TBMM Başkanı Çiçek, Fahri Doktor Oldu
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, TBMM Başkanı Çiçek'e, "kamu yönetimi ve siyaset alanındaki başarılı çalışmaları"ndan dolayı fahri doktora unvanı verdi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, "Eğer yeni bir sayfa açılacaksa, yeni bir anayasa yapılacaksa, Türkiye modernleşmesini daha ileri bir noktaya götürecek, cumhuriyetini demokrasisini ve bunların kazanımlarını daha kalıcı kılacaksa, yapması gereken şey çok zor bir şey belki kendisinin haklı olduğu kadar başkasının da haklı olabileceğini kabul etmektir" dedi.
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, TBMM Başkanı Çiçek'e, "kamu yönetimi ve siyaset alanındaki başarılı çalışmaları"ndan dolayı fahri doktora unvanı verdi.
Çiçek törende yaptığı konuşmasına, "rahmetli anam benim çok erken yaşta konuşmaya başladığımı söylerdi bir yaşımı ikmal etmeden... Dolayısıyla o günden bugüne kadar ömrüm hep konuşmakla geçti" sözleriyle başladı.
Siyaset girdikten sonra bazen günde 3-5 kez, gece yarılarına kadar işinin gereği konuşmalar yaptığını anlatan Çiçek, ama ilk defa bugün bir şeyleri söylemekte zorlandığını, dinleyenlerinin konuşmalarında bir insicam, fikri tutarlılık bulamayabileceklerini dile getirerek, "Bunu heyecanıma bağışlayın lütfen" dedi.
Gazi Üniversitesi Rektörü Prof Dr. Rıza Ayhan'a, Gazi üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mithat Üner'e, üniversite senato üyelerine, öğretim üyelerine, hatırlayan, hatıralatan tüm dostlara yürekten teşekkür ettiğini söyleyen çiçek, "keşke bugünleri rahmetli annem ve babam da görebilseydi. Ailem burada bugün bizim için gerçekten önemli onurlu bir gün. Bu onuru bize yaşatanlara huzurlarınızda teşekkür ediyorum" dedi.
Gazi Üniversitesi'nin Cumhuriyet'in kurucusu Aziz Atatürk'ün de ismini taşıması hasebiyle, böyle bir üniversiteden doktora almanın siyasi hayatında aldığı en büyük armağan olduğunu ifade eden Çiçek, konuşmasında zaman zaman duygulandı.
Ailesinin bir kısım fertlerinin de salonda olduğunu kaydeden Çiçek, "Keşke anam ve babam da burada olabilseydi. 40 dönüm taşlı tarla yarısı toprağı olan bir ailede, 7 çocuk, 11 nüfus ve lise son sınıfı bitirene kadar soğuk kuyu lastikten başka bir şey de görmemiş bir insan olarak Cumhuriyetin bize neler kazandırdığını da anlayabilmek, cumhuriyeti demokrasiyi içimizden gelerek rahmetle anabilmek adına benim hayatım bu manada soğuk biri örnektir diye düşünüyorum" diye konuştu.
Konuşmasında siyaset zor bir iş olduğuna işaret eden Çiçek, "Hele hele alt yapısı olan bir siyaset yapacaksanız. Bu çok daha zor bir iş. Belli zorlukları belli sıkıntıları daha baştan kabullenmek gerek. Çünkü siyasetin bilinmeyeni çok, bileşeni çoktur, değişkeni de çoktur" dedi.
Çiçek, şöyle konuştu:
"Bütün bunların içinde doğru bir hedef ve çizgi doğru bir yöntem tayin etmek bu bizim yakın siyasi tarihiminde üzerinde en fazla durmamız gereken bir konu olarak düşünüyorum. Özellikle Türkiye'de en uzun süreli parti CHP. Onun dışındaki partilerimizin pek fazla ömrü olmadı. 57 tane yanılmıyorsam siyasi parti kapatıldı. Türkiye, sadece ideolojik fay hattı üzerinde bir ülke değil. Belki ondan çok daha derin zaman zaman belki ondan çok daha kırık zaman zaman siyasi fay hatları üzerindedir. Böylesine kırık, böylesine dipten sıkıntılı bir coğrafyada, bir yapı üzerinde sağlıklı, kalıcı bir siyasi yapı oluşturmak ve hedef ortaya koymakta da ciddi ölçüde zorluk vardır. Bu siyasetin başka bir zorluğudur. Particilik anlamında siyasi hayatın çeyrek yüzyılı geçti ama siyaseti ülke sorunlarıyla ilgilenmek olarak, çözüm aramak, bu işin içinde bulunmak, siyasette hele hele yatay geçiş değil, dikey çıkış yapmak istiyorsanız bu manada, bizim üniversite yıllarımız tam da bu işlerle uğraştığımız yıllardır. 68 kuşağı deniliyor. Biz üniversiteye okumak üzere girdik, ama girdiğimizde üniversitelerde tam da fikir çatışmalarının, soğuk savaşların, kamplaşmaların en yaygın, en yoğun olduğu bir döneme denk geldik. Dolayısıyla eğer siyaseti buradan başlatacaksak, neredeyse yarım yüzyıldır biz ülke meseleleriyle uğraşıp duruyoruz. Bu süre zarfında siyasette ikbali gördüm, eğer TBMM Başkanlığı ikbal ise bunu gördüm. Siyaset kahır çekmekse onu da gördüm... İkbal da gördük, kahır da çektik, çekmeye devam ediyoruz. Milletimize helal olsun.
