ANALİZ - 'Demokratikleşme Paketi'
Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı Demokratikleşme Paketi'ndeki seçim barajları ile ilgili seçenekler ne anlama geliyor?
Urfa'da milletvekilleri nasıl seçilecek, ne kadar oy almaları gerekiyor? 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda değişiklikler ve STK'lar açısından önemi ne? En fazla eleştiri konusu olan Anadilde Eğitim konusu… Ve özellikle AK Parti neden bu pakete ihtiyaç duydu?
Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın açıklamış olduğu 'Demokratikleşme Paketi'nin yakınları devam ederken, paketin içeriğini hem hukukçu hem de bir sivil toplum kuruluşu temsilcisi olarak Hukukçular Derneği Şanlıurfa İl Temsilcisi avukat Cüneyd Altıparmak ile ayrıntılı bir şekilde konuştuk. Paketi eksik bulmakla birlikte birçok olumlu gelişmeyi de beraberinde getireceğine inandığını kaydeden Altıparmak, özellikle siyasi partilerle ilgili kısmın siyasi hayatı canlandıracağını belirtti.
Çok klasik bir soruyla başlamak istiyorum; paket yeterli mi?
Demokratikleşme paket değil, süreç işi. Bu sebeple; soruya herkesi tatmin edecek ultra mega süper bir paket bile çıksa, yetersiz diye cevap verebiliriz. Buradan, bu paket iyi değil, bekleneni veremedi demek istediğim anlamı çıkmasın. Hak ve özgürlük kavramı çok geniştir. Ve her paket, bunu bir biçimde ihata eder, sınırlar. Bunun devlet güvenliği, kamu düzeni, toplumsal hayat, kişilik hakları ve sair ne ad altında olursa olsun ya da saiki ne olursa olsun illaki bir gerekçesi, bir mazereti olacaktır. Bu dünyada hep böyledir. Bir yandan, Magna Carta'ya bakın, o dönem için bile "eksik" niteliklidir. Ancak, bu bildirge olmasaydı, bir bugün haklara ilişkin bu tip düzenlemeleri tartışamazdık. Tıpkı, ilk demokratikleşme paketleri olmasaydı, bugün bu paketi "daha iyisi olabilirdi" diyerek eleştirecek bir biçime gelemezdir. Haklar verildikçe yada haklar alındıkça, hep yenileri, daha iyileri gündem olacaktır. Bunun için paketi yeterli bulmak ile yetersiz bulmak arasında gidip gelen bir tartışma sığdır. Ortada bu bir paket var onu konuşmak en iyisi…
Paket ne getiriyor, bir hukukçu olarak en fazla dikkatinizi çeken şeyler neler?
Paketin ne getirdiği hemen hemen tüm sitelerde yazılı... Ancak öz itibariyle şöyle ana birkaç madde üzerinde durabilirim. Öncelikle seçim sistemi ilk kez tartışmaya açıldı. Yüzde 10 baraj ilk kez "kaldırılabilir" deniyor, ya da değiştirilebilir deniyor. Bu çok önemli nasıl şekilleneceği süreç işi. Siyasi partilerin idamesi için devlet desteği formülasyonunda değişiklik yapılıyor. Bu artık küçük partilerin de seçim yarışında var olacağını, yeni yeni parti ittifaklarını gündeme getirecek. Bu anlamda, parti yardımı alan ideolojik partilerin fonlanması sayesinde, bu tip partilere üye olmak, eskisine nazaran daha önem arz edecek. Bence, seçim sisteminden daha çok bu hamle, Türkiye'deki siyasi hayatı canlandıracak. Bu bağlamda, önceden yüzde 7 alan partilere yapılan yardım yüzde 3 oy alan partilere yapılacak. Burada, merkez partilerinde oy azalması, yada küçük partilerin bir merkezde toplanması olası senaryolar olarak beliriyor. Birde seçime girmek için bilindiği üzere, belirli il sayısınca teşkilatlanmış olmak gerekiyor. Bu bağlamda, belde de teşkilatlanması zorunluluğu kalkıyor. Hem devlet yardımı hem bu zorunluluğun kalkması demek, ilk seçimde pusulada çok daha fazla parti görünecek demek. Partilere eş başkanlık getirilmesi sadece bir rötuş, ancak bir kadın bir bay genel başkan olması durumunda pozitif ayrımcılık desteklenmiş olacak. Parti üyeliğinin önündeki engeller kalkınca da, partilerin üye sayısının artacağı gibi, memurluk mesleğinin, hukuken siyaset yapmaya engeli kalmayacak, bu da hak arayışı anlamında mühimdir. Farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda imkanı geliyor, yeni süreçte nefret ayrımcılık yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha etkin biçimde mücadele etmeye başlayacak, bu bağlamda ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kuruluyor. Dillerin kullanması gereken harflerin kullanımı serbestleştiriliyor. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu değişiyor. Anadilde eğitim de kapı aralandı. Başörtüsü serbestisi, ilk kez hukuki zemine çekilecek. Diğer azınlıkların kültürel ve mülk hakları iade olunuyor, kurumsallaştırılıyor. Temelde bunlar var.
