'24 Saat F.bahçe'nin Hocası Oldum'
SPORX ÖZEL RÖPORTAJ LEMİ ÇALIĞ lemic@maksimum.net Yılmaz Vural'ı her zaman güler yüzü, şaşırtıcı açıklamaları ve sık sık medyada yer alan ilginç görüntüleri ile gördük, tanıdık.
SPORX ÖZEL RÖPORTAJ
LEMİ ÇALIĞ
lemic@maksimum.net
Yılmaz Vural'ı her zaman güler yüzü, şaşırtıcı açıklamaları ve sık sık medyada yer alan ilginç görüntüleri ile gördük, tanıdık... Vodafone Cup'ın Türkiye finalinin gerçekleştiği İzmir'de tanışma şansı yakaladığımız deneyimli teknik adamla biz de futbol konuşup Türk futbolunu enine boyuna tartışmak ve değerli fikirlerini öğrenmek istedik...
Renkli kişiliğiyle çevresine müthiş bir pozitif enerji yayan Yılmaz Vural'a ulaşmak tahmin edilebileceği gibi zor olmadı. Sahada müsabakaların oynandığı sırada soğuk havaya dayanamayıp ısınmak için içeriye giren deneyimli hoca, röportaj isteğimi kırmadan kabul etti ve bir anlamda beni de donmaktan kurtardı.
İçeride eski Beşiktaşlı futbolcu Recep Çetin, MFÖ'nün saygıdeğer üyesi Fuat Güner ve televizyon yıldızı Ersin Korkut'la koyu bir sohbet gerçekleştiren deneyimli teknik adamla, çayını bitirir bitirmez başlıyoruz muhabbete...
7 COĞRAFİ BÖLGEDE 20 FARKLI TAKIM
Kaç farklı takımı çalıştırdınız hocam?
"20'yi bulduk... Bazı takımlarda 2. ve 3. turları da yaptık ama farklı takım sayısı 20 oldu. Mesela Bursa'da 3 dönem görev yaptım. Antalya'da ve Konya'da 2'şer kez. 7 coğrafi bölge var Türkiye'de biz de her bölgede 2 veya 3 kez bulunduk. Farklı bölgeler farklı dostluklar edindik. Ülkemizin her yeri ayrı güzel."
Sizin için en farklısı hangisi oldu peki. Çalışmaktan en çok keyif aldığınız, ya da iz bırakan...
"Bursa'da çok uzun oldu örneğin. Dolayısıyla uzun olunca daha farklı duygular hissediyorsunuz o takıma, camiaya karşı. Adana'da 8 maç oldu mesela, 10 maç Çanakkale'de, Konya'da 13 maçlık görev yaptım. Kısa süreli olunca daha iç içe olmak zorlaşıyor tabii ki.
Çalıştırdığınız takımlardan Bursa spor şampiyonluk elde ederek büyük bir başarı yakaladı. Sizin döneminizden çok sonra da büyük başarı elde ettiler..
"Benim Bursa'da olduğum dönemde kulüp daha imkansızlıklar içindeydi. Var olan imkanlarla çok güzel işler yapmıştık orada. Güzel günlerimiz geçti. Şimdi bile Bursa'dan geçerken ayrı bir heyecan duyduğumu söyleyebilirim. Malatya'yı da unutmamak lazım. Antrenörlüğe başladığım, 2 kez Türkiye'nin en iyi antrenörü seçildiğim yer. 5.'lik ve 3.'lük yaşadığımız bir dönemdi. 1987 senesinde bunu yapmak önemli bir başarıydı."
Gerek çalışma şartları, gerekse de yeterli uyumu sağlayamadığınız takım-kulüp hangisiydi?
"Türkiye'nin her yerinde teknik adamlık yapmak aynı. İzleyen, beklentisi olan, idarecilik tarzları... Hepsi aynı. Tesisleşmesinden yerel basının size tutumuna kadar her yer aynı. Özellikle bir isim çıkaramam. Benim hiçbir camiayla problemim yoktur. Nereye gitsem hala bile sempatiyle bakmaları benim hoşuma gidiyor."
Medyanın Anadolu takımları üzerindeki etkisini nasıl değerlendirirsiniz peki? Özellikle Anadolu takımlarında yaşanan çok sık teknik direktör değişikliklerinin nedenini medya baskısına bağlayabilir miyiz?
