Süper Lig’i pas geçenler: Bir İstanbul masalı
Şu sıralar sıklıkla konuşulan "kulüplerde sahiplik modeli" ilk olarak 1990’lı yılların başında İstanbulspor’la girdi hayatımıza.
Şu sıralar sıklıkla konuşulan "kulüplerde sahiplik modeli" ilk olarak 1990’lı yılların başında İstanbulspor’la girdi hayatımıza. Cem Uzan’ın direksiyona geçtiği kulüp; Aykut, Oğuz, Sergen gibi lig tarihinin bir dönemine damgasını vurmuş oyuncuları ve Salenko gibi Dünya Kupası tarihine geçmiş isimleri kadrosuna katarak Türkiye’de ve Avrupa’da adından söz ettirmeyi planlıyordu.
Takip eden 20 yılda işler pek yolunda gitmese de Zeki Çelik’in Lille’e transferiyle sarı-siyahlılar yeniden gündeme geldi. Bursaspor’dan, o dönemki teknik direktör Yalçın Koşukavak’ın yoğun çabalarıyla transfer edilen 1997 doğumlu sağ bek; kimilerine göre geri adım olarak yorumlanabilecek bu imzayı forma şansını arttırıp gelişimini sürdürebilmek için atıyordu.
"Zeki Çelik transferi bizim kulüp politikamızın önemli göstergelerinden birisi. Altyapı sistemimiz henüz tam olarak oturmadığı için bu tip alt yaş gruplarında takip ettiğimiz ve takımında süre bulma ihtimali düşük olan oyuncuları kadroya katmaya çalışıyoruz. Kulüpler de zaten süre vermeyeceği oyuncularda çok fazla ısrarcı olmuyor ve satışa yanaşıyor. Zeki, alt yaş milli takımlarında da kendini ciddi şekilde gösteren bir futbolcu olduğu için Bursaspor ilk başta vermek istemedi; ancak o dönemki hocamız Yalçın Koşukavak oyuncunun potansiyeline çok güvendi ve çok ısrarcı olarak bu transferin gerçekleşmesini sağladı."
Kiralama yöntemi, özellikle alt kademe takımlar için önemli bir kaçış noktası. Fakat İstanbulspor açısından bu, kabul gören bir yol değil.
"Kiralama, bizim pek işimize gelen bir yöntem değil. Çünkü kazanabildiğimiz pek bir şey yok. Biz bu oyuncuları ücretsiz alıyoruz ve satış hakkının yüzde 50’sini diğer kulübe veriyoruz. Sadece Duhan Aksu için Fenerbahçe’ye bir pay ödedik. Oyuncunun tüm satış hakları bize ait. Mesela Zeki için Lille’in vermiş olduğu bonservis bedelinin yarısını Bursaspor aldı."
2017 yazında kadrosunu Luiz Araujo, Thiago Maia, Nicolas Pepe, Thiago Mendes gibi genç oyuncularla güçlendiren ve kasasından çok ciddi bir para çıkan Lille; Marcelo Bielsa’yla açtığı o sezonu büyük bir hayal kırıklığıyla ve düşme potasının sadece 1 puan üzerinde kapatmasına rağmen yapmış olduğu yatırımın karşılığını, sezon ortasında takımın başına geçen Christophe Galtier ile bir sonraki sezon alacaktı.
"Lille tercihi üzerine başkanımız Ecmel Faik Sarıalioğlu ve yönetimimiz uzunca süre düşündü ve Zeki’nin gelişimi için en doğrusunun bu olacağı kararını verdiler. Onlar yeniden yapılanmaya gitti ve kadrolarını genç oyuncuları merkez alarak oluşturdular. Bizim için de öncelikli hedef Zeki’yi oynayabileceği bir kulübe göndermekti. Üç yıl kadar Brezilya’da yaşamıştım ve Maia, Mendes, Araujo gibi orada takip edip çok beğendiğim oyuncuları almışlardı. Bu tarz genç oyuncular için yüksek bonservis bedelleri ödeyebiliyorlar. Zeki için kulübe gelen teklifler arasında maddi boyutun dışında bu ciddi genç oyuncu yatırımını düşününce de en kabul edilebilir teklif onlardan gelmişti. Zeki’ye şans verecekleri belliydi açıkçası."
2017 yılında Monaco, Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale kadar yükselip ligde de PSG’yi geride bırakarak şampiyonluğa ulaşırken o takımın mimarlarından biri sportif direktör Luis Campos’tu. Lemar, Fabinho, Bernardo Silva, Bakayoko gibi isimleri takıma kazandıran Portekizli; 2017 yazında bu kez Lille’de futbolun patronu oluyordu.
Kurmuş olduğu gözlemci ağıyla beraber gelecek vadeden oyunculara gözünü kırpmadan yüksek bedeller ödeyebilen Campos’un, Zeki’yi keşfetmesi de çok uzun sürmeyecekti.
