Çıkış Reçetesi: Seedorf ve Barbara
Son iki sezonda dibe vuran Milan’daki problemin temeli aslında çok daha eskilere dayanıyor.
"Manchester City ve Real Madrid çok farklı iki takım. Ocak ayında teklif geldiği zaman sezon ortasıydı. Taraftar benim kalmamı istemişti. Onlara çok güçlü bir şekilde gönülden bağlıydım ve kalmaya karar verdim. Ama şimdi farklı bir şans daha geldi ve Milan şu anda finansal yönden büyük bir kriz içerisinde. Burada yine kalmayı istedim ama dünyadaki kriz birçok kulübü etkiledi. Milan'daki yöneticilerle oturup konuştuk ve benim satılmamın kulüp için en iyi çözüm olduğuna kanaat getirdik ve ben de buraya geldim."
Milan, 2009'da 2000'li yıllardaki en önemli "franchise" oyuncusunu Real Madrid'e satarken Kaka ilk basın toplantısında bu cümleleri sarf etmişti. Milan'daki ekonomik krizin belirtileri için herkes geçtiğimiz sezon başındaki Thiago Silva ve Zlatan Ibrahimovic satışlarını konuşurken problem aslında çok daha önce başlamıştı. Son 10 yıl içinde dünyayı vuran ekonomik krizin Avrupa'da en çok etki yaptığı ülkelerden biri olan İtalya'da bunun yansıması çok doğal bir şekilde futbolu da vurdu. Kulüplerin ekonomik çapı küçüldü, verilen bonservisler ve maaş çatılarında yarı yarıya azalma yaşandı. 90'lı yıllarda dünya futboluna hükmeden Serie A yaşanan daralmayla birlikte Premier League, Bundesliga ve El Clasico tabanlı çıkış yapan La Liga'nin da yükselişleriyle bir anda dördüncü sıraya indi. Kulüp yapıları itibarıyla patron takımları hüviyetindeki İtalyan kulüplerinin modernize olamaması, sorunlu statlar ve tribünlerden kaçan seyirciler yayın gelirleriyle birlikte birçok yönden gelirleri de aşağı çekiyordu. Üstüne 2006 yılında ortaya çıkan Calciopoli Skandalı'yla birlikte Serie A'daki ve kulüplerdeki düşüşün temelindeki ekonomi aslında sadece Milan'ı vurmamıştı. Ama en çok Milan'ı vurmuş olabilirdi.
Kaka'dan önce Beckham
Keza Kaka'dan önce David Beckham'ın da iki sezon boyunca Los Angeles Galaxy'den kiralık olarak geldiği Milan'da daha uzun süreli yer alamamasının altında oyuncunun yüklü maaş bordrosu yer alıyordu. Yılda 9 milyon euro kazanan Kaka'nın da gidişiyle hem maaş çatısı, hem de rekor bonservis (60 milyon euro) takıma nefes kazandırmış olabilirdi ama Milan'ın açıkçası çok daha fazlasına ihtiyacı vardı.
Zira takımın düşüşü aslında pek de son iki sezona dayanmıyordu. Milan 2000'li yıllarda sadece iki kez Serie A şampiyonu oldu. Doksanlı yılları domine ettikten sonra son 14 sezonda kazanılan iki şampiyonluk muhtemelen elde edilen iki Şampiyonlar Ligi kupasıyla biraz göz ardı edildi. Belki de Milan için daha can sıkıcı olan durumsa Calciopoli skandalı sonrasında Roberto Mancini ve Jose Mourinho'nun da yardımlarıyla ligin tek büyük gücü haline gelen ve üst üste 5 şampiyonluk kazanan Inter'in sezonlarının hiçbirinde Milan ikinci dahi olamamasıydı.