Paketin en ağırlıklı yönü sanırım seçim sistemine dair vurgu oldu. Başbakan konuşmasının büyükçe bölümünü bu konuya ayırdığı gibi, kamuoyunda da en fazla ilgi çeken konu bu oldu. Başbakan, nasıl bir öneri ile çıktı, seçim sistemi konusunda önerileri neler?
Hali hazırda, yüzde 10'u geçmeyen bir partinin mecliste parti olarak temsili mümkün değil. Bunun için örneğin, Saadet Partisi'nin oyları yüzde 10'u geçen partilerin oy nispetinde dağıtılıyor, yani bir başka ifadeyle, yüzde 10'u geçemeyen partinin oyları, barajı aşan partilere geçiyor. Ya da BDP gibi, milletvekilleri bağımsız olarak seçime girip, sonra mecliste birleşerek grup oluşturuyorlar. Bu manevralar, seçim sisteminin azizliğini delmek için başvurulan yöntemler. Başbakan diyor ki, bunu ben getirmedim, böyle devam edebilirim. Ama bunun dışında iki alternatif sunuyor. İlki seçim barajının yüzde 5'e çekilip, 5'li gruplandırma ile daraltılmış bölge seçim sistemine geçebiliriz ya da ülke barajını tamamen kaldırarak dar bölge seçim sisteminin uygulamasına geçebiliriz. İşin özü bu…
Bu iki öneriyi biraz açabilir misiniz? Dar bölge seçim sistemi tam olarak nasıl bir uygulamadır?
Önce, seçim barajının yüzde 5'e çekilip, 5'li gruplandırma ile daraltılmış bölge seçim sistemine değineyim. Meclisteki koltuk sayısı 5'ten fazla olan iller koltuk sayıları 5'i aşmayacak bölgelere ayrılır. Örneğin, 85 milletvekili bulunan İstanbul 17 seçim bölgesine ayrılır. Bu seçim bölgeleri için adaylar belirlenir. Oy sıralamasına yüzde 5 oy barajını geçmiş siyasi partiler ve bağımsız adaylar katılabilir. Bundan sonrasında ise mevcutta da kullanılan D'Hondt metodu ile milletvekilleri belirlenir. Yani burada, her seçim bölgesinde partilerin seçim barajı yüzde 10 değil artık yüzde 5'tir. Fakat, seçim bölgeleri daraltılmıştır ve sayısı çoktur.
