Haberler

Ahmet Muhip Dıranas şiirleri - En güzel kısa 15 Ahmet Muhip Dıranas şiiri

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Şair ve tiyatro yazarı Ahmet Muhip Dıranas'ın vefatının üzerinden 41 yıl geçti. Türk edebiyatının iz bırakan ismi Ahmet Muhip Dıranas şiirleri - En güzel kısa 15 Ahmet Muhip Dıranas şiiri

Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı Tarancı ile şiirde ahenge ve sese önem vermişlerdir. Mesela, Kar şiirinde sesi ön plana çıkarırken; Olvido başlıklı şiirinde ne sesi anlama, ne de anlamı sese baskın kılmıştır. Hece şiirinin son kuşağı denilebilecek şairler arasında Ahmet Muhip Dıranas, çağdaş Batı şiirine (Baudelaire, Verlaine) en yakın, kendinden bir iki kuşak sonrası şairler üzerinde, az sayıda şiirle bile olsa, uzun süre etkili olan bir şairdir. İşte en güzel kısa 15 Ahmet Muhip Dıranas şiiri

AHMET MUHİP DIRANAS ŞİİRLERİ

En güzel kısa 15 Ahmet Muhip Dıranas şiiri

1. Adamlar

Sönmüş saçlarında son damla ışık,

Bir düşün içinde gibi her akşam

-Ve yüzleri duman kadar dağınık

Geçer bu sokaktan binlerce adam.

Umut; gözlerinde ölü bir bakış,

Çığlık; bir bükülüş dudaklarında…

Bulamadıkları nedir ki yaz kış

Dolaşırlar şehrin sokaklarında.

Sanki yalvaran bir duadır onlar,

Belki tanrılara açık vesvese,

Bir nehir, bu nehir her akşam akar

Derinden ruhları çağıran sese.


2. Ay Işığı

Yüzün beyaz, abajur yeşil, gece mor;

Esrimiş kalbim, şarkısını söylüyor.

Her yanın avuçlarıma dökülüyor

Çeşmeden akan suyun berraklığında.

Dolaşan bir dudak mı var saçlarını

Ay tırmanıyor zeytin ağaçlarını.

Sürü bulutlar gece yamaçlarını

Otlayıp yayılıyor gök kırlığında.

Üzerinden örtüyü mü çekti bir el?

Gece ayaklarından akıp giden sel;

Seyrine doyulmuyor ruhunun, güzel

Bu manzara gibi, bu ay ışığında…

Yeniden yarattı seni gizli bir el!


3. Balad

Yağmurlar dindiği zaman

Geleceksin

Ki karanlık ölümdür.

Işığım söndüğü zaman

Güleceksin

Ki karanlık ölümdür.

Karanlığımda dişlerin

Parıldar ki

Yine görüneceksin

Kuraklığımda düşlerin

Işıldar ki

Yine arınacaksın.

Bekleyeceğim elbette

Gelişini

Yaşamak başka nedir;

İsterse ta kıyamete

İlla seni

Ki bu aşk başka nedir.

Bütün ömrümüz onunla

Böyle geçti;

Toprakla gök arası,

Varla yok arası öyle;

Derken uçtu.

Dıranas yalvarası:

Tanrım merhamet et kula.


4. Büyük Olsun

Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun.

Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun.

Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce,

Aşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece…

Denizler yolculuğa çağırır durur da beni

Gitmem, düşünerek geri döneceğim günü.

Ben büyük rüzgarları severim; büyük olsun

Aşkım da özlemim de hepsi, her şey ve mahzun.

İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı.

Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.


5. Gerçek

Uyandığı zaman gökte yıldızlar

İnsan düşünür: belki de Allah var!

Tanrısal bir öpüştür söken şafak.

Ne hoştur insanın bir gül açası,

Koşan göklerde kuş gibi uçası,

Bulutlarla yağmur olup ağlamak.

Gitmek, sona ermeden bir zamanda…

Başıboş bir tekne gibi ummanda;

Fırtınalarda ne yelken, ne bayrak.

Fakat beni sen uyandır, ey zeka!

Bak, işte önümde her günkü çorba,

Ekmek, kaşık ve kasesiyle bu aşk.

