Iuc Başkanı Azizoğlu: "Küresel Değişim ve Dönüşümde Hedef İslam Coğrafyasıdır"
Uluslararası Üniversiteler Konseyi (IUC) Kurucu Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, "Türkiye gibi ülkeleri de bazen sınır bekçisi olarak yaptıkları bu küresel değişim ve dönüşümün sonu geldiği için yeni bir yapılanmaya gidiliyor.
Uluslararası Üniversiteler Konseyi (IUC) Kurucu Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, "Türkiye gibi ülkeleri de bazen sınır bekçisi olarak yaptıkları bu küresel değişim ve dönüşümün sonu geldiği için yeni bir yapılanmaya gidiliyor. Hedef seçilen bölge ilk temeli atılacak değişim ve dönüşümdeki bölge de İslam coğrafyası" dedi.
Uluslararası Üniversiteler Konseyi (IUC) Kurucu Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, Irak'taki Suriye'deki veya Türkiye'deki devam eden terörizm veya küresel savaşa dönüşen bölgesel kaos ve iç savaşların küreselden başlayarak, bölgesel ve lokal olarak analiz edilmesi gerektiğini belirterek, "Dünya hızla büyük bir değişim ve dönüşüme gidiyor son 10 yılda. Bunda özellikle kapital kazanımları olan güç odakları Amerika, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya gibi ülkelerin yerini gelecekte Hindistan, Rusya, Çin, Türkiye, İran gibi ülkeler ekonomik alanda kanaat önderi olacağı için bunlarda da askeri, diplomatik alanlarda güç sahibi olacağı hızla değişen ve dönüşen bir dünyaya doğru gidiyoruz. Küresel değişim ve dönüşümde özellikle batı toplumlarının kapital kazanımları için Rusya'nın dahil olduğu batı toplumlarını kastediyorum. Doğu ve Batı blokları olarak ayrılan Türkiye gibi ülkeleri de bazen sınır bekçisi olarak yaptıkları bu küresel değişim ve dönüşümün sonu geldiği için yeni bir yapılanmaya gidiliyor. Hedef seçilen bölge ilk temeli atılacak değişim ve dönüşümdeki bölge de İslam coğrafyası" diye konuştu.
"BU COĞRAFYADA CEREYAN EDEN HİÇBİR TERÖR EYLEMİ VE TERÖRİSTLER HİÇBİR ETNİK YAPIYA, HİÇBİR IRKA, DİNE, MEZHEBE HİZMET ETMEMEKTEDİRLER"
İslam coğrafyasında önce Arap Baharı diye bir projenin hayat geçirildiğini anlatan Azizoğlu, "Sözde İslam ülkelerinin evrensel hak ve hukuka hayat standartları yükseltilmiş toplumlar, demokratik sistemlerle yönetilen uluslar olarak bir halk ayaklanmaları ile başlangıç yapıldı. Fakat gördük ki Mısır'da, Libya'da Irak'ta haklar daha çok fakirleşti, daha çok evrensel ve hak ve hukuklarından mahrum kaldılar, küresel paydaşlıktan uzaklaştılar. İslam coğrafyasında cereyan eden bahar Arap Baharı değil de kapkaranlık proje kaçınılmaz olarak bizim de yakın coğrafyamıza bölgesel olarak bizim de sınırlarımıza dayandı. Önce Irak'taki iç savaşlar kaoslar Sünni Şii çatışmaları hızla yayılarak büyüdü. Suriye'de iç savaş patlak verdi. Halkların özgürlüğü, demokratikleşmesi, zenginleşmesi yerine yaşamsal alanlarını terk etmek zorunda kalan karada birbirlerinin hayatlarına son veren aynı dini, değerleri yüzyıllardır, bin yıldır birlikte yaşayan insanlar savaşırken yukarıda birbirine düşman olan farklı ülkelerden, farklı ülkelerden, milliyetlerden ülkelerin uçakları havadan bombalamaya başladı. Havada uçakların kanatları birbirine çarpmadı ama yerde bombalar birleşti. Bu iç savaşta en çok mağdur olan ülke Türkiye oldu. Bu coğrafyada cereyan eden hiçbir terör eylemi ve teröristler hiçbir etnik yapıya, hiçbir ırka, dine, mezhebe hizmet etmemektedirler. Sadece yaratılan kaoslarla efendileri olan emperyalist güçlere hizmet etmektedirler. Onların daha çok kapital kazanımlarına, daha çok silahlı güçlerini denemelerine ve ürettikleri silahları, bombaları bu coğrafyada tüketmelerine vesile olmaktadırlar bu terör örgütleri. İslam dışıdırlar, hiçbir etnik yapıya veya dine hizmet etmemektedirler" ifadelerini kullandı.
