Halsizlik Problemi Yaşıyor ve Sık Tuvalete Gidiyorsanız Dikkat
Nefroloji Bölümü'nden Uz. Dr. Funda Yalçın, kronik böbrek yetmezliği ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Kronik böbrek yetmezliği yavaş seyreden fakat ülkemizde görülme sıklığı giderek artan bir hastalıktır. Böbreklerin işlevini tam olarak yerine getirememesinden kaynaklanan bu durum, hastanın yaşam kalitesini bozmakla kalmayıp hayatı tehdit edici boyuta gelebilmekte. Ancak erken teşhis ve tedavi hastanın yaşam kalitesini artırmakta.
Böbrek fonksiyonlarının bozulmasıyla vücuttaki tüm sistemler etkilenir
Kronik böbrek hastalığı, ülkemizde ve tüm dünyada hasta sayısının artması, hastaların yaşam kalitesini bozması ve tedavilerinin yüksek maliyeti nedeniyle toplumsal yükü büyük bir rahatsızlık. Bu nedenle kronik böbrek hastalığında erken tanı, yaşam süresi ve kalitesini artırmakta.
Böbrekler, vücuttaki metabolik atık ürünlerin atılmasında (üre, ürik asit, kreatinin), vücut sıvı ve elektrolit dengesinin korunmasında, kan basıncının düzenlenmesinde ve kan yapımında önemli role sahip. Böbrek fonksiyonlarının bozulmasıyla vücuttaki neredeyse tüm sistemler etkilenmektedir. Kronik böbrek hastalığı, böbrek fonksiyonlarının geri dönüşümsüz olarak aylar içinde bozulmasıdır. Böbrek yetmezliğinin erken dönemlerinde hastalarda herhangi bir şikayet ve belirti gözükmemektedir. Hastalığın ilerlemesiyle birlikte kişide şikayetler ve belirtiler de ortaya çıkmakta.
Kronik böbrek hastalığında hastaların en çok sık idrara çıkma ve anemiye bağlı halsizlik şikayeti olmaktadır. Hastalığın evresi ilerledikçe bulantı, kusma, iştahsızlık, kaşıntı, nefes darlığı, ağız kokusu, uyku bozukluğu, bacaklarda kasılma gibi sorunlar da ortaya çıkmaktadır. Fakat bu şikayetler ve belirtiler olmadan da son evre böbrek yetmezliği tanısı konularak diyaliz veya organ nakli gerekebilmektedir. Kronik böbrek yetmezliği hiçbir belirti ve bulgu vermeden de seyredebilen sinsi bir hastalıktır.
Diyabet ve hipertansiyon böbrek yetmezliği nedeni
Kronik böbrek hastalığına yol açan hastalıkları bilmek önemlidir. Günümüzde böbrek yetmezliğine neden olan en önemli hastalıklar diyabet ve hipertansiyondur. Şayet bu iki hastalıktan biri varsa mutlaka belli aralıklarla kan ve idrar tetkiki yaptırmak gerekmektedir. Kan tetkiklerinde üre ve kreatinin; tam idrar tetkikinde protein kaçağına bakılması kronik böbrek hastalığı açısından çok önemli fikirler verebilen basit testlerdir. Diyabet ve hipertansiyonu olan hastalarda, kronik yetmezliği destekleyen belirtilerin ortaya çıkması beklenirse tanıda çok geç kalınabilir. Ayrıca genetik özelliği olan bazı hastalıkların (polikistik böbrek hastalığı, ailesel Akdeniz ateşi vb.) aile içinde tespit edilmesi, ailenin diğer bireylerinin incelenmesiyle erken tanı konulması açısından önemlidir.
İdrar yolları enfeksiyonlarını ciddiye alın
Bir diğer kronik böbrek hastalığı yapan sebep, böbrek taşları ve idrar yolu enfeksiyonlarıdır. Böbrek taşı olan bir hasta genellikle böğür ağrısı ve idrardan kan gelme şikayeti ile başvurmaktadır. Bu dönemde yapılan kan, idrar ve görüntüleme yöntemleri ile taşın tespiti ve sonrasında taşın tedavisi ile böbrek yetmezliği gelişimi engellenebilmektedir. Sık idrar yapma, idrar yaparken yanma ve ateş, idrar yolu enfeksiyonlarını düşündürmektedir. Sık geçirilen idrar yolu enfeksiyonları da böbrek yetmezliğine neden olmaktadır. Bu nedenle idrar yolu enfeksiyonları basit bir enfeksiyon olarak değerlendirilmeyip, altta yatan nedene yönelik inceleme yapılması ileride gelişebilecek ciddi sorunları önleyebilmektedir.
Erken tanı ve teşhis hayat kurtarır
Böbreklerin atıklardan ve aşırı sıvılardan kurtulma yeteneğine hasar veren bir böbrek rahatsızlığı olan glomerulonefritler de önemli bir kronik böbrek hastalığı nedenidir. Bu hastalarda en çok göz kapaklarında ve bacaklarda şişlik, kan basıncında yükselme ve idrardan kan gelme şikayeti olmaktadır. Basit bir tam idrar tetkikinde idrarda protein kaybı ve kan hücrelerinin görülmesi glomerulonefriti desteklemektedir. Kesin tanı böbrek biyopsisi ile konulmaktadır. Tanı sonrası tedavinin başlanması ile kronik böbrek hastalığının gelişimi önlenebilmektedir. Günümüzde, bu hastalığın tanısını alan hasta sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu hastalıkla mücadelenin en önemli aşaması, erken tanıdır.