İpek Soylu: "Wimbledon'ın benim için ayrı bir yeri var"
2014 ABD Açık'ta gençler kategorisinin çiftler ana tablosunda şampiyon olarak Türkiye'nin ilk Grand Slam şampiyonu tenisçisi unvanını alan İpek Soylu, daha sonraki dönemde Roland Garros ve ABD Açık tek kadınlar ana tablosunda da yer almayı başarmıştı.
2014 ABD Açık'ta gençler kategorisinin çiftler ana tablosunda şampiyon olarak Türkiye'nin ilk Grand Slam şampiyonu tenisçisi unvanını alan İpek Soylu, daha sonraki dönemde Roland Garros ve ABD Açık tek kadınlar ana tablosunda da yer almayı başarmıştı. Bir dönem 151. basamağına kadar yükseldiği WTA klasmanında şu an 306. sırada yer alan 23 yaşındaki tenisçi, Eurosport Türkiye spikeri Yücel Tuğan'ın sorularını yanıtladı. İpek Soylu, sezonun üçüncü Grand Slam'i Wimbledon başta olmak üzere birçok konuda yorumlarını paylaştı.
Wimbledon'da heyecan başladı. 2012 Wimbledon gençler kategorisinde tekler ana tablosunda oynayan ilk Türk kadın tenisçi olmuştun. O gün neler hissettin?
Kesinlikle kariyerimin en özel turnuvalarından biriydi. Elemelerde son tur maçımı son sette kazanmıştım ve bu duyguları yaşamak için yıllar boyunca verdiğim emeklerin karşılığını görmek çok güzeldi. O duyguları bir daha hissedebilmek, benim en büyük çalışma motivasyonlarımdan biri oldu.
Pek çoklarınca Wimbledon yarattığı atmosferle ve tarihiyle diğer Grand Slam’lerden ayrılıyor. Senin için de öyle mi? Wimbledon’ı farklı yere koyan özellikler nelerdir?
Tabii Wimbledon’un benim için ayrı bir yeri var. Gençlerde ilk ana tablo oynadığım Grand Slam. Onun dışında oyuncu tarafından baktığınızda yerleşmiş kurallarıyla, düzeniyle, tarihiyle, hikâyesiyle farklı bir yere koymak gerekiyor.
Sezonun bu bölümünde toprak kort sezonundan çıkılıyor ve çok kısa sürede çim korta uyum sağlamak gerekiyor. Senin için bu geçiş kolay oluyor mu? Adapte olmak için nasıl çalışmalar yapmak gerekiyor?
Biz bu sene farklı bir turnuva programı takip ettiğimizden toprak korta yeni geçiş yapıyoruz. Sezonun büyük bir bölümünü sert zeminde geçirdik, şimdi Avrupa’daki turnuvalarla birlikte toprak korta geçeceğiz. Bu geçişler genelde zorlandığım dönemler değil ama her zeminin kendine özgü bir stratejisi olduğu için bir-iki hafta adaptasyon antrenmanları yapıyoruz.
Toprak, sert, çim kort. Senin favori zeminin hangisi?
Aslında benim oyun stilim tüm zeminlere kolay adapte olabilmemi sağlıyor ama sezonun büyük bir bölümünü sert zeminde geçirdiğim için orada kendimi daha rahat hissettiğmi söyleyebilirim.
Dört Grand Slam’de de mücadele ettin. Bu dördünü kısaca tanımlar mısın? Senin için en özeli ve en sevdiğin hangisi?
İnsanın böyle turnuvalarda bulunmuş olması ve seçim yapmasının istenmesi bile büyük bir şans. Hepsinin çok ayrı bir değeri var tabii ki. Roland Garros, büyüklerde ilk defa elemeleri geçip ana tabloya çıktığım turnuva; bu yüzden özel bir anısı var. ABD Açık’ı gençlerde kazandığım için kariyerim açısından onu da ayrı bir yerde değerlendirebilirim. Wimbledon’un önemini ve ruhunu daha önceki sorularda anlatmaya çalışmıştım. Avustralya Açık bence son yıllarda oyuncuların gözünden baktığınızda en çok oynamak istedikleri turnuvalardan biri aslında. Organizasyon üst düzeyde, bütün detaylar en ince ayrıntısına kadar düşünülüyor ve her sene kendilerini geliştiriyorlar. Ama favorimi sorsanız ABD Açık derim.
2014’te gençler kategorisi çift kadınlarda ABD Açık’ı kazandın. Türkiye'nin ilk Grand Slam şampiyonusun. Türkiye’de de bu şampiyonluk büyük bir ilgi yarattı. Bu başarı kariyerinde, oyuna yaklaşımında kort içinde ve dışında neleri değiştirdi?
Bunu hem saha içi hem saha dışı olarak değerlendirmek lazım. Gençlerdeki son turnuvamda böyle bir başarı kazanmak ve hayatımın her anında gurur duyacağım bir başarı elde etmek, büyükler klasmanına geçişte öz güven açısından olumlu katkı yaptı. O geçişi daha kolay yapmamı, formumu sürdürebilmemi sağladı. Bu işin saha içi yönü. Bir de saha dışında bu başarının getirdiği ilgi ve medya desteğiyle insanlar hem genel olarak ülke tenisine hem benim tenisime daha fazla ilgi göstermeye başladı. Kendimi anlatabilmek açısından büyük bir fırsat yakaladım. Her anlamda olumlu bir dönemdi benim için.
