Paris'teki Terör Saldırılarına Tepkiler
Uluslararası Rabia Platformu Koordinatörü Cihangir İşbilir, Paris'teki terör saldırılarına ilişkin, "Fransa'daki terör eylemleri sadece Fransa'nın değil, tüm uluslararası aktörlerin dikkatle okuması gereken ve geçmişle yüzleşmeyi zorunlu kılan hadiselerdir" dedi.
Uluslararası Rabia Platformu Koordinatörü Cihangir İşbilir, Paris'teki terör saldırılarına ilişkin, " Fransa'daki terör eylemleri sadece Fransa'nın değil, tüm uluslararası aktörlerin dikkatle okuması gereken ve geçmişle yüzleşmeyi zorunlu kılan hadiselerdir" dedi.
İşbilir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Paris'teki terör saldırılarının, terörizmle mücadelede çifte standardın bedelinin ne kadar ağır olduğunu bir kez daha, çok acı şekilde tüm dünyaya gösterdiğini söyledi.
Terörün her türlüsünü lanetlemeyen ve terör örgütleri arasında ayrım yapan anlayışın, bu feci saldırıların asıl nedeni olduğunu belirten İşbilir, "Yakın tarihin en büyük insani felaketine dönüşen Suriye krizinin başından beri ilkeli bir tutum sergilenseydi, terör örgütleri bu kadar büyümezdi" diye konuştu.
İşbilir, "Bu sebeple Paris'teki elim saldırıları bir terör örgütünün yaptığı eylemler gibi görmek, aynı hataya düşmek demektir. Bu terör saldırıları, küresel bir boyut kazanan Suriye krizini statükoyu koruyacak şekilde yönlendirmek isteyen odakların ortak olduğu kanlı bir eylemdir" değerlendirmesinde bulundu.
Bu saldırılarla, terör eşiğinin geçmişte olmadığı kadar düştüğünü, güvenlik kaygılarının ise yükseldiğini dile getiren İşbilir, Orta Doğu'da devlet terörü uygulayan baskıcı ve darbeci rejimler ile onların destekçilerinin, DAEŞ ve PKK gibi kanlı terör örgütlerini cesaretlendirdiğini ifade etti.
Benzer şekilde 2001'de Afganistan ve 2003'te Irak'ın işgalinden bu yana bölgede yaşanan sivil katliamlar ve özellikle İran'ın mezhepçi politikalarının terör örgütleri için gerekli zemini hazırladığını savunan İşbilir, şunları söyledi:
" Fransa'da gerçekleşen terör eylemleri sadece Fransa'nın değil, tüm uluslararası aktörlerin dikkatle okuması gereken ve geçmişle yüzleşmeyi zorunlu kılan hadiselerdir. Maalesef bu uğursuz saldırılar, en çok mülteciler ve mazlum Suriye halkını rahatsız etmiş, bölgedeki terörist yapıların büyümesini sağlayan Esed, Sisi ve Netanyahu rejimlerini sevindirmiştir."
İşbilir, Batı ülkelerinin, yıllardır terörle mücadele eden, ağır bedeller ödeyen, Suruç ile Ankara'da teröre onlarca kurban veren Türkiye'nin deneyimlerinden yararlanması ve Suriye krizinin çözümüne ilişkin önerilerini daha dikkatli dinlemesi gerektiğini vurguladı.
Paris'teki saldırılardan ders çıkarması gereken bir diğer kesimin de Türkiye'deki medya kuruluşları ve siyasi çevreler olduğunu belirten İşbilir, şöyle devam etti:
"Fransız medyası ve muhalefet partilerinin eylemlerden hemen sonra sergiledikleri hassas tutum, hadiselerin iç siyasi malzeme yapılmaması, olay yerinden sosyal huzursuzluğu ve gerilimi artıracak kanlı görüntülerin paylaşılmaması, Fransız hükümetinin aldığı sosyal medyaya erişimin engellenmesi, toplu taşıma araçlarının durdurulması gibi güvenlik tedbirlerinin medya ve siyasi çevrelerce olgunlukla karşılanması, özellikle Ankara'daki elim terör saldırısından sonra terör örgütünün ekmeğine yağ sürecek şekilde yayın yapan, tavır alan çevreler ve medya kuruluşlarının nasıl bir ihanet içinde olduklarını görmek için oldukça ibretlik olmuştur."
"Operasyonlar Esed rejimine de güç vermiştir"
İşbilir, Paris'teki saldırıların Viyana ve Antalya'daki zirvelerden önce gerçekleşmesinin ise ayrı bir anlamı olduğunu dile getirdi.
Saldırıların Suriye krizindeki tarafları statüko yanlısı bir çizgiye itmekle beraber Türkiye'yi de Rusya-ABD planına yaklaştırmayı hedeflediğini öne süren İşbilir, şunları kaydetti:
"Bugüne kadar DAEŞ'e yönelik gerçekleştirilen operasyonlar, DAEŞ'i bitiremediği gibi Esed rejimine de güç vermiştir. Şayet küresel terörle mücadele zihniyeti değişmez ve çifte standartlar devam ederse, Paris saldırılarının benzerleri, hatta daha dehşetlileri yaşanacağı gibi terör kısır döngüsü de kırılmayacaktır. Fransa ve diğer Avrupa hükümetlerinin, Müslümanlar ve bilhassa mültecilere yönelik ayrımcı politikalarında bir değişiklik olmadığı müddetçe, Avrupa'daki sağcı ve İslam karşıtı akımlar daha da güçlenecek, sosyal güvenlik ve barış ortamı daha da zedelenecektir."