Ligue 1 notları - Milli maç mesaisi
Yine kadro açıklandığında herkesin “X nasıl olmaz” sorusuyla karşılık vermesi ritüeliyle başladı Fransa'nın EURO 2020 eleme macerası. Haksızlık mı yapılıyor?
Yine kadro açıklandığında herkesin “X nasıl olmaz” sorusuyla karşılık vermesi ritüeliyle başladı Fransa'nın EURO 2020 eleme macerası. Haksızlık mı yapılıyor? Hayır. Pep'in de söylediği gibi Laporte, çok kişinin söylediği gibi Martial ve benim söylediğim gibi -yalnız değilim tabii- Lacazette'in yoklukları enteresandı. Ancak anlaşılması gereken bir şey var; Didier Deschamps, takımına bir oyun ezberi getirdi, bu oyun ezberi şu anda sarsılmaz bir kale gibi. Dolayısıyla zorunda kalmadıkça ne oyuncuları, ne de 11 içindeki pozisyonlara verilen rolleri değiştirecek. Kazandıkça da eli hep güçlü kalacak.
Fransa Futbol Federasyonu'nun 100 yaş gününü ve tabii ki dünya şampiyonunun evine dönüşünü kutladı Fransa dün. Tam anlamıyla bir parti halinde başladı maç. İlk düdükten iki saat önce yerlerini alan seyirciler o andan maç sonuna kadar bir saniye susmadı. St. Etienne maçı gibi bir hâl vardı stadyumda kısacası. Bu arada, Fransızlar Dünya Kupası'ndan sekiz ay sonra hala iki yıldızlı yeni formayı stoklarda bulamazken, Nike yeni retro formayı çıkardı dün görücüye. Bayağı klas. Sınırlı sayıdaymış ve şimdiden 400 bin civarı bir siparişe ulaşmış.
Maça 5-3-2 ile başlayan, öndeki ikiliden biri hızlı kanat oyuncusu Gudmundsson, diğeriyse durumu son anda belli olan 10 numara Sigurdsson olan İzlanda'nın maç boyunca sadece hızlı oyuncusuna uzun top, Sigurdsson'dan duran top ve kaptan Gunnarsson'dan gelen uzun taçlarla gol arayacağı belliydi. Yarım civarı bir xG ile bitirdiler maçı ki, Gençlerbirliği'nde oynayan Kari Arnason'un hemen hemen her hava topu pozisyonunda var olduğunu söylemek lazım. Ancak aşırı tek taraflı bir maç oldu, zaten böyle olmasını da bekliyorduk.
Fransa'ya dönecek olursak, görünüm bu. 4-1 kazanılan Moldova maçında da rakibi ceza sahasına yaslayıp oynamışlardı ki, repertuarda yeni bir şey var: Merkeze, yaya doğru gelen toplar sırasında çizgiden içeriye boş yalancı koşu atmak, yayda toplu oyuncunun da yalancı koşuları kullanıp havadan ceza sahasına pas indirmesi. Pogba'nın Moldova maçında Griezmann'a yaptığı asist, Griezmann ve Pogba'nın Mbappe ve Giroud'ya bu maçta gönderdiği toplar. Kalanı ezberlediğimiz oyun aslında. Kante ribaundları topluyor, hızlıca sağa veya sola, terse yönlendiriyor, kanatlardan hızlıca ceza sahasına giriyor takım. Kaliteli gol pozisyonu üretmekte özellikle ilk yarıda zorlanmış olsalar da, Fransa oynarken “Beni asla yenemezsin.” mesajını veriyor. Ve bunu da çok rahatsız edici biçimde, oyundan keyif aldığını sana göstererek, stres yaşamadan yapıyor. Şöyle bir noktayı anlatıp devam edeyim, İzlanda geriye gömülüp tüm oyunculara markaj uygularken topu Varane'a bıraktı. Varane önündeki boşluğu kullanıp taç çizgisine kadar geldi. Bjarnason'a bir çalım attı, soluyla inanılmaz bir top kesti, korner oldu. Yani hangi oyuncuya nasıl ve ne şekilde önlem alacaksın bu takımda ya?
Giroud Chelsea'de daha fazla oynamalı demişti Deschamps. Giroud iki maçta iki golle başladı ve daha da önemlisi David Trezeguet'nin 34 golünü geçti, Henry ve Platini'den sonra Fransa Milli Takımı tarihinin en fazla gol atan üçüncü oyuncusu oldu. Bu kadar eleştirilip, hatta dalga geçilip, bu kadar kendinden emin şekilde hayatına devam eden çok fazla oyuncu bulamazsınız.
Mbappé denen yaratık 20 yaş 95 günlük olarak çıktığı bu maçın sonunda 169 maç 91 gol 48 asist gibi saçma sapan bir istatistiğe ulaştı. Hızını veya atletizmini övmenin alemi yok fakat oyun zekasının nasıl geliştiğini görmek hem çok keyifli, hem de geleceği düşünmek için çok korkutucu. Attığı golde yaptığıkoşu da, önüne alışı da, son vuruşu da Thierry Henry idi. Griezmann'a yaptığı asist, neredeyse bir pivot santrfor gibi alıp dönüp müthiş pas zamanlamasıyla çıkardığı bir topla geldi. Maç içinde sağ ve sol kanat fark etmeksizin karşısındaki oyuncuyu yanına yaklaştırmadı. Dört kez rakibin ceza sahasına yüklendiği pozisyonlarda dönen topu alıp takımını dört-beş saniyede rakip ceza sahasına getirdi. Yani her şeyi yapıyor ve çok iyi yapıyor. İyi ki izleyebiliyoruz. Ufak bir not, evet, kendini biraz fazla atmaya başladıson zamanlarda, benim de dikkatimi çekiyor.
Bir not da N'Golo Kanté'ye. Caen'den ayrıldığında “Keşke kalsaydı, bu sene Avrupa'ya oynarlardı. Niye Leicester'a gitti?" falan yazmışım. Adam iki sene üst üste iki farklı takımla EPL aldı ben bunu yazdıktan sonra ve o gün bugündür bence oynadığı yerde rakibi yok. Dün 80 dakika boyunca İzlanda'yı bağımsızlığını kazandığına pişman etti. %91 başarılı pas, %92 başarılı uzun pas, 11 ikili mücadele, 3 pas arası, 5 top çalma ve 2 uzaklaştırmayla oynadı. Fransa gibi öne yığılan bir takım için onun kazanıp anında doğru adama yolladığı topların çok eşi benzeri yok. İnanılmaz bir oyuncu.
Bu akılalmaz takımın beş ferdi bundan altı sene önce İstanbul'da U20 Dünya Kupası'nı almıştı. Haziran'da ise Türkiye'ye dünya şampiyonu olarak gelecekler. “Nasıl yeneriz?”i düşünmeden önce onları izleyecek olmanın keyfini çıkarmak gerek.