#3 “Ya …” | Vassilis Spanoulis bilmecesi: Ya Olympiakos’ta kalsaydı?
Vassilis Spanoulis kuşkusuz Avrupa basketbol tarihinin en özel oyuncularından biri. Üç Euroleague şampiyonluğu bulunan Yunan yıldızın kariyer geçmişine baktığımız zaman genelde dört unsurun onu tarihin özel sayfaları arasına yerleştirdiğini görüyoruz: Cesaret, soğukkanlılık, agresiflik ve liderlik.
Vassilis Spanoulis kuşkusuz Avrupa basketbol tarihinin en özel oyuncularından biri. Üç Euroleague şampiyonluğu bulunan Yunan yıldızın kariyer geçmişine baktığımız zaman genelde dört unsurun onu tarihin özel sayfaları arasına yerleştirdiğini görüyoruz: Cesaret, soğukkanlılık, agresiflik ve liderlik.
Spanoulis, bu dört unsurun birleşimine durdurulamaz gözyaşı damlalarını, savunmadaki yüksek perdeli oyununu, menzil tanımayan üçlüklerini ekleyerek şu anki konumuna gelmeyi başardı. Bu özellikleri saha dışında ise 2010 yazında sansasyonel bir karar almasını ve sonrasında Avrupa basketbolunda domino etkisi yaratmasına bile neden oldu.
Vassilis, Euroleague’deki ilk deneyimlerini Panathinaikos’ta 2005-2006 yılında yaşadı. Takımı play-off döneminde TAU Ceramica’ya 2-1 elenip sezona nokta koyuyordu. Fakat 23 yaşındaki Spanoulis, 14,6 sayı ortalamasıyla oynamasının yanı sıra Mike Batiste, Jaka Lakovic ve Dimitris Diamantidis’le yakaladığı uyum sayesinde taraftarlarının geleceğe ümitle bakmasını sağlıyordu.
O sezonun yaz arasında Jaka Lakovic’in şok etkisi yaratan ayrılığı üzerine istediği takviyeyi yapamayan Zeljko Obradovic’in öğrencileri ertesi sezon bu sefer Top 16 sürecinde eleniyordu. 2008-2009’da ise bambaşka bir Panathinaikos vardı. Sarunas Jasikevicius, Dimitris Diamantidis ve Vassilis Spanoulis kısa rotasyonuna sahip olan Yunan ekibi, uzunlarda ise Mike Batiste, Nikola Pekovic ve Antonis Fotsis’le rakiplerine üstünlük sağlıyordu. Play-off sürecinde Romain Sato ve Terrell Mcıntyre’lı Siena’yı 3-1 geçen Pana; Final Four’un ilk ayağında ezeli rakibi Olympiacos’u eliyordu. Finalde ise Ramunas Siskauskas, JR Holden ve Trajan Langdon’lı CSKA Moskova’ya karşı galibiyet alarak kupaya uzanıyorlardı.
Spanoulis, o sezon da belirli bir seviyenin altına düşmemişti. Play-off döneminden itibaren oynadığı bütün maçlarda çift haneli sayılar üretmiş ve takımın liderlerinden biri olmuştu. Ertesi sezon ise Pana adına yine bir hezeyandı. Sezon, Top 16’da elenmeyle bitiyordu.
Spanoulis, Panathinaikos’taki ilk iki yılında takımın iki liderinden biriydi. Fakat sonradan Jasikevicius’un gelmesi, Diamantidis’in tartışmasız lider olarak kabul edilmesi ve uzunların takımdaki etkisini arttırmaları onun biraz gölgede kalmasına neden oldu. Ama ilk paragraflarda da bahsettiğimiz gibi o, liderlik karakterinden taviz vermeyen biri. Yine de 2010 yazında sözleşmesi bittiğinde çoğu kişi Spanoulis’in takımda kalacağını ve Obradovic, Diamantidis, Jasikevicius harmonisini bozmayacağını düşünüyordu. Fakat…
Ne oldu?
Fakat Spanoulis, şok bir karar alarak takımdan ayrıldı. Aslında o yaz Koç Obradovic’e 21 Haziran 2010’dan sonra sözleşme yenilemek için görüşeceklerini söylemişti. Obradovic’in Spanoulis’ten beklediği haber bir türlü gelmedi. Kulüple yeni bir sözleşme görüşmesi bile yapmadan Pana’nın ezeli rakibi Olympiacos’a transfer oldu. Böylece Obradovic ve Diamantidis, Lakovic’in birkaç yıl önce attığı kazığı bu sefer farklı bir kişiden tadıyorlardı.
“O günlerde Panathinaikos’la çok yakın bir iş birliği içindeydik. Obradovic de yakın bir arkadaşımdı. Ancak Spanoulis takım değiştirmek, lider olacağı bir kadroda bulunmak istiyordu. Görüşmemizde Olympiakos’un kendisi için doğru yer olduğuna karar verdi ama sonrasında böyle bir geçişin mümkün olmayacağını düşündük. Ama o, bu kararı kafasına koymuştu.”
Vassilis Spanoulis’in menajeri Misko Raznatovic – Mondo.rs’ye verdiği bir demeçte
Sonrasında neler oldu?
Dusan Ivkovic’in koçluğundaki Olympiakos, o dönemler pek de iyi yıllarında değildi. Takım büyük bütçelerle transferler yapıyor ama başarıda istikrarı yakalamakta zorlanıyordu. Yaz arasında Spanoulis’in gelmesiyle işlerin değişeceği belliydi.
