Didem Karagenç ile kariyeri, idolü Roberto Carlos ve Türkiye’de kadın olmak üzerine
Didem Karagenç; Beşiktaş ve Milli Takım formalarını giyip bütün antrenmanlara ve kamplara katılırken aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi’nde eğitim görüyor, beden eğitimi öğretmenliği yapıyor ve Türkiye Futbol Federasyonu’nda analiz uzmanlığı yapıyor.
Didem Karagenç ; Beşiktaş ve Milli Takım formalarını giyip bütün antrenmanlara ve kamplara katılırken aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi’nde eğitim görüyor, beden eğitimi öğretmenliği yapıyor ve Türkiye Futbol Federasyonu’nda analiz uzmanlığı yapıyor.
En büyük hedeflerinden birinin alt yaş gruplarından yetişen oyunculara örnek olmak istediğini belirten Didem, bir kadın futbolcunun kariyerinin küçük yaşlardan itibaren inşa edilmesi için elinden gelen her şeyi yaptığını belirtiyor. Kendisinin hikâyesi ise sıradan bir maçta bulduğu korner golünden başlıyor. Sonrasında idolü Roberto Carlos’un forma numarası, Team Visa, Türkiye’de kadın olmak derken konu konuyu açıyor ve keyifli sohbetimiz devam ediyor.
Sizce koronavirüs salgını, spor dünyasının geleceğini nasıl etkileyecek?
Koronavirüs; hayatındaki en önemli şeyin spor veya futbol olduğunu düşünenlere ve stadyumlara “ölmeye” gidenlere daha öncelikli ve önemli şeylerin de olduğunu hatırlatacak. Arsenal'in 70 yaşındaki efsane teknik direktörü Arsene Wenger’in koronavirüs hakkında konuşurken dediği gibi: ''Herkes için adapte olması gereken yeni bir hayat başladı. Bu hiç kolay değil. Hayatımızda önceliğimiz futbol olduğunu düşünüyoruz ama aslında daha önemli şeyler var.'' Ama tabii ki iş bundan çok daha büyük ve ciddi. Maalesef hayatlar söz konusu...
Tabii bu salgın, işin ekonomik kısmını da etkiledi. Yayın gelirlerinin sekteye uğraması, taraftar ve tribün gelirlerinin durması, lisanslı ürün satışlarının azalması ve en büyük gider olan futbolcu maaşları, kulüplerin belini bükmüş durumda. Herkes taraftarın futbolculardan daha kıymetli olduğunu taraftar olmazsa sadece futbolcunun değil bütünüyle futbol ekonomisinin yok olacağını bu süreçte net olarak anlayacağız gibi. Ekonomik kayıplar sonucunda kulüplerde yönetim değişiklikleri kaçınılmaz hale gelecek, finansal güç yönetime geçmede daha da öncelikli olacak, birçok kulübün eski günlerine dönmesi zaman alacak hatta bazıları eski gücüne ulaşamayıp kapanacak.
Kadın futbolunun bu süreçten en olumsuz etkilenecek dal olacağını düşünüyorum. Büyük takımlardan beklentimiz olan kadın futbol şubeleri açma isteğimiz başka bahara ötelenecektir. Virüs öncesi liglerimizdeki takımlar zorla ayakta dururken virüs sonrası varlıklarını devam ettirebilirler mi sorusunun cevabını düşünmek bile istemiyorum.
Netice de söyleyebilirim ki: her alanda olacağı gibi sporda da hiçbir şey virüsten önceki gibi olmayacak. ''Herkes için adapte olması gereken yeni bir hayat başlayacak”. Sadece spor da değil her alanda yeni bir dünya kurulacak.
Şimdi bireysel kariyerinize dönelim… Futbola nasıl başladınız? Bu sporla tanışmanız ve sonrasında bunu meslek hâline getirmeye karar verişinizde neler yaşadınız?
1993’te Ankara doğdum. Eğitimci bir aileden geliyorum. Annemin spora olan tutkusu sayesinde birçok spor branşında şansımı denedim ve aralarında en çok, futbolu sevdim. Küçük yaşlarda topu her gördüğümde içimde hep ayakla vurma isteği vardı. Bana en keyif veren şey o yaşlarda futboldu ve bunu ailem de görüyordu.
