Erzincan, Erzurum, Eskişehir iftar vakti ne zaman? 13 Nisan Perşembe Erzincan, Erzurum, Eskişehir iftar saat kaçta okunuyor?
11 ayın sultanı Ramazan başladı ve müminler oruçlarını tutmaya başladı. Sahur vaktinin tamamlanmasıyla beraber oruca başlayan Müslümanlar, iftara kadar orucun feyzini idrak ediyor. Peki, 13 Nisan Perşembe Erzincan, Erzurum, Eskişehir iftar saat kaçta okunuyor?
Erzincan, Erzurum, Eskişehir iftar vakti ne zaman ve 13 Nisan Perşembe Erzincan, Erzurum, Eskişehir iftar saat kaçta bitiyor soruları Ramazan'ın başlamasıyla sık sık sorulmaya başlandı. İftar vaktini bekleyen vatandaşların merak ettiği konu için detayları ele aldık. Peki, Erzincan, Erzurum, Eskişehir iftar vakti ne zaman? 13 Nisan Perşembe Erzincan, Erzurum, Eskişehir iftar saat kaçta okunuyor?
İFTAR NEDİR?
Sözlükte fatr "yarmak, kesmek; yaratmak, icat etmek", bu kökten türeyen iftâr ve fıtr kelimeleri diğer bazı anlamların yanı sıra "orucu açmak, oruçluya orucu açtırmak, başlanmış bulunan orucu bozmak veya hiç oruç tutmamak" gibi mânalara gelir. Kur'an'da fatr kökünün çeşitli türevleri kullanılmakla ve ayrıca oruçtan ve oruç tutmamayı haklı kılan bazı mazeretlerden söz edilmekle birlikte (el-Bakara 2/184-185, 187) kelime olarak iftar ve fıtr geçmez. Hadislerde ve sahâbe sözlerinde ise oruç ibadetiyle ilgili birçok ayrıntılı hüküm belirtilirken bu iki kelimenin yukarıdaki anlamlarda yaygın bir kullanıma sahip olduğu görülür. Bu mânaların her birinde iradî olarak oruca aykırı bir davranışta bulunma söz konusu olduğundan iftar âdeta imsak ve savm kelimelerinin karşıt anlamlısı gibi yer almıştır. Fıkıh literatüründe iftar kelimesi, sözlük anlamıyla bağlantılı olarak ister oruç açma isterse bozma ve oruç tutmama şeklinde olsun "oruca aykırı bir davranışta bulunma" mânasında kullanılmakla birlikte, bunlar arasında "oruçlu kimsenin vakti gelince usulüne uygun biçimde orucunu açması" mânasının daha belirgin olduğu ve kelimenin bu yönde terim anlamı kazandığı söylenebilir. Nitekim Türkçe'de de iftar "orucu açma" mânasına gelir.
İslâm'ın beş esasından biri olan orucun bir parçasını oluşturan iftar İslâm muhitinde oruca denk bir ilgi ve öneme sahip olmuş, bu konuda bazısı Hz. Peygamber'in sünnetinden, bir kısmı da İslâm toplumlarının kültürel birikim ve farklılığından kaynaklanan müstehap ve mendup niteliğinde çeşitli âdâb ve gelenekler oluşmuştur. Bu yönüyle konu, klasik hadis ve fıkıh literatürünün "oruç" (savm) bölümünde "orucun sünnet, âdâb ve müstehapları" başlığı altında, oruçla ilgili eserlerde ya da Kutbüddinzâde Mehmed Muhyiddin'in Risâle fî beyâni'l-if?âr ve's-sa?ûr (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2852) ve Yûsuf b. Ya'kub el-Halvetî'nin Risâle fi'l-if?âr fî ramazân el-mübârek (Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1606) adlı eserlerinde olduğu gibi bazı müstakil çalışmalarda, ayrıca sosyal ve kültürel boyutuyla kültür ve medeniyet tarihi kaynaklarında ele alınmıştır.
İmsak vaktinin başlangıcı (sahur) hususunda fakihler arasında mevcut olan görüş farklılıklarına iftar vakti konusunda rastlanmaz. Kur'an'da akşama kadar oruç tutulmasından söz edilmiş (el-Bakara 2/187), Hz. Peygamber'in açıklama ve uygulamasında da güneşin batmasıyla iftar vaktinin gireceği bildirilmiştir (Müslim, "?ıyâm", 51, 54; Ebû Dâvûd, "?avm", 19). Bu sebeple fıkıhta, oruçlunun güneşin battığından iyice emin olduktan sonra orucunu açması gereği üzerinde titizlikle durulur. Diğer bir ifadeyle orucun başlangıç ve bitiş vakitleri nasla belirlendiğinden buna riayet edilmemesi halinde orucun rüknü (imsak) ihlâl edilmiş yani oruç tutulmamış olur. Bundan dolayı oruçlu kimse güneşin battığından emin olmadan iftar etse ve gerçek durum da anlaşılmasa bu orucunu kazâ etmesi gerekir. Hatta ramazanda güneşin battığını zannederek iftar ettikten sonra güneşin batmadığı anlaşılsa bu durumda sadece kazâ gerekir diyen fakihler bulunduğu gibi hem kazâyı hem de kefâreti gerekli gören fakihler de vardır.