"Medya dediğimiz unsur Türkiye'nin her yerinde aynı beklentilere sahip konumda. Sürekli bir kahraman yaratma çabasında olması, kısa vadede göklere çıkarılıp 1 dakikada elleriyle toprağa gömmek istemeleri. Her yerde bu tür tutumlar aynı. Ancak kimsenin benle, benim de kimseyle sorunum olmamıştır."
"24 SAAT FENERBAHÇE'NİN TEKNİK DİREKTÖRÜ OLDUM"
Futbol camiasının en renkli kişiliklerinden birisisiniz. Futbolun güzel yanlarını da en iyi yansıtanların başında geliyorsunuz...
"Ben futbolu her zaman bir eğlence gibi gördüm. Futbol tabii ki ciddiye alınması gereken bir yarış. Ancak hiçbir zaman rakiplere karşı agresif, onları hiçe sayan bir yaklaşımım olmadı."
Dönem dönem ilginç açıklamalarınızla da gündeme geldiniz. Örneğin Fenerbahçe'nin başına geçme isteğinizle ilgili demeçleriniz vardı...
"Öncelikle şunu söyleyeyim, Fenerbahçe Kulübü bana teknik adam değeri verdi. Ben Fenerbahçe ile 3 kere anlaştım, gece... Sabah iş bozuldu. 24 saat teknik direktörleri oldum yani... (gülüşmeler)"
Aldığınız teklifleri Fenerbahçe'nin aynı yönetim dönemlerinde mi aldınız?
"Ali Şen döneminde 2 kere teklif aldım mesela. Ancak sabah resmiyete dökemedik. Hele en son Trabzon spor'a gitmeden önce çok ciddiydiler. Sonra nedense olmadı. Gerekçesini bana da net açıklayamadılar. Ali Şen'le çok yakınızdır. Baba oğul kadar... Medyada da her yerde de şöyle bir benzetmesi olmuştu, "Hayatta herşeyi yaptım, ama bir tek Yılmaz'ı takıma getiremedim ama onun gelmesi için ben tekrar başkan olacağım".
Peki sizce 3 kez teklif almanıza rağmen Fenerbahçe'nin başına geçememenizin nedeni ne olabilir?
"Baktığınız zaman büyük takımların başına o camianın havasını solumamış, gol kralı olamamış, imparator olamamış, kaptan olamamış bir kimse geçmemiştir. Bizler o konuda da yabancı kalıyoruz. O camiada olmamış Türklerin o konuda yabancılaştığı bir gerçek."
Kulüplerin benimsediği bu politikayı doğru buluyor musunuz?
"Örneklerini çok gördük, Galatasaray'da Fatih Terim, Bülent Korkmaz gibi... Beşiktaş'ta Ertuğrul Sağlam, Rıza Çalımbay. Fenerbahçe'de Oğuz Çetin, Aykut Kocaman vesaire... Ancak dikkat ederseniz çoğunun başarısız olduğunu görürsünüz. Çoğu antrenörlük deneyimi henüz oturmadan göreve geliyor. Dolayısıyla başarılı olmaları zorlaşıyor."
(Konya spor'daki görevinin ardından medyada gözükmemeyi tercih eden Yılmaz Vural'a basın mensuplarının ilgisi oldukça yüksekti.)
"ERGUN GÜRSOY ARADI 'YENİ TEKNİK DİREKTÖRÜMÜZ SENSİN' DEDİ"
3 büyük takımdan Fenerbahçe dışında bir takımla görüşmeniz oldu mu?
"Galatasaray'la da oldu. Hagi'nin telefonunu Kayseri'de çaldırıp herkese "Hırsızsınız!" diye otobüsten aşağıya bağırdığı dönem vardı, hatırlarsınız. Olaydan kısa süre sonra Ergun (Gürsoy) abi aradı, "Hayırlı olsun, yeni antrenörümüz sensin" dedi. Çarşamba günü başlayacağıma kadar da beni bilgilendirdi. Daha sonra yeni bir yönetim kurulu toplantısı gerçekleşmiş ve Hagi özür dilemiş. Ondan sonra bu iş de bozuldu. Yalnız Beşiktaş ile ciddi boyutta görüşmelerim olmadı."