Dibe vuruş
Ama geçtiğimiz sezonun özellikle ilk yarısında yaşananlar ve bu sezon şu anda içinde bulundukları durum yaklaşık 10 yıllık düşüş sürecinin en dip noktası. Geçtiğimiz sezon ilk 13 haftada sadece 4 galibiyet elde edebilen ve bir ara ezeli rakipleri Inter'in 13 puan arkasında, 13. sıraya kadar gerileyen Milan'da tartışılan adam Massimiliano Allegri'nin Mario Balotelli transferiyle birlikte işleri beklenmedik bir şekilde toparlaması ve ikinci yarının en başarılı takımını ortaya çıkarması sorunları sadece öteledi. Bu sezon çok daha şiddetli bir dibe vuruşla birlikte Berlusconi faktörüyle geçtiğimiz yaz görevde kalan Allegri kovuldu ve yerine Clarence Seedorf getirildi.
Peki, bunun farklı olması mümkün olabilir miydi? Buna evet cevabını vermek pek mümkün değil. Kaka ve Beckham'ın kayıpları aslında sadece buz dağından kopan ilk parçalardı ve küresel ısınma daha sonra çok daha şiddetli etkiler yapacaktı. Özellikle gelirler konusunda İtalya büyükleri içinde dibi gören ve kısa vadede bir stat yapma durumu da olmayan Milan'da Silvio Berlusconi ve Adriano Galliani yaptıkları toplantılar sonucunda şiddetli bir küçülmeye gitmeleri gerektiğine karar verdiler. Yıllardır bir ninni olarak dayatılan finansal fair-play'in çok daha ciddileşmeye başlaması gelir sıkıntısı had safhada olan takımdaki maaş çatısının yüksekliği nedeniyle kulübün önünde ciddi bir tehditti. Milan'ın sahibi olarak aslında futbolla olan ilgisinden çok Berlusconi ismini parlatma amacıyla Milano ekibinden nemalanan Silvio Berlusconi'nin ise aklında yıllardır gençleştirme operasyonu klişe bir hayal olarak yer alıyordu.
Finansal fair-play etkisi
Finansal fair-play'e uyum temeliyle birlikte sadece takımın değil, muhtemelen pozisyonlarında ligin en iyi iki oyuncusu olarak öne çıkan Thiago Silva ve Zlatan Ibrahimovic'in satışlarıyla birlikte hem maaş yükü ciddi bir şekilde hafifletildi, hem de hatrı sayılır bonservis miktarlarının Paris St. Germain'in Araplar'ı sayesinde direkt bir şekilde hesaba yatmasıyla kulüp nefes aldı. Thiago Silva ve Zlatan'ın takıma yıllık ücret yükü toplam 21 milyon euroyu buluyordu. Uzun süreli kontratları ve elde edilen bonservislerle birlikte Milan yaklaşık 170 milyon euroluk bir artıya geçti. Bunun yanında yine ciddi maaşlar alan ve artık takımın futbol dünyasında dalga konusu olmaya başlayan yaş sınırını bir hayli yukarı çeken oyunculardan Alessandro Nesta, Gennaro Gattuso, Clarence Seedorf ve Filippo Inzaghi gibi oyuncuların takımdan ayrılmaya zorlanmasıyla birlikte Milan geçtiğimiz sezonun başında aslında iskeletini de kaybetmiş bulunuyordu.
Kadın yönetici devri?
Stadını yaptıktan sonra para harcamaya başlayan Juventus ve Amerikalı sahiplerle Roma'nın harcadığı parayla birlikte yine Napoli'nin çıktığı miktarlar Milan'ın onlarla rekabet etmesini zorlaştırdı. Dolayısıyla son iki sezonda takımın arkada kalması çok anormal değildi. Fakat Roma ve Napoli'nin özellikle bundan birkaç yıl önce de Milan'a göre daha az para harcayarak elde ettiği başarılar Silvio Berlusconi'nin kızı Barbara Berlusconi'yi sinirlendiriyordu. Özellikle yüksek meblağlı bazı transferlerin son 10 yılda bekleneni verememesi, bunun yanında bu transferler esnasında Mina Raiola ve Ernesto Bronzetti gibi menajerlere büyük paralar kaptırılması Berlusconi'nin kızının dikkatini çekti. Kendisini son dönemde geri çekerek kulübü tam anlamıyla Adriano Galliani'ye bırakan Silvio Berlusconi'yle sürekli toplantı yaparak haklı gerekçeler sunan ve kulübün işleyişinde köklü değişiklikler yapmak istediğini dile getiren Barbara Berlusconi'ye babasından ret gelmedi. Aksine eski başbakan, kızının fikirlerinden hoşlandı ve uygulanabilir bularak onun rolünü artırmak istediğini söyledi. Fakat eski usül adamı Adriano Galliani'yle Barbara Berlusconi'nin fikirleri çakışıyordu ve ortada net bir anlaşmazlık vardı. Keza Bayan Berlusconi'nin Paolo Maldini'yi sportif direktör olarak düşünmesi ve Maldini'nin kulüpten ayrılırken Galliani'yle arasının bir hayli bozuk olması da tüm bunların üstüne tuz biber olmuştu. İki taraftan birinin kulüpte devam etmesi bu durumda pek mümkün görünmüyordu.
