Kyle Lowry’nin de artık bir yüzüğü var
Kyle Lowry’inin hikâyesini anlatmak biraz çetrefilli olacak gibi gözüküyor.
Kyle Lowry’inin hikâyesini anlatmak biraz çetrefilli olacak gibi gözüküyor. Ailesi ile yaşadığı sorunlar, draft sonrası problemler, Kevin McHale ile tartışması, Raptors’ta edindiği karakter…
ABD’de uzun süre devam eden ırkçılık problemi, 1980’lere girildiğinde yavaş yavaş sona ermeye başlamıştı. Ancak Philadelphia bölgesinde bu olaylar hâlâ devam ediyordu. Şehrin kuzey yakasında, 1986 yılında dünyaya gelen Kyle Lowry ve ailesi bu ortamda yaşamlarını devam ettirmeye çalışırken bir yandan da aile bağlarını koruma çabasındaydılar. Baba Lonnie Lowry Sr. ve anne Marie Holloway’in yaşadığı şiddetli tartışmalar, bu bağların sağlam kalmasını engelledi ve ilişki ayrılıkla bitti.
Abisi Lonnie Lowry Jr ve annesi ile birlikte Kuzey Philadelphia'nın şiddet ortamından kaçınarak hayatını sürdüren Kyle, abisini adeta baba olarak gördü. Başarılı oyun kurucu, 2012 yılında verdiği bir demeçte, "Lonnie benim için bir rol modeldi, babaydı. O, bana basketbolu öğreten kişi oldu. Dripling yapmayı, top dağıtmayı, ince paslar atmayı ve sürekli tutkulu kalmayı ondan öğrendim. Sadece basketbol değil hayatın her alanında benim en büyük destekçim o oldu." diyordu.
Lowry’nin babasına dair hatırladığı son anı ise üvey kardeşi Laquira, abisi Lonnie, babası Lonnir Sr. ile birlikte ettiği kahvaltı. O kahvaltının ardından babasını bir daha görmeyen Kyle, Philly’nin karanlık ortamında çıkıp ailesiyle birlikte yeni bir sayfa açmaya hazırdı. Lowry, yine bir açıklamasında, "Abim ve annem mükemmel karakterlerdi ancak ananemin eğlenceli ve disiplinli rolü de bana çok şey kattı. Her zaman, ‘O adam hakkında endişe etme, asla. Sen harika bir aileye sahipsin.’ derdi. Tabi annemin gece ve gündüz vardiyalı iki ayrı işte çalışması, bizi doyurması… Adamım, bunlar özel şeyler." demişti.
Bütün bu ailevi ve çevresel ortam altında sürekli olarak basketbol oynayan Lowry, aynı zamanda harika bir beyzbol oyuncusuydu. Yaşına göre barındırdığı atletik özelliklerini beyzbolda daha iyi kullandığını düşünen Lowry, atıcı rolünde fena işler yapmamıştı. Ancak abisinin yönlendirmeleriyle tamamen basketbola odaklandı. Abisine göre basketbol, insanı yalnızca fiziksel olarak geliştirmiyordu. Basketbol, hayatın her alanında bireye artı değerler katan bir oyundu. Okuldan önce, okuldan sonra, okul arası… Bütün boş zamanını basketbol ile geçiren Lowry, çok geçmeden gençlik ligindeki koçların dikkatini çekti. Cardinal Dougherty Lisesi'nde yardımcı antrenörlük yapan Dave Distal, genç oyuncunun top hâkimiyetine hayran kaldığı için onu hem eğitim hem de basketbol için liseye davet ediyordu.
Lowry, lise kariyerinde kendi kimliğini buldu. 2004 Pennsylvania Yılın Lise Oyuncusu Ödülü’nü kazandı ve son yılında yakaladığı 19 sayı, 8 ribaund ve 6 asistlik ortalamalar onu ABD’deki tüm lise oyuncuları arasında 28. sıraya kadar taşıdı. 2004 yılında lise kariyeri biten Lowry için sırada daha büyük bir adım atma zamanı gelmişti artık. Ufukta kolej kariyeri görünüyordu. Çevikliğinin yanı sıra hız ve oyun aklı öne çıkan genç yıldız için birçok kolej teklif yaptı. Ohio Cincinnati'deki Xavier’a gitmek isteyen Lowry, oluşan sorunlar nedeniyle Pennsylvania Delaware County'deki Villanova Üniversitesi'ne kaydoldu. İlerleyen yıllarda kolej seçiminin çok fazla önem taşımadığı ortaya çıktı. Zira kolejde yalnızca iki sene geçiren Lowry, NBA’in şatafatlı arenası için kendini artık hazır hissediyordu.
