Haberler
Netanyahu'dan orduya Orta Doğu'yu cehenneme çevirecek talimat: Yoğun savaşa hazırlanın

Netanyahu'dan orduya Orta Doğu'yu cehenneme çevirecek talimat

Türkiye sınırında kritik gelişme: Muhalifler, ikinci büyük kenti ele geçirmek üzere

Türkiye sınırında kritik gelişme! Muhaliflerin ikinci büyük kenti geçirmesi an meselesi

İslam Memiş uyardı: Sadece dolar değil sahte euro da var

Kritik uyarı: Sadece dolar değil sahte euro da var

Fuhuşa zorlanan 17 yaşındaki kızın anlattıkları kan dondurdu: Günde 180 kişi ile birlikte oluyordum

Günde 180 kişiyle birlikte olmaya zorlamışlar

Bedeli fazlasıyla ödenmiş bir hayatın kimseye eyvallahı olmaz!

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Çok az röportaja özel bazı cümleler sarf ederim onlardan birisi de bu röportaj… Okurken altını çize çize okumanızı rica ediyorum bu satırları...

Bu hafta röportaj konuğum; bağımsız bir Gazeteci, Aktivist, Velhasıl Sosyal Yaşam Eğitim ve Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, Toplum Gönüllüsü, Proje Koordinatörü, 3E'nin annesi, kendi hayallerini kovalayan röportajlarını kendisine ait olan www.fikrinisoyle.net portalında yayınlayan,marka iletişim uzmanı olarak ve ticari amaçlı projelerin yazımı konusunda danışmanlıklar veren buradan elde ettiği geliri sahada ki sosyal işleri için kullanan tabir-i caizse on parmakta 20 marifet, sosyal sorumluluk bilinci ve teşvikleri takdire şayan kadın kardeşim, dostum Aynur KARABULUT.

Aynur ile bizi bir birine bağlayan şeyler var. Mesela Aynur Hanım, kendi doğrularının peşinden gidebilen, kendine özgü kuralları olan, kimseye boyun eğmeyen, bükülmeyen, el pençe divan durmayan, doğrularından taviz vermeyen, olmak istediği "kendisi" için mücadele eden, kendisini çok seven, sadece kendiyle uğraşan, kariyer hesabı yapmayan, anı yaşayan, gördüğü yaraları kendince pansuman edip saran, inandığı değerler uğruna asla taviz vermeden dik duran bir savaşçı. Bu satırları okuyanlar bizim ne kadar birbirimize benzediğimizi anlamıştır bile… Ruhu ruhuma yakın insanlarla söyleşmek aşırı mutluluk sebebi. Değerli kardeşim Aynur KARABULUT ile yaptığımız her satırı farkındalık içeren röportajımız sizlerle.

Sevgili Aynur ben seni yakinen tanıyorum. Yaptığın çalışmalar sahiden ayakta alkışlanır. Okurlarımız için de biraz kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Aynur KARABULUT?

1982'de Batman'da doğup büyüyen, 18 yaşında Doğudan Batının kalbine İstanbul'a yerleşen yuvasını orada kuran, dünyaya kendi doğrularının peşinden gidebilen, 3 evlat bırakmaya gayret gösteren, kendine özgü kuralları olan, kimseye boyun eğmeyen, el pençe divan durmayan, doğrularından taviz vermeyen, olmak istediği "kendisi" için mücadele eden, sadece kendiyle uğraşan, gördüğü yaraları kendince pansuman edip saran, inandığı değerler uğruna asla taviz vermeden dik duran bir savaşçıyım. Evet ya bence ben kesinlikle bir savaşçıyım. Her zaman kendi hakkı ve olanı söke söke almak için gardımı alıp mücadele etmişim, başkasına yapılan gördüğüm haksızlıklar için baş kaldırmışım, toplumsal meselelerde kapalı kapıları tabiri caizse resmen omuz ata ata kırarak açmışım bunları ancak savaşçı bir ruhunuz varsa yapabilirsiniz. Ama seviyorum savaşçı ruhumu. Ayrıca gökyüzüne, okumaya, araştırmaya, müzik dinlemeye, film izlemeye, yürümeye hele ki müzik eşliğindeyse bayılıyorum. Yağmur sonrası toprak kokusu ve dalga sesini dinlenmeyi ödül olarak görüyorum. Genelde eğlenceli, sorunlara değil de çözümlere odaklanıyorum. Bağımsız bir gazeteci, Aktivist, Toplum Gönüllüsü, Proje Koordinatörü, birilerine anne, birilerine eş, kimine kardeş kimine abla olmakla beraber deli dolu kendi hayallerini kovalayan bir kadınım. Son olarak Röportajlarımı www.fikrinisoyle.net bana ait olan web sitemde yayınlıyorum

Bedeli fazlasıyla ödenmiş bir hayatın kimseye eyvallahı olmaz!

