Atletico'nun Haftası
Real Madrid ve Barcelona'nın puan kaybettiği haftada en karlı takım Atletico Madrid olurken başkent ekibi bunu 18 yıl sonra başarmanın mutluluğunu yaşıyor.
La Liga'da 22'nci hafta maçları, biri dışında tamamlandı ve özellikle Real Madrid ile Barcelona'nın puan kayıpları büyük bir sürprize yol açtı. Bu iki takımın puan kaybının üzerine Atletico Madrid'in de Real Sociedad'ı 4-0 mağlup etmesiyle birlikte La Liga'nın yeni lideri Atletico Madrid oldu.
Siyah ve beyaz farkı
Evinde oynadığı son 25 La Liga maçını da kazanmayı başaran Barcelona, Cumartesi maçında Valencia'yı konuk etti. Katalanlar maça hızlı da başlayıp Alexis Sanchez'in enfes golüyle öne geçmeyi başardı. Sadece golle de kalmayıp ilk 30 dakikalık periyotta Valencia'yı bunaltarak karşılaşmayı rakip ceza sahası etrafına yıkmayı başardılar. Lakin son pasların bir türlü gelmemesi, pozisyon kısırlığını da beraberinde getirdi ve Barcelona 2-3 fırsat dışında önemli bir tehlike oluşturamadı. Yine de oyunun bu bölümünde, Valencia'yı tamamen bezdirdiler. Hatta maçı anlatan İspanyol spiker, 40'ıncı dakikada "Valencia, soyunma odasına 1-0 geride gittiği için kendini şanslı saymalı" cümlesini de kullandı ama Valencia adına gelişebilecek en iyi senaryo oldu. Sofianne Feghouli'nin "atak yönüne göre sağ taraftan" asistini gole çeviren Dani Parejo, hem devrenin 1-1 bitmesine sebep oldu hem de Valencia'ya umut verdi.
İkinci yarının başında da Valencia adına "muhteşem senaryo" sürdü. Yine Barcelona'nın sağından geldi Valencia ve Valdes'in de hatasırla 1,62'lik Pablo Piatti kafa vuruşuyla topu ağlara gönderdi. İkinci yarının hemen başındaki bu gol ise oyunu tamamen çevirdi. Sahada tam olarak panik yapan ve dikine gitmekte zorlanan bir Barcelona ve her top için muhteşem bir savaş veren Valencia vardı. Özellikle Oriol Romeu ve Javi Fuego ikilisinin kurduğu "kalkan", Barcelona hücumlarında topu ceza sahasına yaklaştırmadı. Barcelona, şans ve hakem hatasıyla penaltıdan golü de bulsa da rüzgarı tamamen arkasına alan ve kendisine çok daha fazla güvenen Valencia, yine "Barcelona'nın solunu" işledi ve Paco Alcacer ile 3-2'yi buldu. Maçın başından itibaren yokları oynayan "Barcelona'nın solundaki!" Alba'nın atılması is Barcelona'yı psiikolojik olarak tamamen çökertti ve maç da bu skorla sona erdi.
Xavi artık yetrli değil
Silva'yı istiyorlar
Burada iki noktanın altını çizmek lazım. Barcelona'nın yayın organı diyebileceğimiz El Mundo Deportivo, bugün ana sayfasında şu ifadeleri kullandı: "Xavi artık çözüm olamıyor." Son derece yerinde ama geç kalmış bir eleştiri olduğunu söylemek lazım. Xavi, 2011/12 sezonunda Chelsea ile oynanan Şampiyonlar Ligi yarı final maçlarından bu yana ciddi derecede gözle görülür biçimde S.O.S. veriyor. 3-4 yıl önceki gibi dikine pasları, öldürücü asistlerini artık 7-8 maçta bir, onu da vasat ekiplere karşı sergileyebiliyor. Bu durum da Thiago Alcantara'nın elde tutulmamasının aslında ne kadar yanlış bir politika olduğunun göstergesi. Bir ikincisi, şunu da söylemek doğru olacaktır: Bu yaz İspanya'nın en büyük problemi de Xavi'den vazgeçip geçmeme kararı olacak. Neyse... Bunlar başka konuların yazıları ama şurası gerçek ki aynı zamanda Barcelona'nın en büyük mevcut problemlerinden de biri. Fakat işin bir de şu boyutu var. Sonunda Katalan basınında bu problemin dile getirilmesi Barcelona adına son derece önemli ki Xavi yerine, evet yanlış değil, David Silva'nın alınacağı bile yazılıp çizilmeye başlandı.
