Truman Sendromu Nedir ?
REEM Nöropsikiyatri Merkezi'nden Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, Truman Sendromu Nedir ? konuyla ilgili görüşlerini paylaştı.
1998 de senaristliğini Andrew Niccol'un, yönetmenliğini ise Peter Weir'in yaptığı Truman Şov filmi tüm dünyada çok ilgi uyandırdığı gibi psikolog ve sosyologlarca birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. 2000'li yıllardan itibaren sahne alan realite Şovlar da (gerçeklik şovları) bu filmden ilham alarak birbiri arkasına ekrana getirilmeye başlandı. Halen günümüzde ülkemizde de reality şovların çeşitli versiyon ve uyarlamaları ilgi ve merak ile takip edilmektedir. Ancak son yıllarda psikolojik yansımalara neden olan Truman Şov filmi, ''truman sanrısı'' ya da ''truman sendromu'' adında yeni bir sosyopsikolojik kavram oluşmasına neden olmuştur. Fakat truman sanrısının bir hastalık mı?, bir takıntı mı?, bir sosyal davranış tarzı mı? Veya atipik nörotik bir tablo mu? Henüz net bir karar oluşturulamamıştır. REEM Nöropsikiyatri Merkezi'nden Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.
Trumanın Hikayesi
Bu sinema yapıtını kısaca hatırlayacak olursak filmin başkahramanı Truman, anne karnındayken bir şirket tarafından evlat edinilerek 24 saat boyunca her yaptığı izlenen bir "şov" kahramanına dönüştürülmüştür. İlginç olan, bu şovun son derece büyük, dev bir sette gerçekleştiriliyor olmasıdır. Seaheaven adı verilen, deniz kenarındaki bir kasaba görünümlü bu dev sette her şey bir oyunun, kesintisiz canlı yayın yapılan bir şovun parçasıdır. Güneş, gök kubbeyi andıran şeffaf tavanda doğdurulup batırılmaktadır. Bütün bu setteki herkesin gizli kulaklıklar ve mikrofonlar taşıyan oyuncuların, aslında gizli birer set elemanı olan tüm görevlilerin ve 5 bin civarında kamera başta olmak üzere her şeyin yönetildiği bir kumanda odası vardır. Setin dışındaki bütün dünyada kesintisiz canlı yayını yapılmaktadır ve sadece Truman bu gösteriden habersiz, kendi gerçek ve özel hayatını yaşadığını sanmaktadır. Şovun yapımcısı neredeyse 30 yıl süren ve tüm dünyaca yıllardır ilgi ile izlenen bu programdan büyük paralar kazanmaktadır.
Truman yaşadığı adanın dünyanın en büyük film stüdyosu olarak tasarlandığından, anne-babasının özenle seçilmiş oyuncular olduğundan, evlendiği kadının aslında kendi seçimi olmadığından, en iyi arkadaşının bile ağzından çıkan tüm sözcüklerin kulaklığına bir başkası tarafından söylendiğinden, küçük yaşta fırtına esnasında babasını kaybettiği tekne turunun ona su korkusu yerleştirerek adadan çıkmasını engellemek için planlandığından, onun adadan ayrılmaması için bir çok numara tezgahlandığından, aynı zamanda hiç görme fırsatı bulamadığı gerçek dünyanın kendisine hayran insanlarla dolu olduğundan habersiz kendisine göre çizilen senaryoya uygun olarak yaşamını sürdürmekte ve milyonlarca insan tarafından özel hayatı dahil her anı takip edilmektedir.
Turuman Sanrısının hayatlarımızda ki psikolojik ve sosyolojik etkileri
Bu film bir çok açıdan çeşitli psikolojik ve sosyolojik açılımlara ve yansımalara neden olmuştur. Özellikle metropol şehirlerde binlerce kamera tarafından takip edilmekte olduğumuzdan, sosyal medya ve iletişim araçları tarafından kişisel tercihlerimize kadar en ince detaylar analiz edildiğinden, uydular aracılığı ile istendiğinde en mahrem yerlere bile girilebildiğinden zaten bazen paranoyaya varan genel bir rahatsızlık söz konusudur. Bütün bu faktörler bir araya geldiğinde bilhassa kuşkucu kişilerde truman sendromu dediğimiz sanrısal bozukluklar ortaya çıkabilmektedir. Hatta psikiyatrist meslektaşlarımın hemen hepsi, bazı gizli güçler tarafından izlendiğini düşünen, beynine onu kontrol eden elektronik aygıtların yerleştiğine inanan, bir takım uzaylı varlıklar tarafından yönlendirildiğine kanaat getiren bir çok psikotik hasta ile karşılaşmışlardır.
Bu noktada sanrının boyutu şiddetli kuşkucu nöroz tablosundan, ağır hezeyanlı psikoz durumuna kadar değişkenlik göstermektedir. Bu hususta biraz ''sanrı''nın da ne olduğunu kısaca açıklamamızda fayda olacağını düşünüyorum.
Sanrı nedir?
Sanrı; diğer insanların inandıklarını önemsemeden, mevcut düşüncelerinin hatalı olduğuna dair kesin kanıtlar olmasına rağmen, değiştirilemeyen ve dış gerçeklerden yanlış anlamlar çıkartmaya dayalı düşüncelerdir. Paranoya, hezeyan ve delüzyon da diğer aynı ya da benzer ifadeleridir. Çok çeşitli sanrı türleri vardır.