Birden çok proje yürütüyorsun bir oradasın bir başka bir yerde. Hep aşırı yoğunluğumdan yakınan biriydim ta ki seni görene kadar. Biraz bahsetsene neler yapıyorsun, aktif ne gibi çalışmaların içindesin Aynur Hanım?

TOPLUMUN NORMLARINA UYULMADIĞI DÜŞÜNÜLEN HER BİR BİREYİN TEKRAR KAZANILMASI YÖNÜNDE PROJELER ÜRETİYORUM

Kendimi bildim bileli dezavantajlı yani dışlanan gruplar hep ilgi odağım olmuştur. Genelde bu gruplar tercih edilmez ve yok sayılır. Oysa ben bu grupları hayatın ta kendisi olarak görüyorum onlara projelerle dokunduğumu sanıyor olabilirsiniz ama aslında ben onlardan besleniyorum, çok şey öğreniyorum ve sayelerinde kendime dokunuyorum. Bu dışlanmış dezavantajlı grupların sorunlarına yönelik çözüm önerileri eşliğinde projeler üreterek hayata geçiriyorum. Bir nebze de olsa sorunlarını çözmeye, içinde bulundukları olumsuz şartları iyileştirmeye çabalıyorum. Bazen Huzurevinde unutulmuş bir büyüğümüzden hatırlanmanın ne kadar kıymetli olduğunu, bazen Suriye'de bir çadırda duvara yaslanmanın ne kadar büyük bir nimet ve şükür sebebi olduğunu, bazen bir çocuk esirgemeye terkedilmiş bir çocuktan verdiğin sözü tutmanın ne kadar kıymetli olduğunu, bazen bir bağımlıdan kırılan güven duygusunun asla ama asla ne yaparsanız yapın düzelmeyeceğini öğreniyorum. Daha temiz daha güvenli sokaklar için her alanda mücadele ediyorum. Göç, bağımlılık, savaş bölgeleri, gençler, çocuklar özel olarak ilgilendiğim, zaman harcadığım konular. Toplumun normlarına uyulmadığı düşünülen her bir bireyin tekrar kazanılması yönünde projeler üretiyorum. Özetle dezavantajlı insanların dönüştürülebileceği atölyelere, eğitim modellerine, aile yapılarına, sosyal yaşam merkezlerine ihtiyacımız var bu ihtiyacı bilmeyenlere bildiriyor bilip de işine gelmeyenlere tekrar hatırlatıyorum.

Bir derneğin de var artık. Velhasıl Sosyal Yaşam Eğitim ve Kültür Derneği nasıl ortaya çıktı?

İnanır mısın bir anda karar verdim, genelde çok düşünmem karar verip anında uygulayan bir yapım var. Hani şu eliyle düşünenler vardır ya hah işte onlardan bir tanesi de benim. Ağzımdan çıkan bir kararın son noktası konulduğunda başında konuşanlar çoktan aksiyon almış olur. Birçok proje üretip bunları farklı dernekler üzerinden yürüteceğime ve dernek yöneticilerinin tek tip bana uymayan tek başlık altında faaliyet alanlarına göre proje üreteceğime tüzüğü de benim düşünce yapıma uyan bağımsız, bana ait, prosedürleri iş yapmamak değil de yapmak üzerine olan, anında konuya dâhil olan bir derneğim olmalı dedim ve oldu. Hâsılı kelam önceliğimiz insan sloganıyla Velhasıl Sosyal Yaşam Eğitim ve Kültür Derneğini bir günde kurduk.

Derneği görev ve amaçları hakkında bize bilgi verebilir misiniz?

Henüz bir faaliyet yapmadık. 5 Martta ilk projemizi İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğüne sunduk. Din, dil, ırk ayırmaksızın dünyanın neresinde olursa olsun zulüm görmüş, hakları elinden alınmış, aç ve açıkta bırakılmış bütün dezavantajlı gruplarının sorunlarına dokunmayı, bu sorunlara çözüm üreterek yol almayı, sorun yaşayanları çözümün bir parçası haline getirmeyi, her açıdan alan eli veren el haline dönüştürmeyi amaçladık. Daha çok proje üreten, gençlerle hemhal olacak bir yapımız olacak inşallah. En azından böyle hedefledik

Projelerinizden ve etkinliklerinizden bahseder misiniz?

