Beyt'ül Hikmet: Modern matematiği ortaya çıkaran keşiflerin yapıldığı 13. yüzyılda yıkılan Bağdat'taki İslam Kütüphanesi
Yüz yıllarca önce prestijli bir İslam kütüphanesi, Arap rakamlarını dünyaya sundu.
Beyt'ül Hikmet (Bilgelik Evi) kulağa bir hayalmiş gibi geliyor. 13. yüzyılda yıkılan bu antik kütüphaneden herhangi bir iz kalmadı. Yani nerede olduğundan ve neye benzediğinden tam anlamıyla emin olamıyoruz.
Ama bu saygın akademi, İslami Altınçağ'da büyük bir entelektüel güçtü. Sıfır ve çağdaş Arap rakamları gibi dönüştürücü kavramların da doğum yeriydi.
8. yüzyılın sonunda Halife Harun El Reşid için özel koleksiyon olarak kurulan Bilgelik Evi, 30 yıl sonra halka açık bir akademiye dönüştü ve dünyanın dört bir yanından alimleri Bağdat'a çekmeye başladı.
Onları çeken şey kentin canlı bilimsel merakı ve ifade özgürlüğüydü. Müslüman, Yahudi ve Hristiyan alimlerin burada çalışmasına izin veriliyordu.
Günümüzün en büyük kütüphaneleriyle kıyaslanacak düzeyde bir arşive sahip olan Bilgelik Evi en nihayetinde matematik, astronomi, tıp, kimya, coğrafya, felsefe, edebiyat ve sanat ile simya ve astroloji gibi biraz daha tartışmalı alanlarda rakipsiz bir araştırma merkezine dönüştü.
Bu muhteşem mekanı gözünüzün önüne getirmek biraz hayal gücü gerektiriyor.
Ancak bir şey çok net; Akademi matematiği tamamen değiştiren bir kültürel rönesansı başlattı.
Bilgelik Evi 1258'de Moğolların Bağdat kuşatmasında yıkıldı. Efsaneye bakılırsa, Fırat'a o kadar çok el yazması atıldı ki, nehrin suları mürekkepten siyaha döndü.
Ancak burada yapılan keşifler, daha sonra İslam İmparatorluğu, Avrupa ve en nihayetinde tüm dünyanın benimsediği güçlü, soyut bir matematik dilini ortaya çıkarttı.
Geleceğe dönüş
Surrey Üniversitesi'nden fizik profesörü Jim El Halili, "Bizim için Bilgelik Evi'nin nerede, ne zaman kurulduğu önemli olmamalı. Çok daha ilginci bilimsel fikirlerin tarihi ve Bilgelik Evi sayesinde nasıl geliştikleri" diyor.
Bilgelik Evi'nin matematik mirasının izini sürmek için, zamanda yolculuk yapıp bir nevi geleceğe dönmek gerekiyor.
İtalyan Rönesansı'na kadar yüzlerce yıl boyunca, Avrupa'da bir isim matematikle eş anlamlıydı: Ölümünden sonra Fibonacci diye anılan Leonardo da Pisa. 1170'te Pisa'da doğan İtalyan matematikçi, ilk öğrenimini Kuzey Afrika kıyısındaki İtalyan ticaret kolonisi Bugia'da almıştı.
Fibonacci 20'li yaşlarının başlarında Ortadoğu'ya seyahat etmiş ve İran üzerinden Batı'ya ulaşan fikirlerin etkisi altına girmişti. Fibonacci İtalya'ya döndüğünde Liber Abbaci'yi yayımladı. Bu Hint-Arap sayı sistemini tanımlayan ilk Batılı eserlerden biriydi.
Liber Abacci, 1202'de ilk ortaya çıktığında, Hint-Arap rakamlarını sadece birkaç entelektüel biliyordu. Avrupalı tacirler ve bilim insanları, hala çarpma ve bölmeyi çok külfetli bir hale getiren Roma rakamlarını kullanıyordu. (MXCI'yi LVII ile çarpmayı bir deneyin).
