Güneş batmayan lig #7
Lordlar Kamarası Chelsea kendi evinde Crysal Palace’ı ağırladı.
Lordlar Kamarası
Chelsea kendi evinde Crysal Palace’ı ağırladı. Geçen haftaki tarifenin aynısını bu hafta Crystal Palace’a uygulayan Chelsea’nin menüsünde yine Tammy Abraham ve Christian Pulisic vardı. Serviste Willian’ın klası gözle görülür şekilde farkını gösterdi. Maç boyu Chelsea kalesine gitmek gibi bir düşüncesi olmadığını gördüğümüz Palace’ın yine sol kanat organizasyonları dışında bir alternatif üretememesi Chelsea’nin işini kolaylaştırdı. Gollerle beraber gelen üstünlükten sonra maçın temposu oldukça düştü ve Stamford Bridge’de Chelsea’li taraftarlar 2-0’lık galibiyetle mutlu bir hafta sonu geçirdiler. Ayrıca son haftalarda oynadığı futbolla Chelsea taraftarlarının Joe Cole hatıralarına dokunan Pulisic’e de hakkını vermek lazım. Mason Mount’un istatistik kağıdını dolduramadığı haftalarda Pulisic’in verimi Frank Lampard’ı oldukça mutlu ediyordur.
Stamford Bridge’in 19 km kuzeyinde Tottenham Hotspur, Sheffield United’ı ağırladı. Spurs’ün aşina olduğumuz hâliyle karşılaştığımız ilk yarıda Sheffield mutlak hakimiyet kurdu adeta. Ben Davies’in kanadını bıçak gibi kesen Sheffield, Spurs’ün orta sahasını da paralize etti. Lys Mousset ve David McGoldrick ikilisinin enerjisi Spurs’e o kadar fazla geldi ki devre arasına girildiğine Spurs’lü oyuncular büyük ihtimal hâlâ etrafında o ikiliyi kovalıyorlardı. İkinci yarı topa daha fazla dokunan Spurs bir anda Hueng Min-Son’un golüyle geçti. Sheffield eline geçen birçoku fırsatı harcarken bir tanesi de VAR’a takıldı. Pes etmeyen Sheffield, McGoldrick’le golü buldu ve maçı 1-1’e getirdi. 90 dakika üst düzey efor sarf eden McGoldrick maçın yıldızıydı.
Her maç Unai Emery’nin son maçı olmasını umut eden Arsenal taraftarları için belki de bu maç Emery’nin İspanya biletinin tarihini öne çekmiş olabilir. Leicester City deplasmanına giden Arsenal 2-0 mağlup oldu. Maça 3-5-2’yle başlayan Topçular, Youri Tielemans ve James Maddison’ı etkisiz hâle getirip, çaldığı toplarla kontradan Leicester’ın işini bitirmeyi planlamıştı. Leicester ise kendi oyunundan taviz vermeden maçı kazanabileceğini düşünüyordu. Öyle de oldu. Sezon başından beri gördüğümüz şekilde tek toplarla attıkları gollerden örnekler sunan Tilkiler, iki müthiş takım oyunu golüyle Arsenal’i Londra’ya eli boş gönderdi. Emery’nin her hamlesinin neden olduğunu anlayamayan Arsenal’liler için Leicester’ı böyle izlemek belki de eski zamanları hatırlatmış; “Biz eskiden ne güzel top oynardık.” dedirtmiş olabilir.