Yönetim çatışması
Barbara Hanım zamanla kontrolü eline almaya başladı. Adriano Galliani'yse kendisini dışlanmış hissediyordu. Bayan Berlusconi'nin sürekli yeniliğe yaptığı vurgular eski moda yönetici olarak Galliani'nin ağırına gitmeye başladı ve 27 yıldır kulüpte CEO olarak çalışan deneyimli yönetici görevini bırakacağını açıkladı. Açıklamasını yaparken durumu anladığını, kulübe bir değişim gerektiğini de bildiğini ama daha nazik bir şekilde davranılmayı hak ettiğini söylemesi kuşkusuz Silvio Berlusconi'yle birlikte taraftarları da üzmüştü. Zira Arrigo Sacchi ve Fabio Capello'yla birlikte Avrupa futbolunun zirvesine çıkan takımda da Galliani en çok emeği olan insanların başında geliyordu ve son dönemdeki muhtemel yanlışları elbette ona bakışı negatif hale getirmemişti.
Patron el koyuyor
Arada kalan Silvio Berlusconi oldu. Sadece Alessandro Matri transferinin Milan'a bonservis, maaş ve vergilerle birlikte 30 milyon euroya patlamasına neden olan ve bunun yanında Matri, Constant, Acerbi ve Salamon gibi oyunculara toplam 28 milyon euro yatırarak tepki çeken Adriano Galliani'yle özel bir toplantı yapan Silvio Berlusconi, olaya el koyduğunu ve eski dostunun hiçbir yere gitmeyeceğini açıkladı. Bundan böyle Milan'ın iki CEO'su olduğunu ve Adriano Galliani'nin futbol operasyonlarının başında yer alırken Barbara Berlusconi'nin ise reklam ve pazarlama bölümünün başında bulunacağını açıklamasıyla birlikte kozlar yeniden Galliani'nin eline geçti. Barbara Berlusconi, "Ben hiçbir zaman Adriano Galliani'nin kulüpten ayrılmasını istemedim, sadece usulün değişmesi gerektiğini düşünüyorum" derken şu anda sessiz görünüyor ama bu iki başlı sistemin kulübe uzun vadede neler getireceği muamma. Beklentiler çok yüksek değil, sezon sonunda dengelerin yeniden değişme ihtimali de dolayısıyla hiç az değil. Ama her zaman büyük zekasıyla ve pazarlık yeteneğiyle dikkat çeken Galliani'nin yaptığı tek bir hamleyle yeniden desteği arkasına alması mutlak bir şekilde yaza kadar Barbara Berlusconi'nin karşı hamlesiyle cevap bulacak. Taht oyunlarının egemen olduğu Milan'ın ise bundan fayda sağlaması pek mümkün görünmüyor.
Çare Hollandalı mı?
Milan'da durum bu kadar sıkıntılıyken değişim odağının başlangıcı olarak futbol takımının görülmesi normal olandı ve Clarence Seedorf hamlesiyle birlikte teknik direktör değişikliği geldi ve bunu da kadronun kademeli bir şekilde daha da gençleştirilerek belli bir potansiyele kavuşturulmasının takip etmesi bekleniyor.Seedorf hamlesinin temelinde Juventus – Antonio Conte işbirliğinin verimi var. Kulübü bilen eski futbolcudan teknik adam yaratma eğilimi dünya futbolunda pek de yeni değil. Ama göz önünde bu kadar net bir örnek varken Primavera takımının başındaki Filippo Inzaghi'yle Clarence Seedorf arasında kalan Milan yönetiminin bundan sonraki tercihi pek de büyük fark taşımıyordu.
