'Politikanın insanî yüzü engellilere yansımıyor'
'Sosyal İnfak' kavramını ortaya atan Şanlıurfalı aktivist Berkel Dilsiz, siyasetçilerin engellileri muhatap almamasından şikâyetçi. İşte o röportaj…
Bir Dünya Engelliler Günü daha geçirdik…
Çeşitli semtlerde, çeşitli mahallelerde, çeşitli takımlarda kurulan dernekler vasıtasıyla kurulan bir gündür. Bu günün anlamı özürlüler açısından çok büyük bir anlam maalesef ifade etmiyor. Nedeni de şudur: Sadece göstermelik, sadece hani dostlar pazarda görsün örneğinde olduğu gibi sürekli öyle kullanılan bir gündür. Bu günü idrak etmenin engelliler açısından değil de bedeni sağlam olanlar açısından bazı programlar yapılarak yapılması gerekiyor.
Örneğin siyasi partiler bugünlerde yerel seçimlerle ilgili adaylarını açıklamaya başladılar ve sanırım engellilerle ilgili kontenjan istenilen seviyede değil. Neden engellilere istenilen kontenjanlar verilmiyor?
Bu en büyük politik ve siyasal zulümdür bana göre. Neden diyeceksiniz? Çünkü bir ülkede sekiz buçuk milyon insanın temsil edilmemesi sosyal alanda, sosyal alanda temsil edilmediği gibi politik alanda da temsil edilmiyor olması gerçekten büyük bir zulümdür ve az önce biz dünya engelliler günü sağlamlar idrak etsin dedik. Bu ayrımcılığı da engelliler idrak etsin. Özellikle aileleri idrak etsinler. Gerçekten bütün beyaz vicdan sahiplerine soruyorum. Üç, dört bin çevre gönüllüsünün ya da üç, dört bin eşcinsel haklarını savunan politikacıların bir kısmı sekiz milyon engelli insanla empati yaparak, onların saygınlığına gölge düşürmeyerek, onları bir birey olarak kabul ederek, başta sosyal ve politik alan olmak üzere hangi konuda muhatap kabul ettiler? Bunu halkımızın takdirine bırakıyorum. Bu sosyal zulümlere çok radikal değil de, çok daha insani boyutta, tepki boyutuyla değil de tavır boyutuyla engelli ailelerinin bunu politikacıların gündemine mutlaka taşıması gerekir diye düşünüyorum. Maalesef biz politikada umduğumuzun yüzde 5'inden daha az bir ilgi gördük. Ben şahsen gerek görsel anlamda gerek yazı olarak birçok il ve ilçe başkanıyla yaklaşık olarak 20-30 şehirde bizzat görüştüm. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) çizgisinde olsun, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) çizgisinde olsun, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) çizgisinde olsun diğer çizgideki partilerin ve cemaatlerin kanaat önderleriyle görüştük. Şimdi engellilerin zaafıyla ilgili genel olarak toplumda olan cehalet, tabi politikacılar da toplumun içerisinde oldukları için onlara da yansımış, daha çok dostlar pazarda görsün gibi yapıyorlar ve bu her gün biraz daha kendini fazla hissettiren bir soruna dönüşüyor. Nedeni de şudur: Yeni kitle iletişim araçları ile engelli insanlar reel dünyayla iletişim kuramadıklarını daha iyi anladılar. Bu onların bir kısmını bunalıma sokuyor. Onların bir kısmını intihara sürüklüyor. Mesela geçen yıl Reyhanlı'da intihar etmek üzere iki engelliyle irtibat kurmuştum. Onları mütemadiyen ara sıra ziyaret ediyorum. Bundan beş, on sene önce böyle bir sıkıntı yoktu.
Sosyal hayattan dışlanmışlık mı hissediyor engelli?