Şuan için derneğin bir proje ve etkinliği yok. Bütün etkinlikleri Aktivist olarak yürütüyorum. Başka dernekler bünyesinde devam eden projelerin bitmesi ile beraber kendi derneğimiz üzerinden yepyeni sıfırdan projelerle yol almak istedik. Nasipse yakında yepyeni projelerle hem dernek hem proje tanıtımımızı yapacağız

Gelir getirici faaliyetleriniz nelerdir? Kaynak ve proje geliştirmek için ne gibi yöntemler kullanıyorsun?

Marka iletişim uzmanı ve ticari amaçlı projelerin yazımı konusunda danışmanlıklar veriyorum buradan elde ettiğimi sahada ki sosyal işlerim için kullanıyorum.

Bireysel ve kurumsal bağışlar derneğinizin kaynaklarının yüzde kaçını oluşturuyor?

Derneğimiz bağış toplamıyor hatta şimdilik bağış almayı düşünmüyoruz bile. Daha çok proje üreten uygulayan farklı bir dernek yapısı hedefliyoruz

Bazı bireysel bağışçıların beklentileri var, mesela şu milletten olmasın şu hürriyetten olmasın şuradan olmasın diye bu tarz beklentileri olan bağışçılarla karşılaştın mı?

Dediğim gibi henüz dernek olarak bağış almadık. Aktivist olarak Suriye'de çalışma yaptığımı duyan, gören ve anlık orada olduğumu bilen yakın çevre, arkadaş, dost yaklaşık 30-40 kişi Suriye için destek gönderir. O anlıktır. Orada olduğum 1 hafta 10 günü kapsıyor daha sonra kabul etmiyorum. Şartlı hiçbir bağışı almıyorum. Bağışı da savaş bölgesinde olan, analiz yapan, ihtiyacı görüp belirleyen biri olarak bana güvenerek yapmıyor da şart koşuyorsa almıyorum başka kişiler veya kurumlar aracılığı ile yapmasını öneriyorum. Kısa süreli o bağış konusunda da kurallarım var. Aman para gelsin nerden, kimden, nasıl geliyorsa gelsin demiyorum. Herkesten kabul etmiyorum. Çok büyük meblağları asla almıyor, büyük çatı kuruluşlarına yönlendiriyorum İHH gibi…

Bedeli fazlasıyla ödenmiş bir hayatın kimseye eyvallahı olmaz!

Gönül işi yürek işidir bu tarz çalışmalar takdirle takipteyim sizi. Velhasıl Derneği'nin bu ulvi yolculukta en çok zorlandığı şeyler neler?

İNSAN KENDİNE, KAPASİTESİNE ODAKLI ÇALIŞINCA "ENGELLER" ENGELLEYEMİYOR

Dernek olarak henüz zorlayıcı parkura çıkmadık ama bireysel bir Aktivist olarak yıllardır zorlayıcı o engelli parkurlarda koşucuyum. Artık değil takılmak yavaşlatmıyor bile. İnsan kendine, kapasitesine odaklı çalışınca "engeller" engelleyemiyor. Şikâyet etmek, imkân yok, elimde malzeme yok, yetki yok demek yerine elimde ne var, hangi malzemelerim bulunuyor, cebimde kaç param mevcut ve ben bu elimdekilerle nereden nasıl başlayabilirim diyorum ve başlıyorum. Başlamak için tüm şartların tam olmasını beklersek çok bekleriz ve asla başlayamayız çünkü hiçbir zaman tüm şartlar aynı anda hazır olmayacaktır.

Dernek çalışmalarının ve projelerin en zor yanlarından biri, kişilerin aldıklarının ya da ödediklerinin yerine ulaştığına inandırmak sanırım. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?

