Titanların Savaşı: Alex vs. Hagi
Alex de Souza ve Gheorghe Hagi, “Süper Lig’de forma giyen en iyi oyuncu kim?” sorusu düşünüldüğünde akıllara gelen isimler arasında yer alıyorlar.
Alex de Souza ve Gheorghe Hagi, “Süper Lig’de forma giyen en iyi oyuncu kim?” sorusu düşünüldüğünde akıllara gelen isimler arasında yer alıyorlar. Hatta büyük bir çoğunluğa bu ikili, birincilik için kıyasıya bir rekabet hâlinde.
Türkiye’de en az üç yıl forma giymiş en iyi 32 oyuncuyu belirleyerek başladığımız Eurosport Kupası’nda final mücadelesi bu iki isim arasında gerçekleşti ve kazanan isim Alex oldu.
Alex, son 32 turunda Mehmet Özdilek’i eledikten sonra son 16’da bir diğer Fenerbahçe efsanesi Aykut Kocaman’ı saf dışı bıraktı. Hagi ise son 32 turunda Wesley Sneijder’i geçip son 16’da Sergen Yalçın’ı eledi.
Hücuma yönelik orta saha rolünde harikalar yaratan ve Fenerbahçe tarihinin en özel isimlerinden olan Alex; çeyrek finalde Roberto Carlos’u ve yarı finalde İlhan Mansız’ı eledi. Mükemmel tekniği ve oyun zekâsıyla Galatasaray tarihinin unutulmaz oyuncularından olan Hagi ise çeyrek finalde Pierre Van Hooijdonk’u ve yarı finalde Claudio Taffarel’i saf dışı bıraktı.
Alex'in Hagi'yi mağlup ettiği finalin ardından ise Mehmet Özdilek, Hamza Hamzaoğlu, Marcio Nobre, Arda Vatansever, Onur Özgen ve Kutay Ersöz görüşlerini paylaştılar.
Mehmet Özdilek - Büyükşehir Belediye Erzurumspor Teknik Direktörü
“Bu çok uzun zamandır tartışılan bir konu. Bence aradan 10-15 yıl geçse de insanlar bu konuda farklı yerlerde olacaklar. Hem Alex hem de Hagi karşısında forma giydiğim için işin biraz daha teknik kısmına değinmek istiyorum. Gheorghe Hagi, topla birlikte çok hızlı. Yapmak istediği şeyi istediği zaman ve istediği yerde yapabiliyor. Alex de Souza ise biraz daha teknik yani mücadeleden ziyade topsuz alanda aksiyon arayan ve kesin bitiriş gücüne sahip olan bir oyuncu. İkisinin oyun özellikleri farklı fakat takımlarına kattıkları şeyler, dönemlerinde yarattıkları etki gerçekten mükemmel. Eğer işin başarı kısmına bakacaksak Hagi, çok az bir farkla önde bu konuda.”
Hamza Hamzaoğlu – Gençlerbirliği Teknik Direktörü
“İkisine de ayrı ayrı değinmek gerekiyor. Çoğu insan Alex’i ‘koşmuyor, ağır’ diye eleştiriyor. Fakat bu konuda şöyle bir şey var, Alex çok koşmuyor evet ama koştuğu zaman işi direkt olarak bitiriyor. Yani boş koşmak yerine verimli koşuyor. Antrenörlük dönemimde onu analiz ederken ilginç bir şey dikkatimi çekmişti. Alex, Fenerbahçe rakip yarı sahadayken ortaya geçiyor ve yavaş yavaş adım atıyor. Top ortadan kenara geçtikten birkaç saniye sonra Alex, içeriye inanılmaz bir koşu yapıyor, orada topla buluşuyor ve ceza sahası kurgusunu hazırlıyor. Bazen içeriye attığı o koşularda peşine iki-üç savunma alanı takıyor ve forvete alan yaratıyor. Hagi ise çok başka profilde bir oyuncu. Top onda olsun ya da olmasın rakiple boğuşmayı, mücadele etmeyi seviyor. Topla birlikte hızlı hareket edebiliyor. Ofansif orta sahadan kanatlara geçip Ronaldo, Ribery gibi alan açan koşular yapabiliyor. İkisi de farklı fakat ikisinin başardıkları da göz kamaştırıcı.”
