Çölyak Hastaları Yedikleri Her Gıdanın İçeriğini Bilmeli"
Medicana International İstanbul Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Laika Karabulut, çölyak hastalığında tedavinin temelini glutensiz beslenmenin oluşturduğunu belirterek, "Bu amaçla buğday, arpa ve çavdar kesinlikle yenmemelidir.
Medicana International İstanbul Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Laika Karabulut, çölyak hastalığında tedavinin temelini glutensiz beslenmenin oluşturduğunu belirterek, "Bu amaçla buğday, arpa ve çavdar kesinlikle yenmemelidir. Buğday nişastası ile kaplı sakızlar ve hazır çorbalar gibi bu ürünlerin az da olsa karışacağı gıdalar da tüketilmemelidir. Yani bu konuda yenilen her gıdanın içeriğini bilmek gerekmektedir" ifadelerini kullandı.
Çölyak hastalığına ilişkin yazılı açıklama yapan Karabulut, bu hastalığın bağırsaklarda besin maddelerinin sindiriminin ve emiliminin bozulmasına yol açtığını ifade etti.
Karabuluk, çölyak hastalığının kişilerin en sevdiği yiyeceklerden uzak kalmasına neden olduğunu, yaşam boyu devam eden bir alerji olduğunu ve tedavi edilmediği ya da dikkat edilmediği durumda hayatı zorlaştırabildiğini dile getirdi.
Karabulut, şunları kaydetti:
"Çölyak hastalığı buğday, arpa, çavdar ve yulafta bulunan protein yapısındaki glutene hassasiyet gösterilmesidir. Aslında glutenin içindeki gliadine karşı oluşan reaksiyon sonucu hastalık ortaya çıkar. Gluten ile karşılaşan epitel haraplanır. Bu harabiyete karşı vücudun immünolojik savunma sistemi harekete geçerek bu hatalı davranışa karşı serolojik tetkikler ile ortaya koyabildiğimiz antikorlar oluşur. Bu antikorlar epitel hücreleri tarafında 'ben hasarlanıyorum' sinyallerine karşı verilen cevaplardır.
Çölyak hastalığı 19. yüzyılda tanımlanmış olup 20. yüzyılda tanı kriterleri, klinik değerlendirilmesinde değişiklik olmaya başladı. İlk hastalık tanımlanmaya başladığında kronik ishal, kilo kaybı ve çeşitli besinlerin emiliminin bozulması ile ortaya çıkmaktaydı. Patolojik tanı için ince bağırsağın jejunum tarafından biopsiler alınarak konulmaktaydı. 20. yüzyılın sonlarında gerek serolojik tetkikler gerekse kolay ulaşılabilen endoskopik biopsiler nedeniyle tanı daha kolay konulmakta. Serolojik testler ailede çölyak hastalığı olanlar, Tip 1 diyabetler, açıklanamayan kansızlıklar, erken osteoporoz, otoimmun tiroid hastalığı olanlar ve tekrarlayan ishal ataklarında çölyak hastalığı taranmalı ve gerekli testlere göre endoskopik olarak ince bağırsak biopsieri alınmalıdır."
"Tedavinin temelini glutensiz beslenme oluşturur"
Hastalığın tanısında serolojik testlerin çok önemli olduğunu bildiren Karabulut, çölyak tarama testlerinin pratik ve çabuk yapılabildiğini, fakat duyarlılıklarının düşük olduğunu belirtti.
Karabulut, "Zira bakılan antikorlgA'dır. ve toplumda yüzde 2 igA eksikliği olduğunu unutmamak gereklidir. Çölyak hastalığının teşhisinde mutlaka yapılması gereken inceleme, oniki parmak bağırsağının distalinden biopsiler alınmalıdır. Kısa süreli ve sedasyon ile konforlu yapılan endoskopik işlemdir" ifadelerini kullandı.
Tedavinin temelini glutensiz beslenmenin oluşturduğuna dikkati çeken Karabulut, şu açıklamalarda bulundu:
"Bu amaçla buğday, arpa ve çavdar kesinlikle yenmemelidir. Buğday nişastası ile kaplı sakızlar ve hazır çorbalar gibi bu ürünlerin az da olsa karışacağı gıdalar da tüketilmemelidir. Yani bu konuda yenilen her gıdanın içeriğini bilmek gerekmektedir. Pirinç, patates, mısır ve soya unundan yapılmış ürünler kullanılmalı ve bunlarla yapılan hamur işleri tercih edilmelidir. Meyve, sebze, yumurta, et ürünleri tüketilebilir. Gluten içermeyen gıdalar ile beslenmek pahalı, güç ve hasta açısından sıkıcı olabileceği için tanı kesin konularak glutensiz beslenme önerilmelidir. Glutensiz diyete sıkı uyum gösteren hastada hala yakınmalar mevcutsa birlikte sık görülen laktoz intoleransı da gözden geçirilmelidir.
Diyet hem tedavi yöntemidir hem de diyete uyum, kaliteli bir yaşam yoludur. Tedavi başlangıcından eksik olan vitaminler tamamlanır. Diyete uyum devam ettikçe vitamin ve demir eksikliği hastanın karşısına çıkmaz. Dikkatsiz hastalar için hem bu temel vitamin ve minerallerin eksikliği ve hem de ileri dönemlerde ince bağırsağın lenfoması adenokarsinomu gibi bir hastalıkla karşılaşmasına yol açabilir."