Bir Gün Federasyon Başkanı Olacağım'
Rüştü Reçber'den merak edilen sorulara samimi cevaplar verdi
La Liga'nın en büyük takımlarından Barcelona'da forma giyip ülkemizi temsil etti. Fenerbahçe Tarihi'nin en önemli isimlerinden biriydi. Barcelona'ya imza attığında Türkiye'de yetişen bir Türk futbolcusunun da bu seviyelere çıkabileceğinin en büyük kanıtı oldu. Ülkemizin yetiştirdiği belki de 1 numaralı kaleci olan Rüştü Reçber, merak edilenleri anlattı...
İşte Reçber'in Şalom Gazetesi'nden Rıfat Karaköy ile yaptığı röportaj:
Rıfat Karaköy: Öncelikle biraz çocukluk yıllarıyla başlamak istiyorum. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Kaç kardeşsiniz? Öğrencilik hayatı nasıldı?
Rüştü Reçber : Antalya,Korkuteli, Küçükköy'de geçti çocukluğum. 3 kardeşiz. Çok dolu dolu bir çocukluk yaşayamadım tabi, çünkü maddi imkanlarımız oldukça kısıtlıydı. Düşünün ilk futbol topumu rahmetli dedem 11 yaşında aldı bana. Ondan önce çoraptan toplar yapıp oynardık. Köyde yaşamanın avantajları vardı mesela çok serbesttik doğayla iç içeydik. Bugünkü çocuklara bakıyorum çok kapalı ve serbest olmayan bir çocukluk geçiriyorlar. Özetle çocukluğum için güzel ama zor günlerdi diyebilirim. Öğrencilik hayatımla alakalı da çok ortalama bir öğrenciydim dersem yanlış olmaz.
R.K: Futbola ilginiz nasıl başladı? Bir idolünüz var mıydı?
R.R: Bizim çocukluğumuzda televizyon yoktu. Radyodan maçları dinlerdik. Çocukken zaten hayatımız futboldu. Bir arkadaşımızın topu varsa biz şanslı çocuklardandık. Mahalle aralarında okullarda oynuyorduk hep. O şekilde ilgim başladı. İleride kaleci olacağım, böyle bir kariyerim olacağı, bu noktalara geleceğim, bunlar hayalini bile kuramadığım şeylerdi o zamanlar.
R.K: Aklınızda futbolcu olmak yoktu o zaman?
R.R: Yok, tamamen arkadaşlarla geçirilen bir vakitti benim için. Oyuncağımız yoktu, paylaşabileceğimiz şeyler yoktu. Varsa yoksa futbol 5-10 çocuk toplanıp okulda ya da mahallede top oynardık.
R.K: Sonraları futbol kariyeri nasıl başladı? Altyapı sürecinde neredeydiniz?
R.R: Lise çağında basketbol oymaya başladım. O basketbol oynama süreci benim elimin top ile kaynaştığı süreçtir. Aynı zamanda babam da güreşçiydi o yüzden genetik olarak spora yatkınlığım vardı. Lise 1-2 yıllarında Antalya, Korkuteli'nin amatör takımı vardı. Korkuteli spor'un PAF takımında oynamaya başladım. Aynı süreçte Açık öğretim işletmeyi kazandım ama yürümedi daha sonra 3. Lig'deki Burdurgücü'ne geçtim. Burdurgücü'nden 1 yıl sonra da zaten Antalya spor'a transfer oldum ve profesyonel kariyerim başlamış oldu.
R.K: Okul futbolla beraber yürümedi dediniz, şuan tekrar okumak gibi bir planınız var mı? Spor yöneticiliğiyle akalalı güzel seçenekler var üniversitelerde.
R.R: Yok tekrardan okumayı düşünmüyorum açıkçası, ama spor yöneticiliğiyle alakalı birçok şeye hakimim diyebilirim. Yıllarca futbolun içerisinde oldum, yöneticilerin içinde oldum. Özellikle sportif olarak neler yapılması konusuna oldukça hakimim.
R.K: Fenerbahçe'ye Transfer süreci nasıl gelişti?