Tabi tabi. İntihar eğilimi taşıyan bir engellinin bir il başkanı tarafından ziyaret edildiğini düşünebiliyor musunuz? Ona nasıl bir öz güven geleceğini. Burada insani bir sorun var. Politikanın insani yüzü engellilere yansımıyor. Çok net söylüyorum. Ben bunu bir aktivist, sürekli gezen bir olarak görmüşüm. Gördüm, maalesef görmeye de devam ediyorum. Mesela bizim ilimizi temsil eden bazı milletvekillerine ben 20 milyonluk engelli projesini sunarım dedim. Mesaj olarak yazdım; maalesef ama maalesef bana cevap dahi vermediler. Bu benim halka şikayetim olsun. Öyle diyelim, engelliler adına. Ben saygıyı sosyal ibadet olarak bilen bir aktivistim. Hiçbir zaman hiçbir şeyi görmeden, duymadan, üstüne gitmeden hele hele bir vekile saygısızlık olarak söylemem, söylemedim. Fakat ismini vermediğim için de ona saygıyı ifade ettiğimi söylemek istiyorum. Haftada bir tane bedensel engelliye iş yeri açabilecek konumdayım diyorum. İşadamları bir yerde destek verdiler, vermeye devam ediyorlar diyorum. Bu medyaya niye yansımıyor? Bunun medyaya yansımaması, Urfa'daki yerel yöneticilerin kabahati. Bunu halkın takdirine bırakıyorum. Biz ne suçu işledik de biz bunlarla muhatap olmuyoruz? Oy verme suçunu mu işledik? Bunlara saygısızlık suçunu mu işledik? Siz engellilerin konusunu soruyorsunuz ya ben farklı bakıyorum diyorum. Ben, insan merkezli bakılmıyorsa bakılmasın diyorum ve ben şunu diyorum. Dernek dilenciliğini destekleyen vekiller neden en büyük sosyal projeyi, aktivist olarak beni desteklemiyorlar ve İpekyol Gazetesi kadar beni ön plana almadılar? Ben bunu gerçekten bir engelli olarak soruyorum ve bunu anlamak istiyorum. Düşünebiliyor musunuz, bir engelli geliyor, 20 bin kilometre, bunun üzerine bir 40 bin kilometre yapıyor, haftada bir engelliye iş yeri açacak boyutta, sadece manevi destek ihtiyacı var. Ve bunlar her gün televizyona çıkıp biz engelliler için şunu yaptık, bunu yaptık diyorlar. Bu çelişkiyi ben anlamıyorum. İnşallah anlayan birisi çıkar bana anlatır. Bunlar hayal değil. Bunlar söylenen yüzeysel sözler değil. Ben binlerce kilometre yol yaptım. Binlerce kilometre yol yapacağım. Yerel, ulusal ve uluslararası bireysel destek sözü aldım, politikacılar dışında. Bunların isimleri de bende mevcuttur. Bu Urfa'da bir resme dönüşsün. Bu halkın savunacağı bir konu olsun. Sadece beş yılda bir politik arenada hatırlanmasın. Bunun empati boyutu iyi geliştirilsin. Halkın, engellileri desteklemesi politikacıların üzerinde ricali yaptırıma dönüşsün. Anlatabiliyor muyum? Çünkü engelli konusu çok hassas bir mesele. Engelli meselesi, bir derneğin, bir partinin politik talebi değildir. Bu yolda kaza yapmış bir insana yardım edenlerle, etmeyenlerin meselesi gibidir. Düşünebiliyor musunuz, Urfa'nın en büyük meydanında, belediye önünde bir insan kaza yapsa insanlar onun üzerine gider. Hangi dinden, hangi ırktan diye soru soran yok. Ya da kaza yapmış birisi yardım isterken şu hangi milletvekili, bu hangi politikacıdır ya da politikacı mıdır diye bunu düşünmez. Ne yapar? Önce o yara kapanır. Ve biz biliyoruz ki, engelli insanlar kesintisiz depremzededir, kesintisiz kazazededirler. Türkiye'de ilk defa Urfa'da bir medyanın da gündeme getirmesiyle bir insan harekete geçiyor, her bir engelliye haftada bir iş yeri açmak için 20 milyonluk destek geliyor; ama maalesef bu üst sınıftaki politikacılara iletilmiyor. Biz bunu tarihe not düşelim. Medya olarak kayda geçelim. Yarın, öbür gün halkın mahşeri vicdanında da biz suçlu çıkmayalım. Biz ağladık, onlar projemize gülsünler istedik. Yine de destek vermiyorlar.