Beşiktaş ile direkt size gelen bir teklif mi olmadı, yoksa bir görüşmeniz oldu mu?
"Schuster gelmeden önce öyle bir girişimleri oldu. Schuster ismi ön plana çıkınca da diğer alternatifler geri planda kaldı. Olmamış olsa, bir Türk antrenörü seçmek isteseler sırada biz vardık..."
Milli Takım teknik direktörlüğü için ciddi bir teklif aldınız mı?
"Milli Takım'ın her antrenörsüz kaldığı hemen hemen her dönemde ciddi şekilde ismimiz teleffuz edildi. Ancak orası biraz politik bir yer. Orada bir işi becermişsiniz falan çok önemi yok. 1 kez çok ciddi görüşmeler oldu. Şenes Erzik federasyonu döneminde Sepp Piontek'in yarıdımcısı olmam konusunda yüzyüze görüşmeler yaptım ama onu da ben kabul etmedim."
Teklifi geri çevirme nedeniniz neydi peki?
"Çünkü sürekli Türk antrenörün Milli Takım'ın başında olması gerektiğini ifade ettim. Ben de o kadar görüşmeler olduktan sonra bana teklif edilen bu görevi kabul etmedim. Piontek'in yardımcısı olarak çalışmak pek işime gelmedi açıkçası. Prensip meselesine döndü biraz iş. Benden sonra da Fatih Terim bu görevi kabul etti."
Bir açıklamanızı hatırlıyorum. Hiddink'in gelişinden önce Milli Takım'ın başına yabancı antrenör getirileceği açıklanmıştı ve siz de "Benim Almanya pasaportum da var" demiştiniz. Ancak yine de Milli Takım antrenörlüğü size nasip olmadı...
"Karamizah tabii ki bu. Yabancı getirmeyi istiyorsan bizim de Almanya vatandaşlığımız var demiştim. Yabancı bir tarafımız da var. Ama insanlar bunu da ters tarafından anlamak istiyor. Benim orada demek istediğim tabii ki o değil. Ben Türk olmaktan her zaman gurur duyarım. Beni nasıl görmek istiyorsanız ben kendimi öyle gösterebilirim."
"HIDDINK DÖNEMİ YAŞADIK MI, YAŞAMADIK MI BİLMİYORUM"
Milli Takım'ın son dönemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Fatih Terim'in ardından Hiddink dönemi...
"Öyle bir dönem yaşadık mı ki? Öyle bir dönem yaşadık mı yaşamadık mı bilmiyorum açıkçası (gülüyor). Türkiye şunu bilmeli: Dünyanın en iyi antrenörü diye birşey yok! Her horoz kendi çöplüğünde ötüyor. Dil faktörü çok önemli. Futbolcularla tercüman aracılığıyla anlaşmak biraz ticari oluyor. Hiddink'in yaptığı gibi."
Türkiye'de yabancı antrenörün çalışmasına pek sıcak bakmıyorsunuz...
"Mesela şimdi Ordu spor'un başına Hector Cuper diye bir teknik adamı getiriyorlar. Nelerle karşılaşacağını bilmiyor... Başarılı olması için 3-5 sene gerekiyor ama burada da o sabır hiçbir zaman gösterilmiyor. Sonuçta yapılan iş insanla yapılıyor. Duygusu, fikri bu gibi faktörleri heyecanlandıramazsan iş zorlaşıyor. 4-4-2, 3-5-2 uzmanlık değil ki..."
Abdullah Avcı'nin Milli Takım'ın başına geçmesine ne diyeceksiniz? Sizce başarılı olacak mı?
"Bir kere kesinlikle Hiddink'ten daha başarısız olmayacaktır. Ondan daha başarılı olacağı kesin. Neden? Çünkü bir kere Türk, bizden birisi. Bu seçim başarılı olması için bir avantaj teşkil ediyor."
"AnkaraGÜCÜ'NÜN DURUMU, KULÜP YÖNETME MANTIĞININ İFLASIDIR"
Süper Lig'in ilk yarısına baktığınız zaman en dikkat çekici, beğendiğiniz takım hangisi oldu?
