"Taraftarlık Duygusu Aşılarken Dikkat Edin"
İlknur Çetinbaş - Fenerbahçeli genç bir taraftarın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayın ardından "sporda şiddet" yeniden gündeme geldi.
İlknur Çetinbaş - Fenerbahçeli genç bir taraftarın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayın ardından "sporda şiddet" yeniden gündeme geldi.
Alınan tedbirlere rağmen önüne geçilemeyen şiddet olaylarında, taraftardan sporcuya, yöneticiden antrenöre, yorumcudan medya mensubuna kadar herkese görev düşse de "rakibe saygı"nın temelleri, her alanda olduğu gibi ilk önce ailede atılıyor.
Ankara Aile ve Eğitim Danışmanlık Merkezi uzmanları, "taraftarlık"ın önce ailede öğrenildiğini ve spordaki şiddet olaylarının azaltılmasında ebeveynlere büyük görev düştüğünü vurguladılar.
-"Çocuklarınızı çok küçük yaşlarda stadyumlara götürmeyin"-
Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Emine Ergün, "Çocuklarınıza bunun bir spor olduğunu ve her spor müsabakasında olduğu gibi bir kazanan bir de kaybeden taraf olacağı fikrini iyi aşılamalısınız" dedi.
Çocukların tuttuğu takıma "körü körüne bağlı olmamaları" gerektiğini vurgulayan Ergün, şunları söyledi:
"Çocuğa kazanma durumunda, kaybeden tarafın da duygularını ve içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak, ölçülü bir şekilde sevinme davranışı kazandırılmalıdır. Çocuklarınızı çok küçük yaşlarda stadyumlara götürmeyin çünkü orada olumsuz durumlara ve söylemlere maruz bırakılabiliyorlar. Para kazanma sistemine dayanan bahis konusundan da çocuklarınızı uzak tutun. Onların yanında bahis oynamayın. Kuponları yatırması için çocuğunuza vermeyin. Bahisten kazandığınız parayla çocuğunuza oyuncak alarak onu bahis oyunlarına özendirmeyin."
-"Takım tutma babadan oğula geçiyor"-
Psikolog Burcu Aksongur da Türk kültüründe takım tutmanın babadan oğla geçen bir olgu olduğunu söyledi.
Baba ve ailenin büyükleri hangi takımı tutuyorsa, çocuğa da o takımın sevgisinin aşılanmaya çalışıldığını anlatan Aksongur, şöyle konuştu:
"Çocuk farklı bir takım tutma eğilimi içine girerse eleştirilir, bu seçimine çoğu zaman saygı gösterilmez. Oysa bir takıma ilgi duyma, o takımı destekleme duygusu özgür irade ile belirlenebilen bir seçim olmalıdır. Bu durum anne-babalar tarafından eleştirilmemelidir. Farklı görüşlere saygı gösterme, başkalarının başarılarından mutlu olma, sevincini paylaşma, başarısızlığı durumunda bundan kazanç elde etmeme, aksine üzüntüsünü paylaşma gibi davranışların çocuklara kazandırılması için bunlar önemli fırsatlardır."
Evde futbol izlerken babaların tutum ve davranışlarının önemine değinen Aksongur, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Pek çok evde futbol izlenir, bu nedenle çoğu çocuğun ilk tanıştığı spor dalı futboldur. Televizyon karşısında küfür eden, bağıran, şiddet gösteren bir babanın oğlunun ilerleyen yaşlarda sakin ve centilmen bir tutum içerisinde futbol izlemesinin beklenemez. Çocuklar çok küçük yaştan itibaren ebeveynlerinin davranış, tutum ve sözlerini tıpkı bir kamera gibi kaydederler. Üstelik bu tarzda davranış ve söylemlere şahit olan çocuklar bunu sosyal hayatlarında da devam ettirme, arkadaşları ve çevrelerindeki diğer kişiler ile bu şekilde konuşma eğiliminde olabilirler."
-"Medyanın etkisi büyük"-
Psikolojik danışman Beril Öztürk ise vahşet görüntüleri ve şiddet haberlerinin, çocukları ve gençleri etki altına aldığını savundu.
Hınç artımı, nefret ve şiddetin körüklenmesinin insanları dengesiz davranışlara sürükleyebildiğine dikkati çeken Öztürk, şöyle devam etti:
"Aileler, çocuklarında aşırıya kaçan bir taraftarlık tutumu, şiddet eğilimi sezdiklerinde önlem almalılar. Çocuklarının şiddetten uzak, rakibe saygılı, kaybetmeyi de hazmedebilen birer taraftar olmaları için küçük yaştan itibaren onlarla sporun olumlu yönlerini paylaşmalılar. Kazanmanın, çalışmanın bir ürünü olduğu vurgulanarak, kaybettikleri bir durum karşısında daha çok çaba sarf etmeleri gerektiği öğretilmelidir. Kaybetmenin kabulünün erdemi ve rakibin başarısını tebrik etmek üzerinde durmalılar ama unutmasınlar ki bu davranışları öncelikle kendileri sergilemeliler."
Yayıncı: Selçuk Aval - ANKARA