Uruguay mucizesi: Nüfusa oranla dünyanın en başarılı milli futbol takımı
Bir ülke düşünün ki yüzölçümü ancak İç Anadolu bölgesi kadar, nüfusu ise Bursa’dan sadece biraz fazla olsun ama bunlara rağmen adını dünya futbol tarihine altın harflerle kazımış bir milli takıma sahip olabilsin.
Bir ülke düşünün ki yüzölçümü ancak İç Anadolu bölgesi kadar, nüfusu ise Bursa’dan sadece biraz fazla olsun ama bunlara rağmen adını dünya futbol tarihine altın harflerle kazımış bir milli takıma sahip olabilsin. Harika sahiller, soya fasulyesi ve elbette Eduardo Galeano eserleri. Ve futbol… Kimden mi bahsediyoruz? Tabi ki La Celeste’den (gök mavililer).
Güney Amerika’nın en küçük ülkesi olan Uruguay’ın futbolda başardıklarını, bu ölçekteki diğer ülkelerin başarıları ile hatta dünya devleriyle bile kıyasladığımızda karşımıza çıkan tablo oldukça şaşırtıcı. İki Olimpiyat şampiyonluğu, iki Dünya Kupası, 15 tane de Copa America şampiyonluğu bulunan Uruguay, kişi başına düşen uluslararası kupa sayısında dünya lideri!
Copa America 2019’da C grubunu Şili, Japonya ve Ekvador’un önünde lider tamamlayarak çeyrek finale yükselen Uruguay’ın bir sonraki turdaki rakibi Peru olacak. Turnuva tarihinin 15 şampiyonlukla en başarılı takımı konumundaki La Celeste, başarılarına bir yenisini ekleme yolunda emin adımlarla ilerliyor. Birçoklarına göre turnuvanın ev sahibi Brezilya ile birlikte en büyük favorisi konumundalar. İyi ama bu küçük Güney Amerika ülkesinin futboldaki başarılarının sırrı ne?
Eski milli futbolcuları Gustavo Poyet’in altyapıda oynadığı dönemlere ait anlattığı anısı, Uruguay’da futbola olan bakış açısını gözler önüne seriyor. Poyet, milli takımla U21 Dünya Kupası’na katılmak üzere evinden çıkarken babasından gelen şu motivasyon cümlesi başlı başına birçok şeyi anlatıyor:
“Kazanamazsanız eve gelme!”
Bu “ne pahasına olursa olsun kazan” yaklaşımı yıllar içinde Uruguaylı futbolcuların zihin gelişiminde ve karakter oluşumda büyük rol oynadı. Sonucu performansın önüne koyan bu yaklaşım, oyununun geldiği nokta itibarıyla kıta Avrupa’sında uzun yıllar önce terk edildi ve artık günümüz spor dünyasında geçer akçe değil. Ancak Uruguay bunun bir istisnası. Hatta bu anlayış “dünyanın en başarılı milli takımı” için zaferlerin temel yapı taşı. Yenilgiyi kabullenmeme, mücadele azmi, kararlılık gibi tüm sporlar için olmazsa olmaz birtakım özellikleri beraberinde getiren bu yaklaşım; bıçağın iki yüzünü bizlere göstererek oyunun karanlık ve kirli taraflarında da bulunabilme gibi sonuçlara yol açıyor. Örneğin Luis Suarez, Edinson Cavani ve Diego Godin şu anki Uruguay milli takımının en şöhretli üç oyuncusu konumundalar. Bu üç futbolcunun da, ve hatta biraz daha geçmişe dönersek Godin’den önceki milli takım kaptanı olan ve ülkemizden yakından tanıdığımız Diego Lugano’nun da zaman zaman oyunun karanlık bölgesine geçiş yapmaları, yukarıdaki argümanı destekler cinsten örnekler.
Kulağa oldukça klişe gelse de Güney Amerika’nın en küçük ülkesi için futbol, asla yalnızca futbol değil. Yeni Zelanda’dan ragbiyi çıkarırsanız, ülkenin dünya sahnesinde yine de yeri olacaktır. Veya Avusturalya’dan kriketi çıkarın, Avusturalya bir anda önemsiz hâle gelmeyecektir. Ancak Uruguay için durum biraz farklı. Uruguay halkı için futbol bir gurur meselesi ve yenilgi yaşama korkusu onların en büyük motivasyon kaynakları. Bu durumun sebebini 1966 yılında o dönemin Uruguay Futbol Milli Takım antrenörü olan Odino Viera şu sözlerle açıklıyor:
“Diğer ülkeler bir tarihe sahipken bizim elimizde yalnızca futbol var”.
