Zül celali vel ikram ne demek? Zül celali vel ikram okunuşu ve Arapça yazılışı nedir? Faziletleri nelerdir?
Alimler tarafından çekilmesi tavsiye edilen zikirlerden birisi "Zül celali vel ikram" zikridir. Peki, Zül celali vel ikram ne demek, ne anlama geliyor? Zül celali vel ikram Arapça yazılışı nedir? Zül celali vel ikram Türkçe meali, Türkçe anlamı ne demektir? Detaylar yazımızda.
Zül celali vel ikram ne demek öğrenmek için haberimizi okuyabilirsiniz. Azamet ve kerem sahibi anlamına gelen Zül celali vel ikram zikrinin Arapça okunuşu ve yazılışı nasıldır? Zül celali vel ikram hakkında bilgiler haberimizde.
ZÜL CELALİ VEL İKRAM NE DEMEK?
Zül celali vel ikram, "Azamet ve kerem sahibi" manasına gelmektedir. Kur'an-ı Kerim'de de geçmektedir. Alimler tarafından tavsiye edilen zikirlerden birisidir.
ZÜL CELALİ VEL İKRAM ARAPÇASI
Zül celali vel ikram Kur'an-ı Kerim'de Rahman Suresi'nin 27. ayetinde geçmektedir.
Yukarıda gördüğünüz gibi Rahman Suresi 27. ayeti : "Veyebgâ vechü rabbike zülcelâli velikram" okunuşu bu şekildedir. Ayetin anlamı ise "Azamet ve kerem sahibi rabbinin zâtı ise bâki kalır." anlamına gelmektedir.
RAHMAN SURESİ 26-28 AYETLERİ TEFSİRİ
Birçok dünya nimetine değinildikten sonra bütün bunların geçici ve üzerinde yaşayanların sonlu olduğu, mutlak anlamda kalıcılığın ise Allah Teâlâ'ya mahsus bulunduğu hatırlatılarak ölümle sona ermeyecek bir mutluluk isteyenlerin Allah'ın hoşnut olacağı bir hayat sürmeleri gereğine işaret edilmektedir.
ZÜL CELALİ VEL İKRAM NEDİR?
Sözlükte "azamet sahibi ve yüce olmak" anlamındaki celâl ile "cömert ve merhametli, asil ve şerefli olmak" mânasındaki keremden türeyen ikrâm kelimelerinin başına zû (sahip) getirilmesiyle meydana gelen bir terkip olup "azamet ve kerem sahibi" demektir. Bu isim Kur'an'da iki yerde geçer (er-Rahmân 55/27, 78). Bunların ilkinde rab kelimesine muzaf olan "vech"in (Allah'ın rızası, bizzat kendisi) sıfatıdır; burada, yeryüzündeki her canlı yok olurken azamet ve kerem sahibi rabbin zâtının bâki kalacağı ifade edilir. İkincisinde terkip rabbin sıfatı konumundadır ve ilkinde olduğu gibi, "Azamet ve kerem sahibi olan rabbinin adı yücelerden yücedir" mânasına gelmektedir. Zü'l-celâl ve'l-ikrâm ismi Tirmizî'nin esmâ-i hüsnâ rivayetinde yer almaktadır ("Da?avât", 82). İbn Mâce'nin müstakil esmâ-i hüsnâ listesinde geçmemekle birlikte burada ve Buhârî dışında Kütüb-i Sitte'de farklı hadis rivayetlerinde zikredilmektedir (Wensinck, el-Mu?cem, I, 352). Hz. Peygamber, "yâ zü'l-celâli ve'l-ikrâm" ifadesini sürekli ve ısrarla tekrar edilmesini emretmiştir (Müsned, IV, 177; Tirmizî, "Da?avât", 91). Esmâ-i hüsnâdan celîl ve kerîm isimlerinin farklı kalıplarından meydana gelen bu terkibin ikinci kısmının muhtevası başka âyet ve hadislerde de görülmektedir (bk. CELÎL; KERÎM).
Ebû Mansûr el-Mâtürîdî zü'l-celâl ve'l-ikrâm ismini ilk geçtiği yerde (er-Rahmân 55/27), ulûhiyyet makamını ve Allah'ın emrini yüceltmenin kulların görevi olması veya Cenâb-ı Hakk'ın dilediği kimseleri dünyada yüceltmesi, âhirette de lutuf ve ikramına mazhar kılması şeklinde yorumlamıştır (Te?vîlâtü'l-?ur?ân, XIV, 268-269). İkinci yerde ise bu ismi, yaratıkların Allah'ı yücelterek başkalarını O'nun adıyla adlandırmamaları, şanına yakışmayan çocuk sahibi olma veya ortağı bulunma gibi sıfatlar nisbet etmemeleri biçiminde açıklamıştır (a.g.e., XIV, 288). Hattâbî ile Halîmî'nin izahları da Mâtürîdî'nin yorumlarıyla paralellik göstermektedir (bk. bibl.). Abdülkahir el-Bağdâdî esmâ-i hüsnâ içinde, temel mânayı teşkil eden kelimelerin sıfat olmayıp "zû" ismiyle sıfat anlamı kazanan zü'l-celâl ve'l-ikrâm ismine dikkat çekmiş, azamet ve heybet bildiren celâl ile lutuf ve ihsan ifade eden ikrâm kelimelerinin bir araya getirilmesinin hikmetini kulların korku ile ümit arasında yaşamalarının gerekliliğiyle açıklamıştır. Bağdâdî, "Tebâreke'smü rabbike zi'l-celâli ve'l-ikrâm" âyetinin ism-i a'zam olabileceği şeklindeki kanaati naklettikten sonra Kur'an'da zü'l-celâl ve'l-ikrâm kuruluşundaki "zü'l-arş, zü'l-fazl, zü'l-meâric" terkiplerine temas etmiş ve ilâhî sıfatları ilgilendiren bu tür nasların Mu'tezile ile (Kaderiyye) Ehl-i sünnet arasında meydana gelen sıfat tartışmalarında ikinci grubun haklılığını kanıtladığını belirtmiştir (el-Esmâ? ve'?-?ıfât, vr. 115a-116a). Râgıb el-İsfahânî celâl kelimesinin yüceliğin doruk noktasını teşkil ettiğini, bu sebeple Allah'tan başkası için kullanılmadığını söylemiştir. Ona göre Cenâb-ı Hakk'ın celâl sahibi diye nitelendirilmesinin kendi varlığına kanıt oluşturan mükemmel şeyleri yaratması, zâtının mahiyetinin bilinememesi veya duyu yoluyla algılanamaması anlamına gelir. Allah'ın ikram sahibi oluşu da yaratılmışlara lutfettiği nimetler sebebiyle onların zillete ve sıkıntıya mâruz kalmamaları ya da karşılıksız verdiği bütün nimetlerin aslında şerefli ve değerli olması mânasındadır (el-Müfredât, "cll", "krm" md.leri). Kulun zü'l-celâl ve'l-ikrâmdan nasibi, Allah'ın azametinin yanı sıra lutuf ve ikram sıfatları bağlamında kulluk görevini yerine getirmesi, özellikle kendisine verilen nimet ve imkânları O'nun diğer kullarıyla paylaşmasıdır. Allah'ın insanla ilgili isimleri içinde yer alan zü'l-celâl ve'l-ikrâm alî, celîl, kerîm, mâcid, mecîd, muğnî, muiz ve müteâlî isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.