Siyaset fay hattı üzerinde olunca, özellikle etik değerlerin göz ardı edildiğini, suçlamaların, gerilimlerin bir siyaset yöntemi haline geldiği ortamda siyaset yapmanın çok daha zor olduğunu dile getiren Çiçek, "Sorumluluk taşıyorsanız olayların bir görünen, bir de görünmeyen yönü var. Çağımızda bilgi edinme imkanları arttı. Yaşadığımız, gördüğümüz bir çok olayın bir de arka planı vardır" dedi.
Bizi Yoruyor
"Tecrübe ve tecrübe-i bilgi. Bizim toplumumuz kadar da tecrübeyi gözardı eden, özellikle siyasetçiler arasında, kendi yaşamadığı sürece başkasının yaşadıklarından ders çıkarmayan bir siyaset zümresi var Türkiye'de" diyen Çiçek, şöyle devam etti:
"Kendim de bu işin içerisinde olarak ifade ediyorum. 1950 öncesi CHP hükümetlerinde İçişleri Bakanlığı yapmış Mehmet Emin Erişirgil, bir gün diyor; 'Karaköy'den Kadıköy'e gidiyorum vapurla. O zaman malum köprüler yok. Karşıdan karşıya ulaşım vapurla oluyor. Elimde Mehmet Akif'in Safahat kitabı var. Orada vapurda hiç tanımadığım birisi geldi bana yaklaştı, dedi ki, bula bula bu softayı mı buldun, dedi. Sonra altına not düşüyor diyor ki; benim zamanımda, benim yaşadığım dönemde her mektepli tabiri- ona ait- 'züppe', her genç için de yaşlının adı 'softa' demek... Ki, bir dönem züppe ile softa arasında Türkiye bir itişip kakışma yaşadı. Sonra çok partili hayat, ilerici gerici sağcı-solcu...
Tam da benim üniversiteye girdiğim yıllarda Türkiye'yi Amerika'ya uşak etmek isteyenlerle, Türkiye'yi Rusya'ya satmak, peşkeş çekmek isteyenler arasında inanılmaz bir kavga... Bir orta yolu bulan yok. Bizi orta bir noktaya davet eden yok. Herkesin vatanseverliğinden karşılıklı şüphe... Sonuçta 5000'e yakın insan hayatını kaybediyor dönemde... Kitapla, defterle gittiğimiz üniversiteye önce koltuğumuzun altında 40-50 cm'lik keser sapı, balta sapı, sopalar, onlar yetmedi kırık dökük de olsa piyasadan da bulunsa tabancalar, onlar da yetmedi bir süre sopa, uzun menzilli silahlara varıncaya kadar. Türkiye bunları yaşadı. O günden beri halen Türkiye'de bu itham geleneği devam ediyor.
Türkiye'nin siyaset tarihi bir suçlamaların tarihidir. Bu suçlamalar bize çok şey kaybettiriyor, bizi yoruyor, enerjimizi tükettiriyor. Birbirimizi anlamaya, belli bir noktada güç birliği yapmaya, işbirliği yapmaya engel teşkil ediyor. O nedenle söylemek istediğim şey şu ki, yüzyıllık bu geleneği terk etmemiz gerekiyor. Eğer yeni bir sayfa açılacaksa, yeni bir anayasa yapılacaksa, Türkiye modernleşmesini daha ileri bir noktaya götürecek, cumhuriyetini, demokrasisini ve bunların kazanımlarını daha kalıcı kılacaksa, yapması gereken şey çok zor bir şey belki, kendisinin haklı olduğu kadar başkasının da haklı olabileceğini kabul etmektir.
Elbette, şu, şu, şu gerekçelerle benim söylediklerim doğrudur. Ama 'karşı tarafın da söylediklerinin dikkate alınması gereken yanları vardır, üzerinde düşünülmesi gereken yanları vardır' tarzındaki bir siyasi olgunluğa hepimizin erişmesi gerekiyor. O zaman Türkiye bugün karşılaştıkları sorunların, yaşadıklarının çok önemli bir kısmını yaşamadan aşabilir."
- ANKARA