Mehmet Doğan kimdir ? Doğan'dan şehit abisine ağır sözler
Mehmet Doğan kimdir ? Doğan'dan şehit abisine ağır sözler. Eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan, Vahdet gazetesindeki yazısında Yarbay Mehmet Alkan'dan bahsederek, "Yarbay uyduruk bir rütbe... Karşı tarafta olsa cesedini itler paylaşırdı." gibi ağır ifadeler kullandı.
Mehmet Doğan kimdir ? Doğan'dan şehit abisine ağır sözler. Eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan, Vahdet gazetesindeki yazısında Yarbay Mehmet Alkan'dan bahsederek, "Yarbay uyduruk bir rütbe... Karşı tarafta olsa cesedini itler paylaşırdı." gibi ağır ifadeler kullandı.
Türkiye gündemine 'Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke' sözleriyle ve 312 generalin dava açmasıyla gelen eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan, Vahdet gazetesinde bu kez Yarbay Mehmet Alkan'ı hedef aldı. Asım Yenihaber takma ismiyle yazan Doğan, aslında "yarbay" diye bir rütbenin olmadığını, bu rütbenin uydurma olduğunu söyledi. Yarbay Mehmet Alkan, şehit olan kardeşinin cenazesinde açılım sürecini ve bugünkü çatışmayı sorgulayan, Hükümeti eleştiren sözleriyle gündeme gelmişti.
"YARBAY UYDURUK RÜTBE"
Yarbay rütbesi için "bu uyduruk bir rütbe" diyen Doğan, "Ya Yar-bay? Bu da yardımcı bay demek! Anlayacağız, alaybeyinin, miralayın yardımcısı… Doğrudan söyleyelim: Savaşın öbür tarafında bulunanlar, yani haysiyetsizin önde gideni terör örgütünde bir rütbeli malum yarbayın konuştuğu tarzda konuşsa ne olurdu? O anda infaz edilirdi! Cesedini itler paylaşırdı. Çünkü bu konuşmanın askerî literatürdeki tanımlaması 'ordubozanlık'tır! Bir orduya düşman güllesinden fazla zarar verir" dedi.
MEHMETÇİKLERİ TOKATLA DİYE VERMEDİ
Doğan, Yarbay Mehmet Alkan'a da şöyle seslendi: "Ey Yar-Bay! Sen kiminle savaşıyorsun? Önce bunu idrak et! Sonra o rütbeleri neden aldın? Bu devlet seni bayramlarda geçit törenine katıl, merasimlerde gösteriş yap, en fenası karşına kura neferi olarak gelmiş olan mehmetçikleri tokatla diye vermedi… Askerlik mesleği, gerektiğinde ölmektir ve en doğru tarifi de budur. Veyl bu tariften haberdar olmayanlara!"
İŞTE MEHMET DOĞAN'ıN O YAZISI:
"Herkes benim uzmanlık alanımı generallerle sınırlı sanıyor! Elbette onlarla ilgili yazdıklarım büyük yankılar uyandırdı. Yargı tarihinin en yüksek tazminat davası ile karşı karşıya kaldım.Aleyhimde medya kampanyaları düzenlendi, bütün salma gezenler üzerime gönderildi…Korkudan selamı sabahı kesenler oldu…
Sonra devran döndü…
Bu sefer "sen haklıymışsın, bunlar onbaşı bile olamazmış gerçekten" diyenler çoğaldı.
İki grubu da ciddiye almadım: Zor zamanımda yanımdan kaçanlar ve devran dönünce beni alkışlayanlar…
Zaten o yazıyı bunun için yazmamıştım. Yüreği yanan bir Anadolu evladı olarak, vakar sahibi bir Osmanlı torunu olarak, yeryüzünde bir müslüman fert olarak doğru bildiğimi söylemeliydim…
Doğru söyleyene işte böyle 312 general dava açar!
Neyse şartlar değişti, ergenekon faslı da geldi geçti, taşlar yerine oturmaya başladı.
