Haberler
Putin, açık açık tehdit etti: Sabrımız bir gün mutlaka tükenecek

Putin, ilk kez bu kadar açık tehdit etti! Sözleri yaklaşan savaşın habercisi

Genel Kurul'da gerginlik: 'Asgari ücret en düşük memur maaşından az olmamalı' dedi ortalık karıştı

'Asgari ücret en düşük memur maaşından az olmamalı' dedi ortalık karıştı

Kırıkkale'de yere çöp atanlar güvenlik kameralarından tespit ediliyor

Bir ilde daha başladı! Caddede, sokakta kamera ile takip ediliyorlar

Güran ailesinin silinen kayıtlarındaki Kürtçe konuşmalar deşifre edildi: Bunu söylersen seni koruruz

Aileden Enes'in arkadaşına: Bunu söylersen seni koruruz

Ahmet Hamdi Tanpınar şiirleri - En güzel kısa 12 Ahmet Hamdi Tanpınar şiiri

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901'de Kadı Hüseyin Fikri Efendi ile Nesime Bahriye Hanım'ın oğlu olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Adını ilk kez 1920'de "Altın Kitap" dergisinde yayınlanan "Musul Akşamları" şiiriyle duyuran Tanpınar'ın eserleri, Dergah, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Ülkü, Varlık, Oluş, Kültür Haftası ve Aile dergilerinde okuyucuyla buluştu. İşte Ahmet Hamdi Tanpınar şiirleri - En güzel kısa 12 Ahmet Hamdi Tanpınar şiiri

Ahmet Hamdi Tanpınar, lise öğrencisiyken şiirlerinden tanıdığı Yahya Kemal Beyatlı'nın etkisiyle 1919'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi. Usta kalem, şiir dışında ikinci bir çalışma alanı olarak çeviriye de başlayarak, 1929'da E.T.A. Hoffmann'ın "Kremon Kemanı" ile Anatole France'tan "Kaz Ayaklı Kraliçe Kebapçısı" adlı kitapları çevirdi.

AHMET HAMDİ TANPINAR ŞİİRLERİ

En güzel kısa 12 Ahmet Hamdi Tanpınar şiiri

1. Annem İçin

Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer

Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin

Bir yığın toprakla bir parça mermer

Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin.

Bir yığın toprakla bir parça mermer,

Üstünde yazılı yaşınla, adın;

Baş ucunda matem renkli serviler

Hüznüyle titreşir sanki hayatın.

Seni gömdük anne yıllarca evvel

Göz yaşlarımızla bu ıssız yere

Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel

Matem dağıtırken hasta kalblere.

Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun

Hüznüyle erirken Dicle de sessiz,

Öksüzlük denilen acıyla vurgun

Bir başka ölüydük bu toprakta biz

2. Bursa'da Zaman

Bursa'da bir eski cami avlusu,

Küçük şadırvanda şakırdıyan su;

Orhan zamanından kalma bir duvar…

Onunla bir yaşta ihtiyar çınar

Eliyor dört yana sakin bir günü.

Bir rüyadan arta kalmanın hüznü

İçinde gülüyor bana derinden.

Yüzlerce çeşmenin serinliğinden

Ovanın yeşili göğün mavisi

Ve mimarîlerin en ilâhisi.

Bir zafer müjdesi burda her isim:

Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim

Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın

Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.

Güvercin bakışlı sessizlik bile

Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.

Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,

Muradiye, sabrın acı meyvası,

Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,

Türbeler, camiler, eski bahçeler,

Şanlı hikâyesi binlerce erin

Sesi nabzım olmuş hengâmelerin

Nakleder yâdını gelen geçene.

Bu hayâle uyur Bursa her gece,

Her şafak onunla uyanır, güler

Gümüş aydınlıkta serviler, güller

Serin hülyasıyla çeşmelerinin.

Başındayım sanki bir mucizenin,

Su sesi ve kanat şakırtılarından

Billûr bir âvize Bursa'da zaman.

Yeşil türbesini gezdik dün akşam,

Duyduk bir musikî gibi zamandan

Çinilere sinmiş Kur'an sesini.

Fetih günlerinin saf neşesini

Aydınlanmış buldum tebessümünle.

İsterdim bu eski yerde seninle

Başbaşa uyumak son uykumuzu,

Bu hayâl içinde… Ve ufkumuzu

Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,

Havayı dolduran uhrevî âhenk..

Bir ilâh uykusu olur elbette

Ölüm bu tılsımlı ebediyette,

Belki de rüyâsı bu cetlerin,

Beyaz bahçesinde su seslerinin.

