Kanser Tedavisinde Psikolojik Destek Şart"
Kan, lenf bezi ve kemik iliği gibi hematolojik kanserlerin tedavisinde yeni ilaçlar sayesinde daha iyi sonuçlar alındığı ancak hastalara psikolojik destek konusunda daha çok mesafe alınması gerektiği bildirildi.
Kan, lenf bezi ve kemik iliği gibi hematolojik kanserlerin tedavisinde yeni ilaçlar sayesinde daha iyi sonuçlar alındığı ancak hastalara psikolojik destek konusunda daha çok mesafe alınması gerektiği bildirildi.
KKTC'de gerçekleştirilen 2. Hematolojik Onkoloji Kongresi kapsamında düzenlenen basın toplantısında, hematolojik kanserlerin tedavisindeKİ yeni gelişmeler aktarıldı.
Hematolojik Onkoloji Derneği Genel Sekreteri ve Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Doç Dr. İsmail Sarı, 600'e yakın bilim insanının katıldığı ve 100'e yakın sunumun yapıldığı toplantıda, hasta bakımının önemli parçası olan hemşirelere eğitim verildiğini, hematoloji terimleri çalıştayı yapılarak bu alandaki tıp terimlerine Türkçe karşılık arandığını, önemli klinik çalışmaların ele alındığını bildirdi.
Türkiye'de hematoloji alanında artık ülke verilerinin toplandığını kaydeden Sarı, toplantıda çok sayıda merkezin bir araya gelerek oluşturduğu ülke verilerinin konuşulduğunu belirtti.
Hematolojik kanserlerin tedavisi sırasında hastanın anksiyete ve depresyon gibi psikolojik sorunlarının ihmal edildiğini vurgulayan Sarı, "Genelde altta yatan hastalığın tedavisine ağırlık veriliyor ama bu sorun ihmal ediliyor. Kongrede bu konuda ne yapılabileceği konuşuldu. Psikiyatri bilim dalıyla ortaklaşa çalışılarak hastaların, kullandığı ilaçlarla etkileşmeyecek tedavi seçeneklerine yönlendirilmesinde yarar var" dedi.
Sarı, hastanın durumuyla ilgili bilgilendirilmesinin önemine işaret etti.
-"Uyumlu hastanın tedavi süreci iyi geçiyor"
Kongre Başkanı Prof. Dr. Seçkin Çağırgan da uyumlu hastaların tedavi sürecinin iyi geçtiğini ancak motive olamayanların tedavi sürecinin zorlaştığını belirterek, "Bu konuda uzmanlaşmış sağlık personeli sayısının artırılmasına ihtiyaç var" diye konuştu.
Ülkede artık çok değişik hastalıklar için uluslararası bazda yürütülen çalışmalar bulunduğunu, bunlara katılımın "kobaylık" anlamına gelmediğini vurgulayan Çağırgan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu yeni ilaçlar, daha önce ön çalışmaları yapılmış ve etkinliği mevcut kullanılanlara göre daha yüksek olması beklenen ilaçlar. Ön çalışmaları iyi sonuçlar veren ilaçlar test ediliyor, daha geniş hasta grubu çalışmaya alınıyor, etkinliği ve yan etkileri belirlenmeye çalışılıyor. Bu, o hastaların birçok hastadan daha erken dönemde bunlardan yararlanmasını sağlıyor. Çalışmalar 1-2 yıl sonra piyasaya çıkacak ilacın kullanılmasına imkan sunuyor. Onların yaşamına belki de etki yaratabilecek tedaviye ulaşmalarına imkan tanıyor. Hekimleriyle tartışarak yer almaları hastaların yararınadır, soru işaretleri olmamalı."
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hemotoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Bülent Eser de hasta takibinde standardizasyon için çalıştıklarını, hastanın yaşam süresini uzatırken kaliteli bir yaşam sürmesinin de sağlanması gerektiğini vurguladı.
-Bireyselleştirilmiş tedavi
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Fevzi Altuntaş da kanserde artık bireyselleştirilmiş tedavinin ön plana çıktığını, hastanın ihtiyaçlarına göre "akıllı molekül"lerin kullanılmaya başlandığını söyledi.
Yan etkileri düşük, etkinlikleri yüksek bu moleküllerin tedavide kullanımının daha da yaygınlaşması gerektiğini kaydeden Altuntaş, bu alanda yürütülen klinik çalışmalara hastaların daha fazla katılması çağrısını dile getirdi.
Altuntaş, şu bilgileri aktardı:
"Bu alanda klinik çalışma yapılmadan ilerleme sağlanması mümkün değil. Bu yüzden 'kobaylık' anlayışı değişmeli. Klinik çalışmalar önemli. Adım atılmadan gelişme olmuyor. Teknolojik gelişme bu çalışmalarla mümkün olabilir. Biz diyoruz ki 'faz 1, faz 2, faz 3 çalışmaları yapılıyor ama bunların Türkiye'nin dört bir yanında yaygınlaşması lazım.' Bu hastalar kesinlikle kobay değil. Daha iyi bir tedavi olmadığı için hastalar bu çalışmalara katılıyor."
Altuntaş, artık hematolojik onkoloji alanında klinik araştırmalara katılacak yabancı hastaların da Türkiye'ye beklendiğini kaydederek, yurtdışından "hastaların katılabileceği araştırma olup olmadığını" soran mesajlar aldıklarını anlattı.
KML hastalığında yeni tedavi yöntemleriyle ilgili de bilgi veren Altuntaş, bu hastalığın artık şeker ve kalp gibi kronik hastalık haline geldiğini, günde tek bir hapla kontrol altına alınabildiğini söyledi. Altuntaş, "İlacın ihmal edilmemesi çok önemli. 'Hapı yut lösemiyi tut', temel mesaj bu" diye konuştu.
Toplantıda Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Savaş Dairesinden uzmanların da sunum yaptığını ve hematolojik kanserlerle ilgili son verileri paylaştığını bildiren Altuntaş, bu kanserlerin görülme sıklığının yüz binde 17 olarak saptandığını açıkladı.
Bunların erkeklerde yüzbinde 20, kadınlarda yüzbinde 13 görüldüğünü belirten Altuntaş, en fazla rastlanan hematolojik kanser türünün ise yüzbinde 6 ile lenfoma olduğunu, bunu yüzbinde 5 ile löseminin izlediğini belirtti.
Altuntaş, kök hücre naklinde Türkiye'nin Avrupa'nın yıldızı olduğunu ifade ederek, TÜRKKÖK'ün Sağlık Bakanlığının en önemli projelerinden olduğunu, kısa sürede bu proje kapsamında 7'inci naklin yapıldığını söyledi.
Kanser tedavisinde psikolojik desteğin önemine dikkati çeken Altuntaş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İnanmak hakikaten yenmenin yarısı. 'İnanın yenin' diyoruz. Bu aileden başlıyor, aile içerisinde inanç, destek önemli. Bunun dışında çevre, sağlık çalışanı, yönetici, hekim de önemli. Sosyal yaşam alanı, iş yeri, her alanda bu desteğin, inancın sağlanması lazım. Destek olursa başarısını görüyoruz. Kanserli hastaları kaybedilmiş vaka gibi görmeyin. Beraber yemek yiyin, kontrollü biçimde hayatın içine katalım, izole etmeyelim. Bu takdirde yaşamlarının daha kaliteli olduğunu görüyoruz."