"TÜRKİYE'NİN HER ALANDA MÜDAHİL OLMA HAKKI EVRENSEL BİR HAKTIR"
Azizoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yakın komşumuz, müttefikimiz olan Irak'ta cereyan eden olaylarda ise Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren bir coğrafya bir bölge güvenliğini, geleceğini ilgilendiren aynı dini, tarihi, coğrafi olarak da kaderi paylaştığımız bu uluslar ve dindaşlarımız, Kürt veya Türk ırkdaşlarımız olan bu kardeşlerimizle ilgilenmek, müdahil olmak bu sorunun parçası olmak zorunda bırakılıyoruz. Olmak zorundayız da. Özellikle DAEŞ terör örgütünün yapılanması çok karanlık bir projedir. Oradaki Araplarla Sünnilerle çok da ilgilisi olmayan onları mağdur eden bir yapılanmadır. Bu Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bir yapılanmadır. Dolayısıyla Türkiye'nin her alanda müdahil olma hakkı evrensel bir haktır. Hiçbir coğrafi paylaşımı olmayan, hiçbir etnik yapısı olmayan, kültürel bağı olmayan çok uzaklardan gelen uluslar hak sahibi olduklarını iddia ediyorlar. Yerel yönetimler de bunu kabul ediyorlar. Fakat Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bir konuda söz hakkının olmadığını iddia ediyorlar."
"IRAK'TA BİZLER ULUSAL SAVUNMAMIZI SAĞLAMAK İÇİN BULUNMAKTAYIZ"
Irak'ın Musul kentinde kendisinin başkanlığında 2012 yılında çok büyük bir akademik konferans düzenlendiğini hatırlatan Azizoğlu, "Irak'ın ikinci büyük üniversitesi olan Musul Üniversitesi Konseyimizin kurucu üniversitelerinden birisidir. 7 kişiden birisi Musul Üniversitesi Rektörüdür. Musul'da yaptığımız konferans ve çalıştayda güvenlik sorunları vardı. O bölge Türkiye'ye karşı çok hassas. Duygusal anlamda da Türkiye'nin yardımını her bireyin istediğini sanıyorum ve Türkiye'nin güvenlik alanında da yardımına muhtaç bir bölge. İnsani bakış açısıyla baktığınız zaman bu. İkinci bakış açısıyla baktığınız zaman sizin ulusal güvenliğinizi tehdit eden bir bölge. Her an saldırıya uğrayabilir oradaki yapılanmalarla sizin ulusal güvenliğiniz tehdit altında ise üçüncü önemli etken orada Türkiye'nin yakın akrabalık bağlarıyla olan Kürt bölgesi var. Bu federal yapının da Türkiye'nin silahlı güçlerinin güvenliğine ihtiyaç duymaktadır. Bu üç nedeni bir araya getirdiğiniz zaman Türkiye'nin o bölgede çok önemli bir kanaat önderi olması hem ulusal hem bölgesel güvenliği için kaçınılmaz bir sonuçtur. Oradaki bütün toplumlar, halklar iç savaşlarla, kaoslarla mücadele ederken en yakın komşuları, tarihsel, dinsel, kültürel akrabalık bağlarıyla bağlı olduğu Türkiye'nin sessiz bırakılması, müdahale edemezsiniz mantığıyla yaklaşılması kabul edilemez bir mantıktır. Rusya ile de coğrafyada, bölgede baktığınızda hiçbir sorunumuz yok. Rusya halkı, devletiyle ilgili Türk devletinden herhangi negatif bir söz duyulmadı. Sağduyulu davranan bir milletiz. Çünkü biz Ruslar gibi asil bir millet, Ruslar gibi kökleri tarihsel dokuları olan bir devletiz. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısının söylediği 'Türkiye garanti versin bir daha uçağımızı düşürmesin' diye. Sınırlarımızı ihlal etmezsiniz uçağınızı düşürmeyiz. İhlal edersiniz savunma içgüdüsüyle reaksiyon göstermek durumundayız. Düşmanca tavrımızdan değil. Rusya, İran, Irak, Yunanistan Türkiye'nin asla düşmanları, askeri hedefleri değildir. Ama savunma içgüdüsüyle davranış kalıplarımızı oluşturmak zorundayız. Irak'ta da bu gerekçelerle bizler ulusal savunmamızı sağlamak için bulunmaktayız" açıklamasında bulundu.