Sarhoş eden, davet eden bu ölüm

İçinde ben salt bir adem oğluyum,

Korkan, ölüşünü hatırlayarak.

Ey, ışığın boşandığı gerçek düş!

Bütün zamanı kucaklayan öpüş;

Yaşamak eken insan, veren toprak.


6. Hatıra

Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan

Oydu, bir bakışta tanıdım onu;

Rüyalarıma tayf halinde konan,

Peşime bir korku gibi düşen o.

Bazı yapraktı, bazı bir rüzgâr.

Dolardı aydınlık olup odama.

Bahçemde süzülür giderdi bahar

Sabahının fecri vururken cama.

Ayakları kumda bırakmadan iz

Yanıma geldiği hep gecelerdi;

Sanki bir lahitten kalkar ve sessiz

Uzak bir maziye dönüp giderdi.

Bir avuç ışıktı incecik yüzü,

Gözleri geceler gibi derindi;

İçine başımın her an düştüğü

Avuçları sudan daha serindi.

Geçerken dün yoldan, ruhumu saran

Bir gölge halinde ve ağır ağır;

Tanıdım; o yâdı hoş zamanlardan

Seven ve yaşayan bir hatıradır.


7. Kar

Kardır yağan üstümüze geceden,

Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,

Ormanın uğultusuyla birlikte

Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte

Kar yağıyor üstümüze, inceden.

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,

Unutulmuş güzel şarkılar için

Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,

Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan

Sesin nerde kaldı, kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!

Uyandırmayın beni, uyanamam.

Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,

Allah aşkına, gök, deniz aşkına

Yağsın kar üstümüze buram buram…

Buğulandıkça yüzü her aynanın

Beyaz dokusunda bu saf rüyanın

Göğe uzanır – tek, tenha – bir kamış

Sırf unutmak için, unutmak ey kış!

Büyük yalnızlığını dünyanın.


8. Serenad

Yeşil pencerenden bir gül at bana,

Işıklarla dolsun kalbimin içi.

Geldim işte mevsim gibi kapına

Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak,

Ben aşkımla bahar getirdim sana;

Tozlu yollarından geçtiğim uzak

İklimden şarkılar getirdim sana.

Şeffaf damlalarla titreyen, ağır

Koncanın altında bükülmüş her sak.

Seninçin dallardan süzülen ıtır,

Seninçin karanfil, yasemin zambak…

Bir kuş sesi gelir dudaklarından;

Gözlerin, gönlümde açan nergisler.

Düşen öpüşlerdir dudaklarından

Mor akasyalarda ürperen seher.

Pencerenden bir gül attığın zaman

Işıkla dolacak kalbimin içi.

Geçiyorum mevsim gibi kapından

Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ…


9. Olvido

Hoyrattır bu akşam üzerleri daima!

Gün saltanatıyla gitti mi bir defa

Yalnızlığımızla doldurup her yeri

Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,

Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan

Lavanta çiçeği kokan kederleri;

Hoyrattır bu akşam üstüleri daima!

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar

Unutuşun o tunç kapısını zorlar

Ve ruh atılan oklarla delik deşik.

İşte doğduğun eski evdesin birden,

Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven

Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik

Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar…

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir

Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;

İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı

Hatırlar gibi bir gün camı açtığını,

Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,

Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı…

Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla

Halay çeken kızlar misali kol kola.

Ya sizler! Ey geçmiş zaman etekleri,

İhtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden

Ay ışığı gibi sürüklenip giden;

Geceye bırakıp yorgun erkekleri

Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi aşığın dönüşünü bekler

Yalan yeminlerin tanığı çiçekler

Artık olmayacak baharlar içinde.

Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!

Aldan! Gelmiş olsa bile ümitsiz kış;

Her garipsi ayak izi kar içinde

Dönmeyen aşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! Ey sen! Esen dallar arasında

Bir parıltı gibi görünüp kaybolan

Ne istersin benden akşam saatinde?

Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,

Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;

Hatıraların bu uyanma vaktinde

Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! Kapat artık pencereni,

Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;

Çıkmaz artık sular altından o dünya.

Bir duman yükselir gibidir kederden

Macerası çoktan bitmiş gibi o şeylerden.