Urfa açısından örnek verecek olursanız…
Urfa için 12 milletvekili sayısını 5'e bölersek, iki seçim bölgesinden bahsedeceğiz. Buraya, adaylar farklı farklı listeler biçimde yarışacak. İstanbul için şöyle örnek vererek devam edelim. A Partisi 100 bin, B Partisi 90 bin, C Partisi 40 bin Bağımsız aday 20 bin oy aldı varsayalım. Evvela, en çok oyu A Partisi aldığı için 1'inci milletvekili olarak A partisi adayını çıkarır. 2'inci milletvekilini bulmak için A partisinin oyları ikiye bölünür (100.000/2=50.000 şeklinde). 50 bin oyun üzerinde alan parti B'nin adayı ikinci milletvekili olur. 3'üncü milletvekili için parti B'nin oyları ikiye bölünür (90.000/2=45.000 şeklinde). 45 bin oyun üzerinde en çok oy alan parti A'nın adayı alınır. 4'üncü milletvekili için parti A'nın oyları üçe bölünür (100.000/3=33.333 şeklinde). 33 bin 333 oyun üzerinde en çok oy alan parti B'nin adayı alınır. 5'inci milletvekili için parti B'nin oyları üçe bölünür (90.000/3=30.000 şeklinde). 30 bin oyun üzerinde en çok oy alan parti C'nin adayı alınır.
Diğer seçenek…
İkinci sistem ise, ülke barajını tamamen kaldırarak dar bölge seçim sisteminin uygulanmasıdır. 550 adet koltuk sayısı olan meclis üyelerinin seçilmesi için Türkiye 550 "bölge"ye bölünür. Her bölge için adaylar belirlenir. Bu iki şekilde olabilir. Tek turlu sistem belirlenirse, en fazla oyu alan milletvekili seçilebilir. İki turlu sistemli biçimi benimsenirse, ilk tur seçimde eğer adaylardan herhangi biri en az yüzde 51 oy ile çoğunluk oyunu alırsa seçim ilk turda tamamlanır. Hiçbir aday yüzde 51 barajını ilk turda aşamazsa ikinci tur oylamaya geçilir. İkinci tur oylamada ilk turda en çok oy almış iki aday arasında seçmen seçim yapar.
STK'lar bağlamında paket nasıl? Örneğin 2911 ile ilgili düzenleme ne getirir?
İki yönden düzenleme var. Olması gereken hususlardı bunlar. 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununda değişiklikler yapılması çoktan beri istenmekteydi. Pakette bu bağlamda, baktığımızda, mülki amirin alacağı kararlarla ilgili STK'ların görüşlerinin alınması yönündeki iradenin açıklanmış olması önemli bir gelişmedir. Ancak bunun altının iyice doldurulması gerekir. Yine STK'ların yardım konusunda, bir tekel halini alan yetkilerin değiştirilmesini de olumlu olmuştur. Ancak güçlü ve denetim kuvvetine sahip yeni tip STK'lar için bunlar pek de iktifa etmez.
Paket, AK Partiye ne kattı?
Malum, gezi olaylarından sonra AK Parti'nin gündem belirlemede, konuları tartışmaya açmada, yeni sözler söylemek yerine tarihi mevzuları, tabiri caizse CHP'nin eski ve kirli çamaşırlarını dökmekte mahir olduğu bir dönemi izledik. Bu bir hataydı. Zira, AK Parti ilk kez, muhalif bir gündemin peşine takılarak, iktidar gibi davranmaktan çok, "muhalefete muhalefet" rotasıyla yol almaktaydı. Oysa, iktidar aynı zamanda bilgi kaynağı olmalıdır. Varolan gündemler ve sorunlar üzerinde sörf yaparak, anlık siyasi değişimleri kollayarak iktidar olmak kısa vadede oy toplayabilir, ancak uzun vadede bıktırır ve yorar. Ben, bu minvalde, uzun süreden beri ilk kez, AK Parti'nin inisiyatifi ele aldığını gördüm. Bunun altını önemle çizmek istiyorum ki, AK Parti gezinin şokunu bu paketle attı. Bu cümlem, paketin içeriği ile ilgili değil, paketin akdedilmesiyle ilgilidir. Bu seçim grafiğini etkileyecek bir ivmedir.
Kürtlere hiç değinilmedi ama… Eksik kalmadı mı paket?