Old Trafford, nam-ı diğer Düşler Tiyatrosu... Burası öyle büyülü bir stadyum ki, çoğu zaman işlerin Manchester United’ın lehine gitmesine yardımcı olabiliyor. Bu hafta Brighton & Hove Albion’ı konuk eden Manu, işte bu atmosferin de etkisiyle 1-0 öne geçti. Hemen ardından gelen ikinci golle Brighton’lıların morali yerle bir oldu. İkinci yarı Lewis Dunk’ın golüyle maça tekrardan giren Brighton, Marcus Rashford’un golüyle bir anlık rüyadan uyandı. 66. dakikadan sonra Rashford’un büyük bir çabayla gol atmak istememesi de taraftarları şaşkınlığa uğrattı. Maç farklı bir senaryoda olsa ve Rashford bu golleri kaçırmış olsa muhtemelen İngiliz medyasında manşet olurdu. Brighton ise bu kadar şanssız olduğu maçı bir an önce unutmak isteyecektir. En azından Graham Potter daha rahat bir uyku için bunu isteyecektir. Yine de sezon öncesi en büyük düşme adaylarından biri olarak gösterilen Brighton’ın bu performansı taraftarlarını mutlu ediyordur.
Bazı maçları izlerken hiç bitmesini istemeyiz ya, tam olarak öyle bir maç izledik pazar akşamı: Liverpool-Manchester City. Sahadaki çıkan futbolun ihtişamı, Buckingham Sarayı’nı kıskandıracak seviyedeydi. Maçta ilk gol Fabinho’nun olağanüstü şutuyla geldi. Ardından 13. dakikada Trent Alexander-Arnold en sağdan, en solda bulunan Andrew Robertson’a harika bir pas attı. “Ben bu pasın daha iyisini atarım.” diyen Robertson, Mo Salah’a gerçekten de daha güzelini attı ve Liverpool bir anda maçı 2-0’a getirdi. İkinci yarı başlarken gözler City’lilerin vereceği reaksiyondaydı. Ancak onlar bu sefer de Jordan Henderson’ın ortasına reaksiyon veremediler ve 3-0’lık skorla baş başa kaldılar. Raheem Sterling’in insan üstü çabası City’ye tek gol getirebildi. Liverpool’un beklerinin oyuna nasıl etki ettiğini ve neler yapabileceğini tekrardan gördük. Değişen futbolla beraber birçok takıma ilham olabilecek şeyler sunuyorlar. Zaten Pep Guardiola’nın da City’ye ilk geldiğinde en çok para harcadığı mevkiinin savunma beklerinin olması ve o mevkiden istediği randımanı bir türlü alamaması da buna bir örnek diyebiliriz. Savunma beklerinin birincil görevinin artık “savunma” değil, oyunda hakimiyet kurmak olduğunu tüm dünyaya gösterdi bu iki Lordluk.
Avam Kamarası’nda göze çarpanlar
Sean Dyche hoca ve Burnley’nin bir süredir sesi çıkmıyordu. Ancak bu hafta oldukça yüksek sesle kendilerini hatırlattılar. Ashley Barnes’ın tekrardan gol atmaya başlaması da onların burada olmasına yardımcı oldu. Sahdaki oyun Sean Dyche’ı oldukça mutlu etmiştir. Kısır ve zevksiz West Ham United karşısında fazla zorlanmadan kazandılar. Burnley’nin duran top organizasyonlarını izlemek de futboldaki küçük detaylardan hoşlananları oldukça mutlu ediyor olsa gerek. West Ham’ın bu sene de fazlaca para harcamasına rağmen beklenen yerde olamamasının suçlusu kimse, artık onun sorgulanması gerekiyor. Yapılan transferler ve ortaya çıkan sonuçların West Ham taraftarını rahatsız ettiği çok açık.
Everton ve Marco Silva... Marco Silva nasıl oldu bilinmiyor ama sonunda Everton’a puan kazandırmaya başladı. Kendi oyun sistemine uymadığı gerekçesiyle oynatmadığı Cenk Tosun, sahada olduğu anlarda ne kadar yararlı bir oyuncu olduğunu gösterdi. “Kendi sisteminde” puan toplayamaması, Silva’yı yeni şeyler denemeye mecbur etti de denebilir. Southampton’ı 2-1 ile geçen Everton’da Lucas Digne ve Richarlison çok iyi maç çıkararak galibiyette büyük pay sahibi oldular. Özellikle Digne tek kaldığı sol kanatta Soton’un sağ kanat akınlarına karşı tek başına dayandı.