Haberler
Lübnan Başbakanı'ndan ateşkes sonrası kritik çağrı: Derhal uygulayın

Lübnan Başbakanı'ndan ateşkes sonrası kritik çağrı: Derhal uygulayın

Netanyahu ateşkesin ardında yatan sebebi açıkladı: İran tehdidine odaklanmak

Netanyahu ateşkesin ardında yatan sebebi açıkladı

BAE'de öldürülen İsrailli hahamın katilleri Türkiye'de yakalandı

BAE'de öldürülen İsrailli hahamın katilleri Türkiye'de yakalandı

Rusya bir kez daha ABD füzeleriyle vuruldu, Savunma Bakanlığı 'Yanıt verilecek' dedi

ABD füzeleriyle bir kez daha vurulan Rusya'dan dünyayı korkutan açıklama

Abdurrahim Karakoç şiirleri - Abdurrahim Karakoç eserleri ve sözleri

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Abdürrahim Karakoç, vefatının 9. yılında anılıyor. Kahramanmaraş'ın Ekinözü ilçesinde doğan Abdürrahim Karakoç'un hayatı merak konusu oldu. Şair ve gazeteci olarak tanınan Abdürrahim Karakoç'un hayatı hakkındaki bilgileri sayfamızda sizler için derledik. İşte Abdurrahim Karakoç şiirleri - Abdurrahim Karakoç eserleri ve sözleri

Türk edebiyatına eserler bırakan Abdurrahim Karakoç şiirleri, sözleri ve eserleri hakkında merak edilenler...

ABDURRAHİM KARAKOÇ ŞİİRLERİ

Abdürrahim Karakoç Şiirleri;

1. Anadolu Sevgisi

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,

Hele boz dumanlar çekilsin de gör.

Her haftası bayram, her günü düğün,

Hele yaylalara çıkılsın da gör.

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;

Kağnılar yollarda, yoncalar dizde...

Saydıklarım damla değil denizde,

Hele bir ekinler ekilsin de gör.

Görmedin sen bizim mavi suları,

Karlar eriyince kırar yuları...

Köpük olur beyaz, sel olur sarı;

Hele taştan taşa dökülsün de gör.

Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,

Yolları toz, çamur, evleri kerpiç.

O kirli kabukta, o en temiz iç;

Hele bir yakından bakılsın da gör.

Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,

Sevgiyi bulasın, yakına gel ki...

Kalıplar gerçeği göstermez belki

Gönül perdeleri sökülsün de gör.


2. Bayramlar Bayram Ola -1

Güneş yükselmeden kuşluk yerine

Bir adam camiden döndü evine

Oturdu sessizce yer minderine

Kızı "Bayram" dedi, yalın ayaklı

Adam "Bayram" dedi, tam ağlamaklı..

Eli öpüldükçe içi burkuldu

Konuşmak istedi, dili tutuldu

Güç belâ ağzından bir "off! " kurtuldu

Oğlu "Bayram" dedi, sırtı yamalı

Adam "he ya" dedi, gözü kapalı..

Düşündü kış yakın, evde odun yok

Tenekede yağ yok, çuvalda un yok

Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok

Avrat "Bayram" dedi, eğdi başını

Adam "evet" dedi, sıktı dişini..

Çalışsa ne iş var, ne cepte para

Dağ oldu içinde büyüyen yara

Dikti gözlerini karşı duvara

Takvim "Bayram" dedi, silindi yazı

Adam "öyle" dedi, bağrında sızı..

Döndürse yönünü herhangi dosta

Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta

Aylar, yıllar, günler erirken yasta

Yer-gök "Bayram" dedi, ağzını açtı

Adam "Bayram" dedi, evinden kaçtı..


3. İsyanlı Sükut

Gitmişti makama arz-ı hâl için,

'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Bir azar yedi ki oldu o biçim...

'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,

Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...

Bir baktı konağa alttan yukarı,

'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı,

Açtı tabakasın, sigara sardı.

Daldı.. neden sonra garsonu gördü,

'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

İçmedi, masada unuttu çayı;

Kalktı ki garsona vere parayı,

Uzattı çakmağı ve sigarayı,

'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,

Sandım can evime döktüler ateş.

Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '

'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,

Ağzına küfürler doldu zehirden;

Salladı dilini... vazgeçti birden,

'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.


4. Mihriban

Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor mihriban

Yar,deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor mihriban

Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor mihriban

Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk değince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut cizilmiyor mihriban

Boşa bağlanmış bülbül gülüne

Kar koysan köz olur aşkın külüne

Şaştım karabahtım tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor mihriban

Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı

Çözemedim çözülmüyor Mihriban


5. Açık Dilekçe

Görmediğim bir bambaşka durum var

Sizin şehrin kızlarında savcı bey

Yaklaşanı ta yürekten vururlar

Kan kokuyor gözlerinde savcı bey

Gayeleri gönül kırmak dal gibi

Bakışları çifte favül bal gibi

Ülkeler fethetmiş bir kral gibi

Gurur dolu pozlarında savcı bey

Kaş yaparken, göz çıkarır elleri;

Çok silahtan tesirlidir dilleri

Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri

Poyraz eser yüzlerinde savcı bey

Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz

İlk görüşte avladılar habersiz

Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz

Kebap oldum közlerinde savcı bey

Bölüştüler gönlüm ile aklımı

Davacıyım, ara benim hakkımı...