'Sol bek' Alba
Barcelona adına bir ikinci mesele de Jordi Alba konusu. Alba, Barcelona alt yapısının bir ürünü fakat 15 yaşına kadar takımın orta sahadaki beyni. 15 yaşından itibaren ise La Masia'da sol forvet olarak oynuyor. 16 yaş kategorisi takımında ise Giovani dos Santos ile Bojan Krkic'i kesemediği için takımdan gönderiliyor, 2 yıllık Cornella macerasında kendini topluyor ve yine sol forvet/açık olarak Valencia'nın yolunu tutuyor. 2008/09 sezonundaki kiralık Gimnastic Tarragona macerasında da hep ileride görev alıyor. Valencia'ya dönüşünün ardından 2009/10 sezonunda ligde 3 maçta forma şansı buluyor; biri forvet arkası, biri orta sahanın ortası, diğeri de sol açık. Werder Bremen ile Mart'ta oynanan Avrupa Ligi maçları ise kariyerini değiştiriyor. Alexis'in 45'teki sakatlığının ardından yedek kulübesinde sol bek olmamasından da faydalanıp Ümit Özat-vari bir düşünceyle daha çok süre bulmak için Emery'ye "Hocam ben bek oynarım." diyor ve formayı kapıyor. ve o sol bek damgası üzerine yapışıyor. Bu olayın ardından bile Alba'nın Valencia'da sol bek çıktığı maç sayısı 20 değildir, genellikle hep Mathieu'nun önünde görev aldı ve fakat Barcelona nedense bildiği, kendi yetiştirdiği bu sol açığı sol bek olarak aldı. Bu durum elbette ortalama-vasat-vasat altı ekiplere karşı sırıtmıyor. Lakin Barcelona'nın üzerine biraz gelebilen, gelmeye cesaret edebilenler Alba da varsa orayı çok güzel işleyebiliyor. Tıpkı Cumartesi günkü Valencia gibi...
Son olarak şunu eklemek lazım. Barcelona'nın bu iki sorunun yanında da problemleri var. ve gerçekçi bir gözle Barcelona'nın Şampiyonlar Ligi'ni alması mucize. Ama La Liga için aynı şeyi söyleyemem çünkü rakip Real Madrid de bu hafta fazlasıyla gösterdi ki en az Barcelona kadar problemli bir ekip.
Orta sahasız Real Madrid
Ancelotti kartı ağır buldu
Takip edenler bilir; Real Madrid için Ocak ayındaki yenilgisizliğin, hatta gol bile yenmemesinin aldatıcı olduğunu üstüne basa basa ifade ettim. Alınan skorların ve elde edilen iyi havanın suni, rakiplerin Real Madrid'e -hatta La Liga ortalamasına göre- çok çok vasat olduğu ortadaydı. Hatta Real Madrid, lig sonuncusu Real Betis dışındaki bütün bu maçlarını üretip rakibi boğarak değil, savunma yapıp skoru tutmaya çalışarak elde etti ki bunda bile zorlandığını söylemek mümkün. Bunun da en büyük sebebi elbette Real Madrid'in orta saha kurgusu. Mesut'un gönderilmesinin ardından "küstürülmemek için" bir şekilde 11'e monte edilen Angel Di Maria'nın göbekte, sağda ise Jese/Bale ikisinden birinin oynaması; bu hattın gerisinde de Modric ve Xabi Alonso ikilisinin oluşu, doğal olarak merkezdeki bütün defansif yükü Xabi Alonso'nun omuzlarına yıkıyor. Bu kurguyla Real Madrid vasat/ortalama ekiplere karşı çok öldürücü bir hücum gücüne sahip oluyordu ama rakiplerin vasatlığından çok rahat ileriye top taşıyabilen Modric'in bu rahatlığının rakiplerden kaynaklandığı da unutuldu. Nitekim Real, bu kurguyla çıktığı ilk maçta da amiyane tabirle patladı.
