Sheffield’a giden yol #1: Judd Trump
Snooker takvimi pandemi sürecini en az hasar ile atlatmak adına sıkı önlemlerle yoluna devam ediyor.
Snooker takvimi pandemi sürecini en az hasar ile atlatmak adına sıkı önlemlerle yoluna devam ediyor. Bir nevi tatbikat olarak görülebilecek Şampiyonluk Ligi Turnuvası, alınan tedbirler ve uygulamalar sonucunda organizasyon anlamında başarıya ulaştı. Dolayısıyla tüm soru işaretlerine rağmen 2020 Dünya Snooker Şampiyonası tünelin ucunda gözüktü. Biz meraklıların sabırsızlıkla beklediği, sezonun en gözde spor olaylarından biri olan Snooker Dünya Şampiyonası için önümüzdeki altı hafta boyunca, bazı oyunculara dair birtakım anektodlar ve teknik incelemeler ile turnuvaya hazırlanmaya çalışacağız. Bu bağlamda, serimizin ilk konuğu, sezonun da en göze çarpan ismi Judd Trump.
Geçen senenin dünya şampiyonu, performansında en ufak bir düşüş göstermeden bu sezona da başlamış ve pandemi etkisinde düzenlenen Cebelitarık Açık’ta da sezon içindeki altıncı sıralama turnuvası zaferine ulaşarak egale edilmesi dahi zor bir rekora imza atmıştı. Hem de sezonda daha oynanmamış iki adet sıralama turnuvası bulunurken.
Judd’ın profesyonel turda ilk yükselişi 2010-2011 sezonunda oldu. 2005’te profesyonel olana dek oldukça parlak bir “junior” kariyeri geride bırakmıştı.
Henüz 14 yaşında, sayısız şampiyonluklarının yanında İngiliz Amatör Şampiyonluğu’na da erişen Trump, en genç şampiyon olmasının yanı sıra, bir turnuvada 147 yapan en genç oyuncu unvanına da sahip olmuştu. Trump henüz o yaşta, ileride Dünya Snooker Şampiyonu olacağına dair bahis şirketlerinin oran bile belirlediği genç yetenekti. Ancak kurtlar sofrasına dahil olduğunda, yeni iş arkadaşlarına diş geçirebilmesi için beş sene gibi makul sayılabilecek bir süre beklemesi gerekiyordu.
2011 Çin Açık’taki ilk sıralama turnuvası zaferinin ardından yine aynı sezon, “Düşler Tiyatrosu” Crucible’da da son güne kadar mücadele edebilme başarısını gösterdi. Ancak yıllar sonra rövanşını rahat kazanacağı Dünya Şampiyonası finalinin ilk raundunu, 2011 yılında, babasının vefatı ve şike skandalı sonrası ekstra motivasyonla tura dönen Higgins’e karşı az bir farkla kaybedecekti. Bu finalden kısa bir süre sonra, 2011 sonbaharında kazandığı Birleşik Krallık Şampiyonası ile “Üçlü Taç Turnuvası” kariyerine sıkı bir başlangıç yaptı. Genç oyuncu, bu seriyi tamamlamak için ikinci yükselişine kadar uzun bir süre bekleyecek ve oyununa şüphe ile yaklaşanların omuz silkmelerine ve dudak bükmelerine maruz kalacaktı.
Judd daha 15 yaşına dahi gelmemişken, kamyon şoförü Baba Trump işinden artakalan zamanlarda, oğullarını turnuvadan turnuvaya taşıyarak onlara büyük destek vermişti. Şu an ise destek verme sırası, çocuk yaşta Judd’a katıldığı turnuvalarda eşlik etmiş ve ufak tefek de olsa başarılara imza atmış olan küçük kardeşi Jack’e gelmişti. Jack işinden ayrıldı, Judd ile yaşamaya başladı ve antrenmanlarını programladı. Judd bütün yetkiyi kardeşi Jack’e vermişti ve bu konuda en ufak bir şüphe duymadığını da röportajlarda dile getiriyordu.
