Uludağ Üniversitesi'nden Bakan Günay'a 'Fahri Profesörlük' Payesi
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a, Uludağ Üniversitesi tarafından "fahri profesörlük" payesi verildi."Keşke bunu annem babam da görebilseydi" diyen Bakan Günay, gençlere böyle önemli anları aileleriyle paylaşmaları tavsiyesinde bulundu.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a, Uludağ Üniversitesi tarafından "fahri profesörlük" payesi verildi. "Keşke bunu annem babam da görebilseydi" diyen Bakan Günay, gençlere böyle önemli anları aileleriyle paylaşmaları tavsiyesinde bulundu.
Bakan Günay, Uludağ Üniversitesi'nde "AR-GE Günleri" toplantısına katıldı. Toplantının sonunda Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Dilek tarafından fahri profesörlük unvanı verilen Bakan Günay, yaptığı konuşmayla herkesi duygulandırdı. Herkese, özellikle de öğrencilere çok teşekkür ettiğini ifade eden Bakan Günay, "Hayatımın en güzel anlarından biri. Son günlerde değerbilirlik olarak birkaç fahri doktora unvanı almıştım. Bu hafta fahri profesörlük almaya başladım. İki gün önce Moskova Kültür ve Sanat Üniversitesi'nde böyle bir tören heyecanı yaşamıştım. Onların taktığı rozet hala yakamda. Bugün Uludağ Üniversitesi'ndeyim. Uludağ Üniversitesi, tarihi 40 yıla dayanan, Türkiye'nin köklü üniversitelerinden bir tanesi. Buradan böyle bir ödül alıyorum. Bunun heyecanı ve mutluluğu içindeyim. Rektör başta olmak üzere senatonun bütün mensuplarına teşekkür ederim. Keşke bu anı annem babam da görebilseydi. Bunu çok isterdim. Şunun için söylüyorum, gençler hayatınızın güzel anı olunca bunu annenizle babanızla paylaşmayı sakın ihmal etmeyin. Çünkü bazı şeylerin yeri dolmuyor. Onları saygıyla anarak bu güzel unvanı alıyorum. Buradan gıyabında eşime ve çocuklarıma da çok teşekkür ederek bu ödülü almak istiyorum. Onlar da benim hayatımın iyi ve sıkıntılı günlerini hep paylaştılar. Bakanlığımda görev yapan sayısı 15 bini geçti, tüm personelim adına almak istiyorum. Biz aslında Türkiye bütçesinden sınırlı pay alan bir bakanlığız. Ne yazık ki bütçe içinde payımız yüzde 1'e yükselmedi. Bununla hem Türkiye'nin dünyada turizm tanıtımını yapıyoruz, hem de tarihi eserlerini ayağa kaldırmaya, korumaya çalışıyoruz. Hem bilimsel kazılar, araştırmalar, hem de son zamanlarda uluslararası destek gören ödüller alan müzeler yapıyoruz. Nice işi başarıyor arkadaşlarımız. Ben onların emeğini sadece temsil ediyorum" dedi.
"10 YILDA KAZILARA AYIRDIĞIMIZ KAYNAK 25 KAT ARTTI"
Yoğun programından bahseden Bakan Günay, "Rektör Dilek, programın yoğunluğunu bildiği için benim törenimi yapıp ayrılmamı istedi. Fakat bu benim için büyük bir nezaketsizlik olurdu. 'Geldi cübbesini giydi, unvanını aldı, konuştu ve gitti' denilebilirdi arkamdan. Özellikle gençler bu eleştiriyi hiç ihmal etmezlerdi diye düşünüyorum. Kesinlikle bundan daha fazlasını da yapanlar var tabi. Onlara da anlayışla bakıyorum. Ben paneli o yüzden bir miktar dinledim. Çünkü tarihi eserlerin korunması çok önemli. Hem geçmişin bilinmesi açısından hem de geleceğin daha iyi şekillenmesi açısından son derece önemli. ve ne yazık ki Türkiye bu konuda biraz dünyanın gerisinden bir yerden geldi. Bizden çok önce Batı tarihi eserleri koruma konusunda yola çıkmış. Biz 'Asar-ı Atikar Nizamnamesi'ni 1900'lü yılların başında yazmışız. O tarihten itibaren yer altından çıkanların bir köşeye atılacak ya da bir ocakta yakılıp kireç yapılacak ürünler değil, gerçekten dünyanın önemli bir hatırası, geleceğin anlaşılması açısından da, geçmişin anlaşılması açısından çok önemli bir miras olduğunu yeni fark etmişiz. Şuana kadar birçok eser tahrip olmuş, birçok eser de yurtdışına gitmiş. Biz 1900'lü yılların başında da böyle bir nizamname çıkararak, bunun yetirince farkına varmamışız. Anadolu'da birçok eski okul, kamu binası, görkemli, güzel, zarif yapılarken yerine beton, estetikten yoksun, kaba yapılar ortaya konmuş. Şimdi bir büyük uygarlıklara ev sahipliği yapmış müstesna topraklardan olan Anadolu'da tarihin hangi döneminden kalmış olursa olsun tüm eserlere sahip çıkmaya çalışıyoruz. Ama vardığımız bu nokta yeni bir nokta. Şuan geldiğimiz nokta Türkiye'nin siyasal, kültürel ve toplumsal bilinci için de oldukça yeni bir nokta. Biz dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. Türkiye bu alanda dünya standartlarını yakalamayı başladı. Biz gerçekten son yıllarda yerli ve yabancı 150'den fazla kazı yapıyoruz Türkiye'de. 2000 yılında 50 kazı yapıyorduk. Şuan Türkiye'de yerli yabancı 168 kazı yapıyoruz. Dünyada bu kadar kazı yapan ülke yok. 2000 yılında kazılara 2 milyon lira ayrılıyordu. Bugün 50 milyon civarında bir kaynak ayırıyoruz. Yani 10 yılda kazılara ayırdığımız kaynağı 25 kat artırma noktasına geldik. Tabi sadece kaynak ayırmıyoruz. Bilimsel yayınları kazı mekanlarının iyileştirilmesi ve korunması konusunda da tedbirler alıyoruz" diye konuştu.