Ben tekrar siyasi yöne dönmek istiyorum. Engellilerden siyasilere bir talep gitmiyor mu? Ya da siyasiler, engellilere gelmiyorlar mı? Karşılıklı bir iletişimsizlik mi var?
İletişimsizlikten ziyade şöyle bir şey var. Bugün bu ülkede şöyle bir durum var. Şöyle bir soruyu kendimize sormamız gerekir. Son on yıldır siyasal ve politik alanda nasıl ki asimetrik sorunlarda ani gelişmeler olduysa, sosyal sorunlarda da asimetrik ani farklılaşmalar ve ihtiyaçlar oluştu. Ne demektir bu? Bundan on yıl önce Şefkat-Der diye bir dernek yoktu. Çünkü Şefkat-Der'in hitap edeceği bir kitle yoktu. Aslında vardı; ama o kitle sosyal medyayı kullanmasını bilmediği için, yerel medya bu kadar güçlü olmadığı için kendisini ifade edemiyordu. Şefkat-Der şöyle bir dernek, Türkiye'de zorla fuhuşa sürüklenen yüzbinlerce kadının sorununu meclis gündemine taşımış, bir aktivistin başlamasıyla başlamış bir dernek. Şu anda İstanbul'da üç dört tane sığınma evi olan söz konusu bu dernek yaklaşık 10 bin kimsesiz çocuğa kendi gücüyle bakıyor. Şefkat-Der'in siyasilerden beklentisi neyse benimki de odur. Bu ne demektir? Politik, sosyal ve siyasal asimetrik sorunlar vardır tespiti yapılmadan hiçbir soruna 'neden şu siyasetçi bu kadar ilgi duymuyor' demek gerçekçi olmayacaktır. Biz tespiti yapmadan sorumluları uyaramayız. Ben önce bir tespit yapıyorum. Diyorum ki, Türkiye'de engelli meselesi önceden yanlış biliniyordu ve bu bir iddia değil. Bu somut bir gerçek ve ben soruyorum. Urfa'da 130 bin engelliyi sokakta gören var mı? Antep'te, Urfa'da toplam 400 bin engelli nerede? Ben gerçekten merak ediyorum. Ben bir engelli olarak merak ediyorum. Siyasiler neden merak etmiyor? Bunu şuna bağlıyorum. Siyasilerin engelli algısı şudur: Halkın acıdığına, acımayarak iyilik yapmak. Bu dünün iyiliğiydi. Bu yetmiyor. Engelli her şeyden önce bir bireydir. Fırsat olduğu, oluştuğu zaman bunların önündeki engelleri kaldırmak Hz. Hatice'yi sevmektir. Neden? Çünkü Hz. Hatice, 'Sen yolda kalmışa yardım edersin Ey Muhammed!' demiştir ve Allah'ın Resul'ünü bu kadar seven insanların engellileri bu kadar görmemesi beni gerçekten dehşete düşürüyor. Gerçekten samimi bir şekilde söylüyorum. Bu çok kişi tarafından anlaşılmayabilir.
Kalbi bir körlük mü var? Basiretsizlik mi?