Marcio Nobre – Eski futbolcu
“Hangisinin daha iyi olduğunu söylemem gerekirse burada tercihim Alex’ten yana olur fakat tabii ki de Hagi’ye saygı duyuyorum. Alex, dünya üzerinde her oyuncunun takım arkadaşı olmak isteyeceği biri. Liderlik içgüdüleri çok yüksek. Ayrıca mükemmel bir oyun zekâsı var. Hagi ise hızını tekniğiyle birleştiren, liderlik özellikleri taşıyan bir yıldız. İkisi de bu ülkedeki futbol kültürüne çok şey kattılar.”
Arda Vatansever – Eurosport Türkiye
“Bir oyuncuyu değerlendirirken o oyuncunun sahada yarattığı etkiye tanıklık etmenin büyük bir yere sahip olduğunu düşünenlerdenim. Yaşım gereği Hagi’nin ligimizde forma giydiği döneme yetişemediğim için o taraf bende eksik kalıyor haliyle. Fakat Alex’i canlı canlı izleme fırsatı buldum ve her defasında oyun görüşüne tekrar hayran kaldım. Bir takıma tek başına kupa aldırışına da geride olan takımının umutlanmasını sağlayışına da tanıklık ettim. Benim gözümde Alex’i diğer yıldız oyunculardan ayıran en büyük özelliği kesinlikle saha içinde ve dışındaki saygılı tavrıydı.”
Onur Özgen – Goal Türkiye
“Gheorghe Hagi, 1994 Dünya Kupası’nda harikalar yaratırken beş yaşında bir çocuktum. Ne o turnuvayı izleyebilecek ne de Hagi’nin o turnuvaya Serie B’den geldiğine şaşırabilecek yaştaydım. İki yıl sonra Türkiye’ye geldiğinde biraz daha büyümüştüm, ama hâlâ çocuktum. Dolayısıyla ancak bilgisayar kullanabilecek yaşa ve internetin nimetlerinden yararlanabilecek olgunluğa geldikten sonra eski maçlarını yeniden izleyerek onun hakkında fikir sahibi olabildim.
Hagi deyince herkesin aklına mükemmel golleri gelebilir. 1992’de Real Madrid formasıyla Tenerife’ye attığı frikik golü, 1994’te Oscar Cordoba’yı gâfil avladığı an, aynı yıl Barcelona formasıyla Celta Vigo’ya sisler arasında santradan attığı gol ya da Ali Sami Yen’de Monaco kalesine gönderdiği füze. Saymakla bitmez.
Ama Hagi benim aklıma hepsinden önce 1994 Dünya Kupası’ndaki Arjantin maçında Ilie Dumitrescu’ya yaptığı asistle geliyor. Orta yuvarlağın sağ kanadında taç çizgisinin üzerinde topla buluştuğunda henüz rakip yarı sahada hiçbir takım arkadaşı yokken, tek bir ara pasla dört Arjantinliyi birden saf dışı bıraktığı, sonra yine sağ kanadın bu defa ceza sahasına yakın köşesinde aynı ara pasla bir kez daha dört Arjantinliyi saf dışı bırakıp golü attırdığı o an. On saniye, iki pas ve rakipten sekiz oyuncu hiçbir şey yapamaz hâlde. Kim bilir, belki o yazın sonunda Johan Cruyff’tan gelen bir telefonla onu Brescia’dan Barcelona’ya götüren pozisyon, belki de budur.
Alex de Souza hakkında fikir sahibi olmak için ise Fenerbahçe kariyeri ergenlik ve gençlik yıllarıma denk geldiğinden dolayı o kadar zahmete girmeme gerek yoktu. Buna karşın onun hakkındaki cevabım biraz daha kısa ve öz; Alex’in bulunduğu ya da topu gönderdiği yer, her zaman sahadaki en doğru yer olurdu. Rakip yarı sahanın herhangi bir yerinde bulunduğu ya da topu gönderdiği zaman ise hep en doğru zamandı.
