Türkiye'de hakemler neden sevilmiyor, hakem tartışmaları niçin bitmiyor?
Türkiye'de Süper Lig'in bitimine 8 hafta kala futbol dünyasında en çok konuşulan kesimlerden biri de hakemler.
“Aşk, futbol, sanat ve arada bir bira.” Hayatın güzelliklerini böyle sıralayan Nobel ödüllü İngiliz tiyatro yazarı Harold Pinter’ın hakemlere dair de bir gözlemi var: “Hakemler kanundur. Düdükleri vardır. Üflerler. Ve bu Tanrı’nın adaletinin dile gelmesidir.” Çok romantik ve çok demode!
Bu memleketin derdi var hakemlerle! Hakemlerin de bu memleketle! Ve süslü cümlelerle geçiştirilecek gibi değil bu! Yeni de değil.
Futbol tarihinden kesitler sunan araştırmacı Mehmet Yüce, Spor Alemi dergisinde 1924’te çıkan bir maç yazısını ballandıra ballandıra anlatır. Sonu şöyle bitiyor:
“Hakem Fenerbahçe aleyhine penaltı verir. Binlerce Fenerbahçeli taraftar sahaya doluşur. Mıntıka jandarması oyunu tatil eder. İstanbul Futbol Mıntıkası, mezkûr müsabakayı görüşür ve Fenerbahçe aleyhine bir penaltıyla maçın yarım dakikasının oynanmasına karar verir. Bu hükmü dinlemeyen ve protesto eden Fenerbahçe ise hem Mıntıka Futbol Birliği hem de Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'ndan ayrılır. Önümüzdeki sene oynanacak lige de katılmayacağını beyan eder.” (Tam Saha dergisi: Sayı 124)
Sadece bununla da kalmamış iş. Tarihçi Doç. Dr. Doğan Çetinkaya'nın aktardığına göre Haziran 1938’de dayaktan hastanelik ettiğimiz ve sonra hayatını kaybeden hakem bile var...Hakemleri ölümle tehdit ettik... İşinden ettik... Bunalıma soktuk...
Biz hakemleri sevmeyiz arkadaş!
Tribünlerdeki ilk kolektif küfür vakasının öznesi de kuvvetle muhtemel hakemlerdir. Ya ya ya şa şa şa döneminde bile hakemlere ağır küfürler vardır. Kanıtlayamam ama yemin edebilirim.
Hakemlerimizden sadece biz değil, dünya futbolunun bir önderi de şikayetçi. Sir Alex Ferguson’ın, kariyeri en parlak hakemimiz Cüneyt Çakır hakkında daha yakın zamanda ne dediğini duydunuz mu?
Vibe with Five adlı podcast’in geçen ay yayımlanan bölümünde Rio Ferdinand, Manchester United'ın eski CEO’su David Gill’e Ferguson’ı soruyor. Gill, onun tutkusundan ve kindarlığından bahsederken konu Cüneyt Çakır’a geliyor.
Hatırlarsınız, Çakır 2013’te Real Madrid’e karşı oynadıkları maçta Nani’ye kırmızı kart göstermişti ve Ferguson yedek kulübesinden sahaya fırlamıştı! Sir Alex birkaç sene önce sıradan bir Şampiyonlar Ligi play-off karşılaşmasını izlerken David Gill’i arıyor ve Cüneyt Çakır için şunu diyor:
“Hâlâ kötü hakem.”
Tekrar ediyorum, memleketin en kariyerli hakeminden bahsediyoruz.
Peki bir tek bizde mi sıkıntı? Premier Lig'i göz ucuyla takip eden herkes oradaki vahim hataları görmüştür. Gole giderken biten maçlar, en kritik anda verilmeyen penaltılar, hakeme ne dediğini bile anlatamayan VAR’lar...İddia o ki dünyaca ünlü hakem Howard Webb’in bir sezonda 17 kez özür dilemişliği var. Bunlar sadece son bir ayın gündeminden İngilizce parçalar.
İşin doğası bu aslında. İyi de arkadaş, bizdeki gibisi yok. Ceza Kanunu'na göre kabahat sayılabilecek "hatalar", bizde "cürüm" muamelesi görüyor. Dünyanın hiçbir yerinde bizim kadar didiklenmiyor bu iş. Her karar "halk mahkemesine" götürülmüyor. Arkasından niyet okumalarla eşlik edip hem hakemlerin hem de izleyenlerin ruh sağlığını bozmuyorlar.