Türkiye'de açılım, barış ve demokrasi denilince sadece bir grubun akla gelmesi eksik bir hak ve özgürlük anlayışından kaynaklı. Kaldı ki "barış süreci" Kürt melesinin, baştan başa ihata ediyor ve bu süreç işliyor. Ağır veya aksak da olsa işliyor. Eminim yakında bu konu da detaylı bir satha kavuşturulacak. Barışın olması gerektiğine inanıyorum. Ve devlet aklının, meseleyi, yani Kürt meselesini daha derinlemesine ele almak istediğini tahmin ediyorum. Ama bunu da belirtmek isterim, evet bu paket bu yönüyle eksiktir ama hatalıdır diyemeyiz.
Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu (PVSK) konusunda da demokratikleşme beklentisi vardı ama başbakanın gündeminde yoktu?
Bu konu yönünden eksiklik var. Ancak baştan beri anlatmak istediğim gibi, bu yönden paketin eksik olması, paketi anlamsız kılmamalı. Başka haklar yönünden verilenleri tartışmalıyız. Yine belirttiğim gibi, terörle mücadele bahsi, bu biçimdeki "tek kutuplu" yani, iktidarın kendiliğinden verdiği haklar manzumesinden doğal olarak yer alamıyor.
Zira, bir konsensüs ürünü olması gerekiyor bu tip düzenlemelerin. Aksi halde anlamsız olur. Bilindiği üzere bir müzakere, birlikte çözme süreci ile yürütülen bu pakete paralel ancak daha önceden ortaya konulmuş bir irade var ve bence o işin mecrası ayrı tutuluyor. Bu anlamda ortaya çıkan bu eksikliğin temelinde de bu anlayış farkı yatıyor. Hükümet bu süreci, açıkladığı son paketten tamamen olmasa da kısmen bağımsız tutuyor. Bunu unutmamak gerekir, barış süreçlerinde toplumsal taban bulma veya toplumun talep etme unsurları, ana parametredir. Yaklaşan yerel seçimlerde, hükumetin oy oranlarını, oy dağılımını da göz önünde tutarak, bu konudan kaçındığını düşünebiliriz ama ifade edelim ki, son dönemdeki adımları da bu iktidar yapısından önce atan da olmadı. Buna göre barış süreciyle ilgili olarak her iki tarafı da çok samimi olarak görüyorum. Neticeten, son pakette TMK ve PVSK konularının ele alınmaması eksikliktir ancak bir hata değildir.
Ya böyle bırakılır, değişiklik yapılmazsa?
Eğer telafi edilmez ise, bu eksiklik kocaman bir hata olarak barış süreci denilen önceki süreci de akamete uğratan bir hal alabilir. Kaldı ki, TMK ve PVSK meselesinin kendisi başlı başına bir paket olacak çaptadır, genişlik ve detay gerektirir.
Af bekleniyordu, ama olmadı, özerklik, memurların iadesi, gerillaların dağdan inişi için yasal düzenleme beklentisi bunların hiçbiri pakette yer almadı…
Evet, ancak başbakan bu bir mutabakat metni değildir dedir. Bu bahsettikleriniz için iki mutabakat gerekiyor. Birincisi, tarafların uyuşması ikincisi ise toplumun bu anlaşamaya muti yani kabul ya da rıza gösteriyor olması aranır. Af ve özerklik konularının tartışılması neden olmadı denmesi, güzel ve faydalı, ancak toplumun tüm kesimlerini bir mutabakatının oluşması da gerekiyor. Bu açıdan, erken bir doğum, tüm iktisapları, kazanımları yok edebilir korkusunu, çekincesini herkesin taşıması gerekiyor. Yani bu meseleleri, biz zihnimizde bu pakete yaftalayıp, sonra da beklentilerimiz karşılamadı demek, sübjektif bir bakış açısı olur.
Paket açıklanmadan önce, ne desek beğenilmeyecek demek suretiyle toplumsal algı yönetildi iddialarına ne dersiniz? Gerçekten, bu yapıldı mı ya da böylece itiraz eşiği yükseltildi mi?
Buna çok net cevap vereceğim. Kim demek istediğinden vazgeçti, söyleyebilir misiniz? Var mı öyle bir grup, parti ve sair. Yok bence. Bu toplumun algısı, en hassas olduğu bu konuda yönetilebilme kabiliyetinden beridir. Buna inanmıyorum.
