Karabükspor'un Başarısının Sırrı
Karabükspor’un bu sezonki başarısının arka planında doğru teknik adam, doğru yönetim biçimi, doğru taktik ve doğru oyuncu seçimlerinin birleşimi yatıyor.
Formda Fenerbahçe'yi haftalar sonra mağlup eden Karabükspor kendi çıkışını sürdürdü. Tansu Gürsel, bu hafta 109. sayısı çıkan Hayatım Futbol'a Karabükspor'un bu sezonki başarısının arka planını yazdı:
"Çok mutluyum. Çok huzurluyum. Gerçekten hem ben, hem eşim çok mutluyuz. Çok kolay alıştık, aslında benim hayatımın dörtte üçü gurbette geçti. Evimde çok oturamadım. Ama iyi ki gelmişim. Başladığımız işi bitirmeyi Allah da bize inşallah nasip eder. Buradan gitsem de her zaman kalbimde yer edecek bir yer burası. Ben, duygularımı çok net ifade edebilen bir adamım. Pek rol yapmasını da beceremem, öyle de bir mücadelem yok. Aksi de olsa söylerdim. Zaten de burada olmazdım. Sanki bu şehir ile benim kimliğim uyuştu gibi…"
Bu sözler Tolunay Kafkas'a ait. Kardemir Karabükspor'un şu an itibariyle ulaştığı noktanın açıklaması için saha içi ve saha dışında karşımıza çıkan farklı detaylardan bahsetmemiz gerek. Ancak içinde bulunulan durumun ufak bir özeti de, hiç şüphesiz ki Kafkas'ın bu cümlelerinde kendine bir yer bulmuş…
Sezona başlarken, Karabükspor birçokları için tam bir kapalı kutuydu. Hatta taraftar bile ister istemez kendisini, senelerdir içselleştirdiği kümede kalma mücadelesinin yeni bir versiyonuna daha alıştırmaya başlıyordu. Geçen seneki yönetimin sezon biter bitmez kongre kararı alması, kongreye iki gün kala yeni yönetim listesi konusunda yaşanan sıkıntılar, ortaya çıkan adayların çekilmesi, kulüp kayyuma gitmesin diye oluşturulan geçici yönetim, hemen ardından alınan yeni bir kongre kararı ve şu anki yönetimin göreve gelmesi derken futbol takımının hazırlık süreci, kamp programı, teknik kadro ve futbolcu transferleri tamamen ikinci planda kaldı. Kulüpteki yönetim belirsizliği esnasında piyasadaki gözde futbolcuların başka kulüplere imza atmaları ve her şeyden önce teknik direktör konusundaki belirsizlik, yapılan yorumlarda Kardemir Karabükspor'un en büyük küme düşme adayı olarak ön plana çıkmasını sağlamıştı. Tabii ki Türkiye'de işler böyle yürümüyor. Bu sezon Karabükspor'da olduğu gibi, teknik direktörünüzü Temmuz ortasında getirip transferleri de bu dönemde yapmaya başlayarak, yine sadece bir aylık bir hazırlık kampıyla sezona hazırlansanız da diğer takımlara göre pek dezavantajlı olmuyorsunuz. Şampiyonluğa oynamadığınız sürece, son dakikada kurulmuş bir takımı doğru bir idari organizasyon ve düzgün bir maaş ödeme sistemiyle tehlikeli rüya görmekten kurtarıp, aynen Tolunay Kafkas'ın mevsim başında koyduğu ilk 10 hedefi gibi bir menzile sokmanız mümkün.
Yönetim doğruları
Süper Lig'de yedi haftadır, kupa maçları da hesaba katıldığında üst üste dokuz maçtır yenilgi yüzü görmeyen Kardemir Karabükspor'da bu başarının sırrını yönetimsel ve saha içi önlemler olarak ikiye ayırabiliriz.Türkiye'deki futbol ortamının istikrarsızlığı ve akşamdan sabaha 180 derece değişen şartlar düşünülünce, ilerleyen haftalarda durum ne olur bilinmez ancak şu anki başarının yönetimsel etkenlerinden en önemlileri mali disiplin ve bu sezon dilimize Ünal Aysal-Fatih Terim olayından dolayı pelesenk olan kurumsallık… Önceki yönetimin yaptığı plansız harcamalar ve ödenemeyen futbolcu ücretleri sebebiyle biriken borç, bugünkü Mustafa Yolbulan başkanlığındaki yönetimle çok fazla büyümesine izin verilmeden eritilmeye başlandı ve kulübün giderleri neredeyse minimuma indirildi. Yeni yönetim, kulübün gelir kaynaklarını arttırmak için çeşitli çabalar içerisinde… Ayrıca profesyonel bir yönetim anlayışı için kulübe daha önce çoğumuzun tanıdığı bir finans kuruluşunda görev yapmış bir CEO getirildi. Gereksiz harcamaların kısılması ve futbolcu ücretlerinin düzenli ödenmesi de haliyle takıma yansıdı.