Fakat işler beklenildiği gibi başlamadı. Milos Teodosic ve Spanoulis bir türlü istenen kimyayı yakalayamıyorlardı. Geri kalan rotasyonda ise Ioannis Bourousis ve Rasho Nesterovic dışında varlık gösteren bir oyuncu yoktu. Olympiacos; Teodosic ve Spanoulis’in tavan yetenekleri sayesinde play-off’a kadar yükselse de Lavrinovic, Jaric ve Kaukenas’lı Siena’ya 3-1 eleniyordu.
Panathinaikos cephesi ise büyük bir kan kaybı yaşamamış gibiydi. Zira Obradovic’in öğrencileri o sezon şampiyonluk ipini göğüslüyorlardı. Ama bu onların, şu anlık, Euroleague’de kazandıkları son kupa olacaktı.
2011-2012’de Olympiacos, Teodosic’le yolları ayırır. Kostas Papanikolaou, Georgios Printezis, Kostas Sloukas, Pero Antic, Kyle Hines gibi sonralardan yıldızları iyiden iyiye parlayacak olan isimler Spanoulis’in yanına monte edilir. Yıldız oyun kurucu ise belki de kariyerinin başından beri arayış içinde olduğu liderliği bu takımda bulur. Harika bir normal sezon ve play-off sürecinin ardından Final Four’da dokuzuncu senfonisini yazar. Önce Barcelona’yı ardından CSKA’ı deviren ve kupaya uzanan takımının orkestra şefidir o.
Panathinaikos ise Final Four’un son basamağını alır.
2012-2013 sezonunda ise Spanoulis, naif bir orkestra şefi edasından çıkıp agresif ve ani kararlar alan bir lidere dönüşür. Normal sezonda tek bir maç bile kaçırmazken hepsinde çift haneli sayılar üretir. Top 16’da işin organizatörlük kısmını üstlenir. Jordan Farmar, Dusko Savanovic ve Jamon Gordon’lı Efes Pilsen’e karşı oynadıkları play-off serisinin kader maçında Efes potasına 19 sayı bırakır ve takımını Final Four’a taşır. F4’deki ilk maçta CSKA’ya karşı sezonun kendisi adına en kötü performansına imza atar. Fakat bu sefer kolektif başarı Oly’i finale taşır. Finalde ise… Real Madrid’e karşı oynadıkları final maçında 5/9 üçlükle 22 sayı atar, yedi ribaund alır ve sekiz de asist yapar. Takımını yine kupaya taşır.
Panathinaikos ise o sezon çeyrek finalde elenir.
Sonralarda ise işler hemen hemen şöyle gelişir: Olympiacos, 2016-2017’ye kadar yine tepelerde yer alır, iki final oynar fakat kupa kazanamazken Panathinaikos, Final Four’a bile kalamaz. 2016-2017’den sonra ise her iki takımın belli başlı düşüşleri yaşanır. Oly’de Spanoulis yaşlanmış ve kadro dağılmıştır. Pana’da ise kötü gidişat hâlen daha devam etmektedir.
Peki Spanoulis, Panathinaikos’la sözleşmesini uzatsaydı neler olabilirdi?
Eğer Vassilis, Obradovic’e verdiği sözü tutup en azından kontrat uzatmak için görüşse belki de fikri takımda kalmaya yönelik olacaktı. Bu durumda Diamantidis sonrasında Spanoulis, iki-üç yıl gecikmeli olsa da takımın tartışmasız lideri olacak ve Pana’yı en az üç şampiyonluğa daha taşıyacaktı. Böylece sonralardan Real Madrid, Barcelona veya CSKA Moskova’yla anlaşan yıldız isimler Pana’nın çekim gücünden etkilenip takıma dâhil olmak isteyeceklerdi.
Tabii bilindiği üzere Obradovic, Spanoulis’in ayrılmasının ve takımın 2011’den sonra düşüş yaşaması üzerine Pana’dan ayrılıp Fenerbahçe’yle anlaşmıştı. Bu durumda işler başka yöne doğru gidiyor. Eğer durum gerçekten de böyle olsaydı Obradovic, Fenerbahçe’ye gelmeyebilirdi. Böylece Türkiye’deki basketbol kültürünün yeniden inşası dâhil olmak üzere onlarca değişken zıt yöne doğru gidebilirdi. Jan Vesely, Ekpe Udoh, Bogdan Bogdanovic gibi isimler Türkiye’ye gelmeyebilir ve Fenerbahçe değil kupa kazanmak Final Four’a bile kalamayabilirdi. Tabii Fenerbahçe’nin tepedeki koltukta yer almaması durumunda Barcelona’nın sonradan yaşadığı düşüş belki de hiç yaşanmayabilir, Milano veya Maccabi gibi takımlar o koltuğu istikrarlı bir şekilde alabilirlerdi.
Spanoulis’in gitmediği bir Olympiakos projeksiyonu ise çok da kara değil açıkçası. Zira Printezis, Sloukas, Hines gibi isimler büyük bir ihtimalle yine takımda yer alacakları. Fakat Spanoulis gibi “kafasına taktığı şeyi yapan” bir lidere sahip olmadıkları için belki de yalnızca Final Four’da yer almakla yetineceklerdi.
Kim bilir?