"Rocket man"
*Bu röportaj 2001 yılında The Guardian’da yapılmış ve uyarlanarak çevirilmiştir.
*Bu röportaj 2001 yılında The Guardian’da yapılmış ve uyarlanarak çevirilmiştir.
Ronnie’nin arkadaşı Mickey’nin Essex şehrinin merkezindeki video satış şirketi olan VidBiz’deyiz ve Ronnie, biraz gecikti. Mickey, 50’li yaşlarında, üzerinde kefal rengi bir gömlek var ve açıkçası ona biraz büyük geliyor. Mickey bir menajer değil ama o ve karısı Patti, Ronnie’yle ilgileniyorlar, Ronnie’ye göz kulak oluyorlar. “Eskisi gibi olmayacak değil mi?” dedi Mickey. Bunun anlamını sordum. “Ronnie’nin babası hapiste, Ronnie gençken bir kızı hamile bıraktı, Ronnie bir keresinde uyuşturucu aldı…”
Mickey, Ronnie’nin annesi Maria’yı aradı. Maria, Ronnie’nin daha yeni kalktığını söyledi. Bunun üzerine Mickey, dün gece geç saate kadar Ronnie’yle dışarıda olduklarını belirtiyor.
Ronnie O’Sullivan çok kısa bir süre önce Dünya Snooker Şampiyonası’nı kazandı. Aslında bu unvanı kazanmasının bu kadar uzun sürmesi bir sürpriz. O’Sullivan, bu oyunun en yetenekli ismi. Her jenerasyonun şampiyonu; hızlı ve rahat oynayan, imkânsız açılardan vuruş yapabilen ve izleyicinin sevgisini kazanan bir oyuncu oluyor. Hurricane Higgins, Whirlwind White ve şimdi de Rocket Ronnie. Bu şampiyonluğunu kazanmasına kısa bir süre kala, bu ayın başında, O’Sullivan oyunu bırakmayı düşündüğünü açıklamıştı. Ne zaman bırakacağını söylese, buna inanıyor. Geçen yıl bir manastırda depresyondaymış gibi hissettiğini söyledi. Bazen O’Sullivan, medyanın kendisi hakkında yazdığı kehaneti gerçekleştiriyor gibi görünüyor.
O’Sullivan esneyerek, birkaç saat gecikme ile, yanımıza geliyor ve üzgün olduğunu belirtiyor. Gözlerini açık tutamıyor. Bejin birkaç tonunu barındıran rahat bir kıyafet giymiş. Yeşil renkli gözleri kendine geliyor ve kaşları bir araya geliyor. Mancester’dan gelmiş gibi görünüyor. Fakat aslında Oasis’te olması gerekiyormuş gibi görünüyor. Fotoğrafçıyı görüyor ve bir anda duruyor: “Fotoğraf çekileceğini bilmiyordum. Bilseydim daha iyi giyinirdim. Bugün kız arkadaşımın izin günü ve onu 12 gibi alacağım.” diyor. Bu bir kâbus olabilir.
O’Sullivan’a oyunu bırakma konusunda ne kadar ciddi olduğunu soruyorum. “Gerçekten buna devam etmeyi düşünmem için az şey vardı çünkü bazen oyundan sıkılıyorum ve çimlerin diğer tarafta daha yeşil olduğunu düşünüyorum, eğer snooker oynamazsam hayatımdan zevk almak için çok daha fazla şansım olurdu.”
O’Sullivan yedi yaşından beri oynuyor. Babası Ronnie Snr., onu oyunla tanıştıran isim. Snooker salonlarında küçük Ron’u herkese geleceğin Dünya Şampiyonu olarak tanıttı. Pek, onlara Ronnie’ler mi dediler. “Ahh, şımarık velet, işte o zamanlar bana bu şekilde hitap edilirdi,” yüzünü buruşturarak gülümsüyor. Şımarık mı hissediyordu? “Hayır. Dürüst olmam gerekirse bunun karşılığını daima veriyordum. 12 yaşımdayken 25 grand kazanıyordum.” diyor. Yani gayet normal olduğunu bildiği için çok rahat. Peki, özel olduğunu ilk ne zaman fark etti? “Özel olduğumu hiç düşünmemiştim. Hem de hiç.”