BU GÜNLERE BAĞIŞÇI VEYA PROJELERLE GELMEDİM

Bana güvenmeyenlerle yola çıkmıyorum. Güvenenlerle yola çıkıyorum. Açıkçası kendimi anlatmak, ispatlamak, inandırmak için gereksiz bir çabanın içerisine girmiyorum. Çünkü bu günlere bağışçı veya projelerle gelmedim. Yaşadıklarım, emeklerim, çabamla geldim o yüzden kim olursa olsun takipçi, bağışçı fark etmez kimseye eyvallahı olmayan bir çizgim var. Bedeli fazlasıyla ödenmiş bir hayatın kimseye eyvallahı yoktur, olmamalı buna inanırım. Sosyal medyayı aktif kullanırım bu kural orası içinde geçerlidir. Beğenmeyen gider, tasvip etmeyen takibi bırakır. Kimseye kendimi ispatlamak için çaba sarf etmeyeli çoookkk zaman oldu. Çok basit yaşıyorum. Beklentisiz, olduğu gibi... Hatta çoğu zaman bodozlama ki bodozlama kısmını en çok bilenlerdensin… Çoğu sohbetimizde buna nasıl karar verdin dediğinde valla bodozlama Aslıcığım demişliğim çoktur.

Size gönüllü olmak için nasıl ulaşabilirler? Dernek gönüllüsü olmak için ne yapmamız gerekiyor?

O çalışmalara henüz başlamadık. Ama az ve öz olmayı planlıyoruz. Bizi yormayacak haydi gidiyoruz dediğimizde 5N1K sorularını sormayacak ben ne taşıyayım diyecek bize inanan, bize katkı sunacak, bizi geliştirecek, çok ama çok aktif gönüllülere ulaşmayı hedefliyoruz. Az ve öz bir ekiple çok yara sarmak. Tabi bu beylik lafları ediyoruz da bir bakmışsın ite kaka götürüyoruz gönüllüleri şaka bir yana süreç gösterecek ve yolda şekillenecek, eleye eleye özleşip, sadeleşip, güzelleşeceğiz diye düşünüyorum.

Aktif projeler yazdığınızı biliyorum. Projelerinizin size katkıları neler oldu?

Çözüm odaklı bakmayı, düşünmeyi, görmeyi öğreniyorsunuz. Beyniniz sorun ile karşılaşınca sorun varsa çözüm de vardır kısmıyla ilgilenmeye başlıyor ve inanamayacağınız hızda, pratiklikte üretiyor. Beyninizin içinde küçük küçük çekmeceler varmış gibi hissediyorsunuz. Beyin kendisine çeki düzen veriyor, gereksiz bilgilere format atıyor. Mesela bir bilgiye ulaşmam gerektiğinde beynimin koridorlarında bir çekmeceyi açıp o bilgiyi alıp çıkıyor gibi hissediyorum. Ama gerçekten tam da anlattığım gibi hissediyorum. Toplumda gördüğünüz bir meseleden bana ne dememeyi öğreniyorsunuz. İnsan kalmak ve insanlık adına ne yapabilirim, ne üretebilirim şeklinde bir yaklaşımla yol alıyorsunuz ve artık asla normal, sıradan bakamıyorsunuz. Anda anlık çözümler geliştiriyorsunuz. Çok keyifli bu konuda anlatılacak, yazılacak çok başlık var o yüzden son bir iki cümleyle bitiriyorum. Sürekli proje üreten bir insan gündelik hiçbir sorun ve insanla uğraşacak zaman bulamıyor ve kısa süreli bir takılmadan sonra oradan çıkmasını başka konuya odaklanmasını öğreniyor. En büyük katkısı da bu. Başkalarının sorunları için sürekli üretince beyin sürekli mutluluk hormonu salgılıyor ve genelde keyifli, eğlenceli, hayattan tat alan, huzur veren, huzur bulan birine dönüşüyorsunuz

Bedeli fazlasıyla ödenmiş bir hayatın kimseye eyvallahı olmaz!

Yurtdışı çalışmalarınız var biraz bundan bahsetmek istiyorum. O noktalarda proje uygulamak nasıldı? Neler gözlemlediniz? Karşılaştığınız herhangi sorunlar oluyor mu?

