İlim Yayma Vakfı'nın 40. Yıl Programı
Başbakan Erdoğan: (3) "İmam hatip okullarının, meslek liselerinin kapılarındaki kilitleri biz kaldırdık. Şimdi yeni yeni bazı kutsallar üretiliyor" "Bu kutsalları üretenlere diyorum ki, ...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "İmam hatip okullarının, meslek liselerinin kapılarındaki kilitleri biz kaldırdık. Şimdi yeni yeni bazı kutsallar üretiliyor. Şimdi ben bu kutsalları üretenlere diyorum ki, siz bu kutsallarınızı bir kenara koyun da bakın şu anda artık, normal düz orta liselerde, seçmeli olarak Kur'an-ı Kerim dersi var, seçmeli olarak Siyer-i Nebi var. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi var. Böyle bir şey var mıydı?" dedi.
Başbakan Erdoğan, İlim Yayma Vakfı'nın kuruluşunun 40. yılı nedeniyle Bağlarbaşı Kültür Merkezi'nde düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşmada, üniversite harcı konusunun uzun yıllar Türkiye'de gündemi meşgul ettiğini hatırlattı. Bu konuda yaptıkları çalışmaları anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Üniversitelere giderdim, 'Harç, harç, harç' derlerdi. 'Harçların kaldırılması' derlerdi. Bunların hangi zümrelerden olduğunu biliyorsunuz. Biz harçları kaldırdık. Bursları artırdık. Göreve geldiğimizde 45 liracıktı burs. Şu anda 280 lira burs veriyoruz. Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa 200 lira da beslenme yardımı yapıyoruz. (Toplam) 480 lira. Yani bire 10, şu an artmış durumda. 560 lira master öğrencilerine, 780 lira da doktora öğrencilerine veriyoruz. Önceleri böyle şeyler yoktu, şimdi bunları yapıyoruz. Geri çevirme yok, kim müracaat ederse hepsi, ama burs ama kredi muhakkak alıyor. Şu anda son rakam öyle biliyorum ki, burs ve krediye müracaat edenlerden alanlar 1 milyon 250 bin civarında. Bunu yaparken, biz sosyal devlet anlayışıyla yaptık. Yapmaya da devam edeceğiz. Niye? Diyoruz ki gücü, imkanı olmayan da okuma şansını yakalasın. Yurt imkanlarını çoğaltıyoruz.. Çok ciddi sıkıntılar var. "
Anne babalara eğitim yardımı ve okullarda öğrencilere ücretsiz ders kitabı verdiklerini hatırlatan Erdoğan, kendisinin imam hatip lisesinde okuduğu yıllarda yaşadığı kitap sıkıntısını aktarırken, "Ağabeylerimize giderdik. Onlar bile, hatıra olarak saklayacakları için teksir kağıtlarını bize satmazdı. Onun için not tutmak suretiyle bu işi götürüyorduk. Biz bu çileleri çektiğimiz için artık yavrularımız çekmesin istedik, söz verdik. Dedik ki, 'Sıralarınızın üzerinde kitaplarınızı bulacaksınız. Hem de 1. sınıf kağıt ve kuşe kağıt'. Şu anda Türkiye'nin dört bir köşesinde, ilkokul, orta, lise, okullar başlarken tüm yavrularımız sıralarının üzerinde bütün yavrularımız buluyorlar. Para yok. Ücretsiz olarak bunu veriyoruz ama bunu görmek istemeyenler var. Varsın olsun. Biz görevimizi yerine getirelim. Çünkü biz bu millete efendi olmaya gelmedik, hizmetkar olmaya geldik. Biz böyle bakıyoruz" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, artık okullarda tablet bilgisayar ve akıllı tahta dönemine geçileceğini de aktardı.
Başörtüsü meselesine değinen Erdoğan, "Kız çocuklarımız okullarında başörtüleriyle okuyamıyorlardı. Babayım ben. İki kızımı kendi ülkemde okutamadım. Üstadın ifadesiyle, (Necip Fazıl Kısakürek) 'Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya'. Böyle baktılar. Okutamayınca yurt dışına göndermek zorunda kaldık ve yurt dışında okutmak durumunda olduk. Ne yaptılar da hangi suçu işlediler de bu ülkede okuyamadılar? Geçen de söyledim; onların başındaki başörtü, siz uydu gönderdiniz de ona mı takıldı, aşağıya indi? Ne oldu? Böyle bir yaklaşım olabilir mi?" diye konuştu.
"Başörtüye 'füruat' diyenler oldu"
Kamuda, hastanelerde bugün başörtülü ya da başı açık şekilde kadınların da çalışabildiğini ve hiçbir sorun çıkmadığını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Okullarda öğrencilerimiz, Sabahattin Zaim Üniversitesinde de yavrularımız gidiyorlar, geliyorlar. Kimi rahatsız ediyor? 28 şubat sonrasında o hüngür hüngür ağlayan çocuklar, üniversite kapılarında, imam hatip kapılarından geri çevrilenler... Yaşadıklarım var, mahrem. Onlar bende kalıyor, ayrı... İnşallah ileride hatıratımız yazılırsa orada yazarım. Bir gün, Bezmi Alem Vakıf Gureba Hastanesinde yatıyorum. Belediye başkanıyım o zaman. Doktor iki tane kızı yanıma getirdi. Başörtülü iki kız. Baktım bana öyle, ölü gözlerle bakıyorlar. 'Geçmiş olsun başkanım' dediler. Teşekkür ettim, gittiler. Daha sonra doktorum dedi ki, 'Bunlar şu anda başörtüleri sebebiyle üniversitede okuyamayan kızlarımız. Ruhsal bir dengesizliğin içine girdiler'. Psikiyatri bölümünde yatıyorlardı. Toparladıktan sonra ben onları ziyarete gittim. Teselli ettim. Bu ülkede, benim gördüğüm o kızlarımızdan çok daha ağır bunalımların içine girenler oldu. Bunların hesabını kim verecek? Bunlar mahkeme kapılarına gidemediler. Gitseler bile onlar mahkeme kapılarından ön yargıyla onlara bakanlar sebebiyle, boş çevrildiler. Bunları yaşadık bu ülkede. Bu ülkeye bu yakışıyor muydu? Ama maalesef bu bedeli, bu çileyi bu insanlara ödettiler ama bu zulme biz hamdolsun son verdik. O zamanlarda biliyorsunuz, başörtüye 'füruat' diyenler de oldu. Bunları da gördük. Bunları da yaşattılar. Mesele incelik, hassasiyet. Bunlar çok önemliydi."