"15 BİN CİVARINDA TERÖR ÖRGÜTÜNÜN İŞGALİ ALTINDA KALAN ÜNİVERSİTELERDEN ÖĞRENCİLERİN GÜVENLİ ÜNİVERSİTELERDE OKUMALARINA OLANAK SAĞLADIK"
Irak'ta akademik olarak yapılan önemli çalışmalar olduğuna değinen Azizoğlu, Uluslararası Üniversiteler Konseyi'nin Türkiye'nin kurduğu bir kurum olduğunu ifade etti.
2014 yılında Irak'ta yapılan bölgesel istişare toplantısıyla ilgili Azizoğlu, "Kürt ve Arap üniversite rektörleriyle yaptığımız toplantıda terör örgütü DAEŞ'in işgali altında bulunan Musul, Telafer, Ambar gibi üniversite rektörlerinin de katılımıyla güvenli bölgelerde Kerkük, Kürt bölgesi, Arap güvenli bölgeleri, Türkiye gibi üniversitelere öğrencilerin eğitimlerine devam etmeleri için çalışmalar başlattık. Mart ayında Ankara'da bölgesel bir toplantı yaptık. 15 bin civarında terör örgütünün işgali altında kalan üniversitelerden öğrencilerin güvenli üniversitelerde okumalarına olanak sağladık. Türkiye'nin akademik olarak katkısıdır bu" dedi.
"BU COĞRAFYADA EN ÖNCE SÖZ HAKKI OLAN HER ALANDA ÜLKE TÜRKİYE'DİR"
Türkiye'nin bu gelişmelerde hareket alanının tartışmaya açık bir konu olmadığını söyleyen Azizoğlu, şunları kaydetti:
"Hiçbir coğrafi ortaklığı olmayan, dini, kültürel bağı olmayan, tarihsel bağı olmayan sadece emperyalist kazanımları için çok uzaklardan gelen veya yakınlardan gelip bu bölgedeki iki ülkenin içişlerine müdahale eden insanların çözüm için sözde mücadele ettiklerini söyleyen halkların daha çok kaoslara sürüklendiği bu coğrafyada en önce söz hakkı olan her alanda ülke Türkiye'dir. Çünkü mazlumların, Müslüman toplumların mazlum edilen Müslüman toplumların şuanda tek savunucusu olan ülke hakkı olan ülke Türkiye'dir. Bu hakkı her zaman söylemeye muktedirdir. Söylemeye de devam edecektir. Türkiye'de hiçbir bireyin, kurumun, konumu, mevkisi ne olursa olsun ulusal çıkarları bir tarafa bırakmaması lazım. Bu coğrafyada küresel güçlerin yaptığı hızlı bir değişim ve dönüşüm var, yeni bir yapılanma var. Bizim coğrafyamızda, komşularımızla yapılıyor. Bu yapılan projelerde Türkiye'nin söz hakkının olması lazım. İç politikalara asla alet etmemiz lazım. Farklı reaksiyonları verirken vicdani bakış açımızı ve ulusal çıkarlarımızı da ön planda tutarak hareket etmemiz gerekiyor." - ANKARA