Tasarruf ve tevazunun birleşimi: Joe Johnson
"Tasarruf, bir kimseye serbestiyet kazandırır; tevazu, bir kimseyi kabiliyetli yapabilir.
"Tasarruf, bir kimseye serbestiyet kazandırır; tevazu, bir kimseyi kabiliyetli yapabilir."
Taoizmin kurucusu olarak kabul edilen filozof Lao Tzu’nun yukarıdaki sözünün Joe Johnson’la ne alakası var? Joe’nun 2005 yazında imzaladığı kontratı, 2010 yılındaki demeçlerini ve şu sıralar Big3’de devam eden basketbol kariyerini göz önüne alırsak, bu terimlerin zamansız yerde kullanılmadığını anlayabiliriz. Ama biraz geçmişe dönelim...
1957 yılında dokuz Afrikalı öğrencinin beyazlarla birlikte aynı yerde okumasıyla birlikte adını duyuran Little Rock Lisesi, milenyumun ilk yılında kendini yeniden hatırlattı. Ancak bu sefer, siyasetin çetrefilli ortamı yerine basketbolun tutkulu dünyası okulun adını duyuruyordu. 1996-1999 yılları arasında Little Rock Lisesi’nin formasını giyen Joe Johnson, 2001 NBA Draftı’nda 10. sıradan seçilmiş ve yalnızca şehrin değil, Arkansas eyaletinin bile gündem konularından birisi olmuştu. Johnson’ın dört yıllık lise ve iki yıllık kolej kariyerinde sergilediği etkileyici performanslar, kendisini gündeme taşımaya yetmişti.
Boston Celtics tarafından draft edilen Joe Johnson için çaylak sezonu hiç de beklediği gibi gitmiyordu. Her şeyi yapan ancak hiçbir şeyi tam yapamayan bir oyun sergiliyordu. Hücumda soğukkanlıydı. Adeta bir katil içgüdüsüne sahip olduğu daha ilk maçlardan anlaşılıyordu ama savunması berbattı. TD Garden seyircisi, Johnson’a bir türlü ısınamadı ve genelde TD Garden bir oyuncuya ısınamıyorsa, o oyuncunun Celtics’te forma giyme ihtimali yok olup gider. Bu durum Joe için de geçerli oldu ve 20 Şubat 2002’de Phoenix Suns’a takaslandı. Aslında bu, Joe Johnson’ı Joe Johnson yapan takastı; kendisine "Iso Joe" lakabını getiren bir takas.
Joe, Phoenix Suns’la sözleşme imzalar imzalamaz kafalarda bazı soru işaretleri belirdi. "Çaylak yılında takaslanan bir oyuncu gelecekte neler verebilirdi? Boston Celtics hata mı yaptı? Phoenix Suns sezonun en mantıksız hamlesini mi yaptı?" gibi bazı sorular, taraftarların kafalarında beliriyordu. Ancak Joe, Suns’taki kariyerine fırtına gibi başladı. Lise kariyerinden beri sahip olduğu öldürücü bire bir oyunlarını rahatlıkla kullanabiliyordu. Özellikle takımdaki ikinci senesinden itibaren potaya her penetre ettiğinde, Suns taraftarları sayının geleceğini biliyordu. İzolasyon ya da biraz daha açmak gerekirse bire bir oyun, genç yıldızın mihenk taşı hâline gelmişti. Ayrıca savunma gücünü yükseltmeye başlamıştı.
Genç Arkansaslı, NBA’de fırtınalar estiriyordu. Harika ortalamalara sahip değildi ancak sahadaki duruşu ve sergilediği basketbol zekası, onu özel kılıyordu. En azından Phoenix halkı ona inanmıştı. Johnson, NBA’deki ikinci yılının ortalarına doğru, çok önemli bir hücum silahı olan üç sayılık atışlarını cilalamıştı. Onun kolej kariyerinde etkili bir şutör olduğundan bahsediliyordu, ancak NBA’in sert savunması bu kimliğe biraz hasar vermişti. Neyse ki yıllar ilerledikçe Johnson’ın oyun aklı ve fiziği iyice gelişiyordu.
Etkili penetreler, cilalı üç sayılık şutlar, ortalama üstü bir savunma, harika top kontrolü ve saha görüşü, ortalama bir ribaund özelliği... Joe Johnson bütün bu özellikleriyle, 2004-2005 sezonunda çıkış yakalayan Phoenix Suns için önemli bir parçaydı. Johnson, takımın as üçlüsü Steve Nash, Amar’e Stoudemire ve Shawn Marion’ın gölgesinde kalsa da disiplinli ve sert yapıya sahip olan bu mozaiğin en renkli parçasıydı. Yani o olmazsa renk olmazdı; o olmazsa bench’ten gelen enerji olmazdı. Ancak Joe’nun gösterdiği performans ligdeki diğer takımları ilgisini çekmeye başlamıştı. 2005’in yaz aylarına girildiğinde birçok takım yıldız forvete teklif götürmüştü. Bu tekliflerden en ciddisi Atlanta Hawks'tan geldi.
Suns, takımdaki en iyi dördüncü oyuncusuna maksimum kontrat vermek istemiyordu. Hawks ise adeta topla tüfekle, kısacası elinde ne varsa Joe Johnson’ı almak için çabalıyordu. Bu durumda en iyi yolun takas olduğunu düşündüler ve kendilerine en az hasar verecek şekilde takas yapmaya karar verdiler. Boris Diaw, 2006 birinci tur draft hakkı (bu hakla Rajon Rondo seçildi) ve 2008 birinci tur draft hakkı (bu hakla Robin Lopez seçildi) Suns’ın olmuştu. Johnson ise yeni sezonda Hawks forması giyecekti.