"Gözlemcileri bize Ümraniyespor maçımıza gelmek istediklerini anlatan bir mail attı. Herhangi bir oyuncu ismi vermemişlerdi ama Zeki için attıklarını tahmin edebilmiştim çünkü revaçta bir oyuncuydu. Yüksek ihtimalle 21 yaş altı milli takımının Belçika’da oynadığı ve 0-0 biten bir maçta izlemişlerdi. Çünkü Lille, Belçika sınırına çok yakın bir noktada ve bu tip maçlara gözlemcilerini sıklıkla gönderiyorlar. Hatta o maçta da Zeki sol bek oynamıştı. Daha sonra muhtemelen bir de kulüp takımında görelim dediler ve iletişime geçtiler. Biz de çok heyecanlanıp geri dönüş yaptık. Gelen arkadaş Portekizliydi. Ben de Portekizce bildiğim için kendisiyle gayet iyi anlaştık. Daha sonra bir maçımıza daha geldi. Takip eden süreçte bir deplasman, bir iç saha daha olmak üzere toplam dört maçımızı izlediler. En sonunda tekrar bizimle iletişime geçip hocamızla konuşmak istediklerini söylediler. Son maçın ardından Yalçın Hoca’yla bir sohbet gerçekleştirdiler. Gözlemci arkadaşın ilk sorduğu soru ‘’En büyük eksikliği nedir?’’ oldu mesela. Oyuncunun olumlu ve olumsuz yönleriyle alakalı konuştular. Yalçın Hoca da içtenlikle cevaplayıp gelişime ne kadar açık bir oyuncu olduğundan bahsetti."
Son dönemde kendisini gösteren potansiyeli yüksek Türk futbolcuların ortak özelliği; bir gün mutlaka Avrupa’da oynamak istemeleri. Zeki Çelik buna biraz daha geç ikna olmuş.
"İlk etapta Zeki’nin ciddi çekinceleri vardı. Bana kalırsa o daha çok Türkiye’de kalmak istiyordu. 'Ben orada ne yiyeceğim?' gibi kafasında çok fazla soru işareti vardı. Burada da başkanımız Ecmel Faik Sarıalioğlu devreye girdi. Onu biraz zorladığını söyleyebilirim ve büyük katkıları oldu ikna sürecinde.Takip eden süreçte başkanımızın önerisiyle ben de Zeki’yle beraber Lille’e gittim. Şansımıza da köşe başında kebapçının olduğu bir caddede geziyorduk ve gayet keyifli bir şekilde oradan dönüşü tamamlayıp transferi gerçekleştirdik."
Tıpkı Zeki gibi futbol yolculuğuna başka bir kulüpte başlayan Duhan Aksu’nun hedefleri, 2012 yılında Fenerbahçe altyapısına girerken çok daha farklıydı. Fenerbahçe’nin sol bekini emanet almak isteyen genç oyuncu, yine Zeki gibi gelişimini mevcut kulübünde devam ettiremeyeceğini anladı ve 2017 yazında Yalçın Koşukavak idaresindeki İstanbulspor’a imzayı attı.
"Duhan’ın alt liglerden çok fazla talibi vardı. Artık profesyonel olma yaşı da geldiği için Fenerbahçe’de şans bulamayacağını düşünüp ayrılmak istiyordu. Biz de bir yetiştirme bedeli ödeyerek kendisini kadromuza kattık. Zeki’den farklı olarak oyuncunun tüm satış hakları bizde. Adaptasyonu biraz uzun sürdü, sezon sonuna doğru formayı aldı ancak bu sezon düzenli oyuncumuz oldu ve ciddi ilerleme kaydetti."
Sezonun bitmesi, şiddeti artan yabancı sınırı tartışmaları ve İstanbul büyüklerinin yıllardır çekmiş olduğu sol bek sıkıntısı, Duhan’ın isminin daha yüksek sesle dile getirilmesine neden oldu. Fakat son dönemde sıklıkla gördüğümüz gibi uzaklardaki bir kulüp bizden önce keşfetti gözümüzün önündeki cevheri.
"Zeki için geldikleri 4-5 maçta Duhan’ın da farkına varmış Lille kulübü.Bizde de formayı almıştı o dönem. Yaş olarak onların transfer kriterlerine uyan bir oyuncu zaten. Zeki transferi gerçekleşirken bize Duhan’ın da ilgilerini çektiğini söylediler ve ön protokol yapmak istediler. Oyuncunun opsiyonu onlarda ve biz kimseye satamayız belli bir süreye kadar."
Eren Mert’in anlattıkları Avrupa’da işlerin nasıl yürüdüğüne ve bizde neden yürümediğine dair önemli ipuçları içeriyor. Tereddüt etmeden genç futbolculara yatırım yapan ve onları hiç bekletmeden sahaya çıkaran Lille, küme düşmekten son anda kurtulduğu sezonun ardından ligi ikinci bitirip Şampiyonlar Ligi vizesi aldı.
Zeki için gelen tekliflere direnç gösterebilirlerse, Fransa’nın Şampiyonlar Ligi’ndeki temsilcisinin sağ ve sol beki Spor Toto Süper Lig’de bir dakika bile süre almamış bu iki Türk olabilir. Modern futbola algılarını kapatmamış karar alıcı yöneticilerimiz için bu detay güzel bir ders olabilir.