Haberler

'Edepsizlik' Tartışması Baro'yu İkiye Böldü!

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Danıştay'ın kuruluş yıldönümündeki 'Edepsizlik' tartışması, Şanlıurfa'da AK Parti yöneticisi avukatlarla, Baro Başkanı Ali Fuat Bucak'ı da karşı karşıya getirdi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Danıştay'ın 146'ncı kuruluş yıldönümü nedeniyle Danıştay Konferans Salonu'nda yapılan törende konuştu. Feyzioğlu'nun konuşmasını uzun ve siyasi bulan Erdoğan, "Edepsizlik yapıyorsun" dediği konuşmanın içeriğine tepki gösterdikten sonra Feyzioğlu'ndan da, "Edepsizlik yapan ben değilim Sayın Başbakanım." karşılığı geldi. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel'i de yanına alan Başbakan Erdoğan salonu terk etti. İki gün boyunca ülkenin birinci gündemi haline gelen bu olayın yansıması Şanlıurfa'da da görüldü. Şanlıurfa Barosu Başkanı Ali Fuat Bucak, Başbakan Erdoğan'ın tutumunu kınayan mesajlar ve iletiler paylaştı. AK Parti yöneticisi olan avukatlar da, Bucak'ı kınadı.

Şanlıurfa Barosu'nun üyelerine gönderdiği toplu SMS'lerde, "TBB BASKANI SAYIN METIN FEYZIOGLU'NA BUGUN KONUSMASI ESNASINDA YAPILAN SAYGISIZLIGI KINIYORUZ. BU DAVRANISI BUTUN AVUKAT CAMIASINA KARSI YAPILMIS KABUL EDIYORUZ. SANLIURFA BAROSU BASKANI AV. ALI FUAT BUCAK" denildi.

Bu durum üzerine Şanlıurfa Barosu'na üye AK Parti yöneticileri olan avukatlar başta olmak üzere bazı avukatlar tepki gösterdi. İşte sosyal medyadaki bazı tepki içerikli paylaşımlar…

AK Parti İl Başkanı Av. Yusuf Eğilmez: "Şanlıurfa Barosu Başkanı Ali Fuat Bucak'ın Şanlıurfa Barosu adına saygısızca attığı mesajı, baro üyesi olarak şiddetle kınıyorum."

AK Parti Haliliye İlçe Başkanı Av. İbrahim Halil Kızılelma: "Şanlıurfa Barosu tarafından atılan mesajda başbakanımızın davranışının saygısızca değerlendirilmesi bir avukat olarak beni derinden üzmüştür. Şanlıurfa Barosunun, Fevzioğlu'na destek amaçlı attığı mesajı kınıyor ve başbakanın bu haklı çıkışını bir avukat olarak destekliyorum."

AK Parti Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Meclisi Üyesi Av. Nihat Kılıç: "@UrfaBarosu kusura bakmayın ulusalcılar efendi olduğunu iddia ediyor. Biz de onların bu tavrını tasvip etmiyoruz. Destekleyenleri de."

Karaköprü Belediye Başkanı Av. Nihat Çiftçi: "Barolar, hukuki konuları ve ihlalleri her platformda tartışabilir. Ancak siyasi konuları siyasetçilere bırakmalıdır. Ahkam kesme görevi yoktur."

Gelen tepkiler üzerine ise Şanlıurfa Barosu'nun twitter hesabı üzerinden Molierac'in avukatlarla ilgili, "Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üstte tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!" şeklindeki sözü paylaşıldı.

Tartışmanın tarafları Şanlıurfa Barosu Başkanı Av. Ali Fuat Bucak ve AK Parti İl Başkanı Av. Yusuf Eğilmez ile bazı avukatlar sosyal medyada devam eden tartışma hakkında Gazete İpekyol'a konuştu.