3. Başımızın Üstünde Bir Bulutun

Başımızın üstünde bir bulutun

Güneşe asılmış gölgesi,

Uzakta toz halinde dağılan

Yoğurtçu sesi,

Gün bitmeden başladı içimizde

Yarınsız insanların gecesi.

4. Bütün Yaz

Ne güzel geçti bütün yaz,

Geceler küçük bahçede…

Sen zambaklar kadar beyaz

Ve ürkek bir düşüncede,

Sanki mehtaplı gecede,

Hülyan, eşiği aşılmaz

Bir saray olmuştu bize;

Hapsolmuş gibiydim bense,

Bir çözülmez bilmecede.

Ne güzel geçti bütün yaz,

Geceler küçük bahçede.

5. Eşik

Bu yekpâre akış, durgun, derinden…

Her aynada yalnız kendi görünen

Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın

Kendi cevherinde mahpus bir ânın

Dağıttığı dünya hep yaprak yaprak,

Dalgın, unutulmuş sesleri uzak

Bir uykudan bana tekrar dönenler,

İçimde, dışımda hep aynı çember!

Bin elmas parıltı oyun ve halka

Küçük ve hiç değişmez dalgalarla

Bende bana meçhul akşamlar yoklar!

Gülen ve gömülen gölge ufuklar

Acayip davetlerin rüzgârında

Her lâhza yine kendi sularında!…

Uzakta, aya çok yakın bir yerde,

Çılgın ve muhteşem harabelerde,

Büyük sükûtların fırtınası var.

Mermer duvarlarda kırılmış sazlar,

Çok genç uçuşunda ve hangi haşin

Yıldıza gülerek çarptığı için

Alnında bir siyah nokta geceden

Kovulanlar ışık bahçelerinden,

Bütün ayrılıklar hepsi orada

Bu çıplak, ümitsiz ve saf duada.

Ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü

Göğsünde kanıyan bir zaman gülü

Mahzun bakışlarla dinler derinde

Olup olmamanın eşiklerinde.

Garip telâşını, binlerce fecrin

Ocağında nezir güvercinlerin

Hülyâm o kıvılcım ve kül yağmuru

Çırpınır bu beyaz mahşere doğru!

Ey hiç şaşmayan göz, büyük atmaca

Gölgesi güneşin üstünde uçan

Dişi kuyruğunda ebedî yılan,

Ve üstüste rüyâ!

Bir ses yavaşça,

Bir ses, bin uykudan mahmur ve zengin

Zümrüt usaresi maviliklerin

Suların üstünde arar kendini

Yoklar, ömrün bütün sahillerini

Çizgiler silinir, ufuk bir beyaz

Çin kâsesi olur, toprak, yosun, saz

Hep birden tutuşur, nârin kemerler

Alevden sütunlar, altın, mücevher,

Ah bu çılgın yağma…Orman çatırdar

Ve çıplak aynası ufkun tekrarlar

Büyük masalını aydınlıkların.