Devlet, hükümet, ordu, millet ilişkileri bir nizama girdi. Askerlerimizin, komutanlarımızın vakarı avdet etti…"Peygamber ocağı"na halel getiren muhteva zayıfladı.
Maksat vatan müdafasıysa, gerisi teferruat.
Gelelim Yar-bay'a…
Önce iştikaktan başlayalım: Bu uyduruk bir rütbe!
Zamanın paşaları Osmanlı'yı çağrıştırdığı için kendilerine Fransız sisteminden jenerali "general" olarak aldılar. Aşağı rütbelerde ise uydurmacılık yolunu seçtiler. Yar-bay, Alb-ay bunlar arasında. Bir de tuğ-bay vardı, sonra vazgeçtiler, tuğgeneral yaptılar...
Albay eskiden alaybeyi, yani "miralay"dı…
Ya yarbay? Şimdi inanmayacaksınız belki ama kaymakam!
Osmanlı'da bu rütbenin sivili de vardı ve şimdi dekullanılıyor. Kaymakam birinin yerine geçen, vekil, naib demek.
Ya Yar-bay? Bu da yardımcı bay demek!
Anlayacağız, alaybeyinin, miralayın yardımcısı…
Doğrudan söyleyelim: Savaşın öbür tarafında bulunanlar, yani haysiyetsizin önde gideni terör örgütünde bir rütbeli malum yarbayın konuştuğu tarzda konuşsa ne olurdu?
O anda infaz edilirdi! Cesedini itler paylaşırdı.
Çünkü bu konuşmanın askerî literatürdeki tanımlaması "ordubozanlık"tır! Bir orduya düşman güllesinden fazla zarar verir.
Savaştasın ve düşmanın tepe tepe kullanacağı bir zaaf gösteriyorsun. Bu asla rütbeli bir askere yakışmaz.
Peki ne oldu da bu yar-bay böyle fâhiş bir hata yaptı?
Bu ülkede şimdi iki seviyede savaş var. Birincisi silahlı savaş devlet güçleri terör örgütü ile savaşıyor.
İkincisi, bu savaşı malzeme olarak kullananlar Cumhurbaşkanı ile savaşıyor. Onu itibarsızlaştırmak, halkın gözünden düşürmek ve elbette mümkünse makamından uzaklaştırmak istiyorlar.
Bu savaş da en az PKK'nın savaşı kadar kirli…
Kimse hakikatin tarafını tutmak istemiyor. Kendini haklı çıkaracak ne varsa onu söylüyor. Gerçekte ne olup bittiği önemli değil. Şimdi Türkçe adını yazmaya yakıştıramadığım bir gazete gavurcası Speaker, düne kadar ne yazıyordu?
"Barış süreci ülkeyi mahvetti. Şehitlerin kanına ihanet edildi. Terör örgütü şehirlerde yuvalandı."
Bunun anlamı nedir?
Düşmana silahı ile cevap ver…
Evet o gün geldi! KCK ateşkesi bitirdi ve saldırıya geçti. Hükümet de tabii olarak cevabını verdi. Bu müleves örgütün karargâhını ve kamplarını, yağınaklarını yerle bir etti…
Siz şu ana kadar PKK'nın, KCK'nın ve HDP'nin "Kandil'de şu kadar can yitirdik, civanlarımız hayata doymadan gitti" diye ağladıklarını duydunuz mu?
Adamlar kan yutuyorlar, Kandil'de hava kuvvetlerimizin zaferini yok sayıyorlar. Eğer kabullenseler, o zaman mağlup bir güç olarak savaşanlar üzerinde müthiş bir psikolojik baskı oluşacak.
Ey Yar-Bay!
Sen kiminle savaşıyorsun? Önce bunu idrak et!
Sonra o rütbeleri neden aldın? Bu devlet seni bayramlarda geçit törenine katıl, merasimlerde gösteriş yap, en fenası karşına kura neferi olarak gelmiş olan mehmetçikleri tokatla diye vermedi…
Askerlik mesleği, gerektiğinde ölmektir ve en doğru tarifi de budur.
Veyl bu tariften haberdar olmayanlara!"