Haberler
Bahçeli'nin çağrısı sonrası DEM Parti Öcalan'la görüşmek için yazılı başvuru yaptı

Bahçeli'nin "İmralı ile yüz yüze temas olmalı" çağrısına DEM Parti'den jet yanıt

Ankara'da görüşme hareketliliği! Bahçeli ve Ahmet Türk'ten art arda açıklamalar

Bahçeli "Ağaların kapısı açık olur" dedi, Ahmet Türk'ten yanıt gecikmedi

Yenidoğan Çetesi davasında kan donduran sözler: Kötü bir bebekti

Sanık hemşireden kan donduran sözler: Kötü bir bebekti

Milyonların gözü bu toplantıda: Bakan asgari ücret için tarih verdi

Bakan Işıkhan asgari ücret için tarih verdi: İşte masadaki rakamlar

Tayfun Korkut İlk Değil!

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Tayfun Korkut'un Hannover 96'nın başına geçmesiyle "Bundesliga'da takım çalıştıran ilk Türk" olarak adlandırılması bir oldu ama bu büyük bir yanılgı.

Tayfun Korkut'un Hannover 96'nın başına geçmesiyle "Bundesliga'da takım çalıştıran ilk Türk" olarak adlandırılması bir oldu ama bu büyük bir yanılgı zira Bundesliga'da takım çalıştıran ilk Türk bir dönem Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın da kalesini koruyan ve sekiz sezon Hamburg forması giyen Özcan Arkoç'tu.

1977-1978 sezonunda Hamburg teknik direktörlüğüne getirilen Arkoç, aynı zamanda Metin Oktay'ın ağları delen golünde Fenerbahçe kalesini korumaya çalışan kişiydi. İşte, emektar futbol adamının hikayesi...

Metin Oktay’ın meşhur ağları delen golünü yiyen F.Bahçe kalecisi Özcan Arkoç, 51 sene sonra o golün hikâyesini Aksiyon’a anlattı. Uzun yıllar Hamburg’un kalesini de koruyan Arkoç, Bundesliga’da takım çalıştıran ilk ve tek Türk aynı zamanda. Bundan tam 51 sene önceydi. 10 Haziran 1959 günü İstanbul İnönü Stadı’nda F.Bahçe ile G.Saray karşı karşıya geliyordu. 0-0 devam eden müsabakanın 37. dakikasında Metin Oktay’ın attığı gol ağları delecek ve bu gol aradan onca yıl geçmesine rağmen unutulmayacaktı. Ağları yırtan o golü yiyen kaleci ise Özcan Arkoç’tu. Beşiktaş, F.Bahçe, Austria Wien ve Hamburg takımlarının kalesini koruyan Özcan Arkoç... Kaleciliği bıraktıktan sonra teknik direktörlüğe de başlayan ve Bundesliga’da takım çalıştıran tek Türk ant- renör olan Arkoç ile hâlen yaşamını sürdürdüğü Almanya’nın Hamburg şehrinde görüştük. Onunla, Metin Oktay’ın golünün yanı sıra yurt içi ve yurt dışı kariyerini de konuştuk. Neden Türkiye’ye dönmediğinin cevabı da bu söyleşide.

O, 1939 Tekirdağ doğumlu. Futbola başlaması oldukça ilginçtir. Ortaokula gittiği günlerdir ve yaşı henüz 14’tür. Okul çıkışında otobüse bindikleri durağın yanında Alpullu Şekerspor’un futbol sahası vardır. Saha kenarında antrenman yapan oyuncuları izlediği olur. Antrenman sonlarında arkadaşlarıyla sahaya girip okul elbiseleriyle kaleye geçer. Bu durum birkaç kez tekrarlanır. Çok geçmeden de Alpullu Şekerspor’un kalecisi ona ‘Sen kaleci olmak ister misin?’ diye sorar. Özcan Arkoç bu teklife ilkin ‘Bilmiyorum ki!’ diye cevap verir. Sonrasında ise teklifi kabul eder. Artık Şekerspor’un özel maçlarında kalede o vardır. Öğrenci olduğu için resmî maçlara çıkmaz. Bir-iki sene geçtikten sonra Şekerspor’un oyuncularından Refik, İstanbul Vefa kulübüne transfer olur. Vefalı yöneticilere Özcan Arkoç’tan bahseder. İyi bir kaleci olduğunu söyler. Yine kaderin bir cilvesi, Özcan Bey’in polis olan babasının tayini İstanbul’a çıkar. Vefaspor’un yöneticileriyle tam da bu sırada görüşmeler gerçekleşir. O yıllar Vefa’da kaleci bolluğu vardır. Özcan Arkoç da artık Vefa’nın 7 kalecisinden biri ve en küçüğüdür: “İçlerinden biri millî kaleciydi. Uşak’tan Vural geldi. O zamanlar takımı çalıştıran hocamız İtalyan’dı. Onca kalecinin arasından onun gözüne girmeyi başardım ve 1955 senesinde kaleye geçtim.”

