Haberler

Adnan Yücel şiirleri - En güzel kısa 15 Adnan Yücel şiiri

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

"Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek" şiiriyle tanınan Adnan Yücel, 27 Mart 1953'te Elazığ'ın Dilek köyünde dünyaya gelen Adnan Yücel, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN, Edebiyatçılar Derneği, Çukurova Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği üyesi de olan Yücel 24 Temmuz 2002'de öldü. İşte Adnan Yücel şiirleri - En güzel kısa 15 Adnan Yücel şiiri

İlk şiiri "Ter Şiirleri" adıyla Yeni Adımlar dergisinde yayımlandı. Şiir ve yazıları Yapıt, Petek, Yeni Olgu, Somut, Türkiye Yazıları,Yazko Edebiyat, Anadolu Ekini, Dönemeç, Artı Oluşum, Edebiyat 81, Evrensel Kültür, Söylem, Sanat Emeği gibi dergilerde ve bazı gazetelerde yayımlandı. Bazı şiirleri Hollandaca'ya çevrildi. İşte en güzel kısa 15 Adnan Yücel şiiri

ADNAN YÜCEL ŞİİRLERİ

En güzel kısa 15 Adnan Yücel şiiri

1. Yeryüzü Aşkın Yüzü

Aşksız ve paramparçaydı yaşam

bir inancın yüceliğinde buldum seni

bir kavganın güzelliğinde sevdim.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Aşk demişti yaşamın bütün ustaları

aşk ile sevmek bir güzelliği

ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.

işte yüzünde badem çiçekleri

saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.

sen misin seni sevdiğim o kavga,

sen o kavganın güzelliği misin yoksa...

Bir inancın yüceliğinde buldum seni

bir kavganın güzelliğinde sevdim.

bin kez budadılar körpe dallarımızı

bin kez kırdılar.

yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz

bin kez korkuya boğdular zamanı

bin kez ölümlediler

yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri

suyun ayakları olmuştur ayaklarımız

ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.

yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık

törenlerle dikilirdik burçlarınıza.

türküler söylerdik hep aynı telden

aynı sesten, aynı yürekten

dağlara biz verirdik morluğunu,

henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...

Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne

ne tan atışı doğumların sevincine

ey bir elinde mezarcılar yaratan,

bir elinde ebeler koşturan doğa

bu seslenişimiz yalnızca sana

yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Saraylar saltanatlar çöker

kan susar birgün

zulüm biter.

menekşelerde açılır üstümüzde

leylaklarda güler.

bugünlerden geriye,

bir yarına gidenler kalır

bir de yarınlar için direnenler...

Şiirler doğacak kıvamda yine

duygular yeniden yağacak kıvamda.

ve yürek,

imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.

ey herşey bitti diyenler

korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.

ne kırlarda direnen çiçekler

ne kentlerde devleşen öfkeler

henüz elveda demediler.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!


2. Acının Rengi

..ey acılara tat veren güzellik

Yüreğimize hoşgeldin

Geldin de

Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi

Artık ister dolu yağsın ömrümüze

İsterse kar

Biz ki bildikten sonra sevmeyi

Bütün sabahlar

Acı renginde olsa ne çıkar.