Amansız gecenle yayıl dört yanıma

Ey unutuş! Kurtar bu gamlardan beni.


10. Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar

Bakıp imreniyorum akınına

Şehrin üstünden geçen bulutların.

Belki gidiyorlardır yakınına

Rüyamızı kuşatan hudutların.

Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an

Sanki bulutlarla bir, akıyoruz;

Onların hevesine uyaraktan

Cenup ufuklarına bakıyoruz.

Biz de hafif olsaydık bir rüzgârdan,

Yer alsaydık şu bulut kervanında,

Güzele ve yeniye doğru koşan

Bu sonrasız gidişin bir yanında;

Dağlara, denizlere, ovalara

Uzansaydık yağarak iplik iplik,

Tohumları susamış tarlalara

Bahar, gölge ve yağmur götürseydik.

Bakıp imreniyorum akınına

Şehrin üstünden uçan bulutların.

Gidiyor, gidiyorlar yakınına

Rüyamızı kuşatan hudutların.


11. Köpük

Oyun bitti ve her şey yerini buldu.

Akşamla ebedi kızlar anne oldu.

Aynalara bakma, aynalar fenalık;

Denizi, sonsuz olanı düşün artık.

Bir gün beni hatırlayabilirsin ancak,

Güzelsem soyabilirsin çırılçıplak;

Oradayım hep ben, orada, derinde,

Gemilerin ihtiyar köpüklerinde.


12. Titrek Bir Damladır

Titrek bir damladır aksi sevincin

Yüzünün sararmış yapraklarında

Ne zaman kederden taşarsa için

Şarkılar taşırsın dudaklarında.

İşlerken hülyama sesten örgüler

Bir çini vazodan dökülen güller

Gibi hülyada fecirler güler

Buruşmuş bir çiçek parmaklarında.

Gözlerin kararan yollarda üzgün,

Ve bir zambak kadar beyazdı yüzün;

Süzülüp akasya dallarından gün

Erir damla damla ayaklarında.

Sesin perde perde genişledikçe

Solan gözlerinden yağarken gece

Sürür eteğini silik ve ince

Bir gölge bahçenin uzaklarında.

Sen böyle kederden taştığın akşam

Derim, dudağında şarkı ben olsam

Gözlerinde damla, içinde gam

Eriyen renk olsam ayaklarında…


13. Yağmur Gül ve Eller

Yel yapraklarımı savurur,

Dört yanım yağmurla örtülü;

Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur!

Kafamda hep bir uykusuzluk

Ve masamda bir düşler gülü,

Gecenin içinde soyunuk.

Ve bir düşünce arasında

Ellerim; beyaz, boş ve bencil,

Bu gülle gece arasında,

Kopmuş gidiyor dallarımdan…

Hayır, başımdan yana değil

Uykusuzluğum, ellerimden…


14. Fahriye Abla

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,

Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.

Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,

Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!

Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen

Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla

Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,

Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;

Güneşin batmasına yakın saatlerde

Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.

Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;

Bahçende akasyalar açardı baharla.

Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;

Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.

İçini gıcıklardı bütün erkeklerin

Altın bileziklerle dolu bileklerin.

Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;

Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.

Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,

En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.

Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,

Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?

Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;

Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.

Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye abla!


15. Son Aşk

Son aşkımdır bu -sen- ve son çile,

Günümün son fecri, sonu artık;

Giriver inince gün, aralık

Kapımdan gelinlik elbisenle.

Onu sevmekle geç, ey yaşamak!

Kaynak :

Kaynak: Haberler.com / Gündem
İstanbul'da katliam: 4 kişiyi öldürüp intihar etti

4 kişiyi öldürüp canına kıydı! İntihar anı kamerada

İstanbul'daki aile katliamında yeni detaylar! Kız kardeşi ve eşini de ağır yaralamış

Katliamda her bir detay kan donduran cinsten! Tüm ailesini öldürmeyi kafasına koymuş

27 ilimizde eğitime kar engeli

27 ilimizde eğitime kar engeli

Antalya Havalimanı'na iniş yapan yolcu uçağında yangın

İçi yolcu dolu uçak, inişten sonra alev aldı

title