Senin gibi yetenekli sporcularımız gençlerde çok büyük başarılar elde ediyorlar. Ancak sadece teniste değil tüm sporlarda, büyükler kategorisine geçiş aşamasında bu performansların düştüğünü görüyoruz. Sana göre bunun sebepleri nelerdir?
İki kategoriyi karşılaştırdığınızda rekabet açısından çok büyük farklar var. Büyükler kategorisinde her anlamda farklı bir sistem kurmanız gerekiyor. Hangi spor olursa olsun; oyunun yapısı, ekonomisi, rekabet kuralları, takvimi, psikolojisi, her şeyi değişiyor. Sanıyorum bu adaptasyon sürecinde sorun yaşanıyor genelde.
Sen profesyonel tura geçişte neler yaşadın? Nasıl bir uyum çalışması yapmak gerekti?
Ben genel anlamda gençlerden büyüklere başarılı bir geçiş yaptığımı düşünüyorum. Başta bakış açımı biraz geliştirmem, spora daha detaylı bir yaklaşım sergilemem gerekti. Çünkü büyüklerde sık aralıklarla çok yüksek seviyede maçlar oynuyorsunuz ve her maçta %100 performansla sahada olmanız gerekiyor. Hâliyle seviye de çok yükseliyor. Büyüklerde oynamaya başlayınca daha geniş bir ekiple çalışmaya başladım; bire bir çalışmaları arttırdık. O geçiş sürecinde formumu devam ettirebilmemi bunlara borçluyum.
Gençlerin ardından profesyonel turda da gelen şampiyonluklarla WTA’de 151 numaraya kadar yükseldin. Son dönemdeyse, özellikle 2018’de bir düşüş oldu. Bunun nedenlerinden bahseder misin?
Her spor dalında her sporcunun yaşayabileceği dönemler bunlar. Formda olduğunuz gibi düşüş yaşadığınız dönemler de olabiliyor. Önemli olan bu düşüşlerden hangi sonuçları çıkardığınız. Ben pozitif sonuçlar çıkardığımı düşünüyorum. Bu yıl aldığımız kararlar da bunların bir sonucu.
Bu yıla yeni bir ekiple girdin. Bu değişikliğin sebepleri nelerdi?
Kariyerimde benimle yürüyebilecek, vizyonuyla yeni bakış açıları yaratabilecek, birlikte yürüyebileceğim insanlara ihtiyacım vardı. Kort içi ve kort dışı olarak kariyerimi ikiye ayırdık. Her iki taraf için de yepyeni ekipler kurduk. Ben sadece tenisime konsantre oluyorum; onun haricindeki tüm süreci ekibim yönetiyor. Bu durumdan ve bunun sonuçlarından fazlasıyla memnunum.
Yeni takımında kimler var? Bu isimler senin oyununa nasıl katkı sağlıyor?
Saha dışını kariyer yönetim ajansım Possible yönetiyor. Her biri farklı alanlarda uzman beş kişilik bir ekip. Saha içinde Arnaud Fontaine ve Henri Jacquemin ile çalışıyorum. Merkezimizi Belçika’ya, Garisart Akademi’ye taşıdık. Kondisyon çalışmalarımızı tenis odaklı yapıyoruz. Doğru turnuva programlamasıyla uygun hedef haritamızı çıkardık. İyi yönlendiriliyorum ve bunun sonuçlarını alıyoruz.
Hem teklerde hem çiftlerde mücadele ediyorsun. Çiftlerde de şampiyonluklar geliyor. Çiftler kariyerin, teklerdeki oyununu nasıl etkiliyor? İleride sadece teklerde devam etmeyi düşünüyor musun? Yoksa ikisi beraber devam mı edecek?
Çiftler oynamayı çok seviyorum. Tenis gibi bireysel bir sporun içindeki sosyallik aslında. Kortu bir arkadaşınızla paylaşmak, aranızdaki o iletişim beni mutlu ediyor. Sorumluluk paylaşıyorum ve bu benim oyunuma olumlu yansıyor. Servis, return ve vole için iyi bir antrenman oluyor. Özellikle bazı haftalarda teklerde istediğim performansı ortaya koyamadıysam çiftlerde devam edip maç ritmimi yükseltiyorum.
Yeni ekibinle de beraber bu yıl dört turnuva kazandın. Sıralamada yükseliyorsun. 2019 için kısa dönemi ve sene sonunu düşünürsek, hedeflerin neler?
Bu seneki hedeflerime ulaşıyor olmak beni çok motive ediyor. Çok planlı çalışıyoruz ve bunun karşılığını yavaş yavaş almaya başladık. Orta dönem hedefimiz, önümüzdeki senenin başında Avustralya Açık’ta eleme oynayabilmek. Doğru turnuva seçimi yaptığımızdan bence gerçekçi bir hedef gibi görünüyor. Kısa dönemde ise önümüzdeki iki haftada toprak korta adaptasyon antrenmanlarımızı yapıp üç veya dört hafta Avrupa’da turnuva oynamak. Bu ritimle iyi bir yaz geçirirsem hedeflerime biraz daha yaklaşacağımı düşünüyorum.