Hangisinin daha iyi olduğuna gelince... O meşhur ’94 yazında 16 yaşında olan Alex, Hagi’nin daha iyi olduğunu söylüyor. Olabilir. Belki de Alex daha iyidir. Ama keşke karşılıklı oynayabilselerdi.”
Kutay Ersöz – Socrates Dergi
“Hagi ile Alex’in herhangi bir platformda karşı karşıya gelmesi hiç şaşırtıcı değil. Oysa farklı özelliklere sahipler. Fakat biri Galatasaray’ın diğeri Fenerbahçe’nin 10 numaralı efsanesi olunca bu kıyaslama kaçınılmaz.
Gol krallığı da yaşayan Alex bir ikinci forvet olarak düşünülebilir. Hagi onun kadar skorer değildi; zira kaleden daha uzaktaydı. Fakat takımı üzerindeki hâkimiyeti çok daha fazlaydı. Dahası oyunun kendisine de hâkimdi!
Rumen oyuncu, futbola dair tüm bildiklerini sahaya çok bariz bir şekilde koyardı. Bir yandan rakiplerini alt ederken, diğer yandan takım arkadaşlarına karşı talepkârdı. Tüm bunları Galatasaray’da yapmaya başladığında 31 yaşındaydı. O güne kadar nasıl oynadıysa, Galatasaray’da da öyle oynadı. Ezberleri ve yetenekleri, Süper Lig’de her zaman işe yaradı. Avrupa kupalarında tıkandığı dönemler oldu ama o zaman da üst seviyeye çıkmalarına yardım ettiği takım arkadaşları devreye girdi. Bunun sonucunda da Türkiye’nin en büyük uluslararası başarısı geldi.
Sarı-Kırmızılı takıma birçok kariyerli ve başarılı oyuncu geldi ama Hagi hepsinden daha çok ‘kazandı’. Alex de çoğu Fenerbahçeli efsaneye göre daha çok kupa kaldırdı. Fakat Kadıköy’de geçirdiği uzun yılları düşününce bu konuda eksik kaldığını söylemek gerek. 8 sezonda 3 lig ve 1 Türkiye Kupası hiç fena değil ama Hagi ile kıyaslandığında onu ‘kazanan’ yapmaya yetmiyor. Golleri ve asistleriyle rakamları alt üst etti, Süper Lig’de büyük bir kariyer inşa etti. Fakat kupa sayısı onun önemli bir eksiğiydi. Bunun en büyük sorumlusu kendisi değil. Fenerbahçe’nin o dönemde sık sık teknik
kadrosunu ve oyuncu grubunu değiştirmesi önemli bir etkendi. Ama bir ‘kazanan’ arıyorsak; son haftalarda üç şampiyonluk kaybetmiş Alex, unvanı kaçırıyor.
Hagi kendi bildiğini okuyan, oyuna hükmeden bir futbolcuydu. Bu riskli özelliklerini Real Madrid ve Barcelona’da da denedi. Belki oralarda eksik kaldı ama Galatasaray’da karşılığını fazlasıyla aldı. Alex’i Süper Lig’de farklı kılan ise zekâsı ve esnekliğiydi. Herhangi bir maç içinde koşullara göre değişiklik gösterebiliyor, pratik çözümler üretiyordu. O yüzden Profesör lakabı ona cuk oturuyor.
Hagi rakibe kendi gücünü ikna etmeye zorlarken, Alex rakibin açığını keşfederek çözüm arardı.
İki futbolcuyu da izlemek büyük zevkti. Fakat Hagi’yi, Alex’e kıyasla daha üst seviyelerde, daha zor şartlarda ve daha çetin savaşlarda izledik. Üstelik bu savaşların büyük bir kısmını da kazandı. O nedenle Alex ile kapışmasında da kazandığını söylemek kimseye haksızlık olmaz.”