'Arka planda muhakkak başka şeyler var' hissi
Biz maçın salt kötü yönetildiğine inanmıyoruz. Hakemlerin kötü olduğu savı da kesmiyor bizi. Arka planda muhakkak başka bir şeylerin olduğunu düşünüyoruz.
Oysa yurt dışında hakem tartışmaları başka türlü bir boyut kazandı şu sıralar. Başka bir yazının konusu belki ama yine de değinelim. Mesela hakemlerin pozisyonlara ortalama ne kadar uzak olduğunu ölçüyorlar. Topu oyunda tutma sürelerine bakıyorlar. Ortalama kart rakamlarına bakıyorlar. VAR’da bekleme sürelerini ölçüyorlar. Buna dair hedefler koyuyorlar. “Bu sezon top ortalama 52 dakika kaldı. Seneye bunu 55 dakikaya çıkarmak hedefimiz.” Tam Amerikan işi analizler. Daha makro performans değerlendirmeleri yani. Buralara ne kadar uzağız!
Biz maç yayınları sırasında hangi görüntülerin VAR'a gittiğini bile bilmiyoruz. Ek görüntüler çıkarsa diye, akşam hakem yorumcularının programlarını bekliyoruz.
Neden böyle? Çünkü uzun yıllardır derdimiz iyi hakemlik değil, "bize uygun" hakemlik ve bol bol hakemi tartışmak.
Hakem tartışmaları ideolojik tartışmalara dönmüş durumda. Paranoyaları takip etmek gibi bir durum söz konusu. Hal böyle olunca kulüpler de kontrolden çıkıyor. Öyle olmasa lehine en fazla hata yapılan, futbolun idaresinde en fazla inisiyatif sahibi olan camialar bağırır mı bu kadar? Ne diyordu o şarkı:
"Bu iş çok zor Yonca/ En çok bağıran en doğru sayılır insanlar işitmeyince."
Tek ümidimiz Halil Umut Meler
Şimdi biraz "gerçeklere" tek tek bakalım:
Süper Lig tarihinin en fazla maç yöneten üç hakemi Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus ve Hüseyin Göçek'in şu anda TFF veya MHK'ye bağlı hiçbir görevi bulunmuyor. Cüneyt Çakır’ı hakem işlerinin başına getiren Gürcüler, onu yere göğe koyamıyorlar şu sıralar.
Hangi Çakır? Avrupa Şampiyonası tarihinin en fazla maç yöneten, tarihte iki Dünya Kupası yarı finali yöneten iki hakemden biri olan, 8 Mart 2022'de görevden alınmasa belki üçüncü kez bu seviyede düdük çalacak tek isim olacak Çakır.
Fırat Aydınus kariyeri boyunca toplam 365 maç yönetti Süper Lig’de. Bu sezonun en kıdemli VAR hakeminin neredeyse birkaç katı bu.
VAR hakemlerinden Emre Malok, Onur Özütoprak, Alper Çetin ve Erkan Engin’in kariyerleri boyunca Süper Lig’de yönettiği toplam maç sayısı 3. Yazıyla "üç". Sadece bu dörtlü bu sezon 80 kez VAR’da görev aldı.
Hakemlik camiasının önde gelen isimlerinden, şu sıralar Hürriyet’e harika analizler yazan eski hakem ve yorumcu Murat Fevzi Tanırlı diyor ki:
"Sezon başında VAR kadrosuna alınan, hakemliğe devam edeceklerini mutlulukla açıklayan iki hakeme 4 ay tahammül edilmedi, evlerine yollandı: Hüseyin Göçek ve Suat Arslanboğa. 30 yıla varan kariyerlerinden sonra TFF sitesinden bir teşekkür bile edilmedi."
Malum, 8 Mart'ta yukarıda adı geçen kıdemli isimler bir gecede hem emekli edildi hem de hakemliğe küstürüldü. Onların yerine FIFA kokartı alsın diye İngilizce sınavına sokulan adaylardan hiçbiri sınavı geçemedi. Sonrasında yayıncı kuruluşun Trio programında sırf İngilizce sınavını geçebildi diye kokart takan hakemler olduğu iddia edildi. İspatı da var: Bu iddiaların öznesi olan Erkan Özdamar’ın FIFA kokartı bir senede geri alındı.
Kokart demişken... Cüneyt Çakır kokartı 16 yıl taşıdı. 2020’de FIFA kokartı takan hakemler ortalama 6,5 yıl süresince bu unvana sahip olurken üst üste değişiklikler sonucu 2024’te bu rakam 2,5 yıla düştü.
