Prim Günü Dolanlar
Xavi Hernandez !!window.__es_gtm_helper.inject_ad('outstream','1542961504outstream', !!0, !!0, !!0) -->Başarıları hafızalara, kazandığı kupalar ve ödüller ise müzelere sığmıyor.
Xavi Hernandez
Başarıları hafızalara, kazandığı kupalar ve ödüller ise müzelere sığmıyor… Xavi, gelmiş geçmiş en değerli orta saha oyuncularından biri olarak çoktan efsane mertebesine ulaştı. Şimdi ise 39 yaşında en sevdiği oyuna veda ediyor.
Katalonya’nın Terrassa kentinde doğan Xavi, yeteneği sayesinde 11 yaşındayken La Masia’nın yolunu tuttu. Xavi’nin La Masia’ya dair fikirleri, orada aldığı tedrisatın ne kadar önemli olduğunu bize açıklıyor:
"Barcelona kültürü içinde büyüdüğüm için çok şanslıyım. Orada olmak bana bir takımın parçası olmanın ne kadar değerli olduğunu öğretti. ‘Bugün benim için, yarın senin için.’ Bu nitelikler hayatın kendisi için de geçerli."
2000'li yılların ortalarından itibaren dünya futbolunu kasıp kavuran Barcelona ve İspanya Milli Takımı’ndan Xavi’yi anmaksızın bahsetmek pek mümkün değil. Öyle ki, konu şampiyonluk olduğunda Xavi devamsızlık yapmıyor. Barcelona’nın kazandığı sekiz La Liga şampiyonluğu ve dört Şampiyonlar Ligi, İspanya Milli Takımı’nın kazandığı bir Dünya Kupası ve iki Avrupa Şampiyonası… Bu başarıların hepsinde, esame listelerinin bir yerinde onun adı yazıyor.
Orta sahadaki diğer yarısı Iniesta, Xavi için şunları söylüyor:
"O eşsiz bir oyuncu, bir benzeri daha olmayacak. O, Barcelona’nın ve İspanya’nın temeliydi. Kariyerim boyunca onun yanında oynamak gerçek bir mutluluk ve ayrıcalıktı."
2015 yılında Barcelona’dan ayrılan Xavi, kariyerinin son dönemini Katar’ın Al-Sadd takımında geçirdi. Orada da boş durmadığını söylemek gerekiyor. Zira, son sezonunda koleksiyonuna bir de Katar Yıldızlar Ligi kupası ekledi.
Ne yazık ki, artık Xavi’yi yeşil sahalarda top teperken izleyemeyeceğiz. Muhteşem kariyerine tanıklık ettiğimiz bu güzide futbolcu ile ilgili tek avuntumuz var: Onu önümüzdeki yıllarda saha kenarında görmeye devam edecek olmamız.
Petr Cech
1989’da Viktoria Plzen altyapısında başlayan bir serüven, futbol tarihinin gördüğü en iyi kalecilerinden birini bizlere bahşetti. Petr Cech, başarılarla bezeli bir kariyerin ardından eldivenlerini tekrar açılmayacak bir dolaba kaldırıyor.
Cech, ülkesinde geçirdiği üç sezonun ardından yirmi yaşında Fransa yollarına düştü. Rennes’deki performansı onun Çekya Milli Takımı formasına ulaşmasını sağladı. 2004 yılında ise bu kez daha büyük bir durak vardı ufukta: Chelsea...
11 sezonda dört Premier Lig şampiyonluğu, dört FA Cup şampiyonluğu, bir Şampiyonlar Ligi, bir de Avrupa Ligi şampiyonluğu...
Ona Chelsea’de ilk kez şans veren isim Jose Mourinho’ydu. Mourinho, Cech hakkındaki görüşlerini ise şöyle açıklamıştı:
"Onun teknik direktörü olmaktan onur duyuyorum. Çok genç yaşta Premier Lig’de üst düzey bir takımın formasını ona verdim. O günden sonra her şey tamamen kendi başarısı: Tüm istatistikleri, performansları, gol yemediği maç sayıları, kazandığı kupalar ve profesyonelliği..."
