiklerimiz, bu varlık içinde nasıl bir yer edindiğimize dair sorulara verilen cevaplar, şehri besler. Şehir bunlarla anlam kazanır. Şehir bireyin siyasal, kültürel, ruhsal zenginliğinin en önemli göstergesidir. Şehir estetiği aynı zaman da şehrin uygarlık ve kültürel birikiminin de bir göstergesidir. Geçmişte bir an veya olaya saplanan zihinler, şehirler/medineler inşa edemezler. Onlar için Yesrip her an tekrar dirilebilir ve her an Medine de Yesrip'e dönüşebilir. Hâlbuki Resulullah Yesrip'i şeklen değil; ruhen, aklen ve kalben Medineleştirmiştir. Saplantılı ruh hali; ilmi, akli ve imani olmanın dışında bir özgüven problemidir. Biraz da, kendi medeniyetinden şüphe halidir.

'ŞEHRİ BİR MEKÂNLA SINIRLAMAK; MEKÂN ŞOVENİZMİDİR'
'İnsan-Mekân' ilişkisi şehri solumakla başlar. Suni teneffüs, kenti estetik çöplüğe dönüştürür. Sadece şehri bir mekânla sınırlı tutmak; mekân şovenizmidir. İnsanlar ve mekânlar arasında ayrım yapmak veya yok saymak, bir derin acıdır. Derin acılar ise dilsizdir. Bir şehrin köyünde, kasabasında, sokaklarında yürürken ruhunuza işleyen hava aslında o şehir halkıyla kurduğunuz ilk bağdır. Kendinizi oraya yabancı ya da çok yakın hissetmeniz; teneffüs ettiğiniz hava, oyun oynadığınız köy veya sokak, yıldızları seyre koyulduğunuz taht, hac kapıları ve evin en görkemli duvarında başta sekiz köşeli yıldız olmak üzere süslemeler belirler. Sokakları gezdikçe aidiyet duygunuza paralel bu yabancılık ya büyür içinizde ya da gittikçe küçülür. Aidiyet duygusu, şehir estetiğini besleyen ana damardır. İnsanın yaşadığı yere aidiyet duygusu, fıtri bir tutumdur. Şehirlerin tarihi birikimleri, doğal güzellikleri, kültürel derinliği ve sunduğu çeşitlilik hepsinden öte içinde yaşayanların yüzyıllarca aynı havayı solumalarından oluşan hissiyat aidiyet bağını güçlendirir. Aidiyet duygusundan yoksunluk, şehrin estetiğinin şekillenmesinde arızi bir durumdur. Bugün, şehir estetiğinin biçimlenmesi, fark edilmeyen bir problemdir. Şehir alanların estetik yoldan üretilmesi, biçimlendirilmesi, dönüştürülmesi ve estetik değer olarak geleceğe taşınması, bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı hissetmek ve karşılamak kültürel bir birikim ve aidiyet ister.

'AK PARTİ'NİN GENEL MERKEZİNDE DE SEKİZ YILDIZ VAR'
Şehri biçimlendirilirken görüş bildirmek ya da itiraz etmek erdemli bir davranıştır. Bu anlamda şehir estetiğine yönelen her itiraz kıymetlidir. Her itiraz bireysel ve duygusal olmanın ötesinde kamu menfaati kaygısını taşımalıdır. Muhalefet özürlü toplumlarda itiraz ve muhalefet etmek; kültür çölünde seraplaşmadır. Seraplaşmadan kurtulmanın yolu, her itirazın kültürel bir arka planı ile akli ve irfanî dayanakları olmalıdır. Eski vilayet alanında, sekiz köşeli yıldız motifi ile üçgen motifli havalandırma alanları yer almaktadır. Sekiz köşeli yıldız motifi, İslam medeniyetinin de mistik anlamlar yüklediği bir semboldür. Selçuklu kültür ve sanatının temel figürlerinden biri olan sekiz köşeli yıldız, Ortadoğu'da bulunan eski medeniyetlerde ve İslam dünyasında yaygın olarak kullanılmıştır. Sayı biliminde sekiz cenneti anlatır. Ayrıca İslamiyet'in sekiz esası; 'sekiz cennet kapısı' ya da sekiz köşeli yıldızın da sekiz cenneti simgelediği belirtilir. Sekiz ilke; 'merhamet ve şefkat, sabretmek, doğruluk, sır tutmak, sadakat, fakirliğini ve acizliğini bilmek, cömertlik, Rabbine şükretmek' olarak sıralanır. Ayrıca Sekiz Cennet; 1. Dâri-celal 2. Dâri-karar 3. Dâri-selam 4. Cennetül huld 5. Cennetül mevâ 6. Cennetül adn 7. Cennetül Firdevs 8. Cennetü naim olarak ifade edilir. Nitekim bu mimari estetikten etkilenen başbakanımız, Ak Parti'nin genel merkezini sekiz köşeli yıldız motifleriyle ile süslemiştir. Hayatımızdan üçgenleri, dörtgenleri, daireleri, yıldızları, güneşleri geçmişte farklı anlamlar yüklendiği için çıkarmak, ne kadar rasyoneldir?

KÖKLERİMİZİ HİSSEDEREK İLERLEYEBİLMEK…
Kültürüne dolayısıyla kendisine yabancılaşan insanın, simge ve sembollere sadece yüzeysel anlamlar yüklemesi, bir duygu kopukluğunun yaşandığını göstermektedir. Kentin dününe, bugününe bakıp duyarsanız, dokunursanız, hissederseniz; duygudaşlığı yaşarsınız. Sadece durduğunuz noktadan anlamaya ve yorumlaya çalışırsanız; moral duygularınız tahrip olur, ötekileşmeler başlar. Kenti kent yapan önemli faktör, zaman içinde geriye doğru giderek köklerimizi hissetmek ve buradan ileriye doğru uzanmaktır. Herkese açık bir kültür alanı olarak kenti, tepeden bakılan bir nesne değil gündelik hayatın doğallığı içerisinde insanları geleceğe yönlendirecek ve moral duygularını güçlendirecek bir yaşam alanı olarak görmektir. Kente yapılacak en büyük iyilik; ilmi, ahlaki ve mimari estetikten mahrum edecek bağnazlıktan kaçınmaktır.
(Kaynak: Gazeteipekyol)

Kaynak: Temsilci / Yerel
title