Aynı sene Genç Millî Takım kalesini korur. 1957 senesinde ise ilk kez Belçika’ya karşı A Millî Takım forması giyer. 1958’de ise F.Bahçe’ye transfer olur. Dönemin ünlü kalecileri Şükrü, Turgay ve Necmi’yle Millî Takım formasını paylaşır. Ona göre, ilk profesyonel ligde F.Bahçe şampiyon olur. Kendisine o dönem futbol oynayan Beşiktaşlıların ‘Şampiyon biz olduk’ diye konuştuklarını söylediğimde “Nasıl olur! Biz olduk.” diyor Özcan Bey. Ve o günleri anlatıyor: “1959, 1. Lig’in ilk sezonuydu. O zaman gruplar vardı. Galatasaray ile Fenerbahçe, iki ayrı grubu birinci bitirdi ve finalde karşılaştı. İlk maçı 1-0 kaybettik, ikinci maçı 4-0 kazanarak şampiyon olduk.”

İşte o ilk maç yok mu? Metin Oktay’ın gol attığı ve ağları deldiği o ilk maç... Özcan Bey’e o golü hatırlayıp hatırlamadığını soruyorum: “Hatırlamaz olur muyum?” diye cevap veriyor.


Vallahi yüzüm Metin’e dönüktü. Sol taraftan geldi. 18 içine girdi. Takım kaptanımız Naci vardı. Galiba onunla ikili mücadele içine girdi ve ondan kurtularak sol ayağıyla topa uzun köşeye doğru çok kuvvetli vurdu. Top tam ağın kale direğiyle birleştiği yere gitti ve ağ yırtıldı.

O kadar sert bir şut muydu ki ağı yırttı?


Yırtılışın sebebi sert vurmasından ziyade bir-iki gün evvel yağan yağmurdu. Yağmurdan sonra güneş çıktı. Kale ağları o güneşte kurudu. O zamanlar şimdiki gibi ağlar yoktu. O ağ çok kuruduğu için bu şuta dayanamadı ve yırtıldı. Top da dışarı çıktı.

Gole itiraz eden oldu mu?


Yok, goldü çünkü. Herkes gördü.

Tarihe geçen bu golü yemek sizi hiç rahatsız etti mi?


Yok, katiyen. Ağlar kurumuştu, şut da kuvvetli bir şuttu. Metin Oktay’ı siz tanımazsınız, bilmezsiniz. İyi şutları vardı. İyi kafa vuruşları vardı. Zamanlaması iyiydi. İki ayağına da hâkimdi.

Özcan Bey, 1962 senesinde Beşiktaş’a transfer olur. “Ufak bir anlaşmazlıktan dolayı F.Bahçe’den ayrılmaya mecbur kaldım.” diyor. Beşiktaş’a F.Bahçe’den aldığı ücretin beşte birine gider. Ama o yıllarda en büyük arzusu yurt dışına çıkmaktır. Bu arzu Genç Millî Takımlarda oynamaya başladığı yıllarda içine yerleşmiştir. Türkiye ile yurt dışını kıyasladığında gördükleri ondaki bu arzuyu depreştirmiştir. “Toprak sahada oynardık. Taşlar içinde, suyun içinde antrenman yapardık. Yurt dışındaki sahaları, tesisleri, malzemeyi görünce, hep kapağı oralara atma hayali kurmaya başladım.”

1961 senesinde kendi imkânlarıyla Bayern Münih’in antrenmanlarına katılmak için Almanya’nın yolunu tutar. Ertesi sene Frankfurt’un antrenmanlarına çıkar. 1964 senesinde ise bu arzusuna kavuşur. Beşiktaş’ta oynuyordur. Daha önce F.Bahçe’de birlikte çalıştığı antrenörü Molnar onun yurt dışına çıkma arzusunu bildiğinden ona bir telgraf çeker. Telgrafta ‘Hemen uçağa atla ve Viyana’ya gel’ diye yazar. Özcan Bey fırsat bu fırsat diyerek Viyana’nın yolunu tutar. Avusturya’nın Rapid Wien takımının antrenmanlarına çıkar. Ancak Wien yeni bir kaleci aldığı için ona şans vermez. Bu cevaptan sonra Molnar onu Austria Wien’e önerir. Bu kulübün yetkilileri Özcan Bey’i görmek için özel maç ayarlarlar. Bu maçta iki-üç iyi kurtarış yapan Özcan Bey’le sözleşme imzalamaya karar verirler. Ancak bir problem vardır. Özcan Bey’in bonservis meselesi... Beşiktaş, 4 bin 500 dolara onu bırakmaya razı olur. “O zamanlar bir dolar 6 lira falandı.” diyor Özcan Bey.