Sonunda Dünya Şampiyonu olduktan sonra kendisini harika hissetmeli mi? “Dünyanın en iyisi olduğumu söyleyemem ama mutlu hissediyorum.” diyor ve diğer mesleklerdeki kariyerlere değinirken gözleri parlıyor: “Bir süreliğine işlerimizi değiş tokuş etmeyi aldırmayacağım insanlar var. Richard Brandon gibi mesela. O benim fantezi dünyamda yaşıyor. Böyle birine bakıyorum ve şunu düşünüyorum: Bütün bu baskıyla nasıl başa çıkıyor?”
Bu konuda onlarca isim veriyor: Tiger Woods, Pete Sampras, Michael Schumacher… “Kendi başarıma bakıyorum ve bunu seviyorum, düşünüyorum, sonra başka birinin başarılarına bakıyorum ve onların bu başarılarındaki inanılmazlığı nasıl yakalayabildiklerini düşünüyorum.” Onu, bu isimlerle karşılaştırmamı bile anlamıyor. Onların adına rahatsızlık duyuyor gibi. Ronnie O’Sullivan, hoş bir cömertliğe sahip.
Neden snooker’dan bıkmış? “Bıktığım şey gerçekten de snooker değil. Bıktığım şey performansım. Yaptığım her şey, mesela bir vuruşta istediğimi elde edemezsem, beni rahatsız ediyor. Bu iyi bir vuruş olsa bile eğer top tam olarak istediğim yere gitmezse mutlu olamıyorum. O topa vurma hissi çok sade. Saf. Bunu yalnızca bir sporcu anlayabilir bence.” Onu dehşete düşüren şeylerden biri 147’ler. “Daha önceden çok daha fazla mutlu hissettiğim 50’liklere imza atmıştım çünkü onları planladığım gibi yapmıştım. Bu nasıl yaptığımla alakalı, eğer kontrol edebilirsem maçı istediğim gibi kazanabilirim. Gerçek kontrol. Kendi kaderini kontrol altında tutmak.”
Sık sık gözetim altındaymış gibi hissetmiyor. Gazetelerden kaçıyordu ama sonrasında biraz daha normalleşti. Snooker’ın kişiliğini yansıttığını düşünüyor mu? “Hayır. Ben sessiz ve utangacım ama oyun biçimimden dolayı çoğu kişi beni bir parti hayvanı gibi görüyor. Benim Alex Higgins veya George Best olduğumu düşünüyorlar ve dışarı çıkıp sarhoş olmaktan hoşlandığımı, ama değilim.”
“Biliyor musun A Question of Sport’tan birisi bana, ‘Bu röportajı yapmak istiyor musun?’ diye sorduğunda hemen hayır dedim. Beş yıl boyunca onları geri çevirdim. Hem de birçok kez.” Neden? “Bununla yüzleşemedim. Hiçbirine layık hissetmedim, anlıyorsun değil mi? Orada olmayı hak ettiğimi düşünmedim. Kendimi iyi hissetmiyordum. Bazı şeylerden kaçıyordum ve kötü hissediyordum.” Sık sık bu kalıpları söylüyor.
O’Sullivan, 17 yaşında İngiltere Şampiyonası’nı kazandığı sıralarda işlerin ters gitmeye başladığını düşünüyor. Baskı altında hissettiğini söylüyor. “Bir insan ve snooker oyuncusuydum.” Bir hipnoz ustasına, psikoterapiste ve psikiyatriste danıştı fakat yakın dönemde hepsiyle olan bağını kesti. Onların ne önerdiğini sordum. “Bence benim için en kolay olan şey babamı suçlamaktı.” Peki bunu kabul etti mi? “Buna sahip değildim, anlıyor musun? Beni mahvetti.”
Ronnie 16 yaşındayken cinsel video sektöründe olan babası, bir adamı bıçaklayıp öldürdükten sonra hapis cezasına çarptırıldı. Babası onun en iyi arkadaşı ve akıl hocasıydı. Hâlen daha öyle.
Babası finali izledi mi? “Bir kısmını, günün bir kısmını. Ama akşamları televizyon kapanıyor. Sanırım son bölümü radyoda dinliyordu.” Geçen hafta onu ziyarete gitti, kupa olmadan. “Babam soruna neden olmak istemiyordu. Bu nedenle, ‘Umarım bir gün buradan çıkacağım. Ve işte o zaman bu kupayı yine kazanırsın ve bana gösterirsin.’ demişti.” Bir zamanlar annesi de cezaevindeydi. Onun suçu ise vergi kaçakçılığıydı. Yalnızca bir yıl hapiste kaldı.