Fibonacci'nin kitabında aritmetik işlemlerde rakamların kullanımı gösteriliyordu. Bu teknikler kar marjı, para bozdurulması, ağırlık ölçüsünün çevrilmesi, takas ve faiz gibi pratik sorunlara da uygulanabiliyordu.
Fibonacci ansiklopedik eserinin ilk bölümünde "Hesaplamayı, inceliklerini ve becerilerini bilmek isteyenler el rakamlarıyla hesap yapmayı bilmeli" diyordu. Burada kast ettiği çocukların şu anda okullarda öğrendikleri rakamlardı.
"Bu dokuz rakam ve sıfır denilen 0 işaretiyle, her sayı yazılabilir" diyordu. Matematik birden, herkese açık bir hale gelmişti.
Fibonacci'nin büyük dehası bir matematikçi olarak yaratıcılığı değil, Müslüman bilim insanlarının yüzyıllardır kullandığı avantajları çok iyi anlamasıydı: Hesaplama formülleri, ondalık sistemleri ve cebirleri.
Aslında Liber Abbaci çok büyük ölçüde 9. yüzyıl matematikçisi Harizmi'nin algoritmalarına dayanıyordu. Devrim niteliğindeki eseri, ilk kez iki bilinmeyenli denklemleri çözümü için bir sistem öneriyordu.
Harizmi alanındaki keşifleriyle "Cebir'in babası" diye anılır. Cebir Arapça "bozuk parçaları tamir etmek" demek olan Arapça "el-cebr" kökünden geliyor. Harizmi 821'de Bilgelik Evi'nde astronom ve baş kütüphaneci olarak atanmıştı.
El Halili, "Harizmi'nin tezleri Müslüman dünyasında ondalık sayı sistemini başlattı. Leonardo da Pisa gibi diğerleriyse bunun Avrupa'ya iletilmesini sağladı" diyor.
Yani aslında Fibonacci'nin modern matematikteki dönüştürücü etkisini büyük ölçüde Harizmi'ye borçluyuz. Aralarında yaklaşık 400 yıl bulunan iki adam, antik bir kütüphaneyle birbirlerine bağlanıyor. Ortaçağ'ın en tanınmış matematikçisi, İslami Altın Çağ'ın başlıca kurumlarından birinde buluşlarını yapan bir diğer öncü düşünürün omuzlarında yükseliyor.
Belki de Bilgelik Evi hakkında çok az şey bilindiğinden, tarihçiler sıklıkla büyüklüğünü ve amacını abartıyor ve elimizde çok az bulunan tarihi kayıtlarla çelişen bir önem atfediyor.
El Halili, "Bazıları Bilgelik Evi'nin birçoğunun gözünde bu kadar büyüyen bir şey olmadığını söylüyor. Ama Harizmi gibi biliminsanlarıyla ilişkisi ve matematik, astronomi ve coğrafyadaki çalışmaları, benim için Bilgelik Evi'nin sadece çeviri kitapların toplandığı bir yer değil, gerçek bir akademi olduğuna dair yeterince güçlü kanıtlar" diyor.
Kütüphanedeki alimler ve çevirmenler, çalışmaların halkın erişimine açık olması için de büyük bir çaba harcadı.
Matematik tarihi Profesörü June Barrow-Green, "Bilgelik Evi burada yapılan çevirilerle de önemli bir yer. Yunan fikirlerini kendi ana dillerine tercüme eden Arap alimler sayesinde matematik anlayışımızın temellerini oluşturduk" diyor.
Saray kütüphanesi, bilimsel buluşların yapıldığı bir yer olduğu kadar, geçmişteki sayısal fikirlere pencere atan bir mekandı da aynı zamanda.
Şu anki ondalık sistemimizden çok önce, bilgisayarlarımızı programlayan ikili sayı sisteminden, Roma rakamlarından, antik Mezopotamyalıların kullandıkları sistemlerden önce, insanlar hesaplarını kaydetmek için ilk çetele sistemlerini kullanıyordu.