Neden Seedorf?
Ne var ki şu anda genç takımı yöneten ve küçük de olsa bir yöneticilik tecrübesi bulunan Inzaghi'nin yerine hayatında hiç hocalık yapmamış olan ve Brezilya'da futbol hayatına devam eden Hollandalı'nın getirilmesi içinde enteresanlık barındırıyor. Clarence Seedorf yapılan görüşmelerde söyledikleriyle Galliani ve Berlusconi'yi fazlasıyla etkilemiş olmalı ki hem Milan'dan yapılan açıklamalar, hem de Seedorf ve göreve başlangıç sonrasında futbolculardan gelen tepkiler hamlenin altında yatan gerçekleri ortaya koyuyor.
"Ben çalışırken oyuncularıma heyecan ve şevki enjekte etmek istiyorum. Zira futbolculuk için temel ihtiyaçlardan en önemlisi bu. Bunlar benim ilk sözlerim ve heyecanı yeniden bulmak, sahada futbol oynarken eğlenmek ve keyif almak, antrenmanları zevkli hale getirmek arkasından başarıyı kendiliğinden getiren durumlar."
Seedorf'un bu açıklaması onun hocalığa bakışını yeterince açıklıyor olabilir. Massimiliano Allegri oldukça iyi bir taktisyendi fakat donuk ve heyecansız tavırları zaten yetenek problemi bulunan kadro profilinin silkinmesinin önüne geçiyor olabilirdi. Seedorf'un tavırlarıysa şimdiden farkını yaratmış durumda. Başta Mario Balotelli ve Riccardo Montolivo olmak üzere birçok oyuncu Hollandalı'nın karizmasından ve ne istediğini takıma çok net bir şekilde anlatabilme özelliğinden dem vuruyor. Oynadığı süre boyunca çok kaliteli teknik adamlarla çalışan ve hemen hemen tüm hocalarının sahadaki gözü ve koçu olma özelliğini kazanan Seedorf'la ilgili Carlo Ancelotti'nin tam 5 sene önce "O, harika bir teknik direktörlük potansiyelini içinde gizliyor" cümlesi bugünlerde biraz daha anlamlı hale gelmiş olabilir.
Daha enerjik ve daha hücumcu
Clarence Seedorf'un de Milan yönetimine paralel olarak takımı gençleştirerek potansiyeli yüksek oyuncularla yola devam etme isteğinde olduğu biliniyor. Takıma gelir gelmez "Sistemi 4-2-3- 1'e çevireceğiz ve hücum futbolu oynayacağız" diyen Hollandalı, kendi ülkesinin karakterini devam ettirerek Arrigo Sacchi'nin izinden gitmek istediğini açıkça gösterdi. Milan, onunla çıktığı ilk iki lig maçını kazandı ve son olarak Torino'ya karşı San Siro'da 1-1'lik beraberlikle sahadan ayrıldılar. Fakat özellikle Keisuke Honda'nın takıma girişiyle birlikte sistemin değişmesi ve Kaka'nın hücumların merkezinde daha etkin bir role kavuşmasıyla Milan'ın hücum aksiyonlarında gözle görülür bir iyileşme mevcut.
Milan'da değişim ve muhtemel gelişim sezon sonuna kadar devam edecek gibi görünüyor. Keisuke Honda, Adil Rami, Adel Taarabt ve Michael Essien transferleriyle birlikte takımın kadro kalitesinde ciddi anlamda bir iyileşme mevcut. Eğer Seedorf geçtiğimiz sezon Allegri'nin yaptığı çıkışın benzerini tekrarlayabilirse önümüzdeki sezona takımına ve camiaya çok daha hakim bir şekilde giriş yapabilir. Daha fazlası içinse önce stat, sonra da daha iyi ekonomi planlamaları ve belki de daha fazla Barbara Berlusconi gerekiyor. Adriano Galliani'nin bunlara ne kadar izin vereceğiyse Milano ekibinin bundan sonraki dönemini direkt bir şekilde etkileyecek gibi görünüyor.