"Mersin İdman Yurdu. Yeni Süper Lig'e çıkmış bir takım. Kadro yapılanması sıfırdan oluşturulmuş. Yaptıkları transferler, sezon içinde yaptıkları tespitlerle Nurullah Sağlam'ın takımı başarılı bir görüntü çizdi. Yaptıkları iş çok başarılı. Ordu spor da yeni çıktı ama son haftalarda biraz gerilediler."
Eskişehir spor'daki kan değişikliğini nasıl değerlendirirsiniz? Skibbe, takım iyi bir konumdayken ülkesine gitmeyi tercih etti?
"Demek ki buradaki çalışma ortamını beğenmedi. Bu kadar başarılı olduktan sonra demek ki daha iyi bir fırsat buldu ve gitmeyi seçti. Son 5 maçı kazanmadan önce takımdan ayrılması söz konusuydu. Bütün maçları kazandıktan sonra el üstünde tutuldu ama sonra böyle bir durumu sezip gitmek istedi. Burada bir hata var ama kimde, onu bilemiyoruz."
Ankaragücü'nün durumunu biraz konuşalım. Siz de orada görev yaptınız. Camianın içindeydiniz. Medyaya yansıyan sıkıntılar ortada. Futbolcular birer birer ayrıldı kulüpten...
"Bu durum Türkiye'deki kulüp yönetme mantığının maddi manevi iflasıdır. Herkes antrenör, futbolcu durumundan bahsediyor. Nedeninin onlar olmadığı ortaya çıkıyor son olayların ardından. Düşünün, 3 büyük kulübün borcu 1 milyar dolara dayanmış. Bu nasıl yöneticilik... Mali durumlar kötüyse ona göre donanıma sahip biri göreve getirilir ve sorunların çözülmesi kolaylaşır. Ancak malesef ülkemiz böyle insanlar yetiştirmiyor."
"KULÜP YÖNETİCİLİĞİ YAPAN İNSANLAR AMATÖR"
Teknik direktör Hakan Kutlu'nun göreve geldikten sonra büyük serzenişleri oldu. Geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada "Ben ateşten değil, yanan gömlek giydim" şeklinde bir benzetmesi oldu kendisinin.
"Bunu söylemeye hakkı yok. O zaman bu görevi kabul etmemesi gerekiyordu. Bana göre yanlış bir açıklama. Oraya gelişi bu döngüyü çevirmek amacıyla oldu. Yanan bir gömlek giyecekse giymemeyi de tercih edebilirdi bence. Bunlardan ziyade yönetimsel sıkıntılar var."
Kulüp yöneticilerinin göreve gelmeden önce daha donanımlı olması sizce sorunu çözecek midir? Yoksa ortada daha farklı sorunlar mı var?
"Türkiye'de kulüp yöneticiliği yapan insanlar amatör. Hobi olarak, yeterli seviyede eğitilmemiş insanlarla bu iş olmuyor. Kulüplerimize daha profesyonel yöneticiler gerekiyor. Mali konudan, teknik konudan, çalıştırmadan, organizasyondan anlayan birileri gerekiyor. Hala kulüpler bu amatörlükle yönetiliyor."
Bununla ilgili üniversitelerde Spor Yöneticiliği bölümleri var. Bu şekilde daha profesyonel spor yöneticileri çıkabilir mi?
"Benim gördüğüm kadarıyla içerikleri yetersiz, boş. Çünkü ben hiçbirinin kulüplere gidip herhangi bir çalışma yaptıklarını görmedim. Sakat bir durum var ortada. Diplomalı yönetici oluyorsunuz ama içi boş."
"O DİPLOMALARI TÜRKİYE'DEN BİRİ ALSINDA GÖREYİM"
Almanya'daki eğitiminiz, aldığınız sertifikalar dünya standartlarında. Değerinizin bilinmediğini düşünüyor musunuz?
"Futbolun içinden gelip iki üniversite bitirmek, oynadığım takımlar, yaptıklarım-ettiklerim... Merak ediyorum dünyada ikinci kişi var mı diye. Kimse bunun değerini bilmedi. Türk futbolu benden çok daha iyi faydalanabilirdi ama beceremediler. Teknik direktörlük kurslarımın tamamını Almanya'da yaptım. Genç takım A ve B lisansları... Teknik direktörlük lisansı. Türkiye'den biri gidip o diplomaları alsın da bir göreyim o kadar kolaysa. Bir şöför ehliyeti bile alabiliyorlarmı bakalım."