Şimdi bunların her birini belirsiz, modası geçmiş bulsak da, farklı sayı sistemleri aslında bize geldikleri kültürlerin yapısı, ilişkileri, tarihi ve kültürel bağlamları hakkında çok değerli şeyler öğretebilir.
Basamak değeri ve soyutlama fikrini güçlendiriyor ve sayıların nasıl çalıştığını daha iyi anlamamıza yardımcı oluyorlar.
Barrow-Green, "Batı yönteminin tek yöntem olmadığını gösteriyorlar. Farklı sayı sistemlerini anlamak gerçekten çok yararlı" diyor.
Antik bir tüccar örneğin "iki koyun" yazmak istediğinde, bir kilin üzerine iki koyun resmi çizebilirdi. Ama "20 koyun" yazmak istediğinde hiç de pratik olmazdı.
Bu yıl Fibonacci'nin doğumunun 850. yıldönümü. Bu aynı zamanda Roma rakamlarının tamamen geçmişte bırakıldığı an da olabilir.
İngiltere'de geleneksel saatlerdeki Roma rakamları, çocukların artık analog saatleri düzgün anlayamadığı korkusuyla, anlaşılması daha kolay dijital saatlerle değiştirildi. Dünyanın bazı bölgelerinde yol işaretlerinden ve resmi belgelerden çıkartılırken, Holywood devam filmlerinin başlıklarında Roma rakamlarını kullanmayı bıraktı.
Ancak küresel düzeyde Roma rakamlarından uzaklaşılması hayatın diğer alanlarına nüfuz eden bir hesap bilmezliğin de atını çiziyor. Belki de daha da önemlisi, Roma rakamlarının kaybolması matematik hakkındaki daha genel bir tartışmayı yöneten siyaseti de gözler önüne seriyor.
Cambridge Mathematics Editörü Lucy Rycroft-Smith, "Kimin hikayelerinin anlatılacağı, formel öğrenimin bir parçası olarak hangi bilgi türlerinin ölümsüzleştirileceği, kimin kültürünün ayrıcalıklı olacağı kaçınılmaz olarak Batılı sömürge mirasımızdan etkileniyor" diyor.
Eski matematik öğretmeni Rycroft-Smith, şu anda matematik eğitiminde önde gelen bir isim ve küresel düzeyde farklı müfredatları inceliyor. Galler, İskoçya ve İrlanda'da Roma rakamları öğretilmiyor. ABD'de de bu konuda standart bir tavır yok. İngiltere'de ise çocukların 100'e kadar Roma rakamlarını okuyabiliyor olması gerektiği belirtiliyor.
Çoğumuz MMXX rakamında özel bir şey görmüyoruz (Bilmiyorsanız, bu rakam 2020). Fibonacci'nin adını alan Fibonacci dizisini pek tanımıyor olabiliriz. Fibonacci dizisi, 1 ile başlayan ve her sayının kendinden önceki ile toplanması sonucu oluşan bir sayı dizisi.
Fibonacci dizisi, deniz kabuklarında, ayçiçeklerinde, çam kozalaklarında, hayvanların boynuzlarında ve dijital dünyada görülüyor.
Dizileri, popüler kültürde de, edebiyatta, filmlerde ve görsel sanatlarda da yer alıyor.
Ancak Leonardo da Pisa'nın matematiğe en kalıcı katkısı, okullarda nadiren öğretilen bir şey. Bu hikaye yaklaşık 1.000 yıl önce Batı Hristiyanlığı entelektüel karanlıktayken, bir saray kütüphanesinde başladı.
Matematiğe yönelik Avrupa odaklı görüşlerimizi yıkıp geçmesi gereken ve İslam Dünyası'nın bilimsel başarılarına ışık tutup, çok eskiden kalma sayısal hazinelerin devam eden önemini vurgulayan bir hikaye.