Haberler

Milli Monarşi nedir, nasıl ortaya çıktı? Milli Monarşi tarihi nedir? Monarşik devlet anlayışı nedir?

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Ülkelerin yönetim biçimleri arasında olan monarşi sıklıkla tartışma konusu oluyor. Milli Monarşi nedir, nasıl ortaya çıktı ve Milli Monarşi tarihi nedir soruları gündeme geliyor. Mornarşik devlet anlayışı nedir merak ediliyor. Peki, Milli Monarşi nedir, nasıl ortaya çıktı? Milli Monarşi tarihi nedir? Monarşik devlet anlayışı nedir?

Günümüzde az sayıda bulunsada monarşi yönetimi, geçmiş yüzyıllarda birçok ülke tarafından kullanılmıştır. Milli Monarşi tarihi nedir ve Mili Monarşi anlamı ne demek merak ediliyor. Milli Monarşi tarihi kısaca nedir sorusu araştırılıyor. Milli Monarşi ne demek, nasıl ortaya çıktı ve Milli Monarşi tarihi nedir merak ediliyor. Milli Monarşi nedir, nasıl ortaya çıktı? Milli Monarşi tarihi nedir? Monarşik devlet anlayışı nedir? Detaylar haberimizdedir…

MİLLİ MONARŞİ NEDİR?

Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim, tek erklik. Monarşi, bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Saltanatın bir başka adıdır. Genellikle seçim dışı yöntemler kullanılır. Bu hükümdar, Türkçede kral, imparator, şah, padişah, prens, emir, kağan, hakan, han gibi çeşitli adlar alabilir. Monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Hükümdar öldükten sonra onun soyundan biri gelir (oğlu, kızı, kardeşi gibi). Yani yetki genellikle babadan oğula geçer.

MİLLİ MONARŞİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?

15. yy itibari ile derebeylikler birleşerek tek yönetim altında toplanmaya başladı. Bu hareket sonucunda mutlakıyet anlayışı oluştu. Avrupa ekonomisinin büyük değişimler geçirmesi, yönetimde de büyük değişimlerin yaşanmasına neden oldu. Bu süre zarfında madeni eşyalar değer kazanırken merkantilist ekonomi politikası ise benimsenmeye başlandı.

15. yüzyıl itibari ile Avrupa içerisinde söz sahibi olan İspanya Krallığı ile Osmanlı Devleti, yerini İngiltere ile Fransa'ya bıraktı. Otuz yıl savaşlarının ardından ise kazanılan zafer ile Fransa kralları tam olarak mutlakiyet sağlamayı başardı.

17. yüzyılın bitimine doğru aydınlanma çağının başlangıcı ile mutlakıyet anlayışı da düşüşe geçti. Rönesans ile reform hareketlerinin Avrupa insanlarına getirmiş olduğu yeni özgürlükler sonucunda halk, mutlakıyete karşı başkaldırı düzenleyerek kendini gösterdi. Bu nedenle bazı ülkelerde kralların yetkisi kısıtlandırıldı.

Milli Monarşi nedir, nasıl ortaya çıktı? Milli Monarşi tarihi nedir? Monarşik devlet anlayışı nedir?

MİLLİ MONARŞİ TARİHİ

Demokrasilerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir. "Monarşi" sözcüğü dilimize Fransızca Monarchie kelimesinden gelir. Cezalandırma ve bağışlama yetkileri sadece hükümdarın elindedir. Otoritenin bir kralın veya bir imparatorun elinde olduğu yönetim türüdür.

Etimolojik anlamına bakılırsa monarşi bir kişinin yönettiği bir dev­let düzenidir. Bu terim, iktidarın aynı soyda kaldığı, monarşinin en yaygın şekli olan kalıtsal monarşiyi de ta­nımlamakta kullanılabilir. Bununla birlikte, seçimli monarşiler de vardır.

Monarşi, yüzyıllar boyu, dünyada en yaygın yönetim biçimiydi. Bunlar çoğu zaman, geleneksel tanı­ma en yakın, tanrısal hakka dayanan monarşilerdi: prens, iktidarı tek ba­şına elinde tutardı ve Tanrı'dan başka kimseye hesap vermek zorunda de­ğildi, çünkü otoritesini Tanrı'dan aldığına inanılıyordu. Aslında, bu tip yönetim hiçbir zaman tam anlamıyla uygulanamadı. Gerçekten, en müstebit hükümdarlar bile, uyruklarının bazıları­nı (zengin ve güçlü soylular, etkili din adamları gibi) kollamak zorundaydı­lar; üstelik ulaşım ve haberleşme araçlarının yavaşlığı da onları, uzak bölgelerdeki topraklarını başkaları eliyle yönetmeye zorluyordu. Bunun­la birlikte otorite, kralın ve­ya danışmanlarının elinde toplan­mıştı ve halk alınan kararlara karışamıyordu.