İki senelik kolej kariyerinin ardından 2006 yazında NBA Draftı’na katılan Kyle, Memphis Grizzlies tarafından 24. sırada seçildi. İlk sezonu 5,6 sayı ve 3,2 asist gibi vasat ortalamalarla geçse de sahada gösterdiği oyun aklı izleyenleri etkilemişti. İlk sezonun ardından Memphis ile uzun bir gelecek kurmayı planlarken Grizzlies’ın 2007 Draftı’nda Mike Conley’nin seçmesi işleri tamamen değiştirdi. Conley’in gelmesiyle birlikte takım içi rolü çok azalan Lowry, 2009’da Lionel Hollins’in takımın başına getirilmesinin ardından antrenörle anlaşamadı ve Houston Rockets’a takaslandı.
Houston’da antrenör Rick Adelman ile derin bir bağ kuran oyun kurucu, abisinden öğrendiği temel becerilerini Adelman yönetiminde birkaç seviye yukarı taşıdı. Set organizasyonlarında ince ayarları topsuz oyunlara da yansıtabilirken, şut ritminde yeni düzenlemeleri Adelman ile yakalamıştı. Ancak 2011 yılında Kevin McHale’ın Rockets’ın yeni koçu olması, Lowry’nin geleceğini derinden etkileyecekti.
McHale, takımın başına gelir gelmez antrenman sistemlerini değiştirdi. Kısaların kontrolünde olan oyundan ziyade uzun devrilmesi ve forvet kanallarına yönelen yeni sistem, Lowry için uygun değildi. Bu sistemde Lowry’nin potansiyelini sahaya yansıtamadığını koçuna söylemesine rağmen yaşanan kimya uyuşmazlığı sezon boyu sürecek tartışmanın habercisiydi. Kyle Lowry, o tartışmalara dair şu ifadeleri kullanmıştı:
"2011-2012 sezonunda Denver Nuggets’a karşı oynuyorduk. Kevin McHale, maç sırasında benimle konuştu ama ne dediğini hatırlamıyorum çünkü onu dinlemiyordum. Bunun gibi birkaç olay daha yaşadık. Bazen ben dinlemedim, bazen de o… Aynı oyunculuk kariyerindeki gibi dik kafalı, sağlam ve disiplinli bir tarza sahip olmaya çalışıyordu. Kararları onun için her zaman öncelikti. Felsefesini asla anlamadım. Eğer bana koçluk yapsaydı Houston’da beraber yükselebilirdik."
2012-2013 sezonu öncesinde Toronto Raptors’a takaslanmasyıla sona eren bu uyuşmazlık aslında bir noktayla değil noktalı virgülle bitiyordu. 2014 yazında serbest oyuncu olan Lowry, Raptors’la yeniden anlaşma konusunda çift taraflı isteğe sahipti. Ancak anlaşmayı yapmadan önce Rockets tesislerini ziyaret ederek takım menajeri Daryl Morey ile görüştü. Daha sonra Kevin McHale ile özel görüşme yapan Lowry, yaptıklarından pişman olduğunu ve antrenöründen özür dilediğini söyledi. Geçmişinin hesabını tamamen kapatan, noktalı virgülü noktaya çeviren oyun kurucunun önünde Toronto’da yazmaya devam edeceği bir hikâye vardı. Ancak zorlu bir hikayeydi bu; tıpkı sıkıntılı Philadelphia günlerinde abisi ve annesiyle yaşadığı gibi…
Raptors, 2013 yılının aralık ayında Rudy Gay’i Sacramento Kings’e gönderdi. Takımın temel direkleri artık iki en iyi arkadaş, Kyle Lowry ve DeMar DeRozan olacaktı. Tarihinde ilk kez play-offa kalma başarısı gösteren Raptors için işler daha yeni başlıyordu. Bu ilk play-off macerası ilk turda sona erdi. Ama eğer kazanacaksanız, kaybetmeyi de çok iyi bilmeliydiniz. Daha sonraki yıllarda ise Clevaland Cavaliers, ya da daha doğru ifadeyle LeBron James engeline takıldılar. LeBron’un takımlarına ya konferans finalinde ya da konferans yarı finalinde elendiler. Doğu’nun Kralı’nı bir türlü geçemediler. Bütün bu engellerde Kyle Lowry’nin rolü belliydi: Normal sezonda All-Star seviyesinde oyna, asist ve top çalma alanlarında lig lideri ol ancak play-offlarda çaylak oyun kurucuya dönüş. Evet, gerçekten de böyleydi. Temmuz 2017’de aldığı 100 milyon dolarlık kontrat, 22,4 sayı ortalamaları, All-Star seçimleri… Bütün bu şatafatlı apoletler play-off zamanında yok olup gidiyordu.