Bildiğiniz, sizin dışınızda bu kadar donanımlı bir teknik adam var mı Türkiye'de?
"2 Üniversite bitirmiş. Bu şekilde yurt dışında kurlar bitirmiş teknik direktör olmuş değil Türkiye'de, dünyada bunu yapabilen kaç kişi vardır merak ediyorum. Ben hala bunu bile sana anlatmaya çalışıyorum. Her ortamda 'bunu yaptım, bunu ettim' demek zorunda kalıyorum. Utanmadan sıkılmadan bunu yapıyoruz."
Yeni nesil Türk teknik adamlarını başarılı buluyor musunuz peki?
"Benim çok hoşuma gitmeyen bir durum var. Şimdiki nesil yanlış iş yapıyor. "Biz farklı jenerasyonuz" gibi garip tartışmalar oluyor. Neren farklı senin? Seni ne farklı kılıyor? İsmin mi? Benden daha fazla iş yapmış adam yok! Ben ölene kadar en fazla işi yapmış adam olarak kalacağım. Ama istediği yerlere gelemeden ölen biri olacağız."
"ALLAH CANIMIZI YEŞİL SAHALARDA ALSIN"
Şu anki hedefleriniz neler? Yeni bir takımla anlaşma durumunuz, yeni görevler...
"Allah canımızı alıncaya kadar futbolun içinde kalacağız. Allah canımızı yeşil sahalarda alsın. Ölene kadar antrenörlük yapacağım. 74 yaşında antrenörlük yapanlar var çünkü. Ben neden bırakayım? Bu bir heyecan işidir. Ben 58 yaşındayım. Hala aynı heyecanları duyuyorum. Abdullah Avcı örneğin. 47 yaşında. Ben ondan 11 yaş büyüğüm. Nasıl genç o? Ben Türkiye'nin en genç teknik adamlığa başlayan isimlerinden biriyim. Malatyaspor'da 33 yaşında teknik direktörlüğe başladım. Benim başarımdan sonra genç neslin önünü açmaya başladılar. Fatih Terim gibi...
(Bir parantez Vodafone Cup organizasyonuna açmak istiyorum. Türkiye çapında yapılan turnuvada yüzlerce kişi futbol aşkıyla birbirleriyle kıran kırana mücadele etti. Yılmaz Vural bu organizasyonla ilgili de övgü dolu sözler söyledi.)
Vodafone Cup'ı nasıl değerlendirirsiniz? Yüzlerce futbolsever haftalarca mücadele ederek halı saha turnuvasında İzmir'e, finale kadar geldi.
"Konu futbol olunca tabii ki bizi de ilgilendiriyor mevzu... Organizasyonun en güzel yanı da amatörleri teşvik etmesi. Bakıyorum oynayanlara zayıfı, şişmanı, genci, yaşlısı herkes futbol oynuyor. İnsanların bu şekilde spora yöneltilmesi önemli bir hadise."
Birinci olan takım da Londra'da ülkemizi temsil edecek. Onlar için büyük bir şans...
"Tabii ki. Belki de hayatlarının en güzel fırsatını elde edecekler. Turnuvanın Londra gibi bir hedef koyması da insanları ayrıca teşvik eden bir unsur. Bu bakımdan da Vodafone'u ayrıca tebrik etmek gerekiyor."
*****
Türk futbolunun en renkli ve değerli simalarından Yılmaz Vural'la gerçekleştirdiğimiz röportajdan büyük keyif aldım. Kendisi, tahmin edileceği kadar hoşsohbet ve bir o kadar da lafını sakınmayan bir futbol ikonu... Bol kahkahalı, doyumsuz bir sohbet gerçekleştirdiğimiz Yılmaz Hoca'ya bir kez daha teşekkür ediyorum. Umarım sizler de bir solukta, beğenerek okumuşsunuzdur...
Hedefleri, yapmak istedikleri, içindeki futbol sevgisi bir an olsun eksilmeyen Yılmaz Vural'la bir arada olmamıza imkan veren Vodafone'a da Sporx ailesi olarak bir kez daha teşekkür ediyoruz.