Mesela ; Capgras sendromunda kişi, yakın akraba ve arkadaşlarının benzer sahteleriyle yer değiştiğini düşünür. Likantropi de kişinin kurt adam haline dönüştüğü inancı vardır. Cotard sendromunda maddi ve manevi güçlerini hatta kalp mide gibi iç organlarını kaybettiklerine inanırlar. Paranoid sanrılarda ise kişi sürekli izlendiğini, takip edildiğini, kendisine tuzak kurulmak istendiğini hatta en kötüsü öldürülmek istendiğini düşünebilir ve kendince önlemler alarak şiddete bile başvurabilir. Nitekim Avustralya da bir hasta, ailesinin kendisini gizli kameralarla çekim yaparak tüm dünyaya izlettiği inancıyla babası ile kız kardeşini katletmiştir. Bu nedenle paranoid sanrılar kesinlikle psikoz çerçevesi içerisinde ele alınmalı ve tedavide geç kalınmamalıdır. Bu noktada kişinin ailesine ya da arkadaşlarına iş düşmektedir. Zira paranoid hezeyanlardaki bir insan asla hasta olduğunu düşünmez ve kendi isteği ile tedavi girişiminde bulunmaz. Aynı şekilde aldatılma hezeyanları da tehlikelidir. Takıntılı psikotik düşünce yapısı ile sürekli eşi tarafından aldatıldığını, aşağılandığını düşünür. Bu tarz sanrılar da paranoid olanlar gibi çok tehlikelidir. Çünkü intihara ya da cinayete varan şiddet tabloları görülebilir. Sanrılar içerisinde ilginç olanlar da vardır. Mesela büyüklük hezeyanlarında kişi, kendisinin kurtarıcı, mehdi, peygamber veya evliya olduğunu düşünür. Hatta öylesine kaptırır ki kendisini etrafındaki insanları da buna inandırarak birçok mürit, taraftar da toplayabilir. Yaşantısı temsile kalkıştığı hezeyanı ile alakasız olduğu halde bunu fark edemeyen birçok insan böyle sanrılı kişilerin arkasından gidebilir ve daha kötüsü toplumun sosyal normlarını tehdit edecek düzeye bile gelebilir. Bazı sanrılarda ise kişi dışa değil kendi bedenine yönelir. Örneğin, kalbinin delik olduğunu, tek böbrekli olduğunu ya da midesinin olmadığını veya A.I.D.S, kanser gibi ciddi bir hastalığının olduğuna inanır ve tetkiklerden, hastanelerden beri gelmez.
Truman sendromu, kanaatimce bir ben merkez ci bir de dış merkezci olmak üzere iki ayrı karakter özellikleri gösterir. Ben merkez ci truman sanrılarında kişiler, dünyanın kendi etrafında döndüğünü, herkesin kendisine hizmet ve yardımla yükümlü olduğunu düşünürler. Onlar için kendilerinin ölümü, dünyanın da yok olmasıdır. Bu nedenle kendileri ile alakalı tüm maddi manevi çıkar işlemlerinde kural tanımazlar. Kendilerini dünyanın efendisi, diğer insanları ise kendisinin varlığına hizmet etmek için yaratılmış figüran varlıklar olarak düşündüğünden gizli ya da aleni olarak her türlü yolsuzluğa açıktırlar. Diğer insanları sömürmekten vicdani bir rahatsızlık duymazlar. Sosyal adalet kavramları gelişmemiştir, yardımlaşma nedir bilmezler.
Dış merkezci truman sendromunda ise dünyayı kapitalin yönettiğini, tüm savaşların, karışıkların onların çıkarlarına hizmet için özellikle yapıldığını, tüm görsel, yazılı ve sosyal medyanın onların çıkarları için istedikleri fikir ve ideolojilere kanal ize edildiklerini, gizlice yönlendirildiklerini düşünürler. Kapitalin bir ahtopot gibi her yeri sardığını, onları sömürmek için tüm teknolojik imkânları kullandığına inanırlar. Bu noktada ülkelerdeki gelir dağılımının da truman sanrısını az ya da çok etkileyeceği açıktır. Ben şahsen önümüzdeki yıllarda truman sendromu etkilerinin, ülkelerin ne kadar sosyal devlet olup olmadıklarına bağlı olarak giderek artacağını düşünmekteyim. Bir toplumda vip ayrıcalıkları, o ülkeyi yönetenlerin abartılı şatafatlı yaşamları, üst düzey devlet yöneticilerine tanınan ayrıcalıklı haklar, truman sanrısının dalga dalga yayılmasına neden olabilir ve ciddi toplumsal karışıklıklar ortaya çıkarabilir. Nitekim özellikle az gelişmiş ülkelerdeki bitmek tükenmek bilmeyen karışıklıkların, gelir dağılımındaki anormal dengesizlikler nedeniyle toplumun tüm katmanlarına yayılan truman sanrılarıyla olduğunu düşünmekteyim.
Diğer taraftan tam truman sendromu özellikleri göstermese bile farkında olarak ya da olmayarak truman sempatizanları ya da truman sanrısına yakın nitelikli kişiler vardır. Truman sanrılarını yok etmenin yolu ise, bireysel özgürlüklerin kısıtlanmadığı, devlet yöneticilerinin kendi halkından kopmadığı, adalete olan inancın sarsılmadığı, zenginlik ve fakirlik arasında uçurumların olmadığı, insani özelliklerin ve yardımlaşma duygusunun ön planda olduğu, kişiler arasında hiçbir vip ayrıcalığının olmadığı, sosyal devlet anlayışının hâkim olduğu bir inanç ve yönetim tarzıdır.