Basiretsizlikten ziyade, soruna parçalı bakma var. Sorunu bütüncül olarak görmüyorlar. Bir engelliye tekerlekli sandalye verdiniz. Cebinde harçlığı olmadığı zaman ya da kaldırım terörü olduğu zaman ona verdiğiniz tekerlekli sandalyenin ne anlamı var? Şu siyasiler gerçekten samimi iseler, kaldırım işgalini yapan sokak ağalarına niye karşı çıkmıyorlar? Ve niye engellemiyorlar? Ben soruyorum, engelliler niye dışarı çıkmıyor? Ben, bunu 5 bin engelli insanla ilgilenen birisi olarak soruyorum. Diyorum ki, dünün dernek dilencileri, dernekçilik dilenciliği yapan derneklere de soruyorum. Neden en masum bir şeyi, şiddetsiz bir ortamda talep etmiyorsunuz? Neden sadece bir odanın içinde dernek kurup, sadece 50 kişiyle konuşuyorsunuz? Neden kendinizi sağlamlara ve siyasilere ifade etmiyorsunuz? Siyasetçilerin sorunu biraz da parçalı görmesinin nedeni engelli derneklerinden kaynaklı bir durum. Konu mankenliği ahlakını artık terk etmek gerekir. Sessizce ağlamaları, sesli sitemlere dönüştürmeden, engelli meselesine ağırlık vermeden, siyasilere vizyon düzeltisi yapamayız. Bütün engelli ailelerine ve engellilere sesleniyorum. Bu kısmı engellileri hariç tutarak söylüyorum. Siz neden insanlarla iletişim kurarken, insanların vicdanlarına, yüreklerine konuşmuyorsunuz? Niye sosyal gösteriş ağlarının bir figüranı oluyorsunuz? Ben halka soruyorum, size soruyorum, gazetecilere soruyorum. Bir insanla aynı caddeye çıkmak istemek çok mu büyük bir istek? Bedeni sağlam olan insanla aynı eşit şartlarda, sokağa çıkmak istemek, kaldırama çıkmak istemek, kaldırımın görülen uçlarda olma isteği, rampaların düzgün olma isteği, daha da önemlisi engellilere iş yeri kurabilecekken sadece manen desteklenme ricası gerçekten zor mu anlaşılıyor? Bu ciddi bir sorun. Bu soruya bütün beyaz vicdanlılardan namuslu cevaplar bekliyorum. Biz siyasilere kızmadık, kızmıyoruz. Biz sitem ediyoruz. Çünkü biz kişilikli olarak engelli meselesini gündeme getirmeye çalışıyoruz. Biz dilenciliği ve merhamet beklentisini ret ediyoruz. Çünkü biz eşit şartlarda insanlarız. Ensar ve muhacir gerçeğine inanan, Hz. Muhammed'in bir engelliye nasıl yaklaştığını Abese Suresi'nde anlamak isteyen tüm hür vicdanlar, bu engelli meselesinin Urfa'da yeni bir mantıkla, yeni bir vizyonla, Türkiye'ye açılacak şekilde çözümlenmesine, yarınki kariyerleri için de sahip çıkmak zorundalar. Ben çok büyük bir sosyal projeden bahsediyorum. Bugün Diyarbakır'la, Adana'yı birçok sivil toplum örgütünü başka herhangi bir konuda ikna edemezsiniz. Ben engelliler konusunda ikna ettim. Ben üç aydır Adana'ya gidip geliyorum. Ben günahkarla da oturup konuştum, sevap işleyenle de oturup konuştum. Hepsinin gözyaşlarının rengi sadece beyaz. Engelliye, yolda kalmışa ve mazluma ben, kimlik sorulmaz diye düşünüyorum. Politikacılar erdemli olsunlar. Onlar da engelli konularını insani merkezli olarak gündemlerine alsınlar. Yarın almak zorunda kalacaklar. Niye? Çünkü engelli bireyler kitle iletişim araçlarıyla bireyselleşme bilinci yaşıyorlar. Bu insanlar iki boyutlu oluyorlar. Birisi mevcut durumu aşamadığı için bunalıma giriyor. Çünkü ne kaybettiğini biliyor. Daha doğrusu bir farkındalık oluşuyor. Kitle iletişim olsun, televizyon olsun, internet olsun, onların içindeki özlemler olsun, düşünebiliyor musunuz, bir insan içerde sürekli güzel yerleri izliyor; ama dışarı çıkamıyor.
Peki bu durum engellilerde nasıl bir psikoloji meydana getiriyor?
