Dipten zirveye
MÖ 28.000 yıllarında Cro Magnon insanının çizimleriyle başladığı kabul edilen resim sanatı, tarihi boyunca birçok görkemli ismin ustalık alanı oldu.
MÖ 28.000 yıllarında Cro Magnon insanının çizimleriyle başladığı kabul edilen resim sanatı, tarihi boyunca birçok görkemli ismin ustalık alanı oldu. Bu görkemli arenada yer alan ve trajik hayatının antitezini resimde bulan Vincent Van Gogh empresyonist (izlenimci) çizgiden ayrıldıktan sonra, çalıştığı atölyede arkadaşı olan Emile Bernard’a gönderdiği bir mektupta ‘’Renkleri seviyorum, doğayı taklit etmektense izlenimleri yansıtmayı seviyorum ancak benim asıl amacım desendeki uyumu, asıl olanı yakalamaya çalışmak.’’ satırlarını yazar.
Cro Magnon dönemlerine kadar sarkmasa da 19. yüzyılın sonlarına doğru hayatımıza giren basketbolun adı da birçok görkemli karakterle, kişiyle veya olayla anılır. Bu olaylardan birisi de bu sezon yaşandı. Geçtiğimiz sezonu EuroLeague sonuncusu olarak tamamlayan Anadolu Efes, bu sezon kupanın ucundan döndü. Peki bu başarının sırrı ne? Bütçe mi? Koç mu? Oyuncu mu? Aslında bu sorunun cevabı ilk paragrafta gizli: Hepsinin yakaladığı uyum; tıpkı bir tablodaki renk, derinlik ve gölge uyumu gibi. Tabii ressamı da unutmamak lazım.
İlk olarak takvimleri 2018 yaz aylarına saralım... EuroLeague’de kâbus gibi bir sezonu yaşayan Anadolu Efes, yabancı oyuncu kadrosunun neredeyse tamamı ile yolları ayırmış, bütçesinde ise artışa giderek ilk ciddi adım atmıştı. Tabii hepsi iyi hoş; ancak yapılacak takviyelerin isabet oranı, bu adımı ya bir üst seviyeye çıkaracak ya da daha aşağıya götürecekti. En önemli takviyeler Adrien Moerman, Shane Larkin ve Vasilije Micic üçlüsü bu adımı yukarıya taşımak için ideal kişilerdi ancak aynı zamanda geriye de götürebilirlerdi. Neden mi?
Renk: Efes ile sözleşme imzalamadan önce NBA’de Boston Celtics forması giyen Shane Larkin, ilk dezavantajını NBA/Avrupa farkından dolayı yaşadı. Zira o dönem Boston’ın yıldız isimleri sakatlıklarla boğuşurken Larkin rotasyon rolünde bazen süre alıyordu. Kariyerinde fena olmayan bir Avrupa tecrübesi bulunsa da NBA, NBA’di sonuçta. Sezonun ortalarına kadar gösterdiği performans hayal kırıklığı yaratırken daha sonra yakaladığı ritim ve yüksek yüzdeli verim, kendisinin ‘’Sugar’’ Shane Larkin olarak adlandırılmasını sağladı. Geçtiğimiz haftalarda röportaj yaptığımız Doğuş Balbay ise onun hakkında, "Larkin’in bu performansa erişebileceğini biliyorduk, sezon başından beri çok çalışıyor." cümlelerini sarf etmişti. Haklıydı da; perspektifi tamamlanan tablonun rengi en son eklenmişti.
Derinlik:
Banvit ve Darüşşafaka Doğuş maceralarının ardından Barcelona Lassa ile 2017/2018 sezonuna çıkan Adrien Moerman, transferiyle tepkileri çekmişti. Yıldız isimlere alışkın Katalan taraftarlar Moerman’ın çok "basit" bir transfer olduğunu söyledi. Bunun üzerine Avrupa’da geçen berbat sezon da eklenince yaz arasında takımdan gönderildi. Sezon başında Anadolu Efes ile anlaşan Moerman, artık bizden birisi olmuştu. Gerek ligde, gerek Avrupa arenasında gösterdiği performansla takımın en sevilen isimleri arasına girmiş, Final Four öncesi evde çorap içi terlik giyerek temizlik bile yapmıştı. Saha içinde ise genel olarak dört numarada oynadı, ama klasik bir dört numara yerine geçiş hücumlarında topu yönlendirebilen bir oyun kurucu, kritik anlarda eli titremeden şutu kaldırıp atan bir şutör veya boyalı alanın ağır abisi olan bir uzuna dönüştü. Tablonun derinliğini adeta Mariana Çukuru’na dönüştürmeyi başardı.