SURİYE'DE YAKLAŞIK 7 YILDIR FAALİYET YÜRÜTÜYORUM

Suriye'de yaklaşık 7 yıldır faaliyet yürütüyorum, gözlem yapıyorum. Ne olursa olsun bir ülkenin bayrağı inmesin, devleti düşmesin. Devletsizlik korkunç bir şey… Düşünsenize kendi evinizde yabancı olarak yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Başka insanların size getireceği bir ekmekle ya da yırtık bir ayakkabı ile ayakta duruyorsunuz.Empati yeteneği çocukluğundan beri güçlü olan, her olaya empati yoluyla kendini olayın içinde düşünen biri olarak psikolojik açıdan çok etkileniyorum. Bu etkilenmeyi yine onlar için eğitime yönelik projeler geliştirerek, sorunlara çözüm önerilerini yazarak anlatmaya çalışıyorum ve bu şekilde üstesinden geliyorum. Daha çok çalışıyorum daha çok üretiyorum. Kötülerin çok çalıştığı bir çağda daha fazla çalışmalıyız. Hiçbir şey yapamasam da evlerine, çadırlarına misafir oluyorum. Zira birilerini misafir etmeyi özlemişler, onlara sarılıyorum, kendimce yaralarını sarmaya çalışıyorum. Ama gerçekten çok zor sağlam psikoloji gerekiyor orada devam edebilmek için…

Yurtdışı yardım projelerinde eminim yaşadığınız o müthiş duygular tarifsizdir. Dağıtım sırasında ya da bulunduğunuz bölgede karşılaştığınız unutamadığınız bir anınız var mı?

Çok fazla var birini paylaşayım. Bir çadırda onların şartlarıyla 24 saat geçirmek istedim. Ve Ocak 2020 de çok soğuk bir kış günü bir çadır kentte bir çadırda kaldım. Aynaya bakmayı özleyen, 2 yıldır saçını tarak olmadığı için tarayamayan, çocuklarının tırnağını dişleriyle kesen sayısız kadınla konuştum o gece. Uzaydan aralarına inmiş gibiydim. Bütün kamp kadınları kaldığım çadıra doluştu ve saatlerce onları dinledim. Beraber yemek pişirdik. Su taşıdık. Gece yatınca yedekte duran bir montun kolunu kesip sobayla çadırı az da olsa ısıttı kendince ev sahibi. Gece 00.03'te ayak parmak uçlarımı artık hissetmediğim hayatımın en uzun gece ve gününün sonunda sabah aracı çatı kuruluş İHH'nın ekibiyle buluştuğumda abla 1 gündür yoksun ne istersin kahvaltı vs. bir ihtiyacın var mı dediler. Cevabım çok net ve basitti Allah rızası için sırtımı yaslayacak bir duvar istiyorum. Zira 24,5 saat boyunca hiç yaslanamamak korkunç bir şeydi. 39 yaşında Suriye'de bir çadırda bir duvar için şükretmeyi öğrendim. Sıradan bir duvar benim için artık konfor ve şükür sebebi…

Senin çok sevdiğim bir tabirin var. "3E'nin annesi" bunu okurlarımız için açar mısın? Takdir ettiğim aile içi bozulmamış bir yapınız var. Son zamanlarda bunu sağlayabilen aile çok az. Bu yoğunlukta bu düzeni sağlam tutabilmek zor oluyor mu?

ÜRETEN ANNE BABANIN ÜRETEN EVLATLARI OLUR

Karşılıksız, amasız bir sevgi bağımız var. Birbirimize sözler vermek yerine güven veriyoruz. Dürüst davranıyoruz. Her ne olursa olsun iyi-kötü, doğru-yanlış önce birbirimize anlatıyoruz. Saklamıyoruz. Doğru, sağlıklı aile içi iletişimimiz var. Evde eğlenceli, çok komik, hayatı çokta ciddiye almayan bir ömür bir ev, bir araba veya emeklilik için çalışmayı saçma bulan bir anne ve kısmen buna katılan bir baba var. Böyle olunca mutlu, huzurlu 3 evlat. 3E büyük oğlum Eren, ortanca oğlum Eymen, küçük oğlum Eray'ın kısaltılmış hatta bir logo veya sloganımızla eşimin şahıs şirketinin de ismi oldu.

Üreten anne babanın üreten evlatları olur çünkü yapın demek yerine yapıyoruz görüyorlar. Sağlıklı iletişim ile beraber uyguladıklarımızı, hayatımızı, ilişkilerimizi, duygu durumumuzu, sorunlara karşı duruşumuzu, tepkilerimizi, sorgulama biçimimizi modelliyorlar. Teşekkür ederseniz ederler, özür dilerseniz dilerler, sevdiğinizi belli edip söylersiniz sevdiğini belli eder, söylemekten utanmaz. Kendilerini ifade etme fırsatı verirseniz özgüveni gelişir. Okursanız okurlar, yazarsanız, yazarlar, üretirseniz üretirler. Anne ve babalar söyledikleriyle değil uyguladıkları ile örnek olurlar çocuklarına. Ama sahiden uygulamaktan bahsediyorum kendiniz ve sürekli rutininiz olan uygulamalar, sizi siz yapan uygulamalar yapmacık, göstermelik uygulamalar değil!

