Özel Röportaj | Romain Hanskens
Romain Hanskens, ESPN’de dolu dolu geçen günlerinin ardından yolu Euroleague’le kesişen bir isim. Bir Fransız kanalında NBA spikerliği yapıyor, Euroleague’in yayın dışı koordinatörlüğünü üstleniyor ve futbol, tenis, golf gibi sporlar üzerine içerikler hazırlıyor.
Romain Hanskens, ESPN’de dolu dolu geçen günlerinin ardından yolu Euroleague’le kesişen bir isim. Bir Fransız kanalında NBA spikerliği yapıyor, Euroleague’in yayın dışı koordinatörlüğünü üstleniyor ve futbol, tenis, golf gibi sporlar üzerine içerikler hazırlıyor. Ayrıca Kobe Bryant’la değerli anılara ve onun telefon numarasına, Adrian Wojnarowski’yi yakından gözlemleme şansına sahip olan biri. Tüm bunlara ek olarak Türkiye’deki basketbol kültürü ve altyapı yatırımlarıyla ilgili değerli notlara sahip.
İlk olarak bize yaptığınız işten bahseder misiniz?
Almanya’da, Fransa’da, Türkiye’de ve buna benzer birçok ülkede maç yayınları yapılıyor. Benim görevim yayın arabasından bu yayınları yönetmek. Öte yandan takımların, yayıncı kuruluşun veya teknik ekiplerin bazı istekleriyle de ilgileniyorum. Takımlar antrenmana çıktığında ise onların fotoğraflarını ve videolarını çekip Euroleague’e gönderiyorum. Röportaja hangi oyuncuların gideceğini, maçın oyuncusunu ve maçın sihirli anını seçiyorum.
Peki, bu mesleğe yönelmeye nasıl karar verdiniz? Basketbol tutkunuz nasıl başladı?
Aslında bu işi benim için bir başkası seçti.
Basketbola küçükken tutkuyla bağlanmıştım. O tutkuyu hâlâ koruyorum. Basketbola olan bu tutkumu işin yayın alanında kullanmak istedim. Her gün pes etmeden çalıştım ve sonrasında ESPN’e girmeyi başardım. Orada unutulmaz günler geçirdim. Spikerlik ve muhabirlik deneyimi yaşadım. Ancak bir gün işler değişti. Saha içine hâkim, birçok dil bilen, saha dışında iyi iletişim kurabilen ve dijital medyayı yakından tanıyan insanlara ihtiyaç duyuldu. Sonrasında ise şu anki konumumu elde ettim.
ESPN’in sistemi, işleyici ve spora bakışı nasıl?
Etkileyici. Bence herkesten her anlamda 20 yıl öndeler. Özellikle teknolojik anlamda inanılmaz fark yaratıyorlar. Yüksek bütçeli filmlerde kullanılan üç boyutlu etkileşim, seyirciyi maça dâhil eden interaktif uygulamalar, canlı analizler ve ilgi çekici veriler gibi birçok uygulamayı basketbola aktarabiliyorlar. Tabii bunların kullanımı için değerli bir strateji planlama ekibine sahipler. Ben de orada yer almıştım.
Bir şey merak ediyorum, Adrian Wojnarowski’nin gün içinde telefondan ayrıldığı oluyor mu?
(Gülerek.) Hayır, kesinlikle hayır. NBA’deki bütün transfer, takas, sakatlık, antrenör, oyuncu haberleri… Kısacası bütün NBA haberleri için ilk bilgi ona geliyor. Bulunduğu konum etkileyici ama yaptığı iş bir o kadar yorucu.
Şimdi biraz Euroleague’e dönelim. Maç öncesinde, basın toplantıları sırasında, kısacası maç günü boyunca hem bir stres altındasınız hem de insanlarla sürekli iletişim halindesin. Bu dengeyi sağlamak biraz zor olmuyor mu?
Açıkçası bu biraz zor oluyor ancak genel anlamda mutluyum, stresi bir kenara bırakıyorum. Çünkü basketbol benim hayatım. Ve bunu en iyi şekilde sürdürmeye çalıştığım için sorun olmuyor. Tabii insanlarla bazen anlaşmazlıklar yaşanabiliyor ancak uzun bir süredir bu işi yapıyorum. Yorumcular, spikerler, oyuncular ve antrenörlerle, kısacası basketbolun içinde olan çoğu kişiyle kurduğum iletişim anlaşmazlıkları önlüyor.
Euroleague’de şu ana dek geride kalan kısım hakkında neler düşünüyorsunuz?