Babamın tayini sonrasında Sakarya’ya yerleştik, orada okulun futbol takımında oynuyordum ama kız futbol takımında değil. Çünkü böyle bir takım yoktu. Ben de babamın desteğiyle alınan özel bir izinle tıpkı Avrupa’da olduğu gibi erkeklerin arasındaki tek kız olarak takımdaki yerimi aldım. Kornerden gol attığım bir maçta, beni bir futbol antrenörü izliyormuş. Bana, "Bizim bir takımımız var, oynar mısın?" teklifinde bulundu. Benim istekli olduğumu görünce eve gelip ailemden izin aldı. Ve annemle Sapanca’dan Sakarya’ya her akşam bir buçuk saat yol gidip antrenman yapıp bir buçuk saat geri döndüğümüz o günler başladı. Ailemin verdiği destekle çok küçük yaşlarda sokakta başlayan futbol hayatım 11 yaşında bir anda kulübe taşınmıştı.
Altyapı eğitimimi Gazi Üniversitesi’nde aldım. Gazi Üniversitesi Kadın Futbol Takımı’nın Türkiye’nin en iyileri arasında gösterilen bir üniversite takımı olması ve bunun yanında eğitimcilerimizin hem üniversitede hocalık yapıp hem de bizimle ilgilenmesi, kendi alanlarında tecrübeli olmaları ve bunları yi bir şekilde aktarmaları, altyapı eğitimini iyi almamı sağladı. Bu beni şimdiye kadar hem oyuncu olarak hem de akademik anlamda hep bir adım öne taşıdı.
Diğer soruya gelecek olursak, futbolu meslek hâline getiremedik. Yani henüz kadın futbolunda bir profesyonel lige sahip değiliz. Amatör ligimiz var ve amatör sporcuyuz. Kadın futbolcular olarak hayatımızı sürdürebilmek için mutlaka ek bir iş yapmamız gerekiyor. Türkiye’de bugün birinci lig statüsünde mücadele veren kulüplerin oyuncularının aldıkları ücretler, düzenlenen maç organizasyonlarının niteliği, kullandıkları malzemeler, tesisler/sahalar ve tribün/medya desteği erkek futboluyla karşılaştırılmayacak bir düzeyde, arada çok büyük bir uçurum var.
Sonuçta tüm zorluklara rağmen bu oyunu, severek ve tutkuyla oynuyorum. Futbol topunu her gördüğümde çok heyecanlanıyorum, sokakta bir çocuğun elinde top gördüğümde gidip hemen oynamak istiyorum, her gün saatlerce antrenman yapıyorum ancak buna rağmen ertesi gün sahaya gittiğimde futbol topunu özlemiş oluyorum. Bu duygular beni futbolla buluşturdu ve hikâyemi tutkuyla inşa ettiğimi düşünüyorum.
Peki, bir idolünüz var mıydı?
Futbola başladığım yıllarda kadın futbolunun global anlamda çok fazla bilinirliği yoktu. Akıllı telefonlar yoktu. Maçlar televizyonda popüler değildi, tanıtım yapılacak alanlar kısıtlıydı ve bu sebeplerden dolayı ben büyürken kadın futbolunu, oynayan futbolcuları tanımıyordum. Ama o zamanlar erkek futbolunda Dünya Kupası maçları yayınlanıyordu. Benim idolüm Roberto Carlos’tu. İlk formam onun formasıydı. Ayrıca şu ana kadar giydiğim tüm formalarımın numarası bu nedenle üç oldu. Benim sol ayak olmam, Carlos’un sol ayaklı olması sol bek-sol açık mevkilerinde görev alması, kendimle özdeştirdiğim bir durumdu; oynamak istediğim tarzda futbol oynayan bir futbolcuydu, maçlarını olabildiğince izlerdim, kendimi ona göre geliştirmeye çalışırdım.
Şimdiyse kendimi kadın futbolcuların idolü ve rol modeli olarak konumlandırıyorum. Eğitim hayatım, spor kariyerim ve sürekli kendini geliştirme çabasında olduğum için bunu söyleyebiliyorum. Aldığım geri dönüşler beni çok mutlu ediyor. Paylaştığım fotoğrafların altına küçük yaştaki kızlar, “Ben de senin gibi olacağım Didem Abla” yazıyorlar bu mutluluğu hiçbir şeye değişemem.