R.R: Ben Antalyaspor'dayken Ümit Milli takımda oynuyordum. Oradaki başarım İstanbul'daki 3 büyüklerin dikkatini çekti. İlk Beşiktaş ile oturup görüşüp anlaştık, ancak ben bir kaza geçirdim ve Beşiktaş transferim gerçekleşmedi. Bunun sebebi de futbol hayatımın bitmiş olabileceği yönündeki şüphelerdi. Futbola geri döndükten sonra Fenerbahçe'den teklif aldım. O dönemin başkanı rahmetli Güven Sazak idi. Beni Fenerbahçe'ye almaya gelenler ise Ömer Çavuşoğlu ve Cemil Turan idi. Fenerbahçe beni istediği zaman Antalyaspor'un başkanı Hasan Subaşı beni Fenerbahçe'ye vermeyi kabul etti. Ancak o sene Antalyaspor alt ligde şampiyonluğa oynuyordu. Hasan Subaşı benim 1 yıl Antalyaspor'da kiralık olarak kalmam koşuluyla Fenerbahçe'ye transferime onay verdi.
R.K: Fenerbahçe ile anlaştığınız dönemlerde sanırım eşinizle tanıştınız?
R.R: Evet o dönemlerde tanıştık, daha sonra o Antalya'da ben İstanbul'da olduğum için 2 sene uzak kaldık. O 2 senenin sonunda da zaten evlendik. Ben eşimi 2 defa gördüm. Biri tanıştığımda diğeri de 2 sene sonra gördüğümde evlenme teklifi ederken.
R.K: Nasıl evlenme teklifi ettiniz eşinize?
R.R: İlginç olacak ama ben telefonda evlenme teklifi yaptım (Gülerek), ikinci görüşmemizdi o kadar çok ısrar ettimki görüşmek için artık tamam dedi. Antalya'ya gittim, buluştuk. Bir akşam yemeğe gittik Antalyaspor'dan kaptanımız Adnan abi ve eşiyle birlikte. Orada zaten söz yüzüklerini taktık.
R.K: Futbolculara baktığımız zaman genelde maddi durumu daha kötü olan ailelerden geldiklerini görüyoruz. Bu kadar yokluktan sonra bu paralar ve şöhret özellikle bazı futbolcularda davranış bozukluklarına ve başka türlü problemlere sebep oluyor. Siz bunu daha sindirmiş gözüktünüz her zaman. Siz bu geçiş sürecinde kendinizi nasıl hissettiniz? Neler yaşadınız?
R.R: O durumdan buraya geldiğinizde, size maddi olanaklar sunulduğunda bunu iyi değerlendirmek gerekir. Bunu iyi değerlendirenleri de çok gördük, kötü değerlendirenleri de. Ben çok iyi bir çocukluk hayatı geçiremedim şartlarımdan dolayı bundan dolayı kazandığım paranın değerini hep bilerek davrandım. Ailemiz bizi böyle yetiştirdi. Karakter olarak ne kadar sağlam olursanız olun, girdiğiniz ortam sizi bozabilir, siz ona müsade etmezseniz sorun yok ben hayatım boyunca hep bunu yaptım. Ben çok şanslıydım çok iyi bir ailede yetiştim. Kültür seviyemiz çok değildi belki köyde olduğumuz için, ancak gelenekler, görenekler, ananeleriz vardı. O paralar kazanıldıktan sonra her şey size kalmış. Geçmişinizi unutmamak gerekir.
R.K: Siz bunu iyi başardınız, başaramayanlar çok var
R.R: Tabi dediğim gibi ortam sizi bozabiliyor. Benim yıldız adayı diye gelip kaybolan çok arkadaşım oldu. Futbolculuk çok zor bir meslek milyonlarca kişi içerisinden seçiliyorsunuz ve bu şansı yakalıyorsunuz. Onun dışında futbol erken emekli olunan bir iş. Bu sebeple bu dönemi en iyi şekilde değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Bunun dışında futbolcu bence bildiği işi yapmalı. Örneğin ben hayatım boyunca ticarete girmedim. Girip batan çok abilerimiz oldu. Benim futbolculara önerim parasını ya bankada tutup değerlendirmesi ya da gayrimenkule yatırması.
R.K: Bir demecinizde 'Antalya'dan İstanbul'a geldiğimde çok korkmuştum.' Demişsiniz. Aynı his İstanbul'dan Barcelona'ya gittiğinizde de oldu mu?
R.R: Yok olmadı. Onun en büyük deneni de Barcelona'ya gittiğim zaman oradaki takım arkadaşlarımın beni tanıyor oluşuydu. Türk Milli Takımı'nın kalecisi Rüştü olarak biliniyordum. O dönemin başkan adayı Laporta; beni ve Ronaldınho'yu başkanlık vaadi olarak göstermişti. Ondan dolayı öyle bir sıkıntım olmadı. Son derece güzel karşılandım. Tecrübeliydim, bana bakış açıları çok olumluydu. Takım arkadaşlarımın çok desteğini gördüm.
R.K: En çok kiminle yakındınız Barcelona'da?
R.R: Charles Puyol, ve Luis Enrique bana çok yakınlık gösterdiler. Biri kaptan biri kaptan adayıydı o dönemde. Onun dışında Kluivert, Reiziger, Overmars, Ronaldinho. Herkes tarafından iyi karşılandım diyebilirim. Hala da bu arkadaşlarla iletişim halindeyiz.
R.K: ilk maçınızı hatırlıyor musunuz Barcelona'daki hangi maçtı? Neler hissettiniz?
R.R: İlk Espanyol maçıydı. Katalan derbisi. Espanyol'un sahasında 3-1 kazanmıştık yanlış hatırlamıyorsam. O maçtan sonra da ilk İspanyolca röportajımı vermiştim. O hem benim ilk maçımdı hem de ilk İspanyolca röportaj verdiğim maçtı.
R.K: Orada konuşulan dili öğrenmek çok önemli tabi
R.R: Ben bunu bir gurur kaynağı yaptım. Rjkaard benim için hep 'İspanyolcası yok, anlaşamıyor' dedi. Ben de onun üzerine bir özel öğretmen tuttum. Haftanın 3-4 günü sürekli bana geldi ve çalıştık. Özellikle spor terimlerinin çoğunu öğrendim o dönemde. Rjkaard'ın sözlerini gurur meselesi yapmıştım. Espanyol maçından sonraki o röportaj da aslında bir mesajdı. Çok mu iyi konuştum? Belki hayır ama o bir medeni cesaretti ve öğrendiğim kadarıyla orada kendimi ifade ettim.
R.K: Barcelona dönemindeki hayatınız nasıldı? Aileniz de mi sizinle beraberdi?
R.R: Barcelona ile ilk anlaştığımda Amerika ve İngiltere turnemiz vardı. O döneme denk gelince ilk başta orada bir ev ayarlayamadık. Otelde kaldım. Eşim ve kızım da geldi yaklaşık 2-3 ay otelde yaşadık, daha sonra eve yerleştik.
R.K: Onların hayatı nasıldı orada? Uğraş bulabildiler mi?
R.R: Buldular diyebilirim. Orada senin gibi çok Türk Musevisi var. Çok sahip çıktılar bize. İlk gittiğimiz günden itibaren bize çok yardımları oldu. Onlar sayesinde hiç yabancılık çekmedik.
R.K: Eski demeçlerinizde 'Barcelona'dan önce Manchester United ile anlaşmıştım, Barcelona olmasaydı United'a transfer olacaktım.' Demişsiniz. Barcelona serüveni bittikten sonra bana göre Manchester United için geç değildi. Örneğin Edwin Van Der Şar 35 yasında Fulham'dan United'a transfer oldu ve 6 sene kaldı. Barcelona sürecinden sonra bir motivasyon düşüklüğü yaşadınız mı kariyeriniz ile alakalı?
R.R: Ben Barcelona taraftarıyım. Gitmeden önce Manchester United ve Arsenal ile ön mukavele imzalamıştım. Pini Zahavi vardır bizim İsrailli menajer bütün bu takımlarla anlaşmam sürecini o yönetmişti. Ben Barcelona'ya gittiğimde tek bir hayalim vardı: o formayı tek bir kere bile olsa giyip o stada çıkmak. Benim için tavan Barcelona idi. Dünyanın en iyi 2. Kalecisi olarak gittim oraya. Ancak ben ailesine çok bağlı biriyim. Düzenim için tek adresim Fenerbahçe idi. Barcelona sonrası İngiltere de olabilirdi başka teklifler de vardı ancak ailemin düzenini bozmak istemedim. Ben bu tarz kararları vermeden hep eşimle oturup düşünürüm. Barcelona sonrasında yine oturup düşündük Fenerbahçe'nin doğru olacağını düşünüp bu şekilde bir yol izledik.
R.K: Teknik direktör ile anlaşmak bir futbolcunun kariyeri için çok önemli diye düşünüyorum Barcelona kariyerinizde özellikle bu konuda bazı zorluklar yaşadınız?
R.R: Tabi ki ben Barcelona'ya gittiğim zaman Laporta bana 'ya Guus Hiddink ile anlaşacağız ya da Koeman ile ikisi de seni çok istiyor.' Dedi. Ancak daha sonra olmadı Frank Rjkaard geldi. Örneğin Arda o konuda çok şanslı Luis Enrique, Arda'yı çok destekliyor. Yoksa Arda bence geçen seneki performansıyla Barcelona'da kalamazdı. Luis Enrique ısrar etti ve bakın şimdi çok başarılı. Frank Rjkaard Amerika turnesinde bana açık açık 'seni ligde oynatmayacağım.' Dedi.
R.K: O anda ne hissettiniz? Kalıp savaşacağım mı dediniz? Demoralize mi oldunuz?
R.R: O an biraz tecrübesizliğimin kurbanı oldum. Bir cevap vermedim. Ama çok mücadele ettim. Beni oynatmama nedeni olarak İspanyolca bilmemem ve yabancı statüsünde oynamamı gösterdi. İspanyolcayı o yüzden öğrendim. Daha önce Nihat Kahveci'nin yaptığı gibi başvuru yapıp AB statüsünde oynama hakkı kazandım. Beni oynatmaması için gösterdiği tüm engelleri ortadan kaldırdım ancak 2. Sene bana yine 'seni oynatmayacağım' dedi. Ben teknik direktörleri hep kadına benzetirim adamı rezil de eder vezir de eder.
R.K: Geçen gün Arda Turan bir röportajında şöyle demiş: 'Her yerde Arda Turan var diyorlar, Tabi ki ben olacağım. 100 yıllık tarihe baksınlar kaç tane Arda Turan var?, fazla mütevazılık kibir göstergesidir. Ben gittikten sonra bakalım kaç futbolcumuz Atletico Madrid ya da Barcelona'ya gidebilecek göreceğiz.' Siz de kariyer olarak bu noktalara gelmiş biri olarak bu sözler hakkında ne düşünüyorsunuz?
R.R: Evet bazen mütevazı olmayacaksınız. Ben Arda'nın sözlerine son derece katılıyorum. Oralara gitmek kolay değil. Arda'nın oraya gitmeden önceki Atletico Madrid dönemi, ortaya koyduğu performans, kendini ispatlaması… Arda kendi performansı ile o noktaya çıktı. Arda'nın oraya giderken çektiği zorlukları bir tek Arda'nın kendisi bilir. Ben anlarım çünkü ben yaşadım. Ben oraya gittiğim zaman Türkiye'den tek bir kanal röportaja geldi o da ATV'den Faik Çetiner. Ben Barcelona'ya gitmişim büyük bir olay ve tek bir basın mensubu benimle röportaja geliyor. Beni burada vatan haini ilan ettiler Barcelona'ya gittim diye zihniyet bu. Bu yüzden Arda'nın dediği doğru. Bir Arda Turan, Bir Rüştü Recber kolay yetişmiyor. Arda bu sözlerle yanlış anlaşılıyor olabilir ama aslında bu sözleriyle kendi egosunu göstermeye çalışmıyor. Orada kalmanın zorluklarını anlatmaya çalışıyor. Ben de söyleyebilirim bakalım bir daha ne zaman bir Türk kaleci Barcelona kalesini koruyacak? Geçiçektir, geçmeli de ama ne zaman olur bilmiyorum.
R.K: Türk futbolcusu duygusal mi sizce?
R.R: Duygusallık başka bişey. Yabancı futbolcular da duygusal. Bizim onlardan tek farkımız biraz daha amatörce yaklaşıyoruz. Amatörce dediğim o ruhla. Yabancı için maç bittiği zaman biter. Biz Türkler aramızda 'niye böyle olduyu saatlerce tartışırız' o yenilgiyi atlatmamız da uzun sürer. Onlarla tek farkımız bu.
R.K: Arda'nın Milli Takıma alınmama sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
R.R: O tamamen Fatih Terim'in başarısızlığını örtmek için kullandığı bir yöntem diyelim. Bu hareketle Fatih Terim başarısızlığını Arda, Burak,Caner, Hakan Balta gibi oyuncuların üzerine yıktı. Deve kuşu misali. Kafasını gömdü Fatih Hoca ama herşeyin farkındaydı. Sonra hatasından döndü. Demekki başarısız olan sensin o çocuklar seni oraya kadar getirdi. Fatih Hoca suan başarısız olduğunu itiraf edemiyor.
R.K: Fatih Terim'i son zamanlarda başarısız mı buluyorsunuz?
R.R: Kesinlikle başarısız. Ben futboldan uzaklaşması gerektiğini düşünüyorum. Türk Futbolu'ndan uzaklaşmalı, elini ayağını çekmeli artık. Yaptığı herşeye saygı göstermek lazım, değer vermek lazım ama herkesin bir zamanı vardır. Herkesin ne zaman bırakacağını iyi bilmesi lazım.
R.K: Neden bırakması gerektiğini düşünüyorsunuz? Ego mu? Taktiksel yetersizlik mi?
R.R: Günümüz futbol düşüncesinden uzak bir isim haline geldi. 14 yabancı olayını bu ülkenin başına saran kendisidir. O zamanlar söyledim 14 yabancı ülke futbolunun tabanına konulmuş bir dinamittir. Bu gün ortaya çıkıyor. Şimdi 14 yabancıdan nasıl kurtuluruzun hesabını yapıyorlar. Bunu çıkartan kimdir Fatih Terim'dir.
R.K: Yabancı sayısının rahat bırakılmasına karşısınız o zaman?
R.R: Evet karşıyım. Zaten eskiden de oyuncu yetiştiremiyorduk şimdi hiç yetiştiremiyoruz. İkinci olarak kulüpleri ciddi bir maddi yüke sokuyor bu yapı.
R.K: Büyük liglerin çoğunda bu sınırlama çok az, onlarla rekabet edebilmemiz açısından bu sınırlamanın rahat olması bizim avantajımız olmaz mı?
R.R: Bu son 14 yabancı kuralını neden çıkarttılar? Türk futbolcular çok para alıyor diye, yurt dışına daha çok Türk futbolcu gönderelim diye, ve transfer pazarında çok daha fazla altenatif içinden seçim yapabilelim diye. Şimdi senin yurt dışına oyuncu gönderebilmen için altyapılarından oyunca yetiştirebiliyor olman lazım. Yetiştirebiliyor musun? Hayır. Türk futbolcusunun kazanacağı para düşecek dediler düştü mü? Düşmedi. Yapılan transferler daha çok alternatif içerisinden seçiliyor doğru ama getirilen isimlere bakıyorum hepsi emeklilik çağına gelmiş isimler. Baştan sona yanlış bir 14 yabancı kuralı çıkarıldı. Türk futbolu maalesef yalanlar üzerine kurulu. Türk Futbol Zirvesi vardı sırf bu yüzden katılmadım oraya. Cumhurbaşkanımız salondayken 3000 kişi vardı içeride. Cumhurbaşkanımız çıkınca sayı 300-400 e düştü. Sen oraya Cumhurbaşkanımızı görmeye mi gidiyorsun? Türk Futbolunu kurtarmaya mı gidiyorsun?
R.K: Beşiktaş'a transfer sürecinize gelmek istiyorum biraz. Kendiniz mi ayrıldınız Fenerbahçe'den? Yöneticilerle mi sorun yaşadınız?
R.R: Ben Fenerbahçe'de oynarken çok değişik şeyler yaşadım, ama mutlu olduğum anlar o kadar fazlaki hepsini alt alta koyduğunuz zaman. Yaşadığım 1-2 kötü şey var ama onlar da çok ağır şeylerdir. Bunlar benim Fenerbahçe'den kopmamı sağlayabilirdi ama ben kopmadım. Az önce bahsettik Barcelona'dan dönerken aklımda sadece Fenerbahçe vardı ama bazen öyle şeyler yaşıyorsunuz ki bir karar vermeniz gerekiyor. Ben döndüğümde bir tek şey istedim sayın başkandan o da şu: futbolu Fenerbahçe'de bırakmak istiyorum. 2 yıl daha oynayıp jübilemi Fenerbahçe'de yapayım dedim. Bana verilen cevap şu oldu: 1 yıl daha buradasın sonrasında jübile yok. Bu çok ağır bir cevaptı benim için. Sonrasında 2 yılı kabul ettiler ama jübileyi kabul etmediler. Bana teklif ettikleri para da Alex'in aldığı paranın 3te 1i idi. Her şeyi geçtim ben 12-13 senemi bu kulübe vermişim. Jübile yapma hakkına sahibim ben. Bunu kimse benim elimden almamalıydı. Aldı ama.
Dolayısıyla hayalini kurduğum şeyi gerçekleştiremedim. Dolayısıyla bu konuda Aziz Yıldırım'a çok kırgınım. Ben bağlı olduğum kulübümde jübilemi yapamadım. Bunun sebebi de Aziz Başkandır. Bu tutumdan sonra karar almam gerekiyordu. Kasımpaşa mı olur Başakşehir mi olur? İstanbul'da kalmak istiyordum. O kadar yılımı Fenerbahçe'ye verdikten sonra Galatasaray olmazdı. Beşiktaş devreye girdi. Düşündüm Beşiktaş ılımlı kulüp, Fener'den Beşiktaş'a geçince sıkıntı olmaz. Fenerbahçe'den Galatasaray'a geçersen sıkıntı olur ama Beşiktaş'a olmaz. Bir de Çarşı grubu ben Fenerbahçe'deyken beni tribünlere çağırıp çiçek vermişti bunları da düşündüm ve dedim ki ben Beşiktaş'a gideyim. İşin güzel tarafı sokakta Fenerbahçelilerden hiç kötü bir tepki almadım. Gittim ve 5 sene oynadım daha da oynayabilirdim daha sonra Fikret Başkan daha fazla oynamamam yönünde karar aldı saygı duydum. Oradan da Amerika'ya gidebilirdim ama yine ailemi düşündüm ve bu şekilde kariyerime nokta koydum.
R.K: Gökhan Gönül'ün ayrılma şeklini biraz sizinkine benzetiyor musunuz?
R.R: Gökhan ile bu konuyu hiç konuşmadım şimdi ne desem yanlış olur, ama şunu iyi biliyorum futbolcunun değer verildiğini hissetmesi lazım bi yerde. Gökhan belli bir yasa gelmiş bir futbolcu. Belli bir yaşa geldikten sonra para hesabı yapmaz futbolcular. Ben yapmadım mesela. Ben futbol oynarken aldığımı bırakan futbolculardan oldum kulübüm için. Gökhan da öyle bir futbolcu. Para için ayrıldı diyorlarya onu kabul etmem. Gökhan para için ayrılmadı, bunun tek bir sebebi vardır diye düşünüyorum. Kendisi önemsiz hissettirilmeye başlanmıştır. Ben o gözle bakıyorum, dışardan bu şekilde gözüküyor. Fenerbahçe'de uzun yıllar top oynamış bir türk futbolcu para için başka kulübe gitmez. Yabancı gidebilir ama türk gitmez.
R.K: 14 Aralık 1999 bu tarihi hatırlıyor musunuz? (Pendikspor maçı)
R.R: O gün yaşanan şeyler bir futbolcunun başına gelmesini istemeyeceğim şeyler. Gelmesinin bir tek avantajı oldu o dönemden bu döneme kadar Fenerbahçe'de hiç bir futbolcuya bir taraftar tarafından saldırı olmadı bu güzel bir şey. Bana onu yapanlara da taraftar demek istemiyorum gerçi, Paralı uşaklardı.
R.K: Kimin uşaklarıydı peki?
R.R: Bilmiyorum. Amigo kesimiydi bunlar. O zamanlar amigoluk bir statüydü. Geçmiş dönemlerde amigolar futbolculara silah çekip tehdit edebiliyorlardı. Kendilerinde bu yetkiyi görebiliyorlardı. Benim yaşadığım bu olaydan sonra bu dönem kapandı. Bu olayın en büyük iyiliği budur.
R.K: Bana 2 kişi söyleyebilir misiniz biri sizin hayatınızı çok iyi etkiledi, diğeri ise çok kötü etkiledi.
R.R: İyi etkileyen Erdem Tuğal. Antalyaspor'da iken ben kaza geçirdiğimde yanıma geldi ve "geri dönüp bu kaleyi koruyacaksın" dedi. Hakikatten geri döndüm ve Antalyaspor'da oynadım daha sonra da Fenerbahçe'ye geldim. Kötü etkileyen de Rjkaard. Barcelona'ya çok daha fazla hizmet edebileceğim bir dönemin önüne geçti Rjkaard.
R.K: Bülent Korkmaz gibi, Sizin gibi sadece futboluyla gündemde kalmış ve çizgisini korumuş isimleri ben kendi adıma futbolun içerisinde daha aktif görmeyi çok istiyorum. Bein Sports'da program yapıyorsunuz o da çok keyifli ama teknik direktörlük, menajerlik gibi düşünceleriniz var mı? daha aktif olma planınız var mı futbolun içerisinde.
R.R: Ne menajerlik düşündüm, ne teknik direktörlük. Benim tek düşündüğüm futbolun idari yapısında olmak olabilir, ancak şuanda futbolun içerisinde olan yöneticilerle bizim bu birimlerde olmamız doğru değil, çünkü şuan futbolu yöneten isimler maalesef futbolu kötü noktalara getiren isimler haline geldiler. Bence bir dönemin bitip yeni bir dönemin açılması lazım. Bu dönemde de futbolu, bu işi bilenlerin yönetmesi lazım. Şuanki sistemde yöneticilik yapanlar öyle bir ağ kurmuşlar ki bu ağın içerisine ben ve benim gibi futbolcuları almazlar. Bunun sebebi de sağlanan rantlar. Bu yüzden diyorum bir dönem bitip yeni bir dönem başlamalı diye. Ben Milli Takımlar koordinatörü olarak göreve başladım mesela 8 ay dayanabildim. Bütün ortamın kandırmacadan ibaret olduğunu gördüm ve bıraktım, ama bu yapı değişecek ben inanıyorum.
R.K: Mesela Rıdvan Dilmen şimdi Federasyon Başkanlığına adaylığını koydu.
R.R: Rıdvan Dilmen adaylığını açıkladı. O olmazsa ben koyacağım adaylığımı zaten. Seçiliriz veya seçilmeyiz ama neden bunu yapmak zorundayız biliyor musun? Bu nesiller için. Yarın bana şunu soracaklar: Rüştü Reçber futbol oynarken ülke futboluna hizmet ettin ama futbol bittikten sonra neden yoksun? Neden bu kötü gidişe karşı mücadele etmedin? Ama ben ettim diyebilmek istiyorum. O yüzden Fatih Terim ve onun gibi 3-5 ismin daha ülke futbolundan çıkması gerektiğini söylüyorum. Onun için mücadele ediyorum ben.
R.K: Şike ve Teşvik primi var mı Türk Futbolu'nda?
R.R: Büyük takım futbolcusu olduğum için hiç şahit olmadım. Ben hiç yaşamadım ama çok duydum. Çok söylendi. Vardır da ama ben hiç şahit olmadım.
R.K: 3 Temmuz sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekten Fenerbahçe üzerine oyunlar oynandı mı?
R.R: Fenerbahçe demeyelim Türk Futbolu üzerine oynandı, adalet bu olayları en iyi şekilde ortaya çıkaracaktır diye düşünüyorum.
R.K: Rıdvan Dilmen, Burak Yılmaz, Arda Turan önümüzdeki referandum ile alakalı kendi fikirlerini beyan eden açıklamalar yaptılar. Bununla alakalı ne düşünüyorsunuz?
R.R: Herkesin bi siyası görüşü vardır. Saygı duymak lazım. Bu düşüncelerin bizleri bölmemesi lazım. Amerika'da Trump karşıtı birçok ünlü çıkıp konuştu. Bizde de olabilmesi lazım.
R.K: En sevdiğiniz film?
R.R: Hababam sınıfı serisini çok severim. Kemal Sunal'ın bütün filmlerini çok severim. Toplumumuza çok önemli dersler vermiş filmler.
R.K: En sevdiğiniz yemek?
R.R: Patlıcanlı Kebap
R.K: Gittiğinizde en çok etkilendiğiniz şehir?
R.R: Los Angeles, çok huzurlu bir yer.
R.K: En çok etkilendiğiniz stad?
R.R: Camp Nou.
R.K: Son olarak hangi takımlısınız?
R.R: Fenerbahçeliyim. Çocukluğumda Galatasaraylıydım. Mahallede abiler vardır. Abilerin söylemine bakarsın ve o seni bu taraftar haline getirir benim etrafımdakiler Galatasaraylıydı. O yüzden küçükken öyleydim. Suan Fenerbahçeliyim.