3. Acıya Kurşun İşlemez

Sabrın çalkalanıp taştığı sulardadır

Çığlıklarla parçalanmış uykularda

Buruşturulup atılmış aşklarda

Ve çalınmış mutluluklardadır

Ses ile yürek

Büyük rüzgarların o yanık şarkısı

Hala yükselir içimizden dağılır

Coşkunun doruklarında sürer yankısı

İlk kurban adanırken bir nehire

Korkunun ilk nişanında başlamıştır

Gözyaşının ilk damlasından kalma

yaslı baharlarla gelmiştir bugüne

Kanla yazılan yasalarla

Açlığın otağ kurduğu sabahlara

Ve sonuçsuz kalan ahlarla gelmiştir

Acıya kurşun işlemez artık

ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir

Yok bundan böyle ter yarası

Zincir tusaklığı ve sabır

Kırbaç yalvartması sessizliğin

Can pazarı ve kahır yok

Her şey yaşanan şu gün gibi gerçek

Adımız halk olduğu günden beri

Bir direnç olmuştur bizde sevinçler

Şimdi acının her kuraklığında

Onlar

Yüreğimizin ovalarına çiselenirler

Boşuna değil bu ölürcesine sevmek

Ve ölürken bile yürümek

Boşuna değil

Hep yatağı olduk tarihin ırmağının

Yenilgilerle durulmanın

Zaferlerle köpürüp kabarmanın

Ama hiç bir zaman

Anası olamadık geçmişi doğurmanın

Yıdızlar ve sular tanıktır

aç ve kavruk bir memeden

Direnmeyi yudum yudum emen

Bir çocuk gibi öğrendik

Ve direndik

Ordular kurduk türkü renklerinden

Bütün ağıtları bir hücumda yendik

Acıya kurşun işlemez artık

Biz yaşamayı zulümsüz sevdik


4. Ağlatan Mutluluk

Çıksam şimdi güzelliğin gökyüzüne

Dolaşsam

Görsem bütün tanrısal sevgileri

Ölümsüzlüğün sofrasına bağdaş kursam

Ve anlatsam

Anlatsam o ağlatan mutluluğu

Bilmem inanır mı bana mavilikler

Suskun bir coşkunun doruklarında

Pürköpük ve rüzgarlı

Bir nehir kahkahasıydı gözyaşı

Vivaldi böyle dinlenirmiş meğer

Mutluluk bile sensiz çekilmezmiş

Ben ki yaşamı toprak bilmiştim

Nice tohumlar ekmiştim bunca yıl

Geç anladım

Aşkın tohumu sensiz ekilmezmiş

Sessizlik açarken zulüm bahçeleri

Gözlerinde bir anda dört mevsim

Her mevsimin güzelliğinde sen

Bunca ayrık ve diken içinden

Güle çıkmak işte budur desem

Bilmem inanır mı bana çiçekler

İçimde sayısız denizlerin şahlandığı

O günü tarihlesem şimdi

Irmak ırmak çizsem zamanın yüzüne

Adına sonsuzluk desem

Ve her saniyesini o sonsuzluğun

An be an şiirleştirmek istesem

Bilmem inanır mı bana sözcükler


5. Ayışığında

Geceler midir tükenip giden

Aylar mı yoksa ay ışığında

Ey soluğumu soluğunda sevdiğim

Sesimi sesinde dinleyip,yüreğinin rengine gönül verdiğim.

Bil ki senden uzak ne kuşları avutabilir beni buranın


6. Bir Ses

Onurun çırpındığı bütün göğüslerde

Azgın lokomotifler gibi her nefes

Bir ses dolaşıyor yürekten yüreğe

Bir ses

Yalayarak geçiyor demir kapıları

Telörgülerde parmaklıklarda dolaşıyor

Kimse görmüyor belki duymuyor da

Bir ses dolaşıyor her yerde her an

Bir ses

Bir ses ki yaşamın tümüne özdeş

Sağırların kulaklarına fırtınadır

Körlerin gözlerinde güneş

Adnan Yücel Şiirleri

7. Bir Yeraltı Nehrini Beklerken

Bir saz kadar mutlu

Ve hüzünlü başlıyoruz bütün günlere

Ve bir türkü kadar sıcak

Biliyoruz ki dağların göğsünü saracak

Ve yerinden oynatacak olan şafak

Onuru ışık diliyle

Karanlıkta koruyanlarla başlayacak


8. Deli Yabancı

ey herşey bitti diyenler

korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.

ne kırlarda direnen çiçekler

ne kentlerde devleşen öfkeler

henüz elveda demediler.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!