Çeşitli platformlarda sporcu kimliğimle, küresel ve saygın bir şirketin, VİSA’nın sponsorluğunda görünüyor olmamın da kadın futbolunda üst bir motivasyon oluşturduğunu düşünüyorum.
Küçüklüğünüzde erkeklerle birlikte oynarken çevrenizden ne gibi yorumlar geliyordu? Ve siz neler hissediyordunuz?
Futbol oynadığım için her zaman erkeklerin arasındaydım, onların arasında büyüdüm. Ailem hiçbir zaman arkadaş seçimime karışmadı ve bu konuda beni desteklediler. Ancak etraftan bir kızın futbol oynaması çok hoş karşılanmıyordu. Futbolu sadece erkekler oynar algısını toplum size dayattığı için erkekler gibi rahat futbol oynamak için herkese kendimi ifade etmek, futbola olan tutkumu ve sevgimi açıklamak zorunda kalıyordum. Kız arkadaşlarıma futbol oynama teklifini yaptığımda, "Kızlar futbol oynamaz." yanıtını alıyordum ancak içimdeki futbol sevgisi bitmiyordu, topa benzeyen herhangi bir şey görünce kendimi futbol oynarken buluyordum. Şu an eskiden futbol oynadığım erkek arkadaşlarımın içinde sadece benim futbol tutkum devam ediyor. Zor dönemlerdi ama her zaman inandığım ve mutlu olduğum; tutkumun peşinden gittiğim ve ailemin desteğini aldığım için her şeyi aştım. Ben kadınların bir işi tutkulu yapmalarına kimsenin engel olamayacağını öğrendim ve bunu hem kendi arkadaşlarıma hem topluma hem de kendime ispatladığımı düşünüyorum.
Sakarya, Gazi Üniversitesi ve Konak Belediyespor derken son beş yıldır Beşiktaş’ta forma giyiyorsunuz. Transfer süreçlerinizde neler yaşadınız?
Babamın tayiniyle Ankara’ya geri dönüş yaptık. Sakarya’dan 2016 yılında Gazi Üniversitesi’ne zorunlu geçiş yaptım. Altyapı eğitimimi üniversite takımında almak beni bir adım öne taşıdı. Gazi Üniversitesi’nde şampiyonluklar yaşadım. Ayrıca orada, Şampiyonlar Ligi’ne gittim. 2012 yılında Konak Belediyespor’a transfer oldum. Onlarla birlikte 3 sene üst üste şampiyonluklar yaşadım ve Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı kazandık. Şampiyonlar Ligi’nde elde ettiğimiz son 16’ya kalma başarışı, Türkiye’de elde edilen en önemli kulüp takımı başarısı oldu. Beşiktaş’a 2015 yılında ikinci ligdeyken transfer oldum. Beşiktaş’a olan sevgim bu transferin en önemli sebeplerindendi. Beşiktaş’ a gönülden bağlıyım… Takımın kurumsallığı, sporcularına sunduğum imkân ve destekleri kadın futbolu için üst seviyede. Takımımın erkek futbolunda olduğu gibi kadın futbolunda da bir marka olduğunu düşünüyorum.
Beşiktaş, kadın futbolu konusuna öncülük eden bir kulüp. Kulübün bu konuda ülkedeki yerine dair neler söylemek istersiniz?
Türkiye’deki kadın futbolu destek görmeyen, önemsenmeyen, kenara itilen, bir sonraki sezon lige devam edip edemeyecekleri belirsiz takımların mücadele verdiği bir alan. Bu durumu ortadan kaldırmanın en temel yolu ise kadın futbolunun bilinirliğini arttırmak.
Son yıllarda ülkemizde bu doğrultuda çalışmalar yapılıyor. Ancak bu, yeterli değil. Büyük futbol takımlarının kadın futbol şubelerini açmaları çok önemli. Eğer bu gerçekleşirse, oluşacak olan rekabet ortamı ülke kadın futbolunu yükseltecektir.