Bir yol göster, haklı mıyım, haksız mı?

Yorulmayım izlerinde savcı bey.


6. İncitme

Gölgesinde otur amma

Yaprak senden incinmesin.

Temizlen de gir mezara

Toprak senden incinmesin.

Yollar uzun, yollar ince

Yol kısalır aşk gelince

Yat kurban ol İsmail'ce

Bıçak senden incinmesin.

Burdayım de ararlarsa

Doğru söyle sorarlarsa

Tabutuna sararlarsa

Bayrak senden incinmesin.

İl göçsün göçtüğün vakit

Yol yansın geçtiğin vakit

Suyundan içtiğin vakit

Irmak senden incinmesin.

Toz konmasın sakın sana

Hakkı geçer halkın sana

Gücenmesin yakın sana

Uzak senden incinmesin.


7. Tut Ellerimden

Sırat'tan incedir sevda köprüsü

Beraber geçelim tut ellerimden.

Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü

Beraber uçalım tut ellerimden

Gönüldeki birlik kalkandır dışa

Aldırma ayaza, yele, yağışa

Giden ilkbahara, gelecek kışa

Beraber göçelim tut ellerimden.

Birleşmek üzredir şafakla gurûp

Korku beklenilmez kapıda durup

İster zehir olsun, isterse şurup

Beraber içelim tut ellerimden.

Çağır hayallerin en ötesini

Yakından duyarsın aşkın sesini

Sonsuz mutluluğun penceresini

Beraber açalım tut ellerimden.

Hatırla kaybolan hatıraları

Elmastan ışıklı, altundan sarı

Zaman tortusundan işte onları

Beraber seçelim tut ellerimden.

Şüphe "başlangıç"tır, karar "nihayet"

Zamanı zamana etme şikayet

Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet

Beraber kaçalım tut ellerimden.


8. Sen...

Sen : Çamlı dağlarda ağaran şafak...

Sen : Duru gönüllerin nilüferisin

Sen : Engin ovada sararan başak...

Sen : Umut kaynağı, alınterisin

Sen : Gökte yıldızsın, uykularda düş...

Sen : Yeşil ekinsin sen beyaz gümüş..

Sen : Mavi denizsin sise bürünmüş...

Sen : Sevda sırrının düğümlerisin

Sen : Her güzelliğin canlı sergisi

Sen : Kalb yarasının emin sargısı...

Sen : Benim dileğim, Hakk'ın vergisi..

Sen : Gönlümde saplı aşk hançerisin

Sen : Koyu gölgesin yaz sıcağında

Sen : Olgun meyvesin dal kucağında

Sen : Korsun, alevsin aşk ocağında

Sen : Gadir Allah'ın şaheserisin

Sen : Bensin gel gör ki ben sen değilim

Sen : Benim düşünce ruhum ve dilim

Sen : Benim gözlerim, ayağım, elim...

Emin ol, sen bana benden berisin


9. Sana Geliyorum Sana

Görmeden, doğduğum gecenin seherini

Ellerim değmeden anama,

Ve günah izi yokken dudaklarımda,

Bebeklere has bir dille ağlayarak,

SANA geliyorum SANA

Çırılçıplak

Köklerim sığmadı zamana;

Silktim ham meyvelerimi utandım da,

Bir garip ağaç oldum aşk ükesinde,

Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak

SANA geliyorum SANA

Dal-budak

Ne bir dürüm ekmek var heybemde

Ne içecek suyum kana kana...

Bir tutam umutla düştüm yollara,

Bazan yürüyerek, bazan koşarak

SANA geliyorum SANA

Yalınayak

Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,

Ateş düştü gönlümdeki harmana

Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;

Hasretinden ipil ipil yanarak,

SANA geliyorum SANA

Bir avuç toprak

Seyrettim uzaktan benliğimi ki,

Et, kemik, kan değilmiş manâ

Habibin hakkına, İsmin hakkına

Af dilemek icin ağlayarak,

SANA geliyorum SANA

Ya HAKK..