Ona, mahkûmların hakları için bir kampanya yürütmeyi düşünüp düşünmediğini soruyorum. "Bilemiyorum. Kulağa garip geleceğini biliyorum ama bazen o kadar da kötü olmadıklarını düşünüyorum. Lanet olası strese sahip değiller. Oraya giriyorsun ve onlardan hiçbiri stresli değil. Hepsi gülüyor, şaka yapıyorlar. Tutuklu olanları ziyarete gelen herkes kaba görünüyor, ilginçler, mahkûmlar ise görüşme sonrasında yine mutlular. Babamın gözlerinin altında hiç torba yok mesela.”
O’Sullivan insanlarla birlikte olmaya dayanamayacağını söylüyor. Şimdi ise çok daha iyi hissediyor hatta A Question of Sport’a bile katıldı. “Kör ediciydi, komikti.” Onlara neden daha önceden katılmadığını söyledi mi? “Hayır. Bu televizyonda insanların çevresinde olmamdan kaynaklanan bir korkuydu.” Televizyonda olmak mı? “Hayır, sadece insanların çevresinde olmak korkuttu. Sosyalleşme büyük bir problem.” Ona sarılmak istiyorum. Bunun yerine ona herkesin kendisini sevdiğini söylüyorum. “Umarım öyledir” diye mırıldanıyor.
Ronnie O'Sullivan Eurosport
Belki de karanlıkta sessiz odalarda geçen tüm o yıllar, kendisinde bir sosyal fobi yarattı. Ya da belki de onu bu oyuna çeken şey de buydu. Gözleri parıldadı: “Evet sadece kendinle veya sandalyenle konuş. Çocukken utangaç değildim. Erkeklerin yanında daima rahat hissediyordum ama konuya kadınlar dâhil olur olmaz utangaç oluyordum. Erkeklerle daha iyi anlaşıyordum.”
Hâlen daha dört yaşındaki kızını görüyor mu? “Evet, küçük hayatından zevk alıyor. Bunun bir parçası olmak güzel, baba olduğumda henüz 20-21 yaşındaydım, " diyor, özrünü ima ederek.
O’Sullivan içeriye giren o somurtkan ve uykulu delikanlı gibi değil şu an. Geçen yılın ne kadar iyi olduğundan bahsederken her yerde zıplıyor gibiydi. “Harikaydım.” Ve o harika olduğunda dünya bilardo için bulanık bir zemin olur. “Harika. Kontrolde hissediyorsun. Hayatta hiçbir sorunun yok. Snooker çevresinde iyi bir şeyler yaptığım zaman mutluyum.”
Bugünlerde çok fazla arkadaşının olmadığını, Mickey, antrenörü ve birkaç kişi hariç, söylüyor ama onlara bir şekilde güveniyor. Uzun bir süre boyunca herkese çok kolay güvendi. Mickey ile geçirdiği harika zamanlardan bahsediyor. Eğer konu Ronnie Snr. ile ilgili olsaydı yine eğlenir gibiydi.
“Evet,” diyor Mickey, “Cumartesi gecesi harika bir geceydi ve bu dostum hiçbir şeydi.” “Sadece geyik sohbet yaptık.” diyor Ronnie. Mickey ise bu sohbetten pek de emin değil. “Space Cowboys’u izledik. Bir kelime bile söylenmedi. Çinli gibi ol. Filmi izle. İyi geceler, sabah görüşürüz. İşte bu kadar.”
“Gerçekten çok sıkıcı bir hayat mı?” diyor Ronnie, “Üzgüüünnn. Üzgün lanet olasılar. Ben lanet olası bir üzgün insanım. Komik değil.” Ama sırıtıyor.
“Bence bu eğlence hakkındaki her şey kendinizi iyi hissedebileceğiniz insanlarla zaman geçirmenize bağlı. Mickey ve Del’le eğlenirken çıldırıyorum ve hepimizin kafası aynı şekilde çalışıyor.” diyor O’Sullivan. Mickey ve Patti’nin onun için bir aile gibi olduğunu ve ailenin bütün olanlarla ilgisi olduğunu söyleyip annesi, babası ve kız kardeşi hakkında konuşuyor: “Birlik olmamızın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü onlar benim için her şeyi yapıyorlar ve ben de aynısını yapmak istiyorum. Yarın her şeyi kaybedebilirim ama annemin ve babamın benim için hâlen daha orada olacağını biliyorum. Beni seviyorlar. Onlara sahip olduğum için gerçekten de çok şanslıyım.”