Zaten çok çalışmaktan imtina etmeyen Judd, oyununda eksik olan savunma ve taktiksel oyun yönlerini tamamlamaya başladı. Mental anlamda da daha sabırlı ve mücadeleci bir tavır sergiliyordu. Ancak ufak bir yol kazası belki de beklenen kırılmanın gerçekleşmesini hızlandırdı.
O dönem form grafiği giderek yükselen, taktiksel anlamda kuvvetli görünen ve bu yönüyle de gelecekte dünya şampiyonu olması muhtemel isimler arasında adı sıkça telaffuz edilen Kyren Wilson, Judd Trump ile karşılaştırılıyor ve Wilson’ın 17 günlük Dünya Şampiyonası maratonuna Trump’tan daha uygun bir sporcu olduğu yazılıp çiziliyordu. 2018 Kasım’ında “Şampiyonlar Şampiyonu” turnuvasında karşı karşıya gelen iki sporcunun mücadelesinden 6-1’lik skor ile Kyren Wilson galip ayrıldı ve ne olduysa bundan sonra oldu.
Bu yenilgiden hemen sonra Kuzey İrlanda Açık esnasında yapılan maç sonu röpörtajında Kyren ile kıyaslanamayacağını, yaşlarının yakın olmasına rağmen kendisinin çok daha başarılı olduğunu vurgulayan Trump, Belfast’taki finalde Ronnie O’Sullivan’ı yenerek kupayı kaldırdı.
İki ay sonra ise Londra’da Masters turnuvasında ikinci “Üçlü Taç” zaferini yine Ronnie O’Sullivan’a karşı mükemmel bir oyunla 10’a dört kazandı. Stephen Hendry, bu zaferin Trump’ın kariyerinde dönüm noktası olabileceğini öngörüyor ve özellikle güvenli oyun karakterine vurgu yapıyordu. Kupa töreninde ise tüm Trump ailesi Judd ile gururla kameralara gülümsüyorlardı ancak hâlâ bir şey eksikti.
Snooker gibi bir sporda, tüm başarınıza ve iyi oyununuza rağmen eğer hanenizde bir Dünya Şampiyonluğunuz bulunmuyorsa hafızalara pamuk ipliği ile tutunuyorsunuzdur. Dünya Şampiyonası ve Crucible çoğu oyuncu için ezici bir güce ve anlama sahiptir.
Bu noktada Judd Trump için eleştirilere cevap vermek belki de Crucible’da zafer kazanmak ile mümkün olabilirdi. Bu şartlar altında turnuvanın favorisi olarak Avustralyalı Neil Robertson ve Judd Trump olarak gösteriliyordu.
Ronnie O’Sullivan’ın ilk turda havlu atması, Mark Selby’nin elenmesi ve Shaun Murphy’nin Neil Robertson tarafından rahatça geçilmesi, finalde bu iki favorinin karşılaşmasının en yüksek olasılık olarak görülmesine yol açtı. Ancak Judd Trump’ın rakibi olarak finale adını yazdıran Neil Robertson’u geçen John Higgins oldu.
Judd Trump ise akıllıca yönettiği röpörtajlar ile favori olmadığının altını çizerek üzerindeki baskıyı hafifletti ve belki de şampiyona tarihinde finallerde görülen en yüksek seviye oyunla, yedi tane 100’lük seri yaparak 2011’in rövanşını İskoç efsaneden alarak zafere ulaştı.
Tüm parçalar yerine oturmuştu artık. Bu Dünya Şampiyonluğu aynı zamanda “Üçlü Taç”ın da tamamlanması anlamına geliyordu.
Kusursuz teknik
Judd Trump, 2019-2020 sezonunda ise yepyeni rekorlar ile yolculuğuna devam ediyor.
