NBA’de 2010’ların fenomeni: Pace&space
“Pace” kavramı, kabaca takımın hücum temposunu ifade eder. Yani seti kurup 24 saniyelik hücum süresinin büyük bir kısmını kullanmak yerine bir an önce pozisyonu yaratıp skor üretme sürecini açıklayan terimdir.
“Pace” kavramı, kabaca takımın hücum temposunu ifade eder. Yani seti kurup 24 saniyelik hücum süresinin büyük bir kısmını kullanmak yerine bir an önce pozisyonu yaratıp skor üretme sürecini açıklayan terimdir.
“Space” kavramı ise bir basketbol takımının üçlük çizgisinin gerisinde olabildiğince alan yaratma amacını ifade eder. Yani çizgi gerisine en az üç oyuncunun geçtiği, boyalı alandaki uzunların set işleyişinde tepeye çıkıp pota altını boşalttığı ve böylece üçlük ya da penetre tehdidinin yaratıldığı pozisyonları, “spacing” olarak tanımlayabiliriz.
Bu durumda pace&space’i yüksek tempolu, hücumda alan açılımına bağlı şut ve penetreyle skor üretimi olarak açıklamak mümkün.
Doğuş
Aslında pace&space’in doğuşundan çok daha önce, 1980’ler basketbolunda “run&gun” adındaki sistem, bugünlerin habercisiydi. Run&gun’a göre, ribaund alındıktan sonra bir kısa oyuncu hızla rakip sahaya doğru koşmalı ve beş saniye içerisinde kendisine gelen pası penetre veya şut yoluyla potaya göndermeliydi.
Bu sistemde başarılı olmak için istikrarlı bir şutör, bir atlet ve üç hızlı oyuncu gerekir. Ancak Michael Jordan’ın gelişi ve Detroit Pistons gibi sert savunma felsefelerinin doğuşuyla bu sistem kaybolmuştur. Ta ki Mike D’Antoni’nin Phoenix Suns dönemine kadar...
D’Antoni, 2003-2004 sezonunda baş antrenörlüğe getirildiği Phoenix Suns’ta run&gun’daki şuursuz hücum stilini, yani ilk şutu potaya göndermeyi hedefleyen sistemi olabildiğince hızlı ama doğru şutu bulma üzerine kurar. Bu nedenle alan yaratımına önem verir. Yukarıdaki grafikten de anlaşılacağı üzere pace&space kendisini hissetirmeye başlar. Peki, nasıl?
Kadrosunda Steve Nash, Leandro Barbosa, Shawn Marion ve Amare Stoudemire çekirdeğine sahip olması; D’Antoni’yi pace&space’in temelini atan isim olarak nitelendirmemizi sağlıyor. Zira Nash ile Stoudemire’ın pick&roll oyunları rakip savunma için kritik bir soruyu gündeme getiriyor: Kısa karşısında hücum şansı olan Amare’ye yardım götürmeli miyiz?
Rakip takım Amare’ye ikili savunma uygularsa Nash’in üzerindeki savunma baskısı azalacak ve usta şutöre alan kalacaktır. Eğer ki ikili savunma gitmezse boyalı alanın en verimli isimlerinden olan Amare pozisyonu sayıyla bitirecektir. Tabii Marion’ın penetreleri veya Barbosa’nın nokta şutörlüğü bu yardımın gitmesini biraz daha zorlaştırır.
Aslında D’Antoni’nin bu sistemi pace&space’i teorik olarak açıklıyor. Ama işler yalnızca bununla sınırlı değil.
Golden State Warriors ve modern pace&space
12 Haziran 2011’e dönelim. Dallas Mavericks’in Miami Heat’i mağlup edip NBA şampiyonu olduğu o güne... Mavs o seriyi 4-2 kazanıp şampiyonluğa ulaşırken yalnızca 124 üçlük denemiş ve 51 isabet bulmuştu. Heat ise 45/130’le üçlük atmıştı.
Heat ertesi sezon Oklahoma City Thunder’a karşı final serisini kazanırken 42/98’yle üçlük atmıştı. Thunder’ın üçlük hanesinde ise 32/105 oranı yer alıyordu. Daha sonraki iki sezonda kapanışı yapan Miami Heat ile San Antonio Spurs’ün üçlük isabet ve denemelerinde de durum pek farklı değildi.