"Yeni yeni bazı kutsallar üretiliyor"
Üniversite giriş sınavında uygulanan katsayı nedeniyle Anadolu ve Trakyalı çocukların üniversite okumalarının engellendiğini, kesintisiz eğitim nedeniyle okullar arası geçişin önüne geçildiğini aktaran Erdoğan, "444'ü çıkararak bu kısıtlamaya da son verdik. İmam hatip okullarının, meslek liselerinin kapılarındaki kilitleri biz kaldırdık. Şimdi yeni yeni bazı kutsallar üretiliyor. Şimdi ben bu kutsalları üretenlere diyorum ki, siz bu kutsallarınızı bir kenara koyun da bakın şu anda artık, normal düz orta liselerde, seçmeli olarak Kur'an-ı Kerim dersi var. Seçmeli olarak Siyer-i Nebi var. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi var. Böyle bir şey var mıydı? Bunlar kimin aklına gelirdi? Hamdolsun bakın bu da oldu. Şimdi okullarımızda yavrularımıza Kur'an-ı Kerim, Siyer-i Nebi dersi okutma noktasında biz zorluk çekiyoruz. Ben şimdi, İlim Yayma olsun, diğer vakıflarımız olsun, onlara sesleniyorum: Bize hoca yetiştirin, hoca. Hoca noktasında sıkıntı var. Biz oraya gönderecek hoca bulamıyoruz. Yeni yeni bazı, acaba ne yaparız da bu işleri çözeriz diyoruz. Şu anda ilim tahsil etmek isteyen her öğrenci için yollar, kapılar, imkanlar, ardına kadar açılmış durumda."
"Yürekli insanlar olmasaydı..."
Bugün ulaşılan bu seviyenin, dün atılan adımların, çekilen zorlukların, 40-50 yıldan daha fazla süredir gösterilen sabrın, dirayetin, ferasetin eseri olduğunu aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şunu unutmayın değerli kardeşlerim. 1940'lı yıllarda, Kur'an-ı Kerim öğrenmek ve öğretmek, suçların en büyüğüydü. Bunu biz babalarımızdan, dedelerimizden sürekli dinledik. Daha ilkokulda okurken, babam beni Rize'ye götürdüğünde, o zaman Elif Ba filan bir şey yok, Karadeniz'de 'pati' derler, tahtaya camideki hocamız Elif Ba'yı yazardı. Biz o gün onu okuduk, geçersek, geçtiğimiz gün bu sefer o tahtanın arka tarafına ikinci dersimizi yapardık. Tahta, niye? Sıkıntılı dönemler o zaman. Hocamız orayı da geçersek, ondan sonra kendisi gider tahtayı marangoza temizletir, üçüncü ders başlardı. Ben şahsen böyle okudum. İlkokulu okurken, Kur'an-ı Kerim'i okumayı öğrendik, imam hatibe gittiğimizde (öğrendiğimiz için) rahatladık. O çocukluğumuzda, evlerin basıldığını, babamızdan, dedemizden de kursların basıldığını öğrendik. Hocalar tutuklanır, öğrenciler korkutulur, anne babalar tehdit edilir. Elif Ba kitapları, adeta birer suç aleti gibi, birer zararlı neşriyat gibi toplanıp, el konulduğunu ben Meclis'te birkaç kez açıkladım. Onun için burada anlatmamda sakınca yok. Şehirlerin ortasında kitaplar yığılır ve toplu halde yakılırdı. Aramızda öyle büyüklerim var ki, bu günleri yaşadılar. Bilirler. Bütün bu baskıya, bu zulme, bu takip ve tehditlere rağmen, her ilde, ilçede, köyde, yürekli insanlar çıkıyor, adeta başlarını bu yola koyuyor, Kur'an unutulmasın diye, mağaralarda, kümeslerde, köşe bucakta, çocuklara ilim öğretiyorlardı. Bakın hiç abartmıyorum. Eğer bu yürekli insanlar olmasaydı, inanın, bugün Kur'an kurslarımız, imam hatip okullarımız, çocuklara sahip çıkan yurtlarımız, vakıflarımız, derneklerimiz olmazdı. Bu yürekli insanlar olmasaydı, alınlarında secde izi taşıyan genç nesillerimiz olmazdı. Bu güzel insanlar, hayatlarını ilim tahsiline, ilim yaymaya vakfetmeselerdi, İstiklal Şairi Mehmet Akif'in, İstiklal Marşımızda ifade ettiği, 'Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli/Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli' duası belki de kabul olunmayacak, minarelerimizden ezan Allahu Ekber diye okunmayacaktı."
- İstanbul