Kariyerindeki en büyük başarıya, Bayern Münih’e karşı oynadıkları 2012 yılındaki Şampiyonlar Ligi finalinde ulaşmıştı. Penaltı atışlarının hepsinde köşeyi doğru tahmin etmiş, nihayetinde Ivica Olic’in attığı penaltıyı kurtarmıştı. Kuşkusuz, Chelsea’nin Avrupa futbolunda zirveye çıkmasında en büyük pay sahiplerinden biriydi.
2015 yılına geldiğimizde, ona ilk kez forma veren Mourinho bu kez o formayı geri alıyordu. Thibaut Courtois’nın ardında ikinci kaleci olan Cech, yeni bir maceraya atılıp Arsenal’le anlaştı. Bu sezon sonu itibarıyla ise tam 20 yıllık kariyerini sona erdiriyor.
Petr Cech, yaşadığı sakatlık nedeniyle takmak zorunda kaldığı kaskla özdeşleşmişti. Ancak onun ismini her andığımızda hatıralarımızda çok daha fazlası canlanacak. Onun, Chelsea’de sportif direktörlük görevine getirileceği söylentileri bu aralar gündemi meşgul ediyor. Evet, kaledeki dev eldivenlerini çıkarmış olabilir ama kim bilir, belki de en güzel takım elbisesini giymeye hazırlanıyordur.
Robin Van Persie
Heykeltraş bir baba ve ressam bir annenin oğlu. Yeşil sahalarda bize gösterdikleri, sanatçı genlerine sahip olduğunun sinyallerini zaten veriyor. Robin Van Persie, top peşinde koştuğu yıllar boyunca zarafetin temsilcisi oldu.
Feyenoord formasıyla, henüz 18 yaşında UEFA Kupası finalinde boy gösterdi. Bu şekilde başlayan bir kariyerin, mütevazı bir şekilde devam etmesini beklemek pek doğru olmazdı. Parlaması çok uzun sürmedi.
"Arsenal’e küçük bir çocuk olarak geldim. Dennis Bergkamp, Thierry Henry, Patrick Vieira, Robert Pires, Sol Campbell ve Kolo Toure gibi oyuncularla oynamak bir rüyaydı. Şeker dükkanındaki bir çocuk gibiydim."
2004 yılında Arsenal’in yolunu tutan Van Persie, yeteneklerini çok daha büyük bir kalabalığın önünde sergileyecekti. Arsene Wenger, Van Persie için şöyle bir öngörüde bulunmuştu:
"O, Premier Lig'deki en iyi pasör ve en iyi golcü olabilir."
Wenger haklıydı. Van Persie, bir kez Premier Lig’in asist kralı, iki kez de gol kralı oldu. Arsenal ile FA Cup’ı kazanırken, 2012 yılında transfer olduğu Manchester United’la da Premier Lig şampiyonluğuna ulaştı. Hollanda Milli Takımı’yla bir kez dünya ikincisi, bir kez de dünya üçüncüsü oldu.
2015 yılında transfer olduğu Fenerbahçe’de beklentileri karşılayamasa da sarı-lacivertli formayla çıktığı 87 maçta 36 gol buldu. Son olarak Feyenoord’a dönen Van Persie’nin görkemli kariyerinin kapanışı için yetiştiği kulüpten daha iyisi olamazdı.
Van Persie futbol ile vedalaştı ve artık pek görüşmeyecekler. Ancak hatıralar baki kalır. "Uçan Hollandalı" deyince aklımıza artık Davy Jones değil, Van Persie’nin 2006’da Charlton filelerine gönderdiği vole ve 2014 Dünya Kupası’nda İspanya’ya attığı kafa golü gelecek.