Bundan sonra yönetimin en önemli projesi, dağınık olan tesislerin yerine tüm birimlerin bir araya geleceği, alt yapı takımlarının ve profesyonel futbol takımının idmanlarını sürdürebileceği modern bir tesis yapıp bunu kulübe kazandırmak. Bu yeni tesisin inşa edileceği yer hazır. Orta vadeli hedef, kulübün altyapı takımlarını da gençler için cazip hale getirip öz kaynaklarından oyuncu yetiştiren bir Kardemir Karabükspor yaratmak… Tüm bunlar için de aşçıdan mentöre, yepyeni bir yapılanma içine gidiliyor.
Tolunay Kafkas & yönetim uyumu ile gelen disiplin
Biz gelecekte olması planlananlardan yine günümüze dönelim ve teknik detayları incelemeye çalışalım. Sezon başında Tolunay Kafkas'la anlaşıldığı açıklanınca birçok kişinin kafasında soru işaretleri oluşmaya başlamıştı. Neticede Tolunay Kafkas, son olarak görev yaptığı Trabzonspor'da pek bekleneni verememiş, kulüpten de istemediği bir şekilde ayrılmıştı. Ayrıca daha önce çalıştığı Gaziantepspor'da da yönetimle arasında yaşanan görüş ayrılıkları ve lafını hiçbir zaman esirgememesiyle aykırı bir hoca imajı çiziyordu. Zor bir insan olan Kafkas'la uzun vadeli çalışabilmek için frekansların tutması, karşılıklı güven ortamının oluşması gerekliydi ve Karabükspor'un yeni yönetimi de bunun ne ölçüde gerçekleşebileceği konusunda doğal olarak pek fikir vermiyordu. Fakat yönetimin, özellikle dördüncü hafta oynanan Trabzonspor maçıyla başlayıp, sekizinci hafta alınan 2-1'lik Galatasaray yenilgisine kadar süren ve takımın yalnızca bir beraberlik alabildiği beş haftalık kötü süreçte hocaya desteğini tam olarak hissettirmesiyle bu konudaki soru işaretleri de bitmiş oldu. O dönemde başkan Mustafa Yolbulan'ın "sezon sonuna kadar tüm maçlarımızı kaybetsek de Tolunay Kafkas'ı hiçbir yere bırakmayacağız" şeklindeki açıklaması çok önemliydi.
Bugün baktığımızda, kulüpteki hiçbir idareci Tolunay Hoca'nın işine karışmıyor. Ki bu durum bırakın bir Anadolu kulübünü, daha profesyonel yönetimlerin yer aldığı, büyük diye tabir ettiğimiz kulüplerimizde bile kolay görebildiğimiz bir örnek değil. Şu anda Karabükspor tesislerinde tam anlamıyla bir "Tolunay Kafkas Kanunları" gerçeğinden söz edebiliriz. Tabii ki bu kanunlar tam bir disiplin ve zaman zaman kimine göre despot uygulamalar içeriyor. ve doğal olarak bir dönem iplerin çokça gevşediği yerlerde, belli bir disiplin temeline oturan uygulamaların despotizm olarak adlandırılması yanlışı, çok da yabancı olduğumuz durumlar değil.
Takım savunması
Gelelim saha içi uygulamalara… Karabükspor için geçmiş yıllarda öncelikli sorun her zaman savunma zaafları olmuştur. Takım, Süper Lig'de geride bıraktığı üç sezonda da en kolay gol yiyen takımlardan biriydi. Özellikle deplasman maçlarında bu durum büyük bir handikap yaratıyordu. Rakamlarla örnekleyelim. Son hafta oynanan Fenerbahçe maçıyla kümede kalınan 2012/2013 sezonunda 34 maçta 53 gol, yani maç başına ortalama 1.56 gol, 2011/12 sezonunda maç başına ortalama 1,65 gol, 2010/11 sezonunda da ortalama 1,56 gol yiyen Karabükspor, bu sezon şu ana kadar ortalama 0,87 gol yemiş durumda. Ortada neredeyse yarı yarıya bir fark var ve sadece bu istatistik bile birçok şeyin açıklayıcısı. Tolunay Kafkas, Karabükspor için yazdığı reçetede öncelikle savunmayı düzeltmeyi hedeflemiş ve bunda da şimdilik başarılı olmuş görünüyor. Karabükspor, özellikle savunmada takım halinde topun arkasına geçip, takım boyunu mümkün olduğunca kısa tutuyor. Hatta sezon başında savunma organizasyonunu yapması için transfer edilen Sebastian Puygrenier'in ilerleyen haftalara rağmen halen daha kendine gelememesi nedeniyle kesik yiyerek, stoperdeki yerini ligin en sert ve hatta sakar oyuncularından Yiğit İncedemir'e bırakması bile şu ana kadar olumsuz bir sonuca neden olmuş değil. Çünkü sebep açık: Karabükspor, takım halinde gayet makul bir alan savunması yapıyor. 28 yaşındaki Yiğit'in kariyerinde ilk kez stoper oynadığını da belirtmemiz gerek.