Futbol henüz emekleme dönemindeyken, küresel ve modern bir oyun halini almadan önce Uruguay 1930 ve 1950’de olmak üzere iki Dünya Kupası şampiyonluğunu çoktan elde etmişti bile. Dünya Kupası düzenlenmeden önceki yıllarda kazanılan Olimpiyat şampiyonluklarını da Dünya Kupası şampiyonluğu olarak kabul eden FIFA, bu dönemde iki Olimpiyat şampiyonluğu bulunan Uruguay’ın milli formasına 4 yıldız eklemesine olanak sağladı. (A milli takımlar düzeyinde her dünya şampiyonluğu FIFA tarafından o ülkenin milli formasına bir yıldız eklenmesiyle ödüllendirilir). Bu alanda beş yıldızlı Brezilya’nın ardından İtalya ve Almanya ile ikinciliği paylaştıklarını ve Copa America’yı en çok kazanan ülke olduklarını söylemek, Uruguay’ın ne denli büyük başarılara imza attığının kanıtı. Bu dönemde ülkenin kültürü, takımın şekillenmesinde oldukça etkili oldu. Refah seviyesi o dönem bulunduğu coğrafyaya kıyasla yüksek olan bu mutlu Güney Amerika ülkesinde insanlar, dünyanın birçoğunun aksine bu oyunun tüm sınıflara ve renklere ait olduğunu düşünüyordu. İşte Uruguay halkının benimsediği bu anlayış, homojen bir takım kurulumuna öncülük etti ve bu sayede ülke nüfusu kendinden çok daha büyük olan, ekonomisi çok daha gelişmiş rakipleri arasından sıyrılabildiler.
Bir dönem için yeterli olan bu mental özellikler, bilimsel gerçeklerle desteklenmeyince küreselleşen futbolun yaşadığı evrime uyum sağlayamayan Uruguay, görkemli zamanları çoktan gerisinde bırakmış bir ülke konumuna geldi. 1974’den 1994 yılına kadar yalnızca bir Dünya Kupası galibiyeti ile yetinmek zorunda kalan La Celeste için ufukta yeni zaferler görünmüyordu.
Bu dönemde gelen iki Copa America şampiyonluğu, turnuvaya katılan favori takımların yedek ağırlıklı kadrolarla mücadele etmesi sebebiyle Uruguay halkı için Dünya Kupası hezimetlerini unutturmaya yeterli görülmüyordu. “Kazanamazsanız eve gelme!” cümlesini nesilden nesile aktaran Uruguay için kazanamamak kabul edilemezdi. Ülkede bu tartışmalar sürerken başarısız turnuvalar birbirini izledi. Ta ki 2006 yılında Oscar Tabarez, nam-ı diğer El Maestro (öğretmen) milli takım teknik direktörlüğüne getirilene kadar.
Eski görkemli günlere dönüşün altyapıda yapılacak devrimle ve genetiklerine işlemiş olan mücadele ruhunu koruyarak geleceğine inanan Tabarez’in, işe başlar başlamaz ilk icraatı da bir altyapı hamlesi oldu: Ulusal düzeyde devlet desteği ile futbolcu yetiştirme enstitüsü kurulumu projesi.
Evinde düzenlediği 2000 Avrupa Şampiyonası’nda yaşadığı hezimet sonrasında altyapı sistemini tamamen değiştiren ve şu an bulunduğu zirve konuma ulaşan Belçika’nın uyguladığı modeli örnek alan El Maestro; antrenman tesislerinin geliştirilmesinden kulüp takımı gibi bir A milli takım oluşturabilmek adına oyuncuların birlikte vakit geçirebileceği alanların inşasına kadar birçok yeniliğe öncülük etti. Oyuncuların belli bir yaşa kadar antrenmanlarda pas vermelerinin yaratıcılıklarını körelttiği sebebiyle pası nerdeyse yasaklanması, oyuncuların sorun çözme kabiliyetlerinin gelişimi için dripling yapmaya teşvik edilmesi gibi alanında öncü birçok uygulama yürürlüğe kondu. Birbiriyle oynama alışkanlığı edinmiş jenerasyonlar yaratmayı hedefleyen Tabarez, ülkenin her seviyedeki futbol milli takımlarının da tıpkı Belçika’da olduğu gibi aynı taktik formasyonla oynamalarını sağladı.
Altyapıda yapılan bu hamlelerle yetişen genç futbolcular, korunan geleneksel ruhun getirdiği azim ve kararlılıkla harmanlanınca başarı artık kaçınılmazdı. Bu sistem; Luis Suarez, Edinson Cavani, Diego Godin, Fernando Muslera, Jose Gimenez, Lucas Torreira gibi harika oyuncuların yetişmesine yardımcı oldu. Tüm bu oyuncuların ortak özelliklerinin yeri gelince takımı için fedakârlık yapabilmek, kendisinden daha çok takımı düşünmek, oldukça mücadeleci olmak olduğu görülüyor. İşte bu ortak yön, Tabarez’in uygulamak istediği sistemin tamamen hayata geçmiş olduğunun bir kanıtı. Ve işin önemli kısmı şu: Plan işe yarıyor!
Yeni sistem ilk meyvesini 2010 Dünya Kupası’nda verdi. Kupada yarı finale kadar yükselen Uruguay’da artık yüzler gülüyordu. 2014 Dünya Kupası’nda gelen ikinci tur ve 2018 Dünya Kupası’nda gelen çeyrek final başarılarının tamamı bu altyapı atılımının sonucuydu. Üç turnuvada da asla mücadeleden kaçmayan, terinin son damlasına kadar savaşan Le Celeste, otoritelerin beğenisini toplayarak Uruguay halkının tekrar göz bebeği konumuna geldi.
Başarıların gelmesi için yapılması gerekenleri öğrenen Uruguay, El Maestro’nun yarattığı sistemi olduğu gibi devam ettiriyor. Kaliteli ve mücadeleci oyuncu üretiminin devam etmesiyle birlikte Le Celeste için gelecek oldukça parlak görünüyor. Kendinden beklentilerin farkında olan Uruguay, 2019 Copa America’da da hedeflerine emin adımlarla ilerliyor.