Dirayeti çok olanlar bu durumları aşmak için bireysel mücadeleler veriyorlar. Aileleriyle beraber çok farklı hikayelere tanık oluyorum. En son Adana'da ismini vermeyeceğim. Benim işyeri açmasına vesile olmaya çalıştığım bir engelli vardı. Kendisi ve ailesiyle de görüşüyordum. Biraz acıtıcı olacak; ama ben görüşmeye gideceğim gün ruh ve sinir hastalıklarına kaldırılmıştı. Annesini aradım, ben Adana'daki bazı sivil toplum kanaat önderleriyle görüştüm. O çocuğa iş yeri açacaklardı. Ben, iki gün farkla böyle kafayı zorlayacak şekilde bir stresi yaşayan insanlar ortamında konuşurken hem yoruluyorum hem de umudun yola çıkmasına ramak kala… Umutlanıyorum. Bunlar çok zor duygular gerçekten. Yani siz bir insan için işyeri açmaya gidiyorsunuz. Bütün hayatı yeniden değişecek. Bazı insanlar bunu kabul etmiş, destek olacaklar, maddi ve manen. O insan nasıl bir hayat yaşıyor ki, sadece iki günlük acıya dayanmıyor. Hani bardağın dolup boşalması var ya. Biz stresin bardağını Allah rızası için boşaltacak, altını çizerek söylüyorum, kimse yanlış anlamasın, bu sözlerimizde tarihe ve kayda geçsin, manevi destek bekliyoruz. Zaten yapmaya çalıştığımız engellilere karınlarını doyuracak şekilde balık tutmayı aşılamak, Konfüçyüs'ün sözüyle. Biz sağlamlardan bize birer balık yedirmesini, bunun da ne siyasi aktörlerin ne de sosyal aktörlerin eliyle olmasını istemiyoruz. Biz şunu istiyoruz. Biz diyoruz ki, biz insanız, siz de insansınız. Bizim bedenimizi engelli, sizin bedeninizi sağlam yaratan Allah'tır. Bize değil Allah'a saygı gösterin, İslam'a saygı gösterin. Geçen sene Gazete İpekyol'da söylediğimiz gibi sosyal infakta bulunun, bulunun. Bulunmadığınız zaman bu yarın karşınıza çıkar. Bizim de karşımıza çıkar. Bizim görevimiz mazlumluğumuzu size iyi anlatmak, sizin göreviniz mazlumluğu çaresizlik gibi değil, bir sınav gibi görme erdeminde olmanız. Siyasetçilere söyleyeceğim şu: Mazlumluk ve zorluk bir sınavdır, bu bizim eksikliğimiz, sizin fazlalığınız değildir. Sizin göreviniz bu sınavda üzerinize düşeni saygıyla yapmaktır. Bizim görevimiz nedir? Hiçbir asimetrik şiddete meyletmeden; ama her gün biraz daha aileleriyle bunalıma girme riski taşıyan engellileri ikna etmek. Bizim bunları beyinde ikna etmemizin tek bir yolu var. Bizim elimizde diğerleri sizi düşünüyor argümanının olması gerekir. Ben şimdi size soruyorum. Geçen sene 20 bin kilometre, bu sene 40 bin kilometre gezmiş, yerel ve ulusal medyada birçok insanla görüşmüş, uluslararası destek sözü almış, doğu ve güneydoğuda insanları birbirine bağlayacak tek ve son olan engelli projesine Urfa'daki yerel yöneticiler ve Urfa'daki milletvekilleri neden sahip çıkmıyorlar? Bir tanesi bunu bana Allah rızası için izah etse… Hani benim sizinle konuştuğum gibi, onlarla konuşma fırsatım niye yok? Ben sadece engelliler için bir sosyal aktivist değilim. Siyasilerle ilgili soruyorsunuz ya, bu nasıl bir kafa ki, ben İpekyol Gazetesi'ne ulaşıyorum, halkın sosyal boyutu. Çünkü İpekyol bir misyon belirliyor. Bunları artık konuşmak durumundayız. Mazlumun kolundan tutuyor. Ben kendi vekilime niye ulaşamıyorum? Birisi bunu bana izah etmek zorunda. Ben dediğim kişi vatandaşım, ben dediğim kişi aktivistim ve engelli aktivistim. Düşünebiliyor musunuz? Herkesin 'vay be helal olsun' diyebileceği, Allah'ın da razı olabileceği bir durum.
Gazete İpekyol'da çıkan ilk röportajınızdan sonraki dönemde neler yaşandı?