BUCAK: OLAYIN PERDE ARKASINI BİLİYORUM

Baro Başkanı Bucak, Başbakan Erdoğan'ın en fazla sinirlenmesine sebep olan Van Depremzedelerinin durumuna ilişkin, olayın tanığı olduğunu ve bu sebeple olayın perde arkasında ne olduğunu bildiğini belirtti. Bucak, "Ankara'daydım, tesadüfen odasında oturuyordum Feyzioğlu'nun. Van depremzedeleri randevu almışlardı, geldiler. Bize yardım falan dediler, evraklarını gösterdiler. 'Bilmem kaç ay kaldık, bize vermiyorlar. Vali diyor size versem, başkaları da görür, vermem falan.' O da, 'Ne yapabilirim sizin için' dedi. Dediler, 'Sesimizi duyur.' O da dedi ki, 'Ben Danıştay'da konuşacağım, orada konuşmamın arasında değinirim Cumhurbaşkanı da var orada. Biz derdinizi söyleriz. Hani belki bir şey yaparlar.' Ben buna tesadüfen şahit olduğum için söylüyorum. Kalkıp da hani Van depremzedelerine de şunu yapın, bunu yapın, böyle bir şey değil. Öyle bir olaydı. O da öyle bir şey düşündü herhalde." dedi.

'ONURUMUZU SAVUNMAK ZORUNDAYIM'

Başbakan Erdoğan'ın üslubunu eleştiren Bucak, "Şimdi eğer başbakan sıkıldıysa konuşmadan veya çok uzadıysa konuşma, şunu diyebilirdi; 'Kusura bakmayın Sayın Feyzioğlu, benim vaktim yok. Ben çıkacağım. Teşekkür ederim. Siz devam edin.' Hiçbir şey söylemeden kalkıp terk edebilirdi böyle bir protesto anlamında kalkar gider. Fakat başbakan da olsa, karşı taraf şöyle de söylemiş olsa kalkıp 70 bin tane avukatın başında olan bir adama, ister beğenelim, ister beğenmeyelim 'edepsiz' demeye hakkı yok. Hiç kimseye hakkı yok 'edepsiz' demeye. Vatandaşa da yok. Şimdi biri kalkıp karşısında terbiyesiz bir laf söylemediği müddetçe başbakanın böyle bir hakkı yok insanlara 'edepsiz' demeye. Ben bu nedenle bu mesajları attım. Böyle bir şey söylemeden demiş olsaydı benim bu mesajları atma hakkım olmayabilirdi. Ben de bir baro başkanı olarak kendi meslek grubumun haklarını ve onurunu savunmak zorundayım. Eğer bizim de barolar birliğinin başkanına böyle bir hakaret yapılmışsa benim onu protesto etmem lazım. Ben böyle düşünüyorum. Tabi buna karşı çıkan, yok hükmünde sayan, beni kınayan arkadaşlar kendileri de bilirler; Erdoğan haklı mı haksız mı, iyi mi yaptı kötü mü yaptı diye. Ama işin bu kısmı bu arkadaşları ilgilendirmiyor herhalde. Erdoğan'ı kınadığımızdan dolayı onlar da partili olduğu için bizi kınadı." diye konuştu.

EĞİLMEZ: BİZ DE BARO BAŞKANINI KINIYORUZ

Baronun üyelerine SMS göndererek tartışmadaki tarafını Feyzioğlu'ndan yana belirleyip, Başbakan Erdoğan'ı kınamasına öfkelenen AK Parti İl Başkanı Eğilmez, "Bir baro başkanının böyle bir mesajı barosu adına atması doğru değildir. Bu da saygısızcadır. Kendi baro üyelerine karşı saygısız bir hareket yapmıştır. Burada başkan her türlü kişisel hakkını kullanarak kendi adına mesaj atabilirdi. Ama baro adına böyle bir mesaj atması doğru değildir. Biz de onu kınıyoruz. Yarın (bugün) konuyla ilgili bir basın açıklaması da yapacağız." dedi.

SMS'in baro yönetiminden habersiz atıldığını tahmin ettiğini kaydeden Eğilmez, "Baro yönetiminde en az altı, yedi arkadaş bu mesajın atılmasına karşı çıkar. Eğer baro yönetim kurulu toplanırsa bununla ilgili bir karar alamaz, bu mesajı atamaz. Onun için baro yönetim kurulundaki arkadaşlarla da görüşülürse onlar da bunu tasvip etmez." diye ifade etti.