Söz savunmadan açılmışken, Tolunay Kafkas'ın sezonu başında yaptığı bir yanlıştan ne şekilde döndüğüne değinmeden olmaz. Sezonun ilk haftalarında Karabükspor savunmasının solunu Uğur Uçar savunuyordu. Uğur, kariyerinin daha önceki bölümünde bazı maçlarda bu bölgede denenmiş ancak bu işin olmayacağını daha o zamanlar belli etmişti. Tolunay Hoca'nın bu deneyi açıkçası tutmadı. Sol ayağını hiç kullanamayan, dahası çoğu pozisyonda ağır kalan ve belini döndüremeyen Uğur, sol bekte oynadığı altı maçta üç sarı, bir kırmızı kart görürken, bir de kendi kalesine gol attı. Sağ bek olarak görev aldığı dokuz maçta ise sadece bir sarı kart gördü ve oyun anlamında da gözle görülür bir çıkış sergiledi. Ayrıca Uğur'un sağ beke geçmesiyle birlikte sol bek pozisyonunda şans bulan İshak Doğan'ın, ülke futbolu olarak derinden yaşadığımız kaliteli yerli futbolcu kıtlığında her hafta futbolunun üzerine koyarak milli takıma kadar uzanan bir çıkış yakalayıp, üstelik bir de ligin en tehlikeli duran toplarını kullanan oyuncularından biri haline gelmesi de ayrı bir kazanım olarak bir köşeye yazılmalı.
Takımın yediği gol sayısındaki düşüşte en büyük paylardan biri de hiç şüphesiz Boy Waterman'a ait. Hollandalı kalecinin kariyerinde Ajax, Alkmaar ve PSV gibi çok önemli kulüpler var. Ancak nedense hiçbirinde uzun süre oynamamış. Bir kaleci için kusursuza yakın fiziği, refleksleri ve yan toplardaki başarısının da ötesinde çok önemli bir özelliği var Waterman'ın. Ayaklarına neredeyse bir orta saha oyuncusu kadar hakim. Hal böyle olunca takımın pas trafiğine bile katılan bir kaleciye sahip oluyor ve oyun kurabilen kaleci konforundan da mahrum kalmıyorsunuz…
LuaLua ve onsuz 4-4-2
Kardemir Karabükspor'un maçlarını izleyenler, son haftalarda takım dizilişinde yaşanan değişikliği muhakkak fark etmişlerdir. Tolunay Kafkas, yukarıda da bahsettiğimiz gibi sezonun ilk haftalarında 4-2-3-1 dizilişini tercih ediyordu. Ancak Akhisar deplasmanında LuaLua'nın sakatlanarak oyunu terk etmesinin ardından, takım ikinci 45 dakikada sahaya 4-4-2 dizilişiyle yayılmak zorunda kaldı. Tabii o ana kadar 0-0 devam eden ve oyun anlamında Karabükspor taraftarlarını pek de tatmin etmeyen maçın seyri değişiyor ve Akpala, kırmızı mavililere galibiyeti getiren golü tam anlamıyla 4-4-2 oynanan o dakikalarda atıyordu. Tolunay Kafkas, sonraki maçların hepsine bu dizilişle çıktı ve sahadaki takımın direnci daha da arttı. Burada keramet 4-4-2'de miydi yoksa bu sezon bir türlü isteneni veremeyen, geçen seneki motivasyonunu yakalayamayan Lomana LuaLua'nın oynamaması mıydı, bunu ilerleyen zamanda daha net olarak gözlemlemek mümkün. Hazır LuaLua'dan bahsetmişken, biraz daha detaya girelim. Geçen seneki takımın en önemli oyuncusu ve sürükleyicisi olan Kongolu, bu sezona açık bir şekilde verimsiz başladı. Gerek yoğun markajdan, gerekse de istediklerini yapamamanın verdiği baskıdan ötürü sinirlendiği ve kontrolü kaybettiği anlar oldu. Özellikle Trabzon deplasmanında oyundan alınırken formasını fırlatması ve Galatasaray maçında yardımcı hakeme yaptığı orta parmak işareti, psikolojisinin iyi olmadığını net bir şekilde ortaya koyuyordu.