Bedeli fazlasıyla ödenmiş bir hayatın kimseye eyvallahı olmaz!

Evlatlarınıza maşallah ikisiyle çıkardıkları kitaplar vesileyle röportaj yaptım. Nasıl beyefendi nasıl akıllılar.

Sırada üçüncünün kitabını bekliyorum. Okumayı sevmeyen, tablet telefon karşısında büyüyen bir yeni jenerasyon var. Size göre kitap okuma alışkanlığı kazandırılmak için neler yapılmalı?

Okuyan bir anne ve babanın çocukları olmanın avantajı ile beraber küçük yaşta okuma saatleri, beraber okuduğunu tahlil etme, üzerine konuşma, yemek masasında kurmaca herkesin dâhil olduğu oyunlar, öyküleri sesli olarak anlatma ve devam ettirme, kompozisyon yazma, duygularını, hissettiklerini kağıda yazma ve kağıdı imha etme, yazmanın rahatlatma terapisinin farkına varmalarını sağlama gibi birçok eylemde bulunduk. Kitap fuarlarında büyüdüler. Henüz bebekken yolda, misafirlikte elinde kâğıt kalem ile onlara eşlik ederek sakinleşmelerini sağladık telefon veya tabletle değil. Evet, konforumuzdan ödün verdik zorlandık ama şimdi sefasını sürüyoruz.

Gündemde ısrarla kalmaya devam eden, bir türlü bitmek bilmeyen, ülkenin kronikleşmiş yaralarından çocuk istismarı ve kadın cinayeti ve hayvana şiddet hususunda neler söylemek istersiniz?

Aile içi merhametli, vicdanlı olma konusunda eksik kalıyoruz. Çocuklarımıza karşı merhametli ve vicdanlı olamıyoruz çoğu zaman ve farkında değiliz. Ailesinden karşılıksız, çıkarsız sevgi gören, ilgi gören, başarıları onaylanan, fark edilen çocuklar yerine sadece çocuğun okuldaki başarısına odaklanılırsa, yok sayılırsa, sevgisiz kalırsa, şiddet görecek olursa, saygı duyulmazsa ortaya maalesef bu üzücü sonuçlar çıkıyor. Sevgide de sevgisizlikte de dozu kaçırdık, nefrette de, ilgi ve ilgisizlikte durum böyle. Kötüleri çok fazla yayıp anar olduk. İyilikleri, güzellikleri paylaşmaz olduk. Her yerde kötülük kokan paylaşımlar var. Kendini göstermek isteyen, beğenilmek, konuşulmak isteyen psikopat hasta ruhlu insanları biz aileler kendi ellerimizle yarattık. Ben yaşamadım oğlum yaşasın, ben görmedim kızım görsün, yaşasın diye diye şımarık, ukala, doğrulardan uzak, hasta türleri çoğalttık. Anne, baba ve çocuklar da roller değişti. En temelde de inançsızlık var. Manevi ve değerler eğitiminden mahrum bırakıyoruz çocuklarımızı. Kanunların yetersizliği gibi konulara hiç değinmiyorum bile…

İleride dönük kariyer hedefi planlarınız nelerdir? Başka ilgilendiğiniz herhangi bir projeniz var mı?

PLANSIZ YAŞIYORUM KARİYER HESABI YAPMIYORUM

Plansız yaşıyorum. Kariyer hesabı yapmıyorum. Anın tadını çıkarıyorum. Şuan en verimli dönemimi yaşıyorum bunun körelmemesi için kendimi her gün biraz daha geliştiriyorum. Coşkumu, heyecanımı, merakımı hep diri tutuyorum. En çokta yolculuk yaparak başka insanların hikâyelerinden gerek onların hayatına temas ederek kendime katkı sunuyorum.

Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir sevgili Aynur Hanım?

Seni seviyorum güçlü, omurgalı canım arkadaşım. Seninle gurur duyuyorum. Samimi, içten seninle konuşur gibi cevaplamaya çalıştım. Yer verdiğin için teşekkür ederim. Başarıların daim olsun

Teşekkür ederim.

Kaynak: Haberler.com / Toplum
title