AK Parti'nin önde gelen ancak Gülen Hareketi'ne yakınlığı ile bilinen bazı avukatlar ise, Başbakan Erdoğan tarafından TBB Başkanı Feyzioğlu'na 'edepsiz' denmesini doğru bulmadıklarını belirtti.

TBB BAŞKANI FEYZİOĞLU NE DEMİŞTİ?

Konuşmasına internet yasasını eleştirerek başlayan Feyzioğlu'nun konuşmasından bazı satır başları: "Son dönemde yaşadığımız ve geçmişin yasakçı zihniyetini çağrıştıran sosyal medyaya yönelik idari veya yargısal engellemeler, Anayasamıza, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'a aykırıdır. Üstelik erişimi top yekûn engellemek teknik olarak da mümkün değildir. Yani atılan taş, zedelenen itibara değmemiştir. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Burada zarar, ortak zarardır. Birbirlerine saygı duyarak iletişim kuranlar ise, ortak akla ulaşır."

"Hatırlanacak olursa, 2011 ve 2012 senelerinde Taksim'de coşkulu kutlamalar gerçekleşmiş, hiçbir olay olmamıştı. Maalesef polis, şiddete başvuran ile barışçıl gösteri hakkını kullanmak isteyenleri birbirinden yine ayırmamış, orantısız güç kullanımı yoluna gitmiştir."

"Zat-ı Alinize ve buradaki muhterem heyete iletmek üzere, üzerimde bir selam borcu var. Van'da konteyner kentte yaşamaya devam eden kiracıların selamı. Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal devlet, yurttaşın barınma ihtiyacını gidermek zorundadır. Deprem, kiracı-mal sahibi ayrımı yapmadan binaları yıkıp insanlarımızı öldürmüş, deprem konutları ise öncelikli olarak mal sahiplerine ve yalnızca bir kısım kiracıya ise kurayla tahsis edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu insanlarımızın mağduriyetini giderebilecek kudrete kuşkusuz sahiptir. Basit bir yönetmelik değişikliğiyle bile çözüm bulunabileceğini düşündüğümüz bu sorunun kısa sürede giderilmesini dileyerek bu selamı sizlere iletiyorum."

"Dışişleri Bakanlığı'nda yapıldığı anlaşılan ve çok gizli olması gereken bir toplantıda yasa dışı kayıt yapılmasını ve bu kaydın tedavüle çıkarılmasını birkaç cümleyle değerlendirmek gereklidir. Yasa dışı dinlemeye konu olan toplantının, karar verici mevkide olanlara görüş sunmak üzere yapılan bir hazırlık toplantısı olduğu anlaşılmaktadır. Toplantıda konuşulan hususlar, yurtta barış dünyada barış ilkesine dayanması gereken dış politikamızın maceracı bir dış politikaya dönüştürülmek istendiği izlenimini vermiş ve büyük endişe yaratmıştır. Öte yandan bu yasa dışı dinlemenin bir casusluk suçu olduğu ortadadır."

"Seçimler öncesi gündeme gelen yolsuzluk iddiaları ve soruşturmalardır. Bu soruşturmaların hangi saikle başlatıldığı konusu bir yana, soruşturmaların siyasi iktidar tarafından engellendiği algısının toplumda hakim olması, adalet duygusunu zedelemiştir. Gerçeğin ışığı, yolumuzu aydınlatmadığı takdirde, bundan herkes zarar görecektir."

"MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgelerin izinsiz yayınlanmasının üç yıldan dokuz yıla kadar cezalandırılan bir suç haline getirilmesi ve yayın sahiplerinin de sorumlu tutulması, kapsamı tamamen belirsiz olan bu suç nedeniyle mecburi oto sansür uygulamasına sebebiyet verecektir. Bu süreçte, Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda değişiklik yapılarak, özellikle Teftiş Kurulu'nun dolaylı olarak Adalet Bakanı'na bağlanması, yargı bağımsızlığıyla asla bağdaşmamıştır. Söz konusu değişiklik, 2010 Anayasa değişikliği referandumunda evet kampanyası yürütülürken öne sürülen temel gerekçelere de açıkça aykırıdır. Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda verdiği iptal kararı yerindedir."