9. Dörtlerin Gecesi

Özlenen ateş yakılmıştı sonunda

Elden ele bütün dünyaya taşınmıştı

Kıvılcım dansıydı gözlerdeki sevinç

Kavga dağlarda bilinci kuşanmış

Zindanlarda dirence sarılmıştı

Ve haykıran dudaklar

Her ihanet vakti çöl çöl yarılmıştı


10. Geriye Kalan

Neyi yaşıyoruz şu anda

Nelerle sığmıyoruz dünyaya

Aşktan

Öfkeye geçiriyoruz birdenbire

Sevinçten üzüntülere

Durgunluktan coşkulara koşuyoruz

Coşkulardan

Mutsuzluğa gömülüyoruz sessizce

Ve yaşıyoruz böylece her yılı

Koskoca bitmez bir saniyede

Bu çelişkili yürüyüşler içinde

Bizden ne kalır ki geriye

Bir ölenle ölebilmek

Bir gülenle gülebilmek

Mutluluğuna sevinmek insanlığın

Kan ağlamak ölümlerine

Ve Afrika'lı kapkara bir acıyı

Duyabilmek bembeyaz yüreğimizde


11. Hangi Günün Yüzyılı

Sancısını yaşıyorsun kaç zamandır

Yeni bir güne sevinçle başlamanın

Yoluna ışık tutan sözcükler

Var mı o günün ışıltılı kanatlarında

Rüzgara dost olan soluklar var mı

Altını çize çize soruyorsun nedense

Ki hep aldatılmış olduğun kendine

Adın çoktan çocuğa çıkmış oysa

Çoktan anlaşılmaz olmuşsun

Şu güzel ömrünün tam ortasında

Kuşları sora sora düşen yapraklara

Ey çılgın

Kanadı kırık her kuşa

Kanat olmaktan yorulmuşsun

Bulutları çarpışa çarpışa yorgun

Bir gökyüzüdür artık gülüşün


12. Kuş Mitingi...

Sonbahardan sonra ağaçlar

Hep duman açar Ankara'da

Saksılarda yeşil bir yalnızlık

Uzayıp gider ev tutsaklığında

Kış boyu rüzgarsız ve çiçeksiz

Ne gün kalır güneşin yüreğinde

Ne şafak ne sabah

Kar altında dilsiz ve sessiz

Bir tohum gibi bekler baharı

Taş üstünde topraksız çaresiz

Sonbahardan sonra Ankara'ya dair

Hep aynı sözler söylenir

Ama yağmur

Yine utanır yağarken

Kar yine yağmadan kirlenir

Sonbaharda sonra Ankara'da

Yalnızca kuşların isyanı vardır

Bakarsınız bir akşamüstü

Bütün ağaçlar kuş açmıştır

Ve gökyüzü meydanında

Kuş dilinde bir miting başlamıştır

Bir çığlıktır artık yaşanan

Sözcükler yetmez anlatmaya

Notalar fırçalar susar

Çünkü mitingden sonra kuşlar

Kırıp kanatlarını

Ankara' ya ölüm bırakırlar


13. Kırdın Kalbimi

Ne zaman yağmur yağsa

Bir buluşma yeri olurdun

İstanbul'da rüzgâr soluklara

Mavisi yasaklanmış deniz

Kızıl tufanı yaratmadan daha

Ne zaman yağmur yağsa

Tarihin şiir tanığı olurdun

Yağmurdan sonra

Toprak kokusu bakışlılara

Tam otuz yıl nasıl kıydım sana

Bin zehirli duman arasında

Islığınla besteledim hep

En pembe çocuk düşlerini

Pan'ın flütünden mi kalma

Babam'ın dilsiz kavalından mı

Hep rüzgârla bir tuttum seni

Hani yolu yakın

Aşkı sonsuz kılan rüzgârla bir

Ey can içre cankörüğüm

Hangi kentin temiz havası

Yetmez oldu ki soluğuna

Çıkardın kendini ölüm doruğuna

Ölmek kolay değil cankörüğüm

Kalbimde sevinç gözesi pınarlar

Kalbimde yaşamak aşkı çınarlar

Ve bir nice coşkular coşkular

Sende onlar gibi yaşayacaksın

Akıp ırmaklara karışacaksın

Sırılsıklam bütün sevişmeleri

Yine soluğunla kurutacaksın


14. Rüzgarla Bir

Hangi günün gecesidir / yazı kışta kılan bilir

Gün içinde görünmeden / günü suya salan bilir

Dağlar düze iner birden

Aşkı sonsuz kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir

Göl göl olur damda biri / çentik atar günlerine

Sel sel akar diğerleri / güneş güler tenlerine

Biri bine döner birden

Yolu yakın kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir

Rüzgar çocuk sesleriyle / mavi bir düş kurar gökte

Sözde türkü dalda çiçek / olur açar her yürekte

Gözden perde iner birden

Düşü gerek kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir


15. Ne Zaman.

Yine çığ basmış bütün yolları

Yolu yok haber sormanın

Selam iletmenin dostlara

Hep kavgayla sürecek gibi yaşam

Korkarım ki

Aşka zaman bulamadan gideceğiz

İçimizdeki sonsuz sevgileri

Acının tabutuyla toprağa vereceğiz

Kim bilir

Belki yürürken belki yatakta

Bir yürekte bin şiir götüreceğiz

Ne zaman tatlanacak bu yaşam

Uzun bir öpücük gibi dudaklardan

Sen söyle ne zaman

Yine sabır taşıyoruz evlere

Sabır ki doruklardan yüce

Her adımda

Gelecek türkülenirken ince ince

Apansız bir ölüm fırtınası

Bir kanlı yağmur

Yaşam yasımızı tutuyor sessizce

Bu sabır çatlayacak bilirsin

Sel olup taşacak çekilen acılar

Bir gün

Ya yeniden başlayacak o yağmur

Ya da dinecek bütün sancılar

Ne zaman söylenecek türkümüz

Her yerde ve hep bir ağızdan

Sen söyle ne zaman

Kaynak :

Kaynak: Haberler.com / Gündem
Dışişleri Bakanı Fidan: Nükleer savaş riski var, bu bir şaka değil

Dışişleri Bakanı Fidan: Nükleer savaş riski var, bu bir şaka değil

Yenidoğan Çetesi lideri Fırat Sarı sanık kürsüsünde! İşte ilk sözleri

Bebek katili çetenin lideri hesap veriyor! İşte ilk sözleri

Birinin 3, diğerinin 4 çocuğu vardı! Yasak aşk, kiralık dairede korkunç sonla bitti

Yasak aşk, kiralık dairede korkunç sonla bitti

İstanbul'da beklenen kar yağışı başladı

Anlık İstanbul

title