Hadislerde, vakti girdikten sonra oruçlunun iftarda acele etmesi (Buhârî, "?avm", 45; Müslim, "?ıyâm", 48; Tirmizî, "?avm", 13; Ebû Dâvûd, "?avm", 20) ve orucunu hurma veya tatlı bir şeyle yahut su ile açması tavsiye edilmiş, Resûl-i Ekrem bunu bizzat uygulayarak akşam namazını kılmadan önce birkaç hurma ile orucunu açmıştır (Ebû Dâvûd, "?avm", 21; Tirmizî, "?avm", 10; İbn Mâce, "?ıyâm", 25). Hz. Peygamber'in ayrıca, yahudi ve hıristiyanların iftarı geciktirdiğini belirterek iftarda acele etmeyi müslümanlara mahsus bir özellik olarak tanıtması (Ebû Dâvûd, "?ıyâm", 20; Şevkânî, IV, 288-289), sahura kalkmayı teşvik edip iftar yapmaksızın iki orucu birbirine eklemeyi yasaklaması (Buhârî, "?avm", 48; Müslim, "?ıyâm", 45-46, 56-61; Ebû Dâvûd, "?avm", 28), gerçek dindarlığın şâriin belirlediği ölçülere uymakla gerçekleşeceği, dindarlık adına şâriin istemediği bir yük altına girmenin doğru olmadığı ana fikrini teyit eder mahiyettedir. Öte yandan iftarın tehiri halinde vakti çok kısa olan akşam namazı da gecikmiş olacağından söz konusu tavsiye bu sakıncalı durumu önlemeyi de hedefler. Bu konuda Hz. Peygamber ve sahâbeden rivayet edilen tavsiyeler ve uygulama örnekleri (Müslim, "?ıyâm", 49-50; Ebû Dâvûd, "?avm", 20) ve akşam namazının gecikmemesi konusunda gösterilen hassasiyet sebebiyle ramazan akşamlarında önce orucun hafif yiyeceklerle açılıp akşam namazının kılınması, ardından iftara devam edilmesi, İslâm toplumlarında müstehap görülen ve hayli yaygınlık kazanan bir gelenek halini almıştır.
Oruç açılırken dua edilmesi sünnettir. Resûl-i Ekrem, oruçlunun iftar anında yapacağı duanın geri çevrilmeyeceği müjdesini verir (İbn Mâce, "?ıyâm", 48). İftar duası, oruç tutan kişinin ibadet bilincini güçlendiren ve Allah katında özel bir konuma sahip bu ibadeti yerine getirmenin şükrünü içeren bir anlam taşıdığı gibi iftar sofrasında bulunanlar bakımından dinî eğitimin de bir parçasını oluşturur. Allahım! Senin rızân için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin" (Dârekutnî, II, 185; ayrıca bk. Şevkânî, IV, 287). Hadis kaynaklarında yer aldığı bilinmemekle beraber fıkıh literatüründe, "Allahım! Senin rızân için oruç tuttum, sana iman ettim, sana güvendim ve senin verdiğin rızıkla orucumu açıyorum; günahlarımı bağışla" (el-Fetâva'l-Hindiyye, I, 200) şeklinde dua edilmesi de müstehap görülmüştür.
Maddî imkâna sahip olanların özellikle fakir kimselere iftar yemeği yedirmesi güzel bir davranıştır. Hz. Peygamber bu konuda, "Oruçluya iftar yemeği veren kimse, oruçlunun sevabında bir eksilme olmadan onun alacağı kadar sevap alır" (Tirmizî, "?avm", 82; İbn Mâce, "?ıyâm", 45) buyurmuş, yaptığı iftar ve yemek dualarında da müslümanları orucunu açacak kimseleri sofrasında bulundurmaya teşvik etmiştir (Ebû Dâvûd, "E??ime", 55; Dârimî, "?avm", 51; Müsned, III, Perşembe8, 201). Resûl-i Ekrem'in bu teşviki, iftar davetlerinin sadece zenginler arasında bir gösteriş yarışı haline gelmesini de önleyici bir uyarı mahiyetindedir. Öte yandan ihtiyaç sahiplerine kadar uzanan iftar daveti, İslâm dininin güçlendirmeye çalıştığı kardeşlik ve sosyal dayanışma ilkesinin bir gereği olduğu gibi oruç ibadetinin kazandırdığı kalp inceliğinin ve diğerkâmlığın da tabii bir tezahürüdür. Oruç ve iftarların fert ve aile hayatında taşıdığı öneme paralel olarak İslâm toplumlarında öteden beri birçok ramazan âdeti ortaya çıkmış ve bir dizi iftar geleneği oluşmuştur.
13 Nisan Perşembe Erzincan, Erzurum, Eskişehir İFTAR VAKTİ NE ZAMAN?
DİYANET İFTAR SAATLERİ İÇİ TIKLAYINIZ