Beşiktaş’ın büyük marka değeriyle bu alanda olması son derece önemli ve takdir edilecek bir durum. Bugün Beşiktaş Kadın Futbol Takımı; yetenekli bir idari kadroya sahip olması, stratejik ve uzun vadeli hedeflerini önceden belirlemiş olması, transferlerde marka değerinin olması, büyük taraftar kitlesinin kadın futboluna da destek vermesi… Kısacası Beşiktaş, onlarca artısıyla ülkedeki kadın futbolunun tanıtımında önemli bir rol üstleniyor.
Bir.ok alt yaş kategorisi dâhil olmak üzere Milli Takım forması giyiyorsunuz. O formayı giymek neler hissettiriyor?
İlk davetimi U -15’te almıştım. 15 yaşındaydım ve çok heyecanlanmıştım. Milli Takım ile müsabakama doğum günümden iki gün sonra yani 18 Ağustos 2008 yılında çıktım. U-17 Kadın Milli Takımı, Avrupa Şampiyonası grup eleme müsabakaları maçıydı ve İrlanda ‘ya karşı mücadele ettik. Milli Marşımız okunurken ağlıyordum, bugün yine o formayı üstüme giydiğimde yine heyecanlanıyorum...
Ardından farklı yaş gruplarında 93 kez o formayla yeşil sahalara çıktım. Ancak heyecanımdan hiçbir şey kaybetmedim. O takımın kaptanı olmaktan ve ülkemi temsil etmekten dolayı gurur duyuyorum.
Ve Team Visa… Türk kadın futbolcu olarak dünyanın en önemli spor markalarından birindesiniz. Orasıyla anlaşma sürecinizden bahseder misiniz?
Beni Londra’dan aradılar. Ve ilk tekliflerinde kadın futboluna dair gelecek planlarını belirttiler. Bu planları duymaya başladığımda çok heyecanlanmıştım. Bu teklif, hem bireysel olarak bir üst basamağa çıkmam hem de ülkemizin kadın futbolunun tanıtımı açısından değerliydi. Hiç düşünmeden gruplarına dâhil olmaya karar verdim.
Avrupa’da 12 ülkeden 18 kadın futbolcunun yer aldığı bu programda yer alan ilk Türk’üm. Kadınların neredeyse görünmez olduğu bir alanda bunu başardığım için mutluyum. Tabii onların desteğini asla es geçmemek gerekiyor. Daima bizim gelişimimizi istiyorlar ve bunun için her fırsatı sunuyorlar.
Kadın futbolu, toplumsal cinsiyet eşitliğinde ön yargıları kırmak için çok değerli bir alan. Onlar da bunun farkında. Futbolun bir hobiden daha fazlası olduğunu biliyorlar.
Savunma mevkiinde oynuyorsunuz. Bir savunma oyuncusunun takımın hücum aksiyonlarına katkısı hakkında neler söylemek istersiniz?
Savunmanın sol kısmında bek pozisyonunda oynuyorum. Bu bölgede oynayan oyuncuların genelde gol sayısı pek yüksek değil fakat ben, işin hücum kısmında da özel bir çalışma yapıyorum. A takıma gelene kadar alt yapılarda ve genç takımlarda sol açık ve forvet olarak görev almam, bunun en büyük sebeplerinden biri. Fakat açıkçası, defans hattında görev almayı tercih ediyorum. Çünkü geriden oyunu daha iyi okuyabiliyorum ve atağa çıkacağım zamanı sabırla bekliyorum. Atağa çıktığımda ise en iyisini yapıp takımıma skor katkısı sağlamaya çalışıyorum.
Peki, rakibinizden topu çalma konusunda en sevdiğiniz yöntem hangisi? Ayrıca adam adama markajda nelere dikkat ediyorsunuz?
Topun atılacağı yeri önceden hissedip, rakibimden önce topa müdahale edebilmek. Topu kazandıktan sonra ise takımımı hücuma çıkarmak.
Bire bir kaldığım zamanlarda önceden izlemiş olduğum analiz videoların yanı sıra oyunun ilk dakikalarında rakip oyuncunun baskın ayağını, teknik kapasitesini, süratini gözlemlerim. Maç içindeki aksiyona göre pozisyon alırım. Böylece doğru adam ve alan markajı yapabilirim.