Ve Lao Tzu’nun felsefesine sonunda gelebildik. Çaylak kontratından dolayı kariyerinin ilk dört yılında yaklaşık sekiz milyon dolar kazanan Joe, yeni sözleşmesiyle beraber beş yılda 70 milyon dolar kazanmayı garantilemişti. Yetenek konusunda gösterdiği tevazu, kendisine bir tasarruf fırsatı getirmişti ve o, bu fırsatı geri çevirmedi. Hawks kariyerindeki ilk yılını 20.2 sayı ortalamasıyla tamamladı, ikinci yılında ise 25.0 sayı ortalamasına ulaştı. Sayı, ribaund, asist, top çalma ve süre kategorilerinde takımın lideriydi. Johnson’ın Celtics’te sallantılı başlayan kariyeri, Suns formasıyla raya oturmuş ve Hawks formasıyla da zirveye çıkmıştı. 2007’de başlayan All-Star serüveni de bunun kanıtıydı.
2010’un ilk aylarına kadar Joe Johnson’ın kariyeri aynı doğrultuda seyrediyordu. Kendisini özel kılan bire bir hücum, ligde adeta bir mit halini almıştı; Iso Joe, Iso Joe, Iso Joe... Savunmada ise buz adam gibiydi, sert ve kararlıydı, geçilmiyordu. Kariyerinin ilk yıllarına kıyasla ribaundları biraz daha arka plana atmıştı ancak asist konusunda cömert davranmaya devam ediyordu. Üç sayı konusunda da ligin en önemli isimlerinden biriydi. Ama her hikâyede olduğu gibi kara bulutların gelmesi gecikmedi.
2009-2010 playofflarında %22 isabetli üç sayı şut yüzdesiyle oynayan Joe, karar mekanizmasını tamamen ortadan kaldırmış gibiydi. Kariyerinde ilk kez bire bir konusunda bu kadar büyük sorunlar yaşıyordu ama çoğu kişiye göre bu sorunlar olmalıydı, ne de olsa Michael Jordan bile Bad Boys gibi zorlu bir sınavdan geçmişti. Johnson’ın kalibresindeki bir oyuncu için bu anlar, kariyerin bir parçası olmalıydı.
Ancak 2010 yılının yaz aylarında, kariyerlerin parçası olmaması gereken bir olaya yaşandı. Hawks’a "Maksimum kontrat vermezseniz giderim." restini çeken yıldız forvet, çok geçmeden istediğini aldı. Altı yıl karşılığında 120 milyon dolarlık sözleşme, Arkansaslı için hazırdı. Yetenek konusunda gösterdiği tevazu, kendisine yine bir tasarruf fırsatı getirmişti. O, bu fırsatı yine geri çevirmedi, ancak bu sefer suiistimal etti.
Joe, yeni kontratını aldıktan sonraki ilk sezon berbat bir oyun sergiliyordu. Belki bunu isteyerek yapmıyordu, belki de Iso Joe artık gitmişti. Ama ne olursa olsun en azından sahada bir şeyler yapmalıydı, varlık göstermeliydi. İsabetli şut yüzdeleri ve sayı ortalamaları maçtan maça dalgalanıyordu; kazandığı para ise daima artıştaydı. Joe, Hawks taraftarı için normal bir isim olmaya başlamıştı ve bu normallik kendisini bir anda Brooklyn Nets’te bulmasına neden oldu.
Joe Johnson, 2012-2013 sezonunun başında Jordan Farmar, Johan Petro, Anthony Morrow, Jordan Williams, DeShawn Stevenson ve Houston Rockets'tan 2013 birinci tur seçim hakkı karşılığında Brooklyn Nets'e takas oldu. Koskoca kontratını da alarak Nets’e giden Joe, normal sezon maçlarında ortalama bir NBA oyuncusu gibi oynuyordu. 2013-2014 ve 2014-2015 sezonlarındaki playoff deneyimlerinde ise bildiğimiz Iso Joe’ya dönüşüyordu, ancak o tılsım eskisi kadar parlak değildi.
Şubat 2016, Joe Johnson için sonun başlangıcı gibi oldu. 25 Şubat 2016’da Nets tarafından serbest bırakılan Joe, iki gün sonra Miami Heat ile sözleşme imzaladı. Aynı yıl 8 Temmuz’da Utah Jazz’e gitti. İki yıl sonra ise, forma giymeden serbest bırakılacağı Sacramento Kings’e gönderildi. Şubat 2018’de Houston Rockets’la kontrat imzaladı. O sezonu 23 maç oynayarak tamamladı. Ama ne bir izolasyon vardı, ne de mozaiklere renk veren bir Joe...
Joe Johnson şu sıralar ciddi anlamda Big3’de fırtınalar estiriyor. Ligin içerisinde yer alan dört sayılık atışları en iyi şekilde kullanıyor, smaçlar yapıyor, hemen hemen her maç sonrası sosyal medyada gündeme geliyor ve saha içinde soğukkanlılığını koruyor. Belki Atlanta Hawks’la ikinci kontratı yapmasa hâlen NBA’in Iso Joe’su olarak kalacaktı. Belki de o kontratı yapması, Arkansaslı oyuncuya kabiliyetin getirdiği bir tasarruf oldu...