Karşılaşmanın ilk devresinde kontrol tamamen ev sahibi Athletic Club'ın elindeydi. Özellikle orta sahayı da ileriye yaklaştıran Valverde, tam saha adam adamayı andıran bir presle Real Madrid'in organize olmasını daha ilk anda, rakip topu oyuna sokmaya çalışırken engelledi. Real ilk presi aşsa bile orta sahada çok fazla top kaybetti ki bunun da sebebi yine Athletic baskısı oldu. Presin asıl getirisi oyun kurma yükünün Xabi Alonso'ya yıkılması, son 1 aydır üçüncü bölgeye daha yakın oynayan Modric'in ise Alonso'ya yardım etme zorunluluğundan geri gelip bu sefer ileriye top taşıyamaması oldu. Real Madrid, Ronaldo'ya atılan (genellikle uzun) toplar dışında neredeyse Athletic üçüncü bölgesine top taşıyamadı. Bask Aslanları, sadece rakibi bozmakla kalmayıp daha iyi oynayan taraftı da. Hatta Aduriz ile Iker Muniain biraz becerikli olsalar ilk devrenin skoru 2-0 ev sahibinin lehine bile bitebilirdi.
İkinci yarıda ise Modric'in kısmen sağ öne kayması Real'e hareket getirdi. 45-60 arası dönemde Real'in maçın içine girdiğini söylemek mümkün. Hatta golü de buldular fakat bu sefer de Betis, Espanyol, Granada, Osasuna, Celta karşısındaki gibi oyunu tutamadılar. Valverde de tam zamanında değişiklikle bu sezonki "süper yedeği" Ibai Gomez'i oyuna sürdü ve Ibai'nin muhteşem golü skoru eşitledi. Golün ardından oynanan oyun ise Real'in problemini daha da net gösterdi. Barça'nın kaybettiği haftada 3 puana her zamankinden fazla ihtiyacı olan taraf Real, yine orta sahada boğuldu ve organize olamadı. Bu durum da sinirlere yansıyınca Ronaldo atıldı. Şunu eklemek lazım. Ronaldo gibi profesyonellik abidesi bir oyuncunun böyle bir anda sinirlerine yenik düşmesi olacak iş değil. Ama Iturraspe de atılmalıydı. Son bölümde rakibine karşı sayıca üstün oynayan Athletic, galibiyeti de kaçırdı.
Real Madrid'de Ancelotti hala orta sahasındaki ideal kurguyu bulamamış değil. Gelenekleri göz önüne alındığında Avrupa'nın bütün kulüplerinden çok daha özel olan Real Madrid'de elbette dengeler de önemlidir ama başarıyı getirdiği süreçte. Real Madrid'in ligdeki puan tablosundaki yerine bakınca belki kaygılanmak anlamsız gelebilir ama Real Madrid'in de tıpkı Barcelona gibi Şampiyonlar Ligi'ni kazanması imkansıza yakın. Real'in her sene yola çıkarken koyduğu birincil hedef de bu olunca doğal olarak başarısız olunmuş oluyor. Illarramendi gibi orta sahada Xabi'nin yükünü hafifletecek yegane ismin sezon başından bu yana denenmemesi, Modric'in zayıf orta sahalar karşısındaki yüksek performansının aldatıcılığına kanılması (Bu maçta ayağından en fazla top çaldıran isimdi), Özil gibi bir 10 numara eksikliği gibi defolar da düzeltilemezse - ki birçoğu transfer döneminin bitmesinden dolayı imkansıza yakın - Ancelotti de vatandaşı Fabio Capello'nun 06-07 sezonunda yaptığı gibi şampiyon bile olsa muhtemelen önümüzdeki sezonu göremeyebilir.