Bütün bu süreçteki pace&space anlayışı temel yapısını koruyordu: Tempoyu yükselt, doğru şutu bul ve boyalı alan aksiyonlarını rahatlat. Final serilerinde olduğu gibi normal sezon ve play-off dönemleri boyunca da üçlükler, pace&space’in ikinci planıydı. Ama 2015’deki final serisiyle birlikte işler değişti.
2015 NBA Finali’nde LeBron James’li Cleveland Cavaliers’ı mağlup edip ipi göğüsleyen Golden State Warriors, final serisi boyunca toplam 189 üçlük denemişti. Ertesi sezon şampiyonluğu kaybederken 252, ardından gelen iki sezonda şampiyon olurken ise sırasıyla 186 ve 146 kez üçlük kullanmıştı.
Kısacası Warriors, çok fazla üçlük kullanıyordu. Kimilerine göre bu kadar üçlük atmaları oyunun ruhunu öldürüyordu. Kimilerine göre de başarıya ulaşmak için en doğru yol neyse o kullanılmalıydı. İlk başlarda oyunun ruhunu öldürdüğü düşünülen bu şutlar, son üç sezonda ligin neredeyse bütün takımlarında ana hücum silahı hâline gelmiş durumda. Peki, neden?
Eğer bir takımın tezine karşı antitez üretmek istiyorsanız o tezi iyi analiz etmeli ve sentezi oluşturmalısınız. Yani rakibinizin en önemli silahını kendisine karşı kullanıp onu geliştirmeniz sizi birkaç adım öne taşıyabilir.
Pace&space’in tempoya dayalı alan yaratımı felsefesinde perde oyunları büyük önem taşıyor. Zira rakip uzunu potadan uzaklaştırdığınız takdirde boyalı alanı boşaltmanız kolaylaşıyor. Böylece, içeriye devrilen uzununuzun işi kolay hâle geliyor. Fakat Warriors’ın bu oyunu çizgi dışına taşıması pace sayısının daha verimli sonuçlar verdiğini kanıtladı. Yani perde yapan oyuncu üçlük çizgisinin gerisine çıktığında (pick&pop) hem kısanın hem de uzunun şut tehdidi ortaya çıkıyor. Basit matematik hesabıyla; klasik pace&space anlayışında dokuz isabetli hücumda 18 sayı üretirken, Warriors’ın odak noktasını üçlük olarak belirlediği pace&space anlayışında altı hücumda 18 sayı üretebiliyorsunuz. Geriye kalan üç hücumda ise klasik sistemi uygulayarak fazladan altı sayı üretmiş oluyorsunuz. Sonuç olarak hücum başı sayı üretiminde +1,5’lik fark yakalıyorsunuz.
Uzunların evrimi… Bildiğiniz gibi 2010’ların elit uzunları, geleneksel gladyatör pivotlardan farklılar. Bu elit uzunlar, perdeden sonra çizgi dışına çıkıp ideal bilek açısıyla şut atabiliyorlar. Ayrıca 209 santimetrelik uzunların yerine o pozisyonlarda 205 santimetrelik forvetler de oynayabiliyor. Mesela Warriors’ın “Hamptons Five” adını verdiği Steph Curry-Klah Thompson-Andre Iguodala- Kevin Durant- Draymond Green beşi gibi... Veya Kawhi Leonard ile LeBron James’in kritik maçlarda uzun forvet-pivot pozisyonuna geçtiği gibi... Hatta bu evrim o kadar büyük farklılıklar getirdi ki 213 santimetrelik Joel Embiid’in seti kurup 198 santimetrelik Josh Richardson’a post oyunu hazırladığını görebiliyoruz. Uzunların evrimi sayesinde pace sayısı artarken space iyiden iyiye genişledi. Düşünsenize, üçlük çizgisinin gerisinde şut tehdidi olan beş oyuncunuz var. Herhangi bir perde oyununda avantaj yakalamanız olası. Post bölgesine inmek için zaman harcamadan skor üretiyorsunuz. İşte modern pace&space bu!
Pace&space’in nadir parçası: İzolasyonlar
Hücum ile savunma eşleşmeleri göz önünde alınarak, birebir konumda hücum gücü yüksek olan oyuncunuzun sayı üretmesini sağlamak adına, ona arzu ettiğiniz bölgede boş alan yaratmak için tasarladığınız hücum parçasını kabaca izolasyon olarak tanımlayabiliriz. Yani izolasyonlar, bir oyuncuyu birebir oynatmak için alan yaratmaya çalışmaktır.