1912 yılında Almanya'ya gönderilen iki sfenksi uzun uğraşlar sonucu aldıklarını hatırlatan Bakan Günay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bize ait olanın orada kalmasının hiçbir hukuki dayanağı yoktu. Bunu almamız tam 40 yıl sürmüş. Son yıllarda uzun tartışmalar sonucunda sfenksi aldık. Eski uygulama olsa bunu İstanbul'da sergilememiz gerekiyordu. Çünkü bütün önemli eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmiş. Öyle yapmadık. İki sfenksi de aldık. Ait olduğu yerde. Çorum Hattuşa'da, Boğazköy'de müzede sergiledik. Biz elektriği son birkaç yüzyıl içinde keşfettik. Bitkilerin bir canı olduğunu biliyoruz. Hayvanların hafızası olduğunu da biliyoruz. Belki binlerce yıl önce yapılmış bulunan o taştan yapı, Boğazköy'de toprağa döndüğü zaman o doğanın dengesine olumlu bir tepki yapacak. Belki taşların da bir canı var. Nereden biliyoruz. En azından ben böyle inanıyorum. Bunun aksini kimse bana inandıramaz. O yüzden her şey mümkün olduğu kadar ait olduğu yere gitmeli. O yüzden butik müzeler, küçük müzeler, o coğrafyanın tarihi kimliğini ortaya çıkaracak müzelerdir. Bölge halkıyla da diyalog kurarak, bölge halkına bunu anlatarak, bunu yaparak bütün toplumsal kalitemizin yukarı çıkması konusunda önemli bir adım atmış oluruz. Zaten tüm bu yaptıklarımız da toplam yaşam kalitemizin yukarı çıkarılması içindir."
Tarihi eserler konusunda yerel iş birliği ve merkezi denetimin şart olduğunu, fakat daha fazlasının olması gerektiğini ifade eden Bakan Günay, "Uluslararası gözetim şart. Bu çok önemli. O yüzden UNESCO'yu çok önemsiyorum. Çünkü bütün bunlar bugün bizim ülkemizde, ama insanlığın emanetleri. Bunlar bütün insanlık tarihinin eserleridir. O yüzden henüz uluslararası hukuk bu kadar evrimleşmedi ama buna inanıyorum ki zaman içinde bütün bu varlıklara uluslararası bir hukuk denetimi ve gözetimi de gelecektir. Biz 2007'de UNESCO Kültürel Miras Listesi'nde 400 alana sahiptik. ve sanki buraya yeni bir alan ilave edilmezmiş, donmuş gibi düşünüyorduk. Bir hamle yaptık, Selimiye 2011'de UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi'ne girdi. Geçen yıl Çatalhöyük listeye girdi. Bu yıl Alanya için çalışıyoruz. Bunu bekliyoruz. İnşallah benim 2013'den beklediğim en güzel haber Alanya'nın, yani tersanelerin Dünya Miras Listesi'ne girmesidir. Arkasından Cumalıkızık, Sultan Külliyeleri ve Hanlar Bölgesi ve Bergama'yı hazırlıyoruz. 2015'e kadar bu sayıyı her yıl artıracağız. Dünya miras aday alanında da 2007 yılında biz 18 alandık. Orası da donmuş gibi duruyordu. 2007 yılından bu yana yaptığımız çalışmalarla Selimiye aday listeden kalıcı listeye geçtiği için biz şu an 37'ye çıktık. 18'den 20 ilave ettik. Şu an 37 alanımızda, uluslararası bir UNESCO adaylığı çerçevesinde ve 11 alanımızda da UNESCO daimi listesi çerçevesinde bir uluslararası gözetmenlik var. Türkiye'yi dünya ile işbirliği yaparak bir dünya ülkesi yapmak, ancak tarihine, kültürüne sahip çıkmaktan geçer" diye konuştu. - BURSA