Austria Wien’le 1 yılı opsiyonlu olmak üzere 3 yıllık sözleşme imzalar. İlk iki yıl bittikten sonra Almanya’nın 1860 Münih takımından transfer teklifi alır. Tabii bonservis bedeli için Avusturya kulübü 80 bin mark ister. Münih buna yanaşmaz. Bir sene daha bu takımda kalır. 1967 senesinde Hamburg’un yolunu tutar. Bu transferin hikâyesi ilginçtir. Kalecisi sakatlanan Hamburg telaş içindedir. Bu arada Hamburglu bir gazeteci Viyana’daki başka bir gazeteci arkadaşıyla görüşürken Hamburg’un kaleci aradığını da araya sıkıştırır. Viyana’daki gazeteci de Özcan Arkoç’u tavsiye eder. Sonrasında antrenörler görüşür. Ve bu transfer gerçekleşir. Hamburg’da 8 sene oynar. Aşil tendonundan sakatlandığı için de 35 yaşında futbola veda eder.

Nasıl bir kaleciydiniz?


Bir defa çok çalışırdım. 1.82 boyundaydım. Vücutça küçük olabilirim ama kemiklerim iriydi. Sağlamdım, güçlüydüm. Sıçrama kabiliyetim vardı. Çizgi üzerinde çok çeviktim. Dışarı topları almaya çıktığım zaman rakipler korkardı.

Bıraktıktan sonra ne yaptınız?


Yine Hamburg’da antrenör yardımcılığına başladım. Bu dönemde iki kupa finalimiz var. Bir defa kazandık. 77’de Avrupa Kupası şampiyonu olduk. Finalde Anderlecht’i 2-0 yendik.

1978’de Hamburg’a hoca oluyorsunuz. İlk kez bir Türk, Bundesliga’da takım çalıştırıyor.


Evet. 10 ay hocalık yaptım. 38 yaşındaydım.

Bu durum takımda nasıl karşılandı?


Gayet normal karşılandı.

Takımda ünlü isimler var mıydı?


Evet. Kevin Keegan, Manfred Kaltz, Felix Magath vardı mesela. Oyuncular zaten arkadaşımdı.

Sanırım sonuçlar kötü olunca ayrıldınız.


Ligde iyi sonuçlar alamadık. Benden sonra Hamburg, Almanya şampiyonu oldu.

Daha sonra neler yaptınız?


İkinci Lig’de bir takımda 6 ay kadar çalıştım. Sonra 3. Lig’den 2. Lig’e yeni çıkan Kiel’i çalıştırdım. Orada da 3-4 ay kaldım. 1983 senesinde Türkiye’ye, Kocaelispor’a gittim. 11 ay kaldım. Çok iyi bir takım yaptık. Şampiyonluğa oynuyorduk. Fakat ligin bitmesine 4 hafta kala yönetim değişti ve görevime son verildi. 1989 senesinde tekrar Kocaelispor’a gittim. O zaman 6 ay kaldım. 2-3 mağlubiyet alınca beni gönderdiler. Sonrasında Almanya’da bazı amatör takımlar çalıştırdım. Yaş ilerledikçe kalçada, belde, dizde aksaklıklar olmaya başladı. Bıraktık hâliyle.

Almanya’daki gurbetçi futbolcu potansiyelini siz zamanında fark etmiş miydiniz?


1983 senesinde Futbol Federasyonu’na bir öneri verdim. Tamer Güney hâlâ yaşıyorsa o bilir. Bir kitap çıkartmıştı. Ona Frankfurt’a bir büro kurulsun ve oradan bütün Avrupa’daki gurbetçi futbolcular gözlensin diye teklif verdim. Hatta ben Jupp Derwall’e de bunu söylemiştim. O da olumlu buldu. Ama sonrasında Dortmund’a bir büro kurdular. Beni görevlendirmediler. Çünkü federasyonda tanıdığımız yoktu.

Türkiye’yi hiç özlüyor musunuz?


Valla, ailem ve yeğenlerim haricinde pek bir özlem çektiğimi söyleyemem.

Röportaj 15 Kasım 2010 tarihli Aksiyon'dan alınmıştır.



Kaynak: EuroSport.com / Spor
title