Birçok ülkede toplumsal ve siyasal gelişim, özellikle XVIII. yüzyıl sonların­da, Meşrutîyet adı verilen yeni bir tür monarşinin doğmasına yol açtı: buna göre hükümdarın yetkileri, yazılı bir anayasa ile tanımlandı ve sınırlan­dı. Bu monarşi genellikle parlamenterdir ve demokrasiye pek yakındır: kral, devletin sim­gesi olarak kalır, ancak yürütme yet­kisini bir hükûmete bırakır. Hükü­met de halk tarafından seçilmiş bir millet meclisinin kararlarına uymak zorundadır. Söz gelimi Hollanda, Danimarka, Birleşik Krallık, İspanya, İsveç, Japonya ve Belçika'da bugünkü durum böyledir.

MONARŞİK DEVLET ANLAYIŞI NEDİR?

Tüm toplumlar, tarihlerinin şu veya bu evresinde monarşiyi yaşamış ve ona kutsal bir nitelik vermiştir. Her eylemin bir ayin görünümüne büründüğü kalıcı bir dini ortam içinde yaşanılan bir dünyada, kral, ancak tanrının (İbranilerde) veya tanrıların seçtiği bir kişi, hatta mısır firavunları gibi tanrının kendisi de olabilirdi. Monarşilerin bu ağırlıklı dini niteliği bu yönetim biçiminin ortadan kalkmasından sonra bile varlığını korudu: Mesela, Atina'da demokratik dönem içinde, yargıç kral, sitenin tüm dini hayatını denetimi altında tutuyordu. Tanrılar ve insanlar arasında aracılık görevini üstlenen hükümdar, kendisini destekleyenlerin ve iktidarını kabul ettirmek için gerekli olan kişilerin gücünün, kendi iktidarını sınırladığını görüyordu. Mısır'da kral, defalarca rahiplerin engellemesiyle karşılaştı ve onlarla uzlaşmak zorunda kaldı; yine mikenai dönemi Yunanistan'ında krallık gücü, ayrıntılı ve bürokratik bir saray yönetimine dayanıyordu. Kral, aynı zamanda ordunun başıydı ve savaşlarda kendine eşlik eden savaşçılar sınıfını göz önünde bulundurmak zorundaydı.

Monarşilerin en mutlak nitelik kazandığı ve en uzun süre varlığını koruduğu bölgeler, tarımın sulamaya dayandığı ve karmaşık bir örgütlenme gerektirdiği yerlerdi (Nil Vadisi ve Mezopotamya deltası). Atina, Sparta veya Roma gibi başka yerlerde, oligarşi kısa süre içinde kralın yetkisi yerine kendi yetkisini kabul ettirdi. Bununla birlikte, İskender'in fethi sonucunda, Yunanistan'da doğu monarşilerinin kutsal niteliğinden geniş ölçüde esinlenen bir monarşi türü ortaya çıktı.

Kıta Avrupası'nda monarşi, Fransız İhtilali'ne kadar sürmüştür. 1789 Fransız İhtilalinden günümüze kadar olan süreçte modern devlet anlayışının ikinci aşaması yaşanmıştır. Bu aşamada egemenlik topluma verilmiştir. Egemenliğin yetkilerinin sınırlı olarak kullanılması gerektiğinin düşünülmesi gibi gelişmelerin yaşanmasının ardından, mutlak egemenlikten farklı olarak sınırlı bir egemenlik ortaya çıkmıştır. Egemenliğin sınırlandırıldığı dönemin siyasal iktidar tipi ulus devlet olmuştur.

Rönesans'ın etkisiyle 16. yy başlarından itibaren toplumların sosyal, ekonomik ve kültürel ölçüleri değişikliğe uğramaya başlamıştır. Bu dönemde kent uygarlığının gelişmesi ve açık ekonomi düzenine geçilmesiyle sermaye, ulusal alanda ağırlığını daha fazla duyurmuştu. Burjuvazi sınıfı, niteliğini değiştirme ve üretken bir sınıf olma yolunda ilerlemekteydi. Ticarete ve el sanatlarına dayalı sermaye, giderek artış göstermekteydi. Ticaret burjuvazisinin korunması gerektiğini düşünen dönemin kralları, ticareti içte ve dışta korumaya yönelik önlemler alma yoluna girdiler. Ekonomiye egemen olan burjuvazi sınıfı, tüm yetkilerin kralda toplanmasıyla kazancını her bakımdan garantiye alabilecekleri düşüncesini taşımaktaydılar. Ayrıca kilise de kralın yönetimine girdi ve yönetimdeki ağırlığı ciddi oranda bir kayba uğramış oldu. Burada krallığın burjuvazi sınıfıyla kolaylıkla uyuşmasının bir nedeni de soylularla olan ve kökleri tarihte çok eskilere dayanan bir anlaşmazlık içinde oluşlarıdır. Krallar ve soylular tüm tarih boyunca birbirlerinin yetkilerini sınırlandırmak için uğraş vermişlerdir. Bu iki taraf arasındaki çatışmanın bir örneği de Magna Carta olarak gösterilebilir. "Özgürlük" terimi burjuvazi sınıfının temel statüsü haline gelecektir. Yeni dönem hukuku, genellik ve kesinlik karakterine sahip "modern" bir hukuk olacaktır.