Elele bir oyun bugün ve yarın

Bütün pınarlara koştum cevap yok

Tekrar bana döndü her attığım ok

Her çığlık önümde tutuştu, yandı

Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı,

Yabanî otlarla örtüldü duvar…

İlhamlı çehresi hilkatin sular

Kaç kere değişti önümde böyle,

Birbiri ardınca gün ve mevsimle…

Ve kaç kere bahar güldü derinde

Güllerin kanıyan bekâretinde

Taze gülüşüyle toprağın suyun…

Tılsımlı kadehi her susuzluğun

Ey şafaktan, sırdan, arzudan hayâl

Yıldızların bize ördüğü masal

Kaç kere yarattım tenhada seni

Beyaz kollarını, sıcak buseni…

Bakışın, gülüşün, neş'en ve hüznün

Ay altında bir gül nağmesi yüzün…

Evet çok bekledim, kaç kere hazan,

Dinç atlar koşturdu boş ufuklardan

Yeleler alevli, ağız köpüklü,

Bulutlar bir kanlı hiddetle yüklü

Geçtikçe batıya doğru önümden

Zâlim ümitlerle ürperirdim ben,

Duyardım her an uzlette bir yeni

Âlemin yıkılıp devrildiğini

Çılgın mahşerinde ses ve renklerin…

Benden sor sırrını mesafelerin

Benden sor ve benden dinle akşamı…

Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadı…

Bir ses yavaşça der, bırak yalvarsın,

Hayat bu kapıda…ne çıkar varsın,

Nakışlar gülmesin beyaz taşında

Ölüme benzeyen bu susuzluğun

Çağlayan hayâller yeter başında…

Bir fikir, bir şekil dalında olgun

Bu ağır sallanan hazan meyvası,

Gurbet, mendillerin çırpınan yası,

Yüzler ki bir uzak müjdeye benzer,

Her türlü ışığa kapanmış gözler,

Her şey, hepsi, gülen, susan, kamaşan

Rengiyle toplanır bende ve akşam

Rüzgârla tarümar, mevsimle sarhoş

Gelir ta kalbimde düğümlenir…

-Boş…

Boş ve ümitsizdir akşamın hüznü

Bu tenha çeşmede bir an yüzünü

Seyredenler altın sazlar içinde

Ruh muammasının ürperişinde

Kaybolmuş sanırlar kendilerini…

Bırak bu tesadüf bahçelerini…

Hakikat çok uzak, karanlık, derin

Bir dille konuşur, büyük köklerin

Toprakla ezelden karışmış dili!

Geceyle ölümdür asıl sevgili

Bu ikiz aynada toplanır yollar

Karanlık yaratır, ölüm tamamlar.

Kaçalım seninle biz de geceye

Ölümün kardeşi saf düşünceye…

Yeter büyüsüne aldandığımız

Güneşin…biraz da yalnızlığımız

Kendi aynasında gülsün, gerinsin

Güvercin topuklu sükût gezinsin.

6. Hatırlama

Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,

Rüyalarım kadar sade, güzeldin,

Başbaşa uzandık günlerce ıslak

Çimenlerine yaz bahçelerinin.

Ömrün gecesinde sükun, aydınlık

Boşanan bir seldi avuçlarından,

Bir masal meyvası gibi paylaştık

Mehtabı kırılmış dal uçlarından.

7. Mavi, Maviydi Gökyüzü

Mavi, maviydi gökyüzü

Bulutlar beyaz, beyazdı

Boşluğu ve üzüntüsü

İçinde ne garip yazdı…

Garip, güzel, sonra mahzun

Işıkla yağmur beraber,

Bir türkü ki gamlı, uzun,

Ve sen gülünce açan güller,

Beyaz, beyazdı bulutlar,

Gölgeler buğulu, derin;

Ah o hiç dinmeyen rüzgâr

Ve uykusu çiçeklerin.

Mor aydınlıkta bir çınar

Veya kestane dibinde;

Mahmur süzülen bakışlar

İkindi saatlerinde…

Birden gülümseyen yüzün

Sabahların aynasında

Ve beni çıldırtan hüzün

İki bakış arasında.

8. Sabah

Serin rüzgârlara pencereni aç!

Karşında fecirle değişen ağaç,

Bak, seyret ağaran rengini ufkun

Mahmur gözlerinde süzülsün uykun.

Bırak saçlarınla oynasın rüzgâr.

Gümüş çıplaklığı bir başka bahar

Olan vücudunu ondan gizleme.

Ne varsa hepsini boyun, saç, meme,

Esîrden dudaklar okşasın sevsin

Mademki geceden daha güzelsin!

9. Yağmur

Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,

Bir parça uzaklaş kederlerinden.

Bir ruh gülümsüyor gibi derinden,

Mehtabın ördüğü saatler nerde?

Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,

Yağmur ince ince toprağa sinsin,

Bir başka alemden gelmiş gibisin,

Dalmış gözlerinle pencerelerde.

10. Selam Olsun

Selâm olsun bizden güzel dünyaya

Bahçelerde hâlâ güller açar mı?

Selâm olsun sonsuz güneşe, aya

Işıklar, gölgeler suda oynar mı?

Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına

Günlerin geçişi ardı ardına.

Hasretiz bir kanat şakırtısına

Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,

Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,

Dönmeyen gemiler olduk açıktan,

Adımızı soran, arayan var mı?…

11. Ne İçindeyim Zamanın

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle

Uyuşmuş gibi her şekil,

Rüzgarda uçan tüy bile

Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten

Uçsuz bucaksız değirmen;

İçim muradına ermiş

Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık

Olmuş dünya sezmekteyim,

Mavi, masmavi bir ışık

Ortasında yüzmekteyim.

12. Günlerimiz

İçlenme, beyhudedir, maziyi sakın anma!

O vefasız yavruya benzer ki günlerimiz.

Kendini yuvasından bırakır ki akşama

Benzeyen göle, sessiz…

Ruhundaki susuzluk engin mesafelere

Duyurmadan ne anne ne bir yuva hasreti,

Narin kanatlarıyla uçar orman, dağ, dere

Ve bir gün bir çukurda bulunur iskeleti.

Kaynak :

Kaynak: Haberler.com / Gündem
title