Hamile Kalamama Stresi Kısırlığa Yol Açıyor
Psikiyatri Uzmanı Dr. Orhan Karaca, hamile kalamama psikolojisinin çiftler üzerinde depresyon riskini artırdığını ve yaşanılan stres sonucu üreme fonksiyonlarının bozulmasıyla hem erkek hem de kadın açısından bir kısır döngü oluştuğunu söyledi.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Orhan Karaca, hamile kalamama psikolojisinin çiftler üzerinde depresyon riskini artırdığını ve yaşanılan stres sonucu üreme fonksiyonlarının bozulmasıyla hem erkek hem de kadın açısından bir kısır döngü oluştuğunu söyledi.
Hamile kalamama psikolojisinin çiftler üzerinde depresyon riskini artırdığını ve buna bağlı olarak stresinde artması sonucunda hem kadın hem de erkek açısından bir kısır döngü oluştuğunu ifade eden Psikiyatri Uzmanı Dr. Orhan Karaca, stres üreme fonksiyonlarını bozmaya başlamış, üreme fonksiyonlarının bozukluğu da stresi artırmaya başladığını belirtti. Karaca," Çiftlerin bir yıllık süre içerisinde çocuk istemeleri ve korunmamalarına rağmen gebeliğin olmamasına infertilite denir. İnfertil çift hem üreme fonksiyonlarının yeterli olup olmayışı hem de toplumun beklentileri ve yineleyen soruları doğrultusunda endişe, üzüntü, suçluluk, değersizlik, başarısızlık, hayal kırıklığı ve kimi zaman da utanç yaşar. Bu kişilerde depresyon riski artar. Stresin artışı ile yumurtlama fonksiyonu (anovülasyon) bozulur ve yumurtanın rahime ulaşmasını sağlayan tüplerde kasılma ortaya çıkar. Erkekte iste stresin artışı ile sperm sayısı ve kalitesinde azalma ortaya çıkar. Artık hem erkek hem de kadın açısından bir kısır döngü oluşmuştur. Yani stres üreme fonksiyonlarını bozmaya başlamış, üreme fonksiyonlarının bozukluğu da stresi artırmaya başlamıştır." diye konuştu.
BU SÜREÇTE KADIN MI, ERKEK Mİ DAHA ÇOK YIPRANIYOR?
Bu süreç boyunca her iki cinsiyetinde yıprandığını belirten Uzman Dr. Orhan Karaca, kadınlar tedavi sürecinde daha çok tıbbi prosedüre maruz kaldığı için daha çok yıprandığını söyledi. Karaca, " Kadınların yaşanan sorunu kabullenme ve bu sorunla mücadele etme konusunda erkeklere göre daha istekli ve gerçekçi oldukları ancak erkeklere göre daha çok depresyona girdikleri söylenebilir. İnfertilite tedavisinde gebelik oranının yüksek olduğu günlerde denenmesi önerilen cinsel birliktelik nedeniyle çiftin özel yaşamı da olumsuz etkilenmekte, birliktelik duygudan uzak mekanik bir sürece dönüşebilmektedir."dedi.
ÇİFTLERİN MOTİVE EDİLMESİ HAMİLELİK ORANINI ARTIRABİLME AÇISINDAN ÖNEM TAŞIMAKTADIR
Orhan Karaca," Çocuk sahibi olmak istediği halde çocuk sahibi olamayan bireylerin kadın doğum muayenesi yanı sıra psikolojik açıdan da muayene edilmeleri ve gerekiyorsa destek verilmesi uygun olur. Çünkü yapılan birçok bilimsel araştırmada bu süreci rahat geçirenlerin stresli geçirenlere göre bebek sahibi olma oranı daha yüksek saptanmış. Kimi çiftler tedavi için isteksiz ya da umutsuz olabilmektedir. Bu çiftlerin motive edilmesi de hamilelik oranını artırabilme açısından önem taşımaktadır. Ayrıca stresli tedavi süreci bireylerin psikolojisini bozabildiği gibi iletişimlerini de bozabilmektedir. Hatta cinsel birliktelik bile azalabilmektedir. Problemlerin çıktığında düzeltilmesinden daha önemli olan nokta ortaya çıkmadan önce önlem alabilmektir. Çünkü infertilite tedavisinin zorlu geçmesi durumunda azalan tahammül çift arasındaki sorunları derinleştirebilmekte, kimi zaman içinden çıkılması güç tablolar ortaya çıkarabilmektedir. Karamsarlığa kapılıp üreme fonksiyonlarının tümden yittiğini düşünmeye başlayan çiftler ise, bir nevi doğurganlıklarının yitişini düşünüp yas tutabilmektedir. Üreme fonksiyonlarında azalma tespit edilmiş olan kişi terk edilme korkuları yaşayabilmektedir. Hatta eşinin çocuk sahibi olmasını engellediğini düşünerek eşine haksızlık yapmak istemeyen kişi, yoğun içsel karmaşalar içinde eşine bir başkasıyla evlenmesini de önerebilmektedir. Ailelerin aşırı beklenti içinde oluşları, bu konuda tüm detayları bilmek isteyişleri, sorgulayıcı tutumları, yaralayıcı yorumları zaten kendini kötü hisseden çiftin psikolojisini daha da bozabilmektedir. Bu da ailelerin destekleyici görünmekle destek vermek arasında kendilerine çekidüzen vermeleri gerektiği gerçeğini ortaya çıkarır. Çocuklu arkadaşlarının çocuklarıyla mutlu olduğunu gördüğü için mutlu olamayan çiftler vardır. Bu durumla karşılaşmamak için arkadaş çevresiyle görüşme sıklığını azaltanlar, evden daha az çıkanlar vardır." şeklinde konuştu.
İNFERTİLİTE TEDAVİSİ SÜRECİNDE ÇİFTLER PSİKİYATRİK DESTEK ALMAKTAN ÇEKİNMEMELİDİR
Karaca," İnfertilite tedavisi sürecinde psikolojik durumlarında olumsuz yönde değişiklik olduğunda psikiyatrik destek almakta çekinmemeli ve başvuruyu geciktirmemelidir. Öfke, umutsuzluk, karamsarlık, utanç, azalmış benlik saygısı, özgüven kaybı, yetersizlik duyguları, yalnızlık hissi, gelecek planları yapmama, sosyal ilişkilerin bozulması durumu ortaya çıktığında kesinlikle başvuru yapılmalıdır. Ailelerine onların fikrine değer verdiklerini, onlarla benzer duyguları yaşadıklarını, yoğun beklentilerinin kendileri üzerindeki baskıyı artırdığını, bu durumun da motivasyonu kırdığını ve bunun da üreme fonksiyonları üzerine olumsuz etki ediyor oluşunu öğrendiklerini ifade etmeliler. Çift stresi azaltmak açısından bir takım etkinlikler ve rahatlama yolları bulmalı, bu konuda istikrarlı olmalıdır. Eş "sadece sorunların konuşulduğu kişi" olmamalıdır. Bebeğin herhangi bir zamanda gelebileceği unutulmamalı, bebek sahibi olunduğunda sağlıklı bir eşe de ihtiyacın olduğunu, bu nedenle eşin yıpranmaması için çaba sarf edilmesinin gerektiği unutulmamalıdır. Gebelik ve lohusalık dönemi psikiyatrik hastalıkların ve sıkıntıların şiddetlenebileceği bir dönem olduğu için bu süreçte ve öncesinde psikiyatrik destek için geç kalınmamalıdır." dedi. - ERZURUM