Gayet zevkli ve çekişmeli maçlar izliyoruz. Tabii bazı ilginç durumlar da yaşandı. Mesela çoğu kişi Fenerbahçe Beko’nun kötü başlangıcına şaşırmış olabilir. Çünkü onlar ligin en iyi takımlarından biri ve kaliteli bir kadroları var. Ancak çok maç kaybettiler. Henüz sezonun başındayız ve sona yaklaştığımızda onları mağlup etmek çok zor olacak. Normal sezonu ilk üçte bitirmeleri ve Final Four’a kalmaları şaşırtıcı olmaz.
CSKA Moskova’nın geçen hafta ALBA Berlin deplasmanında aldığı galibiyet etkileyiciydi. Fakat o maçta Will Clyburn’ün sakatlanması ve sahalardan uzak kalacak olması onlar adına büyük talihsizlik. Clyburn gibi yetenek seviyesi çok yukarılarda olan bir oyuncu her takım için değerli. Bence CSKA’nın geri kalan maçları çok zor geçecek.
Bundan birkaç yıl önce NBA’de şimdilerde ise hemen hemen her yerde basketbolun “modern” sıfatıyla nitelendirildiğini görüyoruz. Sizce bu dönemin temel kriterleri neler?
Small ball (kısa ve hızlı pasa dayalı, yüksek tempoda oynanan oyun düzeni) tarzı ilk beşlerin bu dönemde yayıldığını görüyoruz. Mesela Fenerbahçe Beko’da Derrick Williams-Jan Vesely ikilisi pota altını oluşturuyor. Hatta bazen asıl pozisyonları üç ve dört numara olan Gigi Datome ile Nikola Kalinic’i pivot pozisyonunda görüyoruz. Bence modern dönemde serbest atış çizgisindeki performans maçın sonucunu etkileyen en önemli şeylerden biri. Örneğin Jan Vesely iki sezon öncesinde %50’lerde serbest atış atıyordu. Ancak son iki sezonda bu rakam %70’lere kadar çıktı.
Temel anlamda ise oyun çok daha hızlı. Atletizm önem kazandı, hücum sayıları arttı, takımların setleri çok daha geniş alana yayıldı ve üçlüklerin sayısı arttı. Tabii bunları NBA’de daha net görebiliyoruz. Milwaukee Bucks’ta pivot pozisyonunda oynayan Lopez Kardeşler (Robin&Brook) bunun en iyi örneği. Her ikisi de kariyerlerinin başlarında üçlük konusunda sorun yaşıyorlardı ve adam değişim savunmasında zorlanıyorlardı. Ancak son yıllarda bu dediklerimizi yapabiliyorlar.
NBA ile Avrupa basketbolu arasındaki seviye farkı hakkında neler söylersiniz?
NBA’deki oyuncuların daha atletik ve güçlü olduğu söylenebilir. Ancak bence oyun zekâları buradaki kadar iyi değil. Çünkü orada savunma setleri göz ardı ediliyor, hücumda atletizmle veya şutla bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama Avrupa’da basket atmak çok daha zor, savunma setleri hücum setleri kadar değerli. Bence Euroleague’de oynanan basketbol doğru ve saf basketbolu ifade ediyor. NBA’de de değerli bir oyun var ancak genel anlamda biraz şova benzeyen bir havası var.
Avrupa’dan NBA’e giden birçok oyuncu şu an orada yıldız haline geldi, örneğin Nikola Jokic. Jokic, Avrupa’dayken şut atma konusunda ve perde setlerinde sorunlar yaşıyordu. Ancak bu konularda NBA’in en değerli isimlerinden biri olmuş durumda.
Nikola Jokic çok özel bir oyuncu. İnanılmaz bir basketbol aklına sahip. Ayrıca bacak gücü, saha görüşü, şutları ve pozisyon yaratması da etkileyici. Avrupa’daki temelinin üzerine orada harika şeyler ekledi. NBA’den buraya gelen isimlere baktığımızda ise en iyi örneği Anthony Bennett’la verebiliriz. Bennett, 2013 Draftı’nın bir numaralı seçimiydi. İlerleyen yıllarda Fenerbahçe’yle anlaşması büyük heyecan yaratmıştı. Ancak dediğim gibi buradaki savunma setleri, sertlik ve guard’ların uzunlarla olan uyumu NBA’e göre farklı. Bennett bu farklılıklardan dolayı Euroleague’e adapte olamadı ve bir senenin ardından ayrıldı. Bunun gibi daha birçok örnek verilebilir.
Peki, işler saha dışında nasıl gelişiyor? Yani halkla ilişkiler (PR), sosyal medya ve ürün satışları gibi pazarlama konularında neler yaşanıyor?