Pandemi gölgesinde kazandığı Cebelitarık Açık ile bir sezonda altı sıralama turnuvasını hanesine yazdıran bir oyuncu o. Aynı zamanda, 2014 yılında yaptığı 103 yüzlük seri ile, bir sezon içindeki yüzlük seri rekorunu elinde bulunduran Neil Robertson’ın da rekorunu kırmaya da yedi seri uzaklıkta.
16 ayda dokuz sıralama ve bir Masters turnuvası zaferi kazanan Judd Trump, artık sofrada aslan payını kimseye bırakmayan, bir zamanlar kendisi ile kıyaslanan sporcuları tüm departmanlarda geride bırakmış elit bir sporcu. Bir sezonda kazandığı bir milyon pound’u aşan ödül tutarıyla da bu sporcular arasında bir ilk.
Son şampiyon Judd Trump, bütün bu gelişmelerle beraber sezonun şu ana kadarki bölümü de dikkate alınınca doğal olarak ilk akla gelen favori konumunda.
Crucible’ın lanetini, yani ilk Dünya Şampiyonluğunu kazanan sporcunun unvanını koruyamaması geleneğini yıkmaya en yakın aday da kendisi gibi duruyor.
Özgüveniyle, formuyla, her anlamda şampiyonluğun en önemli adayı olan Judd Trump, kendine has özel bir stili olan oyunculardan biri.
Atak ve cesur ama hataya açık oyunu zamanla evrilerek olgunlaştı ve onu, ne yaptığını bilen, güvenli oyunu layıkıyla uygulamaktan çekinmeyen, en umulmadık anlarda serisini yaratıcı vuruşlarla devam ettirebilme gücüne sahip tastamam bir oyuncu haline getirdi.
Topların yerlerinin ideal olmadığını düşündüğünüz bir durumda bile bir iki ekstra pot ile tek ziyarette oyunu kazandığına onlarca kere şahit olmuşuzdur. Zaten 100’lük serilerinin fazlalığı bu özelliğinin en önemli kanıtı.
Artıları bunlarla sınırlı değil. Sağ ayağını hatırı sayılır bir şekilde öne atışı ile sol koluna kazandırdığı boşluk, güçlü ve seri kol kaslarıyla birleşince isteka topuna kazandırabileceği momentum rakiplerine oranla oldukça fazla.
Atış sonrasında sabit kalması ve topları bu pozisyonda hareketsiz şekilde izlemesi ise atışlarına büyük bir tutarlılık kazandırıyor.
Taklit edilemez tekniği ise bir hatadan ibaret. Özellikle karşı kamera açılarında kolayca görebileceğiniz şekilde atış öncesi hedeflemesi ve beyaz topa vuruşu tamamen iki farklı çizgide meydana geliyor. Ancak “kusursuzca!” tekrar edebildiği bu hatayı kendine has bir teknik olarak kullanabiliyor. Aksi takdirde dünya bir numarası olması ve yukarıda bahsettiğimiz tüm başarılara imza atması beklenemezdi?
Judd Trump şüphesiz Ronnie O’Sullivan’dan sonra, izleyicileri en çok heyecanlandıran oyunculardan biri. Özellikle son yıllardaki oyun karakteri onun maçlarını en çok takip edilen snooker mücadeleleri arasına koyuyor. O’Sullivan’ın emekli olması durumunda oyunun popülaritesinin kayba uğrayacağı düşüncesinin karşısında yükselen bir Judd Trump gerçeği var artık. Heyecan verici, üstüne üstlük başarılı.
Dünya Snooker Şampiyonluğu apoleti, onu rakipleri karşısında yenilmesi gereken bir hedef haline getiriyor ama aynı zamanda kendisine bu büyük işi başarmış olmanın yarattığı psikolojik bir üstünlük de sunuyor.
Bakalım bu sezon sonunda, “Düşler Tiyatrosu”nda bu iki faktörden hangisi öne çıkacak?