10. Noktada Zaman

Gönül kurşun yemiş yaralı ceylan

Döndüğü noktadan bin yıl uzakta

Yürek ateş düşmüş kuru bir harman

Yandığı noktadan bin yıl uzakta

Ne nişan bozulur, ne düşer tetik

Zaman kanlı tezgah,acılar mekik

Umut yavrusunu yitiren keklik

Konduğu noktadan bin yıl uzakta

Şans ne ki? Bir doğar,ölür bin kere

En güzel arzular kalır mahşere

Sevginin meyvesi dalından

İndiği noktadan bin yıl uzakta

Çıkar oyunbazlar ikbal katına

Tepeler dağları alır altına

Dostluk sürücüsü vefa altına

Bindiği noktadan bin yıl uzakta

Esasta her canlı mutlak bir ceset

Dünyamız soluyan ufak bir ceset

Evren teneşirde çıplak bir ceset

Yunduğu noktadan bin yıl uzakta


11. Hepsi Bizim Kesemizden

Müdür, bakana yağ yakar;

Tel parası kesemizden.

Teri bile şipir kokar;

Gül parası kesemizden.

Kahvaltısı kaymakla bal,

Sepet sepet muz, portakal...

Viski içer, yüzü al al;

Yal parası kesemizden.

Hanım berberde kırıtır;

Kızı terzide sırıtır;

Her gün bir makam donatır;

Çul parası kesemizden.

Fakir gelir ters ters süzer;

Torpilliye fıstık ezer;

Metresine mektup yazar,

Pul parası kesemizden.

İskoç giyer, Salem içer;

Sekreterle dalga geçer;

Sık sık yolluk alır uçar,

Yol parası kesemizden.


12. Hayal ve Gerçek

Ay ışığı pencereden girende,

Senden yana hayâl kurmak ne güzel.

Ya bir otobüste, ya bir trende,

Gurbet ilden sana varmak ne güzel.

Aşkın mayasını senden alıp da,

Şekillendim sevda denen kalıpta.

Evinizin kapısını çalıp da,

İlk çıkandan seni sormak ne güzel.

Umudu yoksula bol verir Hudâ;

Bin tohuma can var bir damla suda.

Gerek uyanık ol, gerek uykuda,

Benden bakıp seni görmek ne güzel.

Kurumadan daha yolculuk teri,

"Gel" diye yanına çağırsan beni;

Bırakıp bir yana gamı, kederi,

Doya doya seni sarmak ne güzel.

Aşk deyince anlattığı her şeydir;

Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir..

Azrai'le can vermesi zor şeydir;

Sen istersen sana vermek ne güzel.


13. Hancı

Bilir misin hancı, bu güne kadar

Hanından kaç yolcu çıktı bu yola?

Sıladan gurbete giden yolcular

Kaç damla göz yaşı döktü bu yola?

Getirmeden bu yolların sonunu,

Kaç yolcu son durak yaptı hanını?

Kaç yolcu bu yolda verdi canını,

Ecel kaç yolcuyu çekti bu yola?

Akar bir oluktan beş dağın karı,

Demişler adına 'hasret pınarı'

Şu mezarı gölgeleyen çınarı

Kimin için kimler dikti bu yola?

Kaç aşık bu yolda zaman eritti,

Kaç yorgun hanında terin kuruttu.

Bu taşlı yol kaç çarığı çürüttü

Kaç topuğun kanı aktı bu yola?

Yollar kıvrım kıvrım, dağlar sıralı,

Düşünürüm, yollar beni yoralı.

Kaç ceylan iniyor böğrü yaralı

Her gecenin seher vakti bu yola?

Ben bilmedim gitti n'olur sen söyle,

Bu yollar kararsız uzar mı böyle?

Yar için iç çekip, karşıki köyde

Hangi göz kaç sene baktı bu yola?


14. Dosta Doğru

İçimde uzayan her yol

Çıkar gider dosta doğru

Nergis. ıtır, menekşe, gül

Kokar gider dosta doğru

Zamanım yoğrulur gamla

Birleşir sabah akşamla

Ilık kanım damla damla

Akar gider dosta doğru

Gel bende gör, sen gel beni

Durduramaz engel beni

Görmediğim bir el beni

Çeker gider dosta doğru

Beynim fırın, bağrım tandır

Yanarım hayli zamandır

Sevgim bir yavru ceylandir

Çeker gider dosta doğru

Ne saklarım ne gizlerim

Yalnızca onu özlerim

Tabutta bile gözlerim

Bakar gider dosta doğru


15. Aşk Hikayesi

Başımdan bir kova sevda döküldü

Islanmadım, üşümedim, yandım oy!

İplik iplik damarlarım söküldü

Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!

Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana

Anladım ki kendi gönlüm dar bana

Alev dolu bardakları yâr bana

Sunuverdi içtim içtim kandım oy!

Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım

Ne zamana, ne kendime alıştım

Kırk senede yedi hasret bölüştüm

Yedi dünya bana düştü sandım oy!

Gönül şahinimi yordum gerçeğe

Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe

Teselliden kanat kırdım gerçeğe

Tecellinin sinesine kondum oy!

Kaynak :

Kaynak: Haberler.com / Gündem
title