Halil Umut Meler, hani yumruk yiyen hakemimiz, şu anda elit kategorideki tek isim. Onun altında 1. Kategori var. 33 ülkeden temsilci var. Bizden yok. 2020 Aralık ayında üç farklı hakemimiz Şampiyonlar Ligi’nde düdük çalıyorken bu duruma düşülüyor.
Normalde sezon sonunda klasman belirlemeler sezon ortası ve sonunda yapılırken şimdi sezon boyunca dört kere yapılıyor. Bu ne demek? Arkası sağlam bir takımın maçında bir hata yaparsanız bırakın kokart takmayı, kendinizi A klasmanında bile zor bulabilirsiniz. Hem de yarından yakın bir şekilde.
UEFA Fitness Direktörü Prof. Dr. Werner Helsen son seminerde bizim hakemlere “UEFA'ya bağlı ülkeler arasında fiziksel olarak en sonuncusunuz” diyerek fırça attı!
Bu sezonun olay hakemi Halil Umut Meler artık sürekli derbi yönetiyor. Bir sezonda 12 derbi var ve geçen sezon beşini o aldı. Tek ümidimiz o.
Bir hakemin maç başlamadan başı yarıldı. Hiçbir şey olmadı. Bir hakem statta 6 saat alıkoyuldu. Hiçbir şey yapılmadı. Bir hakem yumruk yedi, hakemler bir hafta maça çıkmadılar. İki gün sonra hayat kaldığı yerden devam etti. Buna bile razı olduk!
23 yılda 20 MHK değişti
23 yılda 20 MHK değişti ve MHK'nın yeniden değişeceği konuşuluyor.
Şimdi gelelim kulüplere. Yöneticilerin yatacak yeri yok. En sevdikleri şey etki altına almak. Sürekli "algı" diyorlar, "operasyon" diyorlar, "masa başı" diyorlar. Oysa veriler açık ve net. Son beş sezonda hiçbir takım lehine Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş kadar penaltı çalınmadı. Yetmiyor, ekranlarda en çok süreyi onların tartışmalı pozisyonları alıyor. Onlara karşı yapılan hataların bedeli hep ağır oluyor.
Murat Fevzi Tanırlı, Hürriyet’teki son yazısında durumun vahametini ortaya koymuş. Avrupa’da lehine en fazla penaltı çalınan doğal şampiyonluk adayları bizde. Bu sezon City’ye 5, Bayern’e 3 penaltı çalınmış. Ceza sahasında topla buluşma sayıları bizimkilerden daha fazla olan iki takımdan bahsediyoruz.
Yöneticilerin sadece hakemler hakkındaki beyanları yüzünden ödedikleri cezaların toplamı bu sezon 7,5 milyon lirayı aşmış durumda. Yöneticilikten anladıkları bu zaten. Mikrofonlar gelsin konuşsunlar:
"Bu hakemlerle bu lig bitmez."
Ama işte Türkiye’de futbolu yönetenler bunları yapınca, yöneticilere de at oynatacak alan kalıyor. Elimizde hakemler kötü demeye yetecek veri var. Ama hakemleri etkilemek için akıl almaz bir baskı da var.
Bu öyle bir kısır döngü yaratıyor ki, artık zihinlerde bir yarılma söz konusu. Elmalar, armutlar, çürük yumurtalar, bir o kadar da tavuklar…Her şey birbirine girmiş durumda. Kimse içine sinen bir maç izleyemiyor.
Eskiden kötü yönetilen maçlar, etki altında kalan hakemlerden şikâyet edilirdi. Şimdi tümden hakemlerden, hatta hakemlikten veryansın ediliyor. "Hakemsiz olsa daha iyi oynanır" diyenler bile var!
Belli oldu. Böyle bir ortamda iyi hakemlik görme ihtimalimiz yok. En iyisinin yumruk yediği yerde bunu beklemek gerçekçi değil. İyi maç yönetimi yok. Bu şartlarda MHK iyi hakemi nasıl bulacak? TFF onların arkasında nasıl durabilecek? Varsa yoksa kanaat savaşları, o meşhur "algı" mücadelesi var.
Velhasıl, sayın Harold Pinter, toprağınız bol olsun ama biz size çok uzağız. Biz ne Tanrı, ne kanun, ne de adalet konuşuyoruz. Adil oyunla ilgimiz kalmadı. Gladyatörlerin önüne atılan figüranların bir an önce linç edilmesini bekliyoruz. Tanrı'nın adaletini dile getiren düdükten çıkan da ancak arkalarına bağlanan tenekelerin sesi olur.
Sıradaki gelsin bakalım!