Urfa ve Birecik'te olmayanlar oldu. Girdiğimiz her yerde Gazete İpekyol'un gündeme getirdiği sosyal infak diye benim tanımladığım, onurlu birey oluşu yine bu toplumda iddia ediyorum ilk defa engelli meselesinde biz işlemiş olduk. Sosyal infak ne demektir? Sosyal infak, benle sizin eşit bir şekilde insanca gönül sohbetleri yapmamız demektir. Engellilerle, sağlamların aşması gereken nokta burasıdır. Bu aşılmadığı sürece ortaya konulacak bütün çözümler yarı çözümlerdir. Bu bugün için bir çözümdür; ama uzun soluklu maalesef kökten bir çözüm değildir. Bu minvalde ben Gazete İpekyol'a ve Gazete İpekyol okurlarına sunduğu destekler için çok çok teşekkür ediyorum. Bütün beyaz vicdanlara sesleniyorum. Bu Halil İbrahim şehrinde, bu Eyyüp babamızın sınavını engellerle karşıladığı, geçmişin yüce mekânlarının suyunu içmiş bütün arkadaşlardan rica ediyorum. Bizim projemize destek sunsunlar, yüreğiyle projemize destek sunun insanlara iç boyutunu emin olun sunacağız. Buna inanın, buna inansınlar. Siyasiler de bunu duysun lütfen. Ben pozitif ayrım istiyorum. Ben çok büyük bir kaynağı engellilere aktarabilecek konumdayım diyorum. Bunu samimiyetine inandığım herkesle paylaşırım. Onlar da samimi olsunlar. Önce birey olarak muhatap alsınlar. Şunu bilsinler ki, kabullenmişler arasındaki önce insanın iman ettiği değerler vardır. Sonra insanın bedeni vardır, sonra para gelir. Bütün Urfa'yı da bize verseler biz artık iyileşecek konumda insanlar değiliz. Ama biz şunu da biliyoruz. Biz hükmen iyileşmiş olmayı şükrederek başarabiliriz. Kötü olumsuzluklarla, meşru ve legal mücadele ederken bedeni sağlam, beyaz vicdanlıları yanımıza çekmektir. Ben bedeni sağlam bütün dostlardan, sosyal infak kavramı anlamında da kardeşlik rica ediyorum. İletişimi güçlü hale getirmelerini rica ediyorum. Sosyolojik duraklamaların hızlı yaşanacağı, yeni politik savurmaların olacağı bir döneme doğru giderken, Urfa'daki tek sosyal proje olan, dünyada da neredeyse karşılık bulacak kadar sempati uyandıran bu güzel çalışmaya inşallah İpekyol okurları da destek çıkarlar. Ben herkesin ayağına tek tek gitmeye, bütün sivil toplumlarına anlatmaya hazırım. Onların kardeşi olarak, bir Urfalı olarak, bir Birecikli, bir Türkiyeli ve bir dünyalı olarak, her şeyden önemlisi onurlu bir engelli olarak ve onurlu engelli çocuklara yardım etmeye çalışan birisi olarak desteklerini bekliyorum. Desteklerinizi bekliyorum. Allah bizi Urfa'nın yüzünü ak edecek, bu büyük projeyi de büyükşehirlerde bize karşı basiretsizce bakan insanlara da basiret gözü nasip etsin. Biz onları da seviyoruz, sayıyoruz. Onların değeri için biz sitem ediyoruz. Onların yüzüne konuştuğumuz için onları seviyoruz. Onların arkasından konuşmuyoruz. Gazete İpekyol da buna vesile olsun. Bakın ben isim vereyim. Hürriyet Gazetesi Çukurova Bölge Müdürü Sinan Tanyıldız, Şanlıurfa, Birecik, Berkel Dilsiz diye bir köşe yazısı yazdı. Ana akım medyanın en önemli insanlarından birisi. Biz, Çukurova bölgesinde Urfa'daki insanlarla, oradaki gönül erlerini sadece engelli meselesinde ikna ettik. Siyasetçiler niye bunu görmüyorlar? Bu engelli meselesi neden sosyal konuların yetimi oluyor? Sadece bedenleri farklı olduğu için mi? Engelli meselesi artık bir realitedir. Türkiye'de en günahsız mazlumlardır. Ben dernek dilenciliğini ret ediyorum. Biz birey olmaktan bahsediyoruz. Urfalılar projemize sahip çıksınlar. Ben engelli bir insanım. 16 yıl sonra ayağa kalktım. Yeni 16 yılları bazı Berkel'ler de yaşamasın diye onları inşallah hayata çıkmaya ikna edeceğiz.
(Kaynak: Gazeteipekyol)