Gölge: Sırp ekolünün yeni yıldız adayları arasında olan Vasilije Micic, kariyerinin ilk dönemlerinde yaptığı tercihlerle yıldızını kendi kendine söndürmüş bir isimdi. Bayern Münih ve Kızılyıldız’da geçen verimsiz sezonların ardından TOFAŞ’a gelen, Micic oradaki antrenörü Orhun Ene tedrisatı altında adeta "nötrino patlaması" yaşayarak ışığını buldu. Eh tabii gösterdiği performans Avrupa’nın ilgisini çekmiş ve Sarunas Jasikevicius ile yeni bir yapılanma peşinde olan Zalgiris Kaunas’ın teklifini kabul etmişti. Önce Orhun Ene, ardından da Jasikevicius... Farklı alanlarda sizin oyununuzu muazzam seviyelere çıkarabilecek olan bu iki koç ile çalışan Micic, 2018 yazında bir diğer usta Ergin Ataman yönetimindeki Anadolu Efes’in teklifini kabul ederek yıldızını dünyaya biraz daha parlatmaya yaklaşmıştı. Öyle de oldu... Micic gösterdiği performansla ligin en değerli oyuncularından birisine dönüşürken aldığı "ayın oyuncusu" ödülü de bunun somut kanıtı oldu. Ocak ayında oynanan bir maçın ardından kendisine gösterdiği performansı sorduğumda, "Bu benim yapmam gereken bir şey. Sahanın en iyisi olmak hepimizin görevi. Ödüller, performanslar sadece ekstra bir destek; bunun dışında bu bizim asıl görevimiz.’’ cevabını vermişti. Gölgeleri seviyordu, her maç soyunma odasından çıkarken bile naifliğini bozmazdı. Tabii sahadaki hırçınlığı ise bambaşkaydı. Takımın ‘’sesi’’ olan Mustafa Özben’in de dediği gibi: ‘’VASA VASA VASA VASA VASA’’
Ressam: Tablonun üç ana unsuru bu şekildeydi; tabii onlara parlaklık, zemin, fırça ve uygunluk gücü takan diğer önemli oyuncular da görevlerini kusursuz yerine getiriyordu. Her şeyin başında ise Ergin Ataman vardı. Kariyerinin ilk EuroLeague finaline, muazzam bir rekabete girdiği Fenerbahçe Beko’nun koçu Zeljko Obradovic’i yenerek çıktı. Yarı finalde eksik rakibinin alternatiften yoksun oyun planını ilk dakikalarda bozan, hücumda boyalı alan penetrelerine ek olarak detaycı üç sayı setleri çizen Ergin Ataman; bunu bütün sezon boyunca yapıyordu. Bazı yerlerde o da ritmini kaybediyordu, tıpkı eserini yaparken birkaç taşırma yapan ressam gibi. Ama sonuç olarak bunu başaracağından emindi. Twitter’da yazdığı metinler, basın toplantılarında verdiği demeçler... Kısacası 21. yüzyıl endüstri dünyasının tanımlanan koç profiliydi. Kariyerinde onlarca başarı kazandığı "empresyonalist" havadan çıkarak, kendi desenlerini sıfırdan yarattı.
Alıcı: Bir sanat eseri, alıcısı olmadan kabul edilemez. Bir basketbol takımı da taraftarı olmadan kabul edilemez. Bu sezon Sinan Erdem Spor Salonu'nda oynanan her maç aslında bunun bir kanıtı gibi oldu. Son demlerde çıtayı iyice yükselten Efes taraftarı, ortaya çıkan sanat eserinin hakkını sonuna kadar verdi.
İşte böyleydi Anadolu Efes’in sanatsal başarısı: Dipten zirveye, düzensizlikten makine istikrarına uzanan bir başarı... Son beş sezondur Fenerbahçe Beko ile yaşadığımız Final Four heyecanını bu sefer Anadolu Efes ile de yaşamamız, sanatsal kolektiflik yolunda en önemli adım oldu. Başarıların sonrası için, bu sefer zirve için yine Vincent Van Gogh’dan alıntıladığımız şu sözü eklemek yeterli olacaktır:
"Çok büyük zorluklarla karşılaşsan da karamsarlığa kapılma, sonunda her şey iyiye dönecektir. Ayrıca işin başında hiç kimse tam istediğini yapamaz."