Biraz saha dışına dönelim. Futbol dışında nelerle ilgilenmeyi seviyorsunuz? Hobileriniz neler? Ve günlük bir planınız nasıl şekilleniyor?
Futbol dışında motorsiklet kullanmayı çok seviyorum. Bu benim için bir diğer büyük tutku. Hatta birçok kez motorsiklet turu yapıyorum. Tabii bir yandan eğitimim devam ediyor. Bahçeşehir Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyorum.
Ayrıca, Türkiye Futbol Federasyonu’nun analiz departmanında Kadın Milli Takımları’nın analisti olarak görev yapıyorum. Bir nevi analiz ve scout kurs eğitimcisiyim.
Haftada beş gün antrenmanımız bir gün maçımız oluyor. Her sabah erken saatte kalkıp okula gidiyorum. Okuldan çıktıktan sonra antrenmana gidiyorum. Antrenman, okul, Milli Takım kampı derken çalışmak, en büyük hobim oldu.
Hayatınızın belirli bir döneminde sizi etkileyen, bir kararı almanıza yardımcı olan söz, kitap ve filmler var mı?
“İnsan, kendi şansını kendi yaratır.”
Bu sözün benim açımdan yorumuna gelecek olursak; Richard Wiseman’ın da bu söze yapmış olduğu açıklama gibi, “İnsanlar şanslı ya da şanssız doğmazlar. Düşünceleri, hisleri ve davranışlarıyla iyi ve kötü şanslarını kendileri yaratırlar. Şanslı olmak için gelecekte iyi şans bekleyin. Kötü şansın iyi taraflarını görün. Şanssızlıklarınızın üzerinde durmayın.” dır.
Hayatım boyunca her zaman iyi şansı bekledim ve iyi düşünerek kendi şansımı kendim yarattığımı düşünüyorum.
Türkiye'de kadın olmak ve kadın olmanın zorlukları konusunda neler söylersiniz?
Türkiye'de kadın olmak ve kadın olmanın zorlukları çok fazla ancak biz sporu bir araç olarak kullanarak bunları aşmaya çalışıyoruz. Biz sadece futbol oynamıyoruz. Biz kız çocuklarına yeni bir alan açıyoruz ve bu alan sayesinde, kız çocuklarına, kadınlara, “Şu dünyada yapamayacağınız şey yok! İsteyin ve çalışın.” diyoruz. Futbol oynuyorsam mühendis de olurum, pilot da olurum, kafama koyduğum her şeyi yaparım demiş oluyoruz. Türkiye’de özellikle zor koşulların olduğu bölgelerde kadınların sosyal hayata katılması için önemli bir araç olan futbol pek çok kadına gelir, eğitim (okullara giriş ve burs) ve meslek olanakları yaratsın istiyoruz. Kızların okula bile gidemedikleri bir ortamda futbol sayesinde dışarı çıkmalarının ve sosyalleşmelerinin yolunu açıyoruz. Dezavantajlılar için bir umut kapısı açmaya çalışıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da mesaj vermeye çalışıyoruz.
Son olarak, unutamadığınız bir anınız var mı? Bu bir kupa, madalya veya maçtan ziyade bir saha dışı anısı, soyunma odası konuşması da olabilir tabii…
8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında Vodafone Kupası ismiyle düzenlenen organizasyonda, Atletico Madrid'in kadın futbol takımı ile karşı karşıya geldik. 7 Mart’ta Vodofone Park’ta Atletico Madrid ile oynadığımız maç unutulmazdı… 33 bin kişinin önünde oynamak…
Beşiktaş benim çocukluk aşkımdı, Beşiktaş’ın maçı olduğu zaman Ankara’da yaşadığımız için evde formamı giyip, atkımı takıp Beşiktaş’ ı desteklerdim. Bir gün o sahada olup erkekler gibi oynayabilmeyi hayal ederdim. Ve hayallerime kavuştum.
O sahaya çıktığımda tribünden gelen marş sesleri ve kalabalık beni çocukluğuma götürdü. Tüylerim diken diken oldu. Gözlerimi kapattım ve tekrar açtım. Rüya değildi. Annem ve babam tribünde beni izliyorlardı. Çocukluk hayalim Beşiktaş sayesinde gerçek olmuştu…