Niccolò Machiavelli'ye göre; ahlakın kökenini toplum oluşturmaktadır. İnsanı evrensel bencil olarak tanımlamaktadır. Prensi ahlak dışı tutar ve toplumda düzeni sağlayacağına inanır. Ahlakın temel ilkesinin sevgi olduğu görüşündedir. Din, birleştirici olmalıdır. Bunun için de din, devlete bağlı durumda olmalıdır. Machiavelli, bu şekilde laikliği gerçekleştirmiş olur.

Jean Bodin ise, vicdan özgürlüğünü savunur. Machiavelli ile ortak yönleri; dinsel hoşgörüyü ülkenin düzeni için bir araç olarak görüyor oluşudur. Bodin'e göre kral, Tanrının vekili konumundadır ve gücünü ondan alır. Farklı dinlerde insanların birbirlerine hoşgörüyle yaklaşımında din birliğinin sağlanabileceği görüşündedir.

Thomas Hobbes da Machiavelli gibi kiliseyi devlete bağımlı kılar. Aslında hepsinin amacı; barış ve birliğin korunmasıdır. Fakat bu amaca, Bodin hoşgörüyle ulaşmayı amaçlarken Machiavelli ve Hobbes toplumu güderek ve zor kullanılarak bu ulaşmayı amaçlar. Üç düşünürün de benimseyip savunduğu yönetim biçimi mutlak egemenliktir. Üçü de görüşlerinde objektif ve tarihsel bir metot kullanmıştır.

Osmanlı Saltanatı veya Padişahlık, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan monarşiye verilen addır. Yönetim şekli Osmanlı Hanedanı mensubu padişahın görünüşte mutlak egemen olmasına dayalıdır.

Saltanatın bazı dönemlerinde, padişahın yetkin olmamasından dolayı, Haseki sultanlar veya Valide sultanlar (hatta Mihrimah Sultan örneğinde görüldüğü gibi, padişah kızı) devlet yönetimine müdahale etmişler, hatta zaman zaman bizzat devleti yönetmişlerdir. Bu dönem Kadınlar saltanatı olarak bilinir. Dönem büyük ölçüde Osmanlı İmparatorluğu'nun duraklama dönemine denk gelir. Kanuni Sultan Süleyman'ın yaşlılık döneminde (1550 civarı) başlamış, 1656 yılında Köprülü Mehmed Paşa'nın sadrazam oluşuna kadar devam etmiştir.

1876 yılında II. Abdülhamid tarafından Birinci Meşrutiyet ilan edildi. 3 Ocak 1877'de Osmanlı'da ilk seçim yapıldı. Rusya'da bundan memnun değildi. 20 Nisan 1877'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Savaştan dolayı II. Abdülhamid 13 Şubat 1878'de parlamentoyu feshetti. 30 yıl askıda kalmasından sonra yine İkinci Meşrutiyet ilan edildi. Bununla birlikte Osmanlılar Trablusgarp Savaşı ve I. Dünya Savaşı'nda savaştı. Osmanlı'nın I. Dünya Savaşı'nda yenilmesiyle Meclis-i Mebusan 23 Nisan 1920'ya kadar açık kaldı. 28 Ocak 1920'de Son Osmanlı Meclisi Misak-ı Milli'yi kabul etti. 23 Nisan 1920'de yerini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bırakmıştır.

Saltanat, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nin 1 Kasım 1922'de kabul ettiği "Osmanlı İmparatorluğu'nun münkariz olduğuna dair" 308 numaralı kararname ile kaldırılmıştır. Kararname, ilga hükmünü geriye yürüterek "İstanbul'daki şekl-i hükûmetin 16 Mart 1336 (1920)'de tarihe intikal ettiğini" bildirmiştir. Saltanatın kaldırılmasıyla Türk tarihinin en uzun ömürlü devleti olan Osmanlı Devleti'nin 623 yıllık yaşantısı resmen sona ermiştir. 17 Kasım 1922'de son Padişah VI. Mehmed Vahdettin, Osmanlı'nın sonu olduğunu anlamış ve tahtından çekildiğini açıklamıştır. Aynı zamanda TBMM'ye de tahtından çekildiğini bildirmiştir. Saltanatın kaldırılmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

ABD ve İngiltere'nin ardından Fransa'dan da onay çıktı: Ukrayna füzelerimizi kullanabilir

Batı, topyekun Putin'e savaş açıyor! Bir ülke daha Ukrayna'ya izin verdi

20 bin öğretmenin ataması yapıldı

Eğitim camiasına yeni öğretmenler katıldı

Belediyelere bağlı kreşler kapanabilir

Belediyelere bir kötü haber daha! Kreşlerin kapanması an meselesi

Arka Sokaklar'daki 'tarikat' sahnesi izleyicileri ayaklandırdı

Arka Sokaklar'daki "tarikat" sahnesi izleyicileri ayaklandırdı

title