"Devlet içinde ve özellikle yargı ile emniyet teşkilatında bulunduğu iddia edilen gayrimeşru yapılanmalara ilişkin inceleme yapmak, durum tespitlerinde bulunmak ve çözümler geliştirmek üzere yasama organının meclis araştırması başlatmasını öneriyoruz."

"Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Komiser Mustafa Sarı, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Hasan Ferit Gedik evlatlarımızın yasını tutmayanımız olabilir mi? Uludere'de savaş uçaklarınca param parça edilen 34 yurttaşımızın; Sivas'ta, Kahramanmaraş'ta, Çorum'da, Reyhanlı'da katledilen canlarımızın dağlamadığı yürek var mıdır? Uludere katliamının takipsizlikle, Sivas davasının bir kısım sanıklar için zamanaşımıyla sonuçlanmasını içimize sindirebildik mi? Mardin Derik'te, Hakkâri Yüksekova'da, Şırnak Silopi'de, Muş Altınova'da, Bitlis Yaygın köyünde terörle mücadele adına işlenen cinayetleri ve daha nice faili meçhul cinayeti meşru görüp faillerini arayıp bulmaktan, cezalandırmaktan vazgeçebilir miyiz? Sırf komünist olduğu gerekçesiyle sürgün yiyen, cezalandırılan şairlerimizin, yazarlarımızın, Nazım Hikmetimizin çektiği acıları görmezden gelebilir miyiz? Peki, bu ülkenin bir büyükşehir belediye başkanının şiir okuduğu için niyet okuma yöntemiyle hapse atılmasını bugün hala içine sindiren var mıdır? Hrant Dink'in yazısının içinden cımbızla iki cümle çekip, yazının tamamını okumaya gerek bile görmeyenlerce mahkûm edilmesini ve sonra katlini, boğazı düğümlenmeden, yüreği sıkışmadan konuşabilenimiz olabilir mi? Bu topraklar sayılamayacak kadar çok zulme tanıklık etti. Tuvalete bile gidemeyecek kadar ağır hasta olmasına rağmen her an kaçabilir diye yatağa zincirlenerek ölümüne seyirci kalınmış Kuddusi Okkır, Prof. Dr. Uçkun Geray, İlhan Selçuk, Türkan Saylan, Engin Aydın, Kaşif Kozinoğlu, Albay Halil Yıldız, Albay Ali Tarık Akça, Yarbay Ali Tatar ve en son Albay Murat Özenalp… Vicdanlarımız kanamıyor mu? Bombalanmış, boşaltılmış köyler, yakılan ormanlar, faili meçhul cinayetler, altı bini çocuk tam on altı bin kayıp, çocuklarını bekleyen cumartesi anneleri, eşlerini babalarını bekleyen 'vardiya bizde'ciler ve 'sessiz çığlık'çılar, tırmanan çocuk işçiliği, şafak vakti operasyonları, sonu gelmeyen davalar, karartılan hayatlar, şiddet mağduru kadınlar, dinlemeler, fişlemeler, basılmadan yasaklanan kitaplar, Gezi olayları esnasında sırf yaralılara yardım ettiği için yargılanan doktorlar ve benzeri yürek yaraları çözümsüz bırakılabilir mi?"

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde kullanılacak üslubun, Sayın Cumhurbaşkanı'nın 76 milyon yurttaşımızın tümünün cumhurbaşkanı olacakları dikkate alınarak birleştirici, kucaklayıcı olmasına özen gösterilmesinin önemi açıktır."
(Kaynak: Gazeteipekyol)

Kaynak: Temsilci / Yerel
9 ilimizde eğitime kar engeli

9 ilimizde eğitime kar engeli

AK Parti'den muhalefetin erken seçim çağrılarına yanıt: Bugün olsa yine yenilgiyi tadacaklar

Erken seçim çağrılarına verdiği yanıt muhalefeti küplere bindirecek

Saadet Partisi kongresinde AK Parti protestosu

Sloganların yükselmesiyle AK Partili 2 isim salonu terk etti

Yolda yürüyen genç kıza çelme takan adam, esnaftan meydan dayağı yedi

Yolda yürüyen genç kıza yaptığının bedelini ağır ödedi

title