Hiç eleştirmiyorsunuz paketi… Mesela paketteki anadilde eğitim çoğu kesim tarafından adeta eleştiri yağmuruna tutuldu…
Çok iyi demek de, alıp yere atıp parçalamak da gerekmez. Bu bir paket, daha iyisi olabilirdi, ancak daha iyisinin yapmanın bir yolu da, doğru argümanlar ile paketi eleştirmek. Benim eleştirdiğim en önemli nokta, slogan biçiminde verilen hak ve hürriyetlerin nasıl bir yöntem ile değiştirileceğine dair kuşku. Yani, eski düzenlemelere paralel makyaj niteliğindeki düzenlemelerle karşımıza çıkılırsa bu çok kötü olur. Toplumsal inanç sarsılır. Bunun yanında, başörtüsüne kısmen yeşil ışık yandı. Oysa bu konuda her şey mümbitti. Daha sonrasını beklemeye gerek yok. Anadil konusunda ise, pilot bölgelerde resmi okullarda da anadilde eğitimin önünü açacak bir yol izlenebilirdi. Zira, bu konuda bir deneyim yaşanması gerekiyor. Birçok Avrupa ülkesinde örneği bulunuyor. Yine nefret suçunun kapsamı anlamsız bir tanım ile düzenlenirse, herkes konuşamaz hale gelebilir. Dediğim gibi tereddütlerim var herkes gibi. Ancak bu pakete haksızlık yapmam.
En önemsediğiniz düzenleme…
Yukarda değindiklerime ek olarak, ülkemizdeki Romen, Süryani gibi azınlıkların da demokratikleşme paketi içerisinde yer alması, bizleri kendi ırkımızdan ve dinimizden olmayanlar yönünden de hak tevdiinde düşündürmelidir.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Bu imkanı sağladığınız için teşekkürler. Barış süreci ve bu paketin doğru ele alınmasını istiyorum. Birbirimize olan öfkemizle hükmetmeyelim. Bu coğrafya, barışmayı unuttu. Barış süreci bu anlamda mühim, sahip çıkalım.
CÜNEYD ALTIPARMAK KİMDİR?
1982 yılında Urfa'da doğdu. Lise öğrenimini Şanlıurfa Anadolu Lisesi ve Özel Murat Koleji'nde tamamladı. 2002 yılında Türkiye Barolar Birliğinin Faruk Erem Hukuk ödülünü aldı. 2003 Yılında Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 2007 yılında York Trade Foregin Trade İnstitute'den Dış Ticaret Uzmanlığı belgesini aldı. 2008 yılında ABD'de Minnesota William Mitchell Law College'de Summer Institute of American Law adlı programda eğitim aldı. 2009 yılında Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi - IGUL iş birliği düzenlenen hukuk İngilizcesi, Uzlaşma, Aktif Hukuk Becerileri konulu eğitimlere katıldı. Aynı yılda Azerbaycan Devlet Üniversitesi ve Qafqaz Universitelerinin ortak düzenlediği uluslararası hukuk sempozyumunda tebliğ sundu. Yine aynı senenin sonunda, Umut Vakfı ve Ankara ÜHF işbirliği düzenlenen Hukukun Gençleri Sempozyumunda sunduğu bildiri ile takdir plaketi aldı. 2010 yılında Bahçeşehir Üniversitesi'nde IGUL eğitiminde katılarak Mediation Advanced Course sertifikasını aldı. 2011 yılında "AB Hukuku ve Yargı Kurumları" konularını ele alan AİHM, MaxPlanck Enstitüsü, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Frieburg Üniversitesindeki bir dizi eğitimleri içeren programlara katıldı. Aynı yılın Kasım ayında NewYork, Boston ve Washington DC.'yi kapsayan ve Suprime Court, Capitol, Northesat University, Harvard University ve ABD'nin Kamu Müdafilik Birimlerini kapsayan programa katıldı. Yayımlanan bir çok kitap ve makaleleri bulunmakta.
(Kaynak: Gazeteipekyol)