Yıllar içinde yaşadığı sakatlıklar, Lowry’yi gençliğinde özel kılan atletizmini de götürdü. Ama göz alıcı asist/top çalma verileri onu ligin en özel oyun kurucularından birisi haline getirdi. Tabii burada Lowry’nin DeMar DeRozan’la yakaladığı uyumdan da bahsetmek gerek. Adeta tencere kapak misali çok iyi bir uyum yakalayan bu ikili, saha içinde ayak hareketleriyle bile anlaşabiliyordu ancak bu uyum da çok geçmeden anlamını yitirecekti. DeRozan, 2018’in yaz aylarında, Kawhi Leonard karşılığında San Antonio Spurs’ün yolunu tuttu. Abisinden sonra en iyi anlaştığı isimlerden olan DeRozan Lowry’nin yanında değildi.
Kawhi Leonard’ın önceki sezon yaşadığı psikolojik problemler ve bir sezonunu çöpe atan sakatlığı, bu takasın etrafında soru işaretleri yaratıyordu. Ancak takasın gerçekleşmesini sağlayan şey de bu soru işaretleriydi. Raptors Başkanı Masai Ujiri’nin Lowry ile defalarca birebir görüştüğü ve her görüşmede sarf ettiği “Kyle, sen zaten mükemmel bir oyuncusun. Takımda kültür değişimine ihtiyacımız var, anla bunu.’’ ifadelerine rağmen oynanan kumarın riski ortadaydı. Ama oynanan bu kumar sezon ilerledikçe kazananı veya kaybedeni olmayan eğlenceye dönüştü. Lowry’nin yakaladığı müthiş ivme, Kawhi’ın sakatlıktan harika dönüşü ve bu ikilinin saha içi kimyası Kanada ekibi için bir şeylerin habercisi gibiydi. Normal sezondaki performansın ardından sırada play-off vardı. Lowry ve play-off, birbirlerini pek sevmeyen bir ikili…
Kawhi Leonard’ın adeta Michael Jordan’a dönüştüğü play-off serilerinde Kyle Lowry, performansının üstüne koyamadı ancak kariyerinde ilk kez normal sezondaki performansının altına da düşmedi. Kendisini yücelten pas dağıtımı, kısa savunması ve geçiş hücumlarında yarattığı açı tehdidi haziran ayında bile devam etti. Lowry, geçtiğimiz günlerde Golden State Warriors’ı devirerek şampiyonluğa ulaşan Raptors’ın başarısında en büyük rolü oynayan isimlerden biriydi. Karanlıklar ile başlayan hayatında ışıklarla dolu bir zaferle karşılaştı Kyle, artık onun da bir NBA yüzüğü var.
Lowry hakkında son cümleleri kendi ağzından dinleyelim:
“Gençken çevremin de etkisiyle biraz dağınıktım. Abimin özverisi ve annemin inancı olmasa bunlar gerçekleşmezdi. Daha sonra yaşadığım tartışmalara şu an baktığımda gülüyorum. O zamanlar gerçekten de olgun değildim, hem de hiç. Ama büyüdüm ve öğrendim. Harika bir seviyedeyim. Harika bir karım ve çocuklarım var. Ben bir All-Star’ım ve ekibim play-offlarda başarı elde ediyor. Ben, benim.”