Son kelimelerden de anlaşılacağı üzere izolasyon hücumlarının temelinde boş alan yer alır. Peki, bu oyunların pace&space’e ne gibi bir katkısı var?
İzolasyonlar görece düşük tempolu oyunlardır. Evet, bu pace için pek iyi haber değil fakat günümüz kısalarının şut ritmi ve top kontrolü, düşük tempolu izolasyonları göreceli hâle getiriyor. Skor üretiminin bireyselliğe dayanıp alanın genişlemesi, bu oyunların en büyük artısı.
Eğer perde aldıktan sonra, hem geleneksel pace&space gibi içeride boş alan yaratımına dayalı pivot oyununu benimsemeyecekseniz hem de modern pace&space gibi beş oyuncunuzu dışarıya konumlandırıp hücum kurmayacaksanız geriye kalan tek seçenek izolasyonlar oluyor. Yani perdeyi alan oyuncunuz, takımın bütün pace&space’ini yönetip işi daha kolay yoldan çözebilir. İşte tam da bu bireysel pozisyon imkânı sayesinde izolasyon hücumları, pace&space’in nadide parçası hâlini alıyor.
Yukarıdaki grafik James Harden’ın izolasyon hücumundan sezon başına ürettiği sayıları ifade ediyor. Görüldüğü gibi; 2015-2016’yla geçen sezon arasında üç kat fark var. Peki, bu yükselişte Harden’ın formasını giydiği Houston Rockets’ın pace’inde neler yaşandı?
Spacing kavramını sayılarla ifade etmek şu an için zor. Ancak Rockets’ın pace verilerinin gelişimine baktığımızda izolasyon oyunlarının büyük bir yer kapladığını (%37,1) görebiliyoruz.
Pace&space ve savunma
Son bölümde işin diğer tarafına, yani savunmaya göz atalım.
Şimdi, girişteki ikilemi hatırlayalım. Nash ile Amare’nin pick&roll oynadığı ve rakip takımın yardım götürüp götürmemeye karar veremediği durum, modern pace&space’te değişti. O dönemler adam değişim savunması pek yaygın değildi. Genelde 2-3 düzeninde alan savunması veya yakın birebirler yapılıyordu.
Günümüzde ise hemen hemen her savunmanın adam değişimi üzerine kurulu olduğunu görüyoruz. İster geleneksel ister modern ister izolasyon tarzında olsun, pace&space’i perde sonrasında hızlı adam değişimleriyle savunmak mümkün. Eğer 2-2-1 veya 1-3-1 tarzı modern alan savunmaları uyguluyorsanız, forvetlerden getireceğiniz adam değişimiyle yine savunmanız güçlenecektir.
Aslında bu savunma stratejisini yine pace&space yaratıyor. Hatırlayacağınız üzere, hücumdaki tempo/alan verimini arttırmak için kısa beşlerin sahada olması gerektiğinden bahsetmiştik. Yani o kısa beşler işin savunma kısmında fiziksel bir dezavantaj yaşamadan rakibi karşısında kalabilme ihtimaline sahip.
Tabii bu durumda hücumu isabete çevirebilen oyuncular değer kazanıyor. Steph Curry, James Harden, Kawhi Leonard, Kevin Durant, Giannis Antetokounmpo, Damian Lillard hatta Karl Anthony-Towns ve Joel Embiid gibi sayısız isim adam değişim savunmasını spacing’i akıllıca değerlendirip rakibini geçebiliyor.
Fenomen
Üçlüklerin artması, adam değişim savunmasının yaygınlaşması, tempo yükselişi, post oyunlarının düşüşü, kısaların hâkimiyeti… 2010’larda NBA’de çok fazla şey değişti. Bu değişim basketbola biraz keyif biraz da modernizasyon kattı. Ve bu terimlerin hepsinin temleinde pace&space vardı. Peki, 1 Ocak 2030’da neyden bahsediyor olacağız? Belki tam saha presin tüm maça yayılması, belki geleneksel sistemlere geri dönülmesi, belki de muhtemel dört sayı çizgisinin oyuna etkisi… Kim bilir?