Akpala Gerçeği
Üzerinde durulması gereken bir de golcü meselesi var. Sezona başlarken takımın gol umudu olarak sahaya çıkan oyuncu Gökhan Ünal'dı. Geçtiğimiz sezonun başında Karabük'e ağır bir sakatlıktan çıktığı için yaklaşık bir sene top oynamamış ve egosuyla birlikte vücudu da büyümüş bir halde gelen Gökhan Ünal, yaklaşık bir senelik aktif dinlenmenin ardından bu sezon öncesi kulüple maç başı anlaşma yapıp lige bambaşka hedeflerle başladığını söylüyordu. Sezonun ilk haftalarında ilk 11 oyuncusu olarak sahada yer almış, hatta Kasımpaşa ve Elazığspor maçlarında rakip fileleri havalandırarak ona aslen inanmayanları bile bir an için umutlandırmıştı. Fakat sonrasında yine bildik senaryo işledi ve Gökhan, düşen performansının ardından ilk yarının ortalarında sözleşmesi feshedilerek gönderildi. Bu fesih, aslında takımdaki diğer oyunculara yapılmış bir uyarıydı. Üst üste alınan puanlar, tam da Gökhan Ünal'ın takımdan ayrıldığı dönemin sonrasına denk geliyor zira. İşte tam da bu dönemde Akpala takıma girmeyi başardı. Transfer döneminin son günlerinde kiralanan Nijeryalı, ilk birkaç haftayı sakat geçirdikten sonra yavaş yavaş takıma girdi ve şu an geriye dönüp baktığımızda takımın sahadaki kolektif oyununa büyük bir katkı veriyor. Akpala'nın müthiş fiziği ve bu fiziksel avantajını kullanarak rakip ceza sahası çevresinde sakladığı toplar, takımın hücum yerleşiminde zaman kazanmasını sağlıyor. Ayrıca ceza sahası çevresinde aldığı fauller de ayrı bir avantaj. Akpala, bu oyun tarzıyla aslında Galatasaraylı Drogba'nın Juventus maçında gördüğü işlevin bir benzerini ortaya koyuyor dersek abartmış olmayız. Tüm bunlardan söz edip, onun üst düzey gol vuruşu yeteneğini es geçmek olmaz. Gerçekten hiç olmadık anlarda çıkardığı usta işi vuruşlarla skora katkı yapabiliyor.
Tüm bu saydıklarımıza ek olarak, takımın iyi kötü bir yerli oyuncu iskeletine sahip olmaya başladığını da kabul edebiliriz. Özellikle sezon başından sakatlandığı Akhisar maçına kadar Hakan Özmert, sonra ondan görevi devralan Furkan Özçal, yabancısı olduğu stoper mevkiinde hatalarına rağmen özveriyle savaşan Yiğit İncedemir, sezona iyi başlayamasa da oynadıkça açılıp İshak'la birlikte sol çizgide iyi bir ikili oluşturan Erkan Kaş, zaman zaman kadroya girmekte zorlansa da motive olduğunda takımı müthiş bir hızla hücuma taşıyan Ahmet İlhan Özek ve Akpala'nın yanına geçtikten sonra çalışkanlığıyla daha verimli olup kendini bulan İlhan Parlak, Kardemir Karabükspor'un ortaya koyduğu direncin önemli unsurları arasında sayılmalı.
Peki Karabükspor'da hiç mi sorun yok? Muhakkak ki var. Öncelikle şu an çok dar bir kadroyla mücadele veriliyor. 18-19 kişilik bir futbolcu kadrosu söz konusu. Puygrenier'in gözden düştüğü ortamda mutlaka takıma stoper takviyesi yapılmalı. Ayrıca büyük umutlarla transfer edilen Morten Gamst Pedersen de henüz hiçbir şekilde bekleneni verebilmiş değil. Orta sahada uzun süre sahalardan uzak kalacak Hakan Özmert'in görevini üstelenebilecek bir oyuncu transferi şart. Kanatların daha aktif kullanılabilmesi için alternatif oyuncular ve hatta mümkünse Akpala'yı yedekleyecek bir golcünün takıma katılması gerek.
İkinci yarı kuşkusuz ilk yarıdan daha zor olacak. Karabükspor da korkulu rüya görmek istemiyorsa şu anki idari ve ekonomik istikrarını koruyup doğru takviyeleri yaparak Tolunay Kafkas'ın o çok rahat ettiği ortamı devam ettirmeli. İkinci yarıda bitmesi beklenen tribün inşaatını da göz önüne alırsak, çelik işçisinin takımı Karabükspor bu lige her zaman renk katar ve kutu gibi stadıyla en zor deplasmanlardan biri olur.
Kaynak: Hayatım Futbol / Tansu Gürsel