İstiklal Mahkemeleri Sempozyumu
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektör Danışmanı Hilmi Bengi, gazetecilerin İstiklal Mahkemelerinde yargılanmasına ilişkin, "Takrir-i Sükun Kanunu'na dayanarak özgürlükler sınırlandırılmış, basın özgürlüğü rafa kaldırılmış, gazeteler kapatılmıştır" dedi.
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektör Danışmanı Hilmi Bengi, gazetecilerin İstiklal Mahkemelerinde yargılanmasına ilişkin, "Takrir-i Sükun Kanunu'na dayanarak özgürlükler sınırlandırılmış, basın özgürlüğü rafa kaldırılmış, gazeteler kapatılmıştır" dedi.
Bengi, Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı ve Adıyaman Üniversitesi iş birliğiyle düzenlenen İstiklal Mahkemeleri Sempozyumu'nda, "İstiklal Mahkemelerinde Yargılanan Gazeteciler" konulu bildiri sundu.
İstiklal Mahkemelerinin yeni Türk devletinin kurulduğu dönemde, başlangıçta savaş suçlularını yargılamak için oluşturulduğunu belirten Bengi, cumhuriyet döneminde ise devletin güvenliğinin sağlanması, rejimin güçlendirilmesi gibi daha çok siyasi kararlar verdiğini söyledi.
"Atatürk'ün dışında bir başka otorite tanınmamıştır"
Bengi, bu konuda en kapsamlı araştırmayı yapan Prof. Dr. Ergun Aybars'ın, "devrim ve ihtilal mahkemeleri" diye nitelendirdiği İstiklal Mahkemelerinin ulusal inanç ve ihtiyaçtan doğduğu görüşünde olduğunu kaydetti.
Şark İstiklal Mahkemesi Üyesi Avni Bey'in yeterli delil olmadığı durumlarda mahkemenin tamamen vicdani kanaate göre karar verdiği yönündeki görüşüne atıfta bulunan Bengi, şunları ifade etti:
"Milli mücadele kahramanlarından Ali Fuat Cebesoy'a göre ise muhalif gazetecilerin Şark İstiklal Mahkemesinde yargılanmalarının amacı yıldırmaktır. Gerçekten de kimi duruşmalarda Meclis'in iradesinin ve yasaların üzerine çıkılarak karar verilmiş, Atatürk'ün dışında bir başka otorite tanınmamıştır. Şark İstiklal Mahkemelerinin cumhurbaşkanının gazetecilerin af mektubuna verdiği cevaba atıfta bulunarak karar vermesi de bu mahkemeler üzerindeki tek otoritenin Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal olduğunu ortaya koymaktadır."
Bengi, gazetecilerin yargılanmaları sırasında mahkemelerin diğer davalara oranla daha duyarlı ve yumuşak davrandığına dikkati çekti.
Basına gözdağı
Gazetecilerin doğrudan iktidara muhalefet ettikleri gerekçesiyle yargılanmadığını belirten Bengi, muhalif gazetecileri İstiklal Mahkemelerine çıkarmak için her defasında mazeret bulunduğunu savundu.
Bengi, şunları dile getirdi:
"Bu gerekçe kimi zaman cumhurbaşkanı ve başbakana gönderilen bir mektubun yayımlanması olmuş, kimi zaman Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası bürosunun aranmasının 'baskın' olarak nitelenmesi suç sayılmış, kimi zaman idam mahkumlarının sehpaya nasıl gittiklerinin anlatılması İstiklal Mahkemelerine hakaret sayılmıştır. Genel olarak değerlendirildiğinde bir ihtilal mahkemesi niteliğindeki İstiklal Mahkemelerinde gazetecilerin de yargılanmasının basına gözdağı verme amacı taşıdığı yorumları ağır basmaktadır.
Takrir-i Sükun Kanunu'na dayanarak özgürlükler sınırlandırılmış, basın özgürlüğü rafa kaldırılmış, gazeteler kapatılmıştır. Adeta ağır cezalar verilmeden, deyim yerindeyse sopa gösterilerek gazetecilerin hizaya getirilmesi amaçlanmış, basının eleştiri yapması önlenmiş, gelişmelerin siyasi iktidarın tasarrufları doğrultusunda aktarılmasına izin verilmiş, halkın haber alma özgürlüğünün önüne set çekilmiştir."
İstiklal Mahkemelerinde yargılanan gazeteciler
Bengi, İstiklal Mahkemelerinde yargılanan gazeteciler arasında Nazım Hikmet Ran, Hikmet Kıvılcımlı, Şevket Süreyya Aydemir, Zekeriya Sertel, "Halikarnas Balıkçısı" olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı gibi Türk solunun ve Türk edebiyatının önde gelen isimlerinin bulunduğunu söyledi.
Bengi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunların yanı sıra Velid Ebüzziya Eşref Edib Fergan, Tahirül Mevlevi Olgun, Ömer Rıza Doğrul gibi muhafazakar isimlerin de olması, mahkemelerin bir başka işlevinin aşırı görüşleri engellemek olduğu kanaatini uyandırır. Gazeteciler bir yanda Şark İstiklal Mahkemesinde Şeyh Said Davası'na paralel yargılanırken, diğer tarafta Ankara İstiklal Mahkemesinde komünizm davasında sol eğilimli, şapka davasında muhafazakar eğilimli basın mensuplarının yargılanması, yeni rejimin ideolojisi dışındaki görüşlere müsamaha edilmeyeceği mesajı vermektedir."
Bengi, yargılanan gazeteciler arasında Gazi Mustafa Kemal ile dünya görüşü itibarıyla farklılıkları olmayan ancak uygulamalarda kendilerine göre yanlış ya da eksik gördükleri hususları eleştirmekten de geri durmayan Hüseyin Cahit Yalçın ve Ahmet Emin Yalman gibi isimlerin bulunmasının, özellikle rejimin oturtulması ve inkılapların yerleştirilmesi evresinde iktidarın icraatlarına mutlak itaatin istendiğinin göstergesi olduğunu anlattı.
Siyasal iktidarın başka uygulamalarının da bu yargıyı güçlendirdiğine değinen Bengi, "Nitekim gerekli mesajı alan yazarlar bir süre sonra eleştirileri bırakmışlardır. Sağlığında Atatürk'e muhalefetten çekinmeyen Hüseyin Cahit Yalçın, vefatından sonra Atatürk ilkelerinin en büyük savunucularından olmuştur" diye konuştu.