Aslında ürünlerin satışları PR ile, yani tanıtımla bağlantılı. O işin başka bir tarafı. Ancak sosyal medya… Eğer basketbol gibi yelpazesi bu kadar geniş olan bir sektörde yer alıyorsanız veya onu takip ediyorsanız sosyal medyayı iyi kullanmanız gerekiyor. Çünkü bizim hedef kitlemizi genelde gençler oluşturuyor. Onları ekran başında tutmak biraz zor. Bu yüzden maçı sosyal medyadan paylaşacağınız gönderilerle desteklemeniz gerekiyor. Facebook ve Instagram gibi mecralar önemli ama Twitter burada öne çıkıyor. Oradan bazen oyuncularla, koçlarla ve yorumcularla konuşabiliyorsunuz. CSKA Moskova’nın oyun kurucusu Mike James, bu konuda çok aktif. Neredeyse kendisine gelen her soruyu yanıtlıyor, Twitter’ı aktif kullanıyor.
Peki Türkiye’deki basketbol kültürü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Basketbolu izleyen insanların neredeyse hepsi kuralları iyi bir şekilde biliyor. Ayrıca oyuna büyük bir tutku besliyorlar. Geçtiğimiz günlerde Zalgiris Kaunas taraftarı olan beş yaşındaki bir kızın hatalı yürüme hareketini yaptığını görmüştük. Oradaki tutku ve bilgi burada da var. İnsanların basketbola olan ilgisi ve onu bilme isteği artıyor.
İstanbul’da ve çevresindeki illerde Avrupa kupalarında mücadele eden çok fazla takım var. Neredeyse her gün bir Avrupa maçına gidebilirsiniz. Bu inanılmaz. Eğer Türkiye’de çalışmıyor olsaydım bile sırf maç izlemek için buraya taşınabilirdim.
Sanırım Türkiye’nin altyapılarının da son yıllarda geliştiğini söylememiz mümkün.
Kesinlikle. Anadolu Efes’te Mustafa Kurtuldum ve Ömercan İlyasoğlu’nun gelişimi etkileyici. Tabii Fenerbahçe Beko’da oynayan Tarık Biberovic ve Ahmet Düverioğlu’ndan da bahsetmek gerekiyor. Tarık çok fazla süre alamıyor ancak her gün Zeljko Obradovic gibi bir koçla çalışıyor olması bile ona bir şeyler katıyor. Bence yetenek tavanı çok yüksek olan bir oyuncu. Ahmet Düverioğlu ise takıma geldiği ilk güne oranla etkileyici bir gelişim sürecini geride bıraktı. Bu yaz arasında Dünya Kupası’nda Ürdün’ün en iyi oyuncularından biriydi.
Peki, Euroleague?
ASVEL’in Fransız genç guardı Theo Maledon’un yetenekleri ve bunları sahada sergileme biçimi büyüleyici. Bence 2020 Draftı’nda ilk 15 sıradan seçilebilir, NBA’de iyi bir kariyeri olabilir.
Maledon, Fransa’da INSEP adındaki bir basketbol okulunda yetişti. Malcolm Cazalon, Timothe Crusol ve Killian Hayes gibi değerli genç yetenekler de o okuldan yetişti. Buna benzer bir proje gelecek yıl veya yıllarda İstanbul’da da uygulanacak. Türkiye Basketbol Federasyonu’nun bu konuya önem veriyor. Ben de bu projeye destek vermekten mutluyum. Çünkü hem basketbolu hem de Türkiye’yi seviyorum. Türkiye’de basketbolun gelişimini desteklemek benim için gurur verici bir şey.
Son olarak, kariyerinizde unutamadığınız an, röportaj veya maç anlatımınız hangisi?
Bu konuda birbirinden ayıramadığım üç an var. Los Angeles Lakers, geçtiğimiz yıllarda bir aylığına Avrupa turnesine çıkmıştı. Bir ay boyunca takıma eşlik etmiştim. Maç önlerinde, maç sonu soyunma odasında, otelde, kampta, kısacası her zaman onların yanındaydım. O zamanki takımda Kobe Bryant vardı. Düşünsene, bir maçın ardından Kobe Bryant’ın bulunduğu soyunma odasındasın. Her zaman onunla görüşebiliyorsun.
İkinci anım ise İngilizce olarak anlattığım ilk NBA maçımdı. Ana dilim Fransızca, yani İngilizce’yi sonradan öğrendim. Bu yüzden biraz heyecanlıydım. Ama işler yolunda gitti.
Üçüncü ve en sevdiğim anımı burada, İstanbul’da, Fenerbahçe Euroleague şampiyonu olduğu zaman yaşadım. Parçası olduğun, sezon boyunca yakından takip ettiğin bir organizasyonun Avrupa’nın en büyük kupasını kazanması inanılmaz bir histi. Tabii geçen sene hem Fenerbahçe’nin hem Anadolu Efes’in Final Four’a kalması da güzeldi.
Yani şu an telefon rehberinizde Kobe Bryant’ın telefon numarası mı var?
Evet, bazen görüşüyoruz. (Gülüyor.)