Haberler

Ben Ruhi Bey Nasılım şiiri kimin? Ben Ruhi Bey Nasılım şiiri ne zaman yazıldı?

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Ben Ruhi Bey Nasılım adlı şiir, aynı zamanda tiyatroya da uyarlanmış bir oyundur. Kim Milyoner Olmak İster yaışma programında ekrana gelen soruyla gündem olan Ben Ruhi Bey Nasılım şiiri hangi şaire aittir?

Ben Ruhi Bey Nasılım şiiri ne zaman, kim tarafından yazıldı? Kenan İmirzalıoğlu tarafından sunulan Kim Milyoner Olmak İster yarışmasında Ben Ruhi Bey Nasılım şiiri en çok araştırılanlar arasında yer aldı. Şiir, tiyatro sahnesinde de yer alarak izleyenlerin dikkatini çekmiştir.

BEN RUHİ BEY NASILIM ŞİİRİ KİMİN?

Şiir, şair Edip Cansever'in 1976 yılında yayımlanan Şairin Seyir Defteri adlı kitabından yer alır. Tiyatroya da uyarlanan şiirin oyununda: Ölüm ve yaşam ikilemini sorgulayan ve bunu giderek bir oyun şekline dönüştüren Ruhi Bey'in yaşamı; çevresindeki insanları oluşturan çiçek sergicisi, kürkçü Yorgo, patron, genelev kadını, meyhane garsonu, otel katibi ve cenaze kaldırıcısı Adem'in gözünden ele alınır, olayların gelişimi kurgusal açıdan ayrıntılı olarak işlenir.

BEN RUHİ BEY NASILIM ŞİİRİ

Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda

Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi

Büyük bahçelerin küçük içinde

Saksılardan birinde

Gördüm de

Uyurken uyandırılmış gibi

Beni bir sardunya büyüttü belki.

O ben ki

Bir kadında bir çocuk hayaleti mi

Bir çocukta bir kadın hayaleti mi

Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

Ne peki

Yere dökülen bir un sessizliği mi

Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi

İşini bitirmiş bir org tamircisinin

Tuşlardan birine dokunacakkenki

Dikkati ve tedirginliği mi.

Bekler mi beni

Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen

Bir sürü yaz gününün içinde

Acaba bekler mi beni

Uykularım, o sonsuz uykularım

Yanmış bir limonluktaki

- Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde

Sesini hiç eksiltmeyen -

Ama bilmez miyim ben

Bilmez miyim hiç

Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine

Kısacık bir zaman olmalıydı elimde

Turfanda meyva gibi bir zaman

Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği

Geçerek erguvanların dönemecinden

Leylakların dörtyol ağzından

Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına

Acının dudaklarına ve geçmişin

Bir yaban gülü yaprağı gibi beni

Ama ne gezer.

Korkmuyorum artık solmaktan

Solmaktan ve solgunluktan

Gelmişim nerelerden böyle

Kurumuş bir dere yatağı gibi

Ya da pek kurumamış da

Baygın, hasta ya da cançekişen

Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında

Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini

Yorgun düşerek taşımaktan

Ve ne çıkar ayırmasam kendimi

Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.

Koylardan

Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da

Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan

Ayırmasam kendimi

Diyorum ayırmasam

Köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-

İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri

Cepleri yüreği cepleri

Ayırmasam da ben

Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni

Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan

Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan

Bu kımıltısız gövde

Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi

Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların

Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman

O müthiş öğle sıcağında

Pencerenin önünde örgü ören birinin

- Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-

Görülmediği gibi

Ama var mıydı sanki görülmek isteyen

Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.

II

Ve her şey hızla yetişti sonra

Sarı bir günün kahverengi yarınına.

Yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da

Gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki

Ağaç da çürümüş zaten

Kazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onu

Ağaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu mu

Çözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi

-Gizi mi, bir giz gereksinmesini mi-

Yoklamışlar orasından burasından

Kim bilir.

Ama sessizlikten başka ne bulmuşlar

Önemsiz bir iki anıdan başka

Ya insan kılığında ya da bir dekor taşkınlığında

Sorarım ne bulmuşlar

Çoktan yeni bir umuda dönüşmüştür onlar da

Anılar.

Oysa bambaşka şeyler olmalıydı ağaçta

Kazılmış, oyulmuş yerlerinde ağacın

Buruk mayhoş, daha çok da bir zehir tadındaki

Bir şeyler olmalıydı. Ve sanki

Yıllar var ki saklamışım orda ben

Saklamışım anlaşılan

Odasında yapayalnız doğuran bir kadının

Dışa vurmak istemediği

Ya da pek gereksinmediği

O iniltiyi andıran

Duyurulmayan her şeyi

....

....

Kaynak: Haberler.com / Gündem
Yenidoğan Çetesi davasında 5. gün! Eski bakan da duruşma salonunda

Bebek katilleri hesap veriyor! Eski bakan da duruşma salonunda

Yenidoğan Çetesi'nde ambulans şoföründen ilk itiraf: Hasta yönlendirerek para kazandığımı kabul ediyorum

Örgüt yöneticisi ambulans şoförü, nasıl para kazandığını anlattı

400 bin kişinin GSS prim borçları için af geliyor

Af geliyor! 400 bin kişinin tüm borçları silinecek

İngiltere'den tarihi rest: Bu gece Rusya ile savaşmamız istenirse savaşırız

İngiltere'den Rusya'ya tarihi rest: Bu gece sizinle savaşırız

title