Son olarak Athletic'in ve Ibai Gomez'in de hakkını yememek lazım. Şu an ligin en fazla keyif veren takımlarından biriler. Ligde yaklaşık ortalama 15 top kaybıyla oynayan Real Madrid'i tam 23 top kaybına zorladılar. Bunu başarırken sadece 13 faul yapmaları, hele ki bunların da sadece 3'ünü kendi sahalarında yapmaları ise oyun tarzlarını - hücum pres - açıkça ortaya koyuyor. Ernesto Valverde, Marcelo Bielsa'nın sistemini Marcelo Bielsa'dan çok daha iyi oynatıyor. Kesinlikle hak ettiği övgüyü ve değeri almadığını söylemek mümkün. Bielsa döneminde takıma küstürülen bütün oyuncuları kazanması ise hanesine ayrı bir başarı olarak yazılıyor ki zaten bu da Athletic'i şu an tabloda dördüncü yapan en önemli etmenlerden. Açıkçası şu futbolla dördüncü olamamaları büyük sürpriz olur ki önümüzdeki sezon da uzun bir aranın ardından Şampiyonlar Ligi'nde boy göstereceklerine fazlasıyla inanıyorum. ve tabi ki Ibai Gomez, İspanyolların tabiriyle "super-sub". Real'e attığı enfes golle birlikte üst üste dört rakip fileleri havalandırmış oldu. Bunların üçünde ise sonradan oyuna girmesi, rolünü ne kadar benimsediğini ortaya koyuyor. Bu yıl çok çok büyük oynuyor.
Lider Atletico
Atletico Madrid, sezon başından bu yana kovaladığı liderliğe sonunda ulaştı. Hem de 4-0 gibi farklı bir skorla ligin dişli ekiplerinden Sociedad'ı mağlup ederek. Lakin maç için kırılma anının ikinci gol olduğunu söylemek mümkün. Sociedad'ın sağlı sollu gelmesine rağmen en iyi yaptığı şeyi yapan Atleti, rakibe alan bırakmadı ve bir kontrayla skoru 2-0'a getirerek rakibi psikolojik olarak çözdü. Diego'nun da Vicente Calderon'a golle dönmesi de lider adına ayrı bir mutluluk oldu.
Bu maçla ilgili Real Sociedad'a da ayrı bir parantez açmak lazım. Geçtiğimiz sezonun başından itibaren başka bir seviyedeler lakin Jagoba Arrasate ile çok kırılgan bir görüntüleri var. Sezonun ilk maçından bu yana gol yiyince çok çabuk dağılıyorlar ki Vicente Calderon'da yedikleri ikinci gol onlara adına resmen maçı bitirdi.
Diğerleri
Luis Enrique'nin Celta Vigo'su yükselişine bu hafta da devam etti. Barcelona'dan kiralanan Rafinha'nın önderliğinde çok akılcı bir oyun sergileyen Galiçya ekibi, Granada gibi zorlu bir deplasmandan 2-1'lik galibiyetle ayrılarak iyice rahatladı. Ligde küme düşme potasında yer alan Rayo ve Valladolid ise iyi oynadıkları ve maça hükmettikleri karşılaşmalarda kilidi açmakta başarısız olunca sırasıyla Levante ve Getafe deplasmanlarında 0-0'a razı oldu.
Son sırada yer alan Betis ise yeni transferlerinin meyvesini aldı. Espanyol'u ağırlayan Endülüs temsilcisi, 2-0'lık skor ile 3 puanı hanesine yazdırdı. Yine son sıralarda yer alan Elche ile Almeria'nın karşılaştığı müsabakada gülen taraf 1-0 ile ev sahibi Elche oldu. Haftanın en sürpriz sonuçlarından birisini ise Sevilla karşısında 3-2'lik sonuçla Amrabat da dahil yeni transferleriyle çok iyi bir görüntü çizen Malaga aldı.
Haftanın kare ası
Ibai Gomez: Bask Aslanları'nın, kalesi San Mames'te ligdeki yenilmezlik serisini korumasını sağlayan Ibai, Real Madrid gibi bir takıma karşı da son haftalardaki yükselen performansını koruyarak kalitesini bir kez daha kanıtladı.
Atletico Madrid: İki takımlı lig La Liga'da artık alışılmışın dışında sezon ortasında farklı bir lider var. Bu bile Atletico Madrid'in başarısını açıkça gösteriyor.
Ayza Gamez: Athletic ve Real Madrid'in San Mames'te karşılaştığı maçı yöneten Gamez, Ronaldo'yu doğru bir kartla oyundan atana kadar her şeyi muhteşem idare ediyordu. Ta ki Ander Iturraspe'nin kafasını gözden kaçırıp sarı kartla yetinene kadar...
Duda (Malaga): Sevilla maçında saha içinde futbol ve liderlik adına her şeyi yapan kaptan, tam anlamıyla gemisini tek başına kurtardı ve Malaga